GÖRÜNTÜLÜ

‘Önderliğimizin yaşamı bizim yaşamımızdır’

KJK Yürütme Konsey Üyesi Leyla Agirî, “Önderliğimizin yaşamı bizim yaşamımızdır” diyerek tüm kadınları seferberlik ruhuyla her yeri direniş alanına çevirme çağrısında bulundu.

Agirî, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından gerçekleşen eylemsellikler konusunda açıklamalar yaptı.

Başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal kesimleri Öcalan’ın üzerindeki tecride karşı tarihi sorumluluklarına sahip çıkmaya davet eden Agirî, sorularımızı şöyle yanıtladı:

ÖNDERLİK ESİRSE KÜRTLER DE ESİRDİR

Türk hükümeti 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan herhangi bir haber alınmasına izin vermiyor. Öcalan’ın avukatları ve ailesinin gidişi de engellenmiş durumda, Kürt halkının endişeleri özellikle Türkiye’de gerçekleşen darbeden sonra en üst düzeye ulaştı. Siz kadın hareketi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

5 Nisan 2015 yılından bu yana Önderliğimizle her türlü ilişkimiz kesilmiştir. Avukatların ve ailenin gidişi engellenmiştir. Hiçbir şekilde Önderliğimizle bir iletişimimiz yoktur. Geçen bu süreç içerisinde özellikle bu son zamanlarda Türkiye’de bir darbe girişimi oldu. Tabi darbe girişiminin ardından Önder Apo’ya dönük başlatılan tecrit ve izolasyon girişimleri daha da derinleştirilip, daha farklı bir hal aldı. Önderliğimizin özgürlüğü, güvenliği ve sağlığı bizim için önemlidir. Biz şunu kendimize bir mücadele ilkesi haline getirmişiz: Önderliğimizin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür, Önderliğin yaşamı bizim yaşamımızdır. Bu öylesine söylenen bir söz değildir. Bu sözün tarihsel ve toplumsal açısından tutalım yine kadın ve toplum açısında ne kadar çok derin anlamlar içeriyor. Önder Apo bizim için hayatı bir anlama sahiptir. Hele de biz Kürt kadınları için çok anlamlıdır. Çünkü özgürlüğü tanıma, özgürlük yolunda yol alma, özgür bir bilinçle donanma, özgür iradeye sahip olma, özgür kimliğe sahip olma, bu kimlikle gittikçe Ortadoğu’da gelişen kadın devrimini geliştirme, bununla evrenselleşme, yaygınlaşma bunların hepsi Önderliğin bizde yaratığı özgürlük değerleri temelinde gelişti ve güçlendi. Önderlikle buluşmamız özgürlük temelinde gelişen bir buluşmaydı. Önderlikle özgür yaşam bizde anlam buldu. Biz kadınlar açısından Önderlik varsa biz varız. Önderlik yoksa biz de yokuz. Önderliğimizin yaşamı bizim yaşamımızdır. Ve bizim yaşamımız 17 yıldır esaret altındadır. Önderliğin esareti başta biz kadınların ve Kürt toplumunun esaretidir. Geldiğimiz aşamada Önderliksiz bir yaşamı asla kabul etmeme aşamasıdır. Kabul etmediğimizi de Kürdistan’da Rojava devrimi ile Bakure Kürdistan’da gelişen özyönetim direnişi iradesiyle, örgütlülüğüyle dört parça Kürdistan’da, yurt dışında gelişen eylemliliklerle ortaya koyuyoruz. Gün Önderliğe daha fazla sahip çıkma günüdür. Önderlik etrafında daha fazla kenetlenme günüdür.

ÜLKE YÖNETİMİNİN HİÇBİR MEŞRUİYETİ YOKTUR

AKP yetkilileri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için yaptığı açıklamalarda durumunun iyi olduğunu açıklıyor. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önderliksiz bir günü bile karşılamaya tahammülümüz kalmadı. Kaldı ki darbe girişiminden sonra Türkiye’de Önderliğimizin güvenliği ve sağlığı ciddi bir tehlike altındadır. Bu açıdan büyük bir seferberlik ruhuyla Önderlik etrafında kilitlenerek bulunduğumuz her alanı bu saatten itibaren büyük bir direniş alanına çevirebilmeliyiz. Kadınlar hiçbir engele takılmadan, hiçbir sınırı tanımadan bütün alanları büyük bir direniş ruhuyla radikal ve örgütlü bir duruşla mücadele alanına çevirmelidir.

Tabi şuna hiçbir zaman kanmamalıyız. Bekir Bozlak yaptığı açıklamalarda Önderliğin durumunun iyi olduğunu söylüyor. Zaten Türkiye’de yönetim yok. Türkiye’de yönetim meşruiyetini yitirmiştir. AKP hükümeti bir darbe hükümetidir. Bu darbe yönetimine bir darbe de gerçekleşti. O yüzden hiçbir biçimde bu yönetimin meşruiyeti yoktur. Sözleri hiçbir zaman bizim için bağlayıcı değildir. Bu sözler kamuoyunu yanıltmak, Kürt halkının gelişen direniş iradesini geriye çekerek etkisizleştirmek için bilinçli bir şekilde bu politikaları geliştiriyorlar. Kadınlar ve halkımız bu politikalar karşısında daha fazla duyarlı olabilmelidir. Meşruiyetini yitirmiş bir yönetimin sözleri bizim için bağlayıcı değildir. Daha önce belirlenen heyet tekrardan gidip Önderliğimizle görüşmeyene kadar, Önderliğimizin sağlık durumu ve güvenliği hakkında halkımıza ve bizi bilgilendirmeyene kadar biz alanlarda ve eylemlerde olacağız. Var olan eylemleri daha da radikalleştirip toplumsallaştıracağız. O yüzden hükümet yetkililerinin sözsel değil, pratikte bizi ikna edebilecek, adımları atmaları lazım. Önder APO çözümün gücü ve iradesidir. Barış eli ve elçisidir. Ama sen bu çözüm gücünü, çözüm iradesini, barış elçisini İmralı’da hapis ediyorsun, esaret altına alıyorsun. Bununla kalmadığın gibi bin bir yöntemle, bin bir saldırıyla tecrit ve izolasyonu derinleştiriyorsun. Bunun yanında Kürt toplumuna dönük topyekün saldırı konsepti içerisindesin. Bakure Kürdistan’da biz şunu yaşadık. Cizre’de, Sur’da, Gever’de, Şırnak’ta, Silopi’de, Nusaybin’de bu devletin bir kez daha katliamcı, vahşi yüzünü gördük. Buna rağmen de Rojava devrimi gittikçe yaygınlaşıp, kalıcılaşıyor. Kendisiyle birlikte bütün halkları ve toplulukları etrafında topluyor.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan için Kürdistan başta olmak üzere Avrupa’yı da kapsayan eylemsellikler devam ediyor. Hem Kürt hem de Türk halkı müzakere sürecinin tekrardan başlatılması için görüşlerini dile getiriyor. Ama Türk devleti tam tersi bir yaklaşım içerisinde bu gün DAIŞ adı altında Rojava’da Kürt halkını hedef haline getirmiş durumda. Böylesi bir saldırı söz konusuyken böyle bir sürecin başlaması mümkün müdür?

Kürtler bugün Ortadoğu’da çözümün adresi haline geliyor. Muazzam bir gelişme elde etmiş. Muazzam bir iradesi var. Buna Türk devleti tahammül edemiyor. Bu zafer Cerablus’ta tekrardan bir darbe girişimiyle bu devrimin gelişmelerini geriye çekmek, bertaraf etmek için bir takım çirkin politikalarla saldırı peşinde. Bir Cerablus senaryosuyla tekrardan kendilerince bir darbe girişiminde bulunmak istediler. İçte ve dışta Türk devletinin içerisinde bulunduğu konum, Kürt sorununa yaklaşımı kesinlikle faşizmdir. Hiçbir biçimde kabul edilebilinecek bir yöntem ve yol değildir. Bu gün Kürt halkına örgütlü iradesine en fazla saldırı tutumu içerisinde olanların bir tanesi de Türk devleti, AKP hükümetidir. AKP eşittir DAİŞ’tir. Bu günümüz gerçekliği açısında da çok netleşmiştir. Şimdi böyle bir gerçeklik varken, böyle bir yönelim ve saldırı varken birilerinin kalkıp “Önder Apo İmralı’da iyidir. Sağlığının merak etmeyin güvenliğine dönük endişelenmeyin” demelerinin hiçbir anlamı yoktur. O yüzden biz Önderlik etrafında güçlü kenetlenerek, Önderliğin özgürlüğünü gerçekleştirmenin bütün eylemselliğini bu gün itibariyle başlayan mücadeleyle daha fazla radikaleştireceğiz. Bizim için artık şu hiçbir biçimde söz konusu değil. Bir daha İmralı esaret koşulları devam edecek, buna asla izin vermeyeceğiz. Biz İmralı esaret koşullarını sonlandırma ,Önderliğimizin özgürlüğünü gerçekleştirme amaçlı bu eylemleri geliştiriyoruz. Ve bu gerçekleşmeyene kadar bizim eylemselliklerimiz daha da radikalleşerek devam edecek.

EYLEMLER DAHA DA YAYGINLAŞIP RADİKALLEŞECEK

5 Eylül itibariyle Türkiye’de seçilmiş milletvekilleri ve siyasetçiler tarafından açlık grevi eylemi başlatılacağı kamuoyuna açıklandı. Bu gün Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürt halkı ve Avrupa’ da yaşayan Kürtlerde alanlarda. Eylemsellikler gittikçe büyüyüp yaygınlaşıyor. Gerilla tarafından da güçlü eylemler gerçekleşiyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerilla kendi cephesinde Önder Apo ve süreci sahiplenmede önemli iradeyi ortaya koyuyor. Bugün Kürdistan’da özellikle Avrupa’da Önderlik etrafında gelişen eylemsellikler, açlık grevi temelinde Türkiye’de seçilmişlerin başlattığı eylemlikler, Güney’de yine aynı tarzda gelişen eylemsellikler, Rojava’da gençlik ve kadın öncülüğünde gelişen eylemsellikler gittikçe yaygınlaşacak, radikalleşecek ve büyüyecek. Biz bu kararlılığı, bu iradeyi geliştireceğimiz çok yönlü eylemlerle de ortaya koyacağız. Bütün Kürt kadınları, kendisine onurlu diyen bütün Kürtler, gerçekten de Kürt dostu olan bütün demokratik kesimler, herkes bulunduğu yerde ve bulunduğu alanda elinden ne geliyorsa, an onu yapma anıdır. Tarihi sorumluklarımız var. Bu gün öyle bir bölgede yaşıyoruz ki, günlük olarak katliamlarla, savaşlarla yüz yüzeyiz. Ortadoğu’da çözümü getirecek yegane güç Önder Apo’dur. Ortadoğu’nun kanayan yarasını durduracak olan Önder Apo’dur. Ortadoğu’ya yeniden çözüm ihtimalini bütün halklara umut boyutuyla, pratik boyutuyla verecek olan Önder Apo’dur. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir. Bir an önce onun özgürlüğünün sağlanması gerekiyor ki biz kadınlar olarak ta bir kez daha yeniden özgürlüğü bir nebze bile olsa özgürlüğü soluyalım. Toplum bir kez daha yaşadığına, özgürlüğünün var olabileceğine inansın, güçlensin kendisine gelsin ve yaşama yeniden bu anlamlar üzerinden yaklaşsın. O yüzden biz kadınların Önderliği özgürleştirmede gerekçelerimiz daha çok ve daha hayatidir. Var olan eylemleri kadınlar cephesinden başta Kürt kadınları olmak üzere Türkiyeli, Suriyeli, Iraklı, Avrupalı kadınlar olarak ortak direniş cephesini geliştirerek, Önder Apo’nun özgürlüğünün geliştirmede bütün alanları direniş mücadelesine dönüştürebilmeliyiz. Bizim bütün kadınlara çağrımız budur. Gün bu vesileyle kendi özgürlüğümüze ve geleceğimize sahip çıkma günüdür. Önder APO bir halkın Önderi olduğu kadar kadınların da gelecek umudu dur. Daha fazla geleceğimize sahip çıkmamız açısından Önder APO koşullarını dönüştürme, özgürlüğünü gerçekleştirme kararlılığını pratikleştirelim.

12 EYLÜL’DEN GÜNÜMÜZE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ

12 Eylül 1980’de Türkiye’de bir darbe gerçekleşti. Ve aynı zamanda 15Temmuz 2016’da aynı biçimde bir darbe girişimiyle yüz yüze kalındı. Neden Türkiye’de darbeler gelişiyor’ 12 Eylül darbesinden 15 Temmuz darbesine kadar sizce Türkiye’de bir değişim oldu mu?

Türkiye’de doksan yılı aşkın, devlet yapılanmasının ele aldığımızda, devlet yapılanmasını kendisi de bir darbe zihniyeti ile örülmüş, hiçbir biçimde Türkiyeli halklarının kimlikleri kapsamamış, bu konuda yaşanan çok ciddi, tarihsel, toplumsal ve güncel olarak birikmiş sorunlar çok derin.12 Eylül darbesi bunun üzerinden şekilleniyor. Var olan sorunları daha da katmerleştirerek derinleştiriyor. Türkiye 12 Eylül Cunta anayasasıyla yönetilen bir ülkedir. Bu nedenle her zaman ve her koşulda darbelere açıktır. Kendisini bir darbe zihniyeti ve yöntemiyle örüldüğü için içten ve dıştan gelişecek bütün saldırılara açıktır. En son gerçekleşen darbe girişimi de bunun üzerinden şekil bulmuştur. Şimdi AKP hükümeti Türkiye’de neye çözüm buldu? Başta Kürt sorunu olmak üzere bütün toplumsal sorunları derinleştirmeden öte bir rol oynamadı. Bizim 12 Eylül askeri darbesinde çıkaracağımız en temel sonuç şudur: ister askeri olsun, ister siyasi olsun hiç bir darbeyi kabul etmiyoruz. Zaten AKP hükümetinin kendisi de siyasi bir darbe hükümetidir. En son Bakure Kürdistan’da geliştirdiği yeni savaş konseptiyle bu gerçeği bir kez daha ispatlanmış ve netleşmiştir. Hiçbir biçimde darbeyi kabul etmiyoruz. Demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigma temelinde toplumun sorunlarının çözümünden yanayız. Demokratik Ulus perspektifiyle toplumun sorunlarının çözümünden yanayız. Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek, Türkiye’yi Ortadoğu’da yeniden güçlü bir güç haline, devlet haline getirecek olan, Kürt sorununun çözümüdür. Kürt sorununun çözümü de demokratik yöntemlerle ele alış biçimidir. 12 Eylül’ün getirdiği en temel sonuç, Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunların faşizm temelinde bir yönelim içinde olduğudur. Bütün kimlikler yok sayıldı. Tek tip, tek bir anayasa, tek devlet, tek millettir. Bu tekçi, iktidarcı, faşizm, cinsiyetçi zihniyet, bu gün Türkiye’de yaşanan sorunların kaynağıdır. 12 Eylül’den günümüze kadar hiçbir şey değişmedi.

Peki bu darbelerin, şu an Ortadoğu’da yaşanan savaşın sorumlusu kim?

 Şimdi biz Türkiye’ye baktığımızda hiçbir şekilde Kürt statüsü kabul edilmiyor. Kürt kimliği reddediliyor. Kürtlerin varlığına, kimliğine, toplumuna, iradesine bugün çok ciddi bir saldırı var. Hatta dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş saldırılar bu gün Kürt halkına karşı Türkiye’de yürütülüyor. Her gün gazeteciler içeriye tıkılıyor. Seçilmişlerin iradesi yok sayılıyor. İpotek altına alınılıyor. En fazla çocukların öldürüldüğü, en fazla kadın cinayetlerinin yaşandığı ülke Türkiye’dir ve savaş gittikçe Türkiye’de farklı bir biçimde devam ediyor. Gittikçe yaygınlaşıyor. Şimdi bu savaşın sorumlusu da, yaşanan bu sorunların asıl nedenleri de bu faşist zihniyet ve bu faşist yöntemdir. Bir kez daha 12 Eylül darbesi vesilesiyle Türkiye’de var olan siyasi darbeye karşı bütün halkların birlikteliği çok önemlidir. Başta bütün Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlar olmak üzere HDP etrafında 7 Haziran benzeri bir birlikteliğe bir ittifaka gerçekten Türkiye’de ihtiyaç vardır. Savaşı engellemenin, katliamları engellemenin tek yolu kadınların ve halkların birlikteliği ve dayanışmasından geçer. Temel ve en büyük caydırıcı güç te kadınların ve halkların gücüdür. Bu gücün örgütlü hale gelmesi çok önemlidir. 12 Eylül darbesi Türkiye’yi kırdı geçirdi. Ama aynı zamanda bunun üzerinden şekil bulan, varlık bulan AKP hükümeti ve siyasi darbe adı altında topyekun topluma karşı bir savaş halindedir.

Darbelerin, katliamların, savaşın son bulması için nelere ihtiyaç vardı? Bu konuda çağrıda bulunacağınız kesimler var mı?

Bu savaşı boşa çıkarmak için demokratik birlik cephesine ihtiyaç vardır. Tüm demokratik kesimleri, sivil toplum kuruluşlarını, İnsan halkları kuruluşlarını, sol kesimleri, feminist kesimler hepsi bu temelde tarihi olarak, toplumsal olarak kendisine düşen rolleri oynayabilmeli. Bizim bu darbe karşısında da örgütlü bir duruşa ve iradeye ihtiyacımız vardır. Bunu unutmayalım, bu darbeyi önceden öngören Önder Apo’dur. Yetkililere gerekli kurumlara uyarılarını yapan da Önder Apo’dur. Önder Apo’nun özgürlüğüne kenetlenerek, Önder Apo’nun koşullarını genişlettirmeliyiz ki hem kendi geleceğimizi hem de Türkiye’nin geleceğini garanti altına alabilelim. Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolu da, Kürt sorununun çözümünden geçiyor. Demokratik çözümün olabilmesi içinde ilk başta Önder Apo’nun koşullarının değişmesi, kesinlikle esaret altından çıkarılması lazım. Bu değiştirilmediği takdirde tekrardan bir diyalog, müzakere vb. adı altında içine girilecek her bir girişim taktiksel olacak. Ve kalıcı bir sonuca yol açmayacak. Kalıcı bir barış için de kalıcı bir çözüm içinde Önder Apo’nun özgürlüğü şarttır. Ve bunun gerçekleştirmek için de hepimize tarihi ve toplumsal görevler düşmektedir. Buradan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumu, bütün demokratik kesimleri bu sorumluluklarına sahip çıkmaya davet ediyorum.