Serhad: Faşizme karşı birleşik kadın hareketi gerekiyor
PAJK Koordinasyon Üyesi Ronahi Serhad, faşizme karşı birleşik kadın hareketinin ve köklü değişimlerin gerektiğini belirtti.
PAJK Koordinasyon Üyesi Ronahi Serhad, faşizme karşı birleşik kadın hareketinin ve köklü değişimlerin gerektiğini belirtti.
PAJK Koordinasyon Üyesi Ronahi Serhad, "(...) Bu tablo sadece 'şiddete hayır' protestolarıyla, arada bir yapılan politik yürüyüşlerle önlenemez. Kuşkusuz bu tutum eylemleri önemlidir. Ama köklü değişime ihtiyaç vardır" diye belirtirken, 'Değişim ve Özgürlük İçin Sen de Ayağa Kalk' hamlesini değerlendirdi.
Ronahi Serhad, ANF'nin sorularını yanıtladı...
Neden "değişim ve özgürlük için sen de ayağa kalk" hamlesi 19 Temmuz da ilan edildi ve temel amacı nedir?
Kürdistan Kadın Hareketi önemli bir mücadele deneyimine sahiptir. Toplumsal hareket olmayı başarmıştır. '3. Dünya Savaşı'nın tahripkar sonuçlarını birebir herkes yaşamaktadır. Baskıcı ulus-devlet iktidarlarının çözülme sürecinde yeniden katı-merkeziyetçi rejimlerin tesis edilmemesi için hem siyasi çözümün şekillenmesinde hem cinsiyetçi toplumun değişiminde kadınlar rol sahibidir. Öncü rolünü toplumsal bir devrimle tamamlayabilir. Bu yüzyıl tüm şiddetiyle süren savaşa ve baskılara rağmen özgür kadın iradesinin yükseldiği bir yüzyıl gerçeği olma yolunda ilerleyecektir. Bunu oluşturan kadınların kendisidir. Kadınlar olarak kendi toplumsal zamanımızı özgürlük-eşitlik temelinde oluşturabiliriz. Kaos, çatışma ve sistem krizinden kadın eksenli yeni toplumsal siyasal sistemi kurmak mümkündür. Ulus-devletler yıkılıyor, bazılarının sınırları değişiyor, iktidarlar yıkılıyor kısacası ciddi bir alt-üst oluş süreci yaşanmakta. Dağılmakta, çözülmekte olan sistemden ve sahiplerinden hak talep etmek kendini kandırmak olur. Bu nedenle sistem içi bir hareket olmayı aşarak sistemin değişimini sağlayan radikal bir toplumsal hareket olmanın zamanıdır. Aksi halde, ulus-devlet güçleri ayakta kalmak için daha fazla tutuculaşmakta, merkezileşmekte, otoriteleşmekte ve militarist pozisyon kazanmakta. İnsan hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, uluslar arası kurumların pratikte rolsüz kaldığı güçlü olanın sözünün geçtiği bir süreçtir. Kadınlar ‘korkmuyoruz, itaat etmiyoruz' sloganıyla eylemlerini yapmaktalar. Korkuyu hakim kılan ve itaati dayatan rejimlere karşı çıkanlar vatan haini, terörist vb. suçlamalarla tutuklanmakta, susturulmakta. Bunun için korkmayan, itaat etmeyen kadınların bir de alternatifini yaratmaya soyunması gerekiyor. Çünkü kapitalist sistem kendisini yeniden yapılandırmakta. Ulus-devletler değişmemekte direnmekte, statükoculukta ısrar etmektedir. Sistemi ayakta tutan siyasi-ekonomik-diplomatik-askeri dengeler yıkılmıştır. Tam bir kamplaşma olmasa da kapitalist sistemi ve aygıtı ulus-devletleri reformdan geçirerek ayakta tutmanın hamleleri genel çıkarlarda ortaklaşmalarını sağlamaktadır.
Kadınlardaki politik gelişim düzeyi, yüzyılı kadın yüzyılı yapmaya adaydır. Ve son bir yüzyıldır demokrasi ve özgürlük mücadelesine en yoğun katılımıyla hayli politikleşmiş, örgütlenmiş, iradesini kurumlaştırmıştır. Geleceği projelendirme kapasitesine ve çözüm politikasına, planına sahiptir. Öyle ki, sadece hak talep eden olarak siyaset sahnesine, mücadeleye atılmamakta kadın paradigmasına göre pratikleşme içindedir. İflas etmiş erkek paradigmasının eleştirisini siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel alanda örgütlenerek ve kendisini öz savunma temelinde güvenliğini sağlamaktadır. Bu iddiayı taşıyacak kadar pratiğe, emeğe ve üretime sahiptir. Rojava, Kuzey, Güney, Rojhılatta ve sömürgeci ulus-devletlerde toplumsal bir harekettir. Sürece kilitlenmesi durumunda başarmayacağı hiçbir hedefi yoktur. Kadınlar zayıf, örgütsüz, dağınık, çaresiz, çözümsüz, erkek ve devletten hak talep eden, mağdur pozisyonunu geride bırakmıştır. İşte iktidarlar, kadının yeni toplumsal yaşamın siyasal ve sosyal şekillenmesinde yer almamaları için özelde bu dönemde en gerici, faşist, dincilikle yoğrulmuş milliyetçi politikalarla cinsiyetçiliği ayyuka çıkarmışlardır. Neredeyse kadınların kazandığı tüm haklar tartışma gündemlerine açılmıştır. Devleti yöneten iktidarlar, kadını yeniden eve kapatmanın ideolojik, siyasi hamlelerini yürütmekte. İktidarın tüm maddi imkanlarını seferber ederek toplumda algı oluşturmaktalar. Bu nedenle toplumda kadına yönelik şiddet, ayırımcılık, cinsel şiddet, aşağılama, tecavüz oranı artmıştır. Yine namus adı altında cinayetlerde artış en fazla 18 yıllık AKP iktidarı döneminde olmuştur. Benzer tablo İran, Güney Kürdistan ve Suriye rejiminde de görülmekteydi. Irak ve Güney Kürdistan’da da çok eşlilik, berdel, küçük yaşta evlendirme, kadın cinayetlerinde artış söz konusudur. Ancak bu rakam kamuoyundan gizlenmektedir. İran rejimi de en büyük günahı işleyerek kız çocuklarının evlilik ve doğumu 9 yaşına çekerek yasalaştırdığı gibi özel olarak basın yayın organlarıyla propaganda etmekte. Kız çocuklarının katliamını dini söylemlerle açıklamaları, sadece vahşi erkek gerçeğini ve çıkarlarını gizlemeye yöneliktir. Kadınlara en aşağılık uygulamaları dinle açıklama sadece erkek aldatmacasıdır. Kadınlar, İran’da da isyandadır. Sudan’da da isyandadır. İsyanda olmayan doğu ve Batı ülkesi neredeyse yok gibidir.
Bu hamleyle kadın sorununu Türkiye-İran-Irak-Suriye’de tüm sorunların merkezine alınmasını sağlama ve Ortadoğu’da hiç gündeme gelmeyen kadın sorununun çözüm programını hayata geçirmektir. Kadınlar her yerde hatırı sayılır bir örgütlenme düzeyiyle sömürgeciliğe karşı büyük bir direniş içindedir. Direnme ve mücadeleyle kadınları, halkları örgütlü ve eylemli tutarak yaşanan sorunlara çözüm politikaları üretmektedir. Kadın sorunuyla birlikte tekçi, faşist Türk devletinin demokratikleşmesini zorlama, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin Türkiye, Suriye ve İran’da anayasal statüye kavuşmasını sağlamayı amaç edinmektedir. Sorunların çözümü için mücadele eden Reber APO’nun esaretindeki ısrar, çözümsüzlükte ısrar, savaşta ısrardır. Reber APO, Kürt kadınlarının, halkın ve kendisine önder kabul eden halkların iradesini temsil etmektedir. Bu nedenle özgürlüğü için mücadele etmeyi temel varlık gerekçemiz olarak görüyoruz.
19 Temmuz DAİŞ dehşetine karşı mücadelenin kazanıldığının resmi ilanıdır. Rojava Devrimi olarak dünya kamuoyunun literatürüne yerleşen insanlık mücadelesi, bizzat kadınların silahlı güç olarak YPJ kimliği altında örgütlenerek müdahale etmesiyle kazanılmıştır. Kadınların saldırılara karşı öz savunma örgütlenmesi askeri bir müdahaleyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda toplumsal örgütlenmede büyük bir mesafe kat etmiştir. Kürt kadın örgütleri, bu yıl 19 Temmuz’un yıl dönümünü yeni bir eylem programıyla karşılamayı kararlaştırmıştır. Bu sadece Kuzey Doğu Suriye’yle sınırlı bir planlama olmayıp, Kürdistan’ın tüm alanlarını kapsadığı gibi dünyanın çeşitli yerlerindeki kadın örgütleriyle birlikte mücadeleyi her yerde büyütmeyi hedeflemektedir.
Siyasal, toplumsal, kültürel anlamda cinsiyetçi toplumu dönüştürme, imhacı, soykırımcı ulus-devletlerle hesaplaşma, demokratik konfederal sistemin inşasını güçlendirerek öz gücümüzü daha etkili düzeye getirmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda daha fazla erkeğin, ailenin dönüşümünün tartışılacağı, çeşitli organizasyon ve eylemlerle bilinçlenmenin sağlanacağı bir faaliyet ve mücadele dönemi olarak sürecek.
Neden değişim önemle vurgulanıyor?
Cinsiyetçi, milliyetçi, dinci politikalarla yürütülen savaşın derinleştiği bir dönemdeyiz. 3. Dünya Savaşı hali ülkemiz Kürdistan ve Ortadoğu merkezli dünya genelini kapsar biçimde yaşanmaktadır. Her türlü vahşetin normalleştiği, hesaplanamayan insan ölümlerine, toplu göçle demografyanın değişimine, şehirlerin yakılıp yıkılmasıyla sonuçlanan bu savaşı durdurmalıyız. ABD, Rusya’nın başını çektiği kapitalist hegemon güçler daha fazla kar hırsıyla paylaşım savaşını derinleştirip yayarken, Türkiye, İran gibi devletler ise Ortadoğu’da hegemonya peşindedir. AKP iktidarı, Rojava’da Kürt halkının statü kazanmasının önüne geçmek için her türlü kirli savaş politika ve planına başvurmakta. Özde Kürdü kabul etmemekte. Aynı zamanda demokratik bir Suriye’nin oluşumuna da karşıdır. Bu nedenle durmadan çeteleri beslemekte, siyasi şemsiyesi altında muhafaza etmekte, askeri araç-gereçle donatmakta. Katiller sürüsünü Şengal, Kobanê, Efrîn'in üzerine süren Erdoğan hükümetidir. Yenilen DAİŞ, yenilen Erdoğan stratejisidir. DAİŞ’le yürüttüğü vekalet savaşı sonuçsuz kalınca şimdi doğrudan Efrîn'i işgal ettiği gibi tüm Rojava’yı işgal etmek ve Suriye’de çeşitli bölgelerde askeri üs alanları açarak askeri kontrol gücünü artırmayı amaçlamakta. Zaten şimdiden Güney Kürdistan’ı tamamen bir iç eyaleti durumuna getirmiştir. Siyasi ve askeri irade Güney Kürdistan hükümetinde bırakmamıştır. Sömürgeleştirme ve paylaşım arzusu her yeri savaş alanına çevirmiştir. Kürdistan ve Ortadoğu’da yaşanan budur. İktidarların sermaye çıkarları, toprağı hızla çölleştirmekte, temiz su kaynaklarını azaltmakta, doğayı talan iklim değişikliğine hızla yol açarak büyük bir ekolojik soruna şimdiden yol açmıştır.
Kadın, ganimet amaçlı savaşta ilk hedeflendiği gibi toplumun toplum olmaktan çıkarılmasında kadını düşürme temel politika olarak yürütülmektedir. DAİŞ’le bizzat bu yapılmakta. Yine 24 saat tecavüze uğramakta, öldürülmekte. Yıkım tüm hızıyla sürerken kadın örgütleri olarak şimdiye kadar yaptıklarımızdan daha fazlasını yapmamız gereken zamandayız. Eğer her dakikada kadınlar erkek tarafından çeşitli bahanelerle öldürülüyorsa bu tablo sadece şiddete hayır protestolarıyla yine kadın cinayetlerine karşı arada bir yapılan politik yürüyüşlerle önlenemez. Kuşkusuz bu tutum eylemleri önemlidir. Ama köklü değişime ihtiyaç vardır. Rejimlerin hızla değişimi gereklidir. Artan kadın katliamları, savaştaki toplu katliamlar, yıkımlar hızla çözümü dayatmaktadır. Ataerkil rejim, doğa, kadın, toplum, çevre yıkımını dolu dizgin sürdürmektedir. Bu iktidarların düşürülüp demokratik değişim gereklidir. Demokratik, özgürlükçü, adil, barışçıl, eşitlikçi olmayan tüm yapı ve politik kurumların değişimi şart. Türkiye, İran, Suriye başta olmak üzere zorbacı, baskıcı rejimler kadın düşmanıdır. Bu rejimin çatısı ve sınırları içinde kadınlar yaşayamaz, zaten yaşayamıyorlar, öldürülüyorlar. Bu durum sadece ismi geçen ülkelerde yaşanmıyor. Ortadoğu’nun genelinde yaşanmakta ve Batı toplumlarında da cinsel şiddet oranı yüksek olup ve kadınlar ucuz iş gücü olarak kullanılmaktalar.
Cinsiyetçi, milliyetçi, dinci dil ve politikalar değişmeli. Savaşın propagandası olarak yoğunca işlenen ve ulus-devletin ideolojisi olan vatanseverlik olarak yoğunca propaganda edilen milliyetçi politikaların değişmesi gerekmekte. Dini tekeline alan İran rejimi ve AKP örneğinde olduğu gibi dincilik yaparak kadınların dışlanmasının, toplumun maneviyatının sömürülmesinin önü alınmalıdır. Kötü olan her şeyin değişme zamanıdır. Değişimleri yaratamazsak çokça arzuladığımız özgürlüğe ulaşmada geç kalırız, kaybederiz.
Bazılarına değişim çok radikal bir kavram gibi gelmeyebilir. Toplumsallığa, insanlık erdemlerine, kadın soy değerlerine ters düşen maddi yapıların ve zihniyetin değişimi için ayağa kalkmak kendi başına radikalizmdir.
Tabii öncelikle değişimi biz kadınlar, hem şahsımızda hem pratiğimizde yetmeyen, cevap olmayan yanlarıyla kendimizden başlatmalıyız. Değişmeyen, değiştiremez de. Geleneksel kadın rolünden çıkmayan, değişmeyen, aile ilişkilerini, toplumla, erkekle, sistemle kurduğu ilişkileri değiştirmeyen bir kadın değişim yaratamaz. Siyasi partilerin demokrasi vitrini olmaktan sıkılmayan kadın da yoktur. KDP bile kamuoyu nazarında olumlu tepki alabilmek için siyaseten parlamento başkanlığında kadına yer vermiştir. Gerçekte ve özde kadın eşitliğini ve özgürlüğünü savunmakla alakası yoktur. KDP merkez komite üyesinde tek bir kadın yoktur. KDP politikalarının şekillenmesinde kadınların iradesi yoktur. Bu durum YNK, Goran gibi diğer partilerde de yaşanmakta. Türkiye’deki HDP dışındaki partilerde durum benzerdir. Sadece ev kadını olma rolünden sıkılmayan tek bir kadın yoktur. Değişimi arzulamak gereklidir. Hem kadın olarak kişiliklerimizi daha da güçlendirmek için içte değişim kadar dışarıda da erkeğin, geleneksel toplumun ve devletin değişimini gerçekleştirebilmeliyiz.
Bu hamleyle ne hedefleniyor?
Siyasal olarak yüz binlerin katılımıyla, milyonlara ulaşarak süreklileşmiş protesto eylemleriyle Türkiye’de AKP iktidarının değişimi ve demokratik, özgürlükçü toplumsal yaşam sistemi için yeni bir anayasanın yapılması ve kadınların bizzat yer alması. Önderliğimizin tecrit durumunun kaldırılarak Kürt sorunun çözümünün sağlanması, savaşçı politikaların durdurulması, gerçek barışın sağlanması. Yerel yönetimlerden başlamak üzere siyasetin her mekanizmasında devlet ve devlet dışı örgütlenmelerde kadın ve erkeğin eşit temsiliyetine dayalı yönetim biçiminin uygulanması gerekmektedir. Eşbaşkanlık, eşit temsiliyetin en görünür biçimidir. Bunun yasallaştırılması için mücadele etmek kadar fiiliyatta da uygulanmalıdır. Şimdi Kuzey Kürdistan’da kazanılan belediyelerde görevden almanın bir sebebi eşbaşkanlık sisteminin yasal olmadığı halde uygulanması gösterilmekte. Yerelin yönetimi olan belediyeler kadın ve erkeğin eşit temsili katılımla yönetilmezse adı yerinden yönetim olmaz. AKP’nin yaptığı gibi belediyeler demek çeşitli projelerle soygun yapmanın aracı değildir. Göstermelik bir-iki hizmetle halkın gözünü boyayıp perde arkasında vurgun yapma yeri değildir.
Kadına ayrılan kota artık geçerliliğini, anlamını yitirmiştir. Yüzde 40 kota uygulayan siyasi partiler için bu geri bir düzeydir. Tam katılımcı demokrasi ve özgürlükler için eşit katılım ve eşit temsiliyet siyasetin vazgeçilmez amacı olmalı. Başka türlü eşit-özgür toplumu savunmak propagandadan ibaret olur. Erkek egemenlikli siyaset dili, üslubu toplumsal yaşamı kafese almıştır. Kadına yönelik şiddet, devletin fazla önemsemediği, hatta hiçbir yasal cezai yaptırım yapmayarak şiddeti koruyan, teşvik eden otoriter, baskıcı, kadın karşısında da tekçidir. Sırf AKP gibi düşünmediği için sayıları binleri aşan insan hakları savunucuları, gazeteciler, siyasetçiler, kadın aktivistler, yazarlar tutuklanmakta, ceza almakta. Ama öte taraftan ne kadar hırsız, çete, tecavüzcü, uyuşturucu ticareti yapan, topluma görünmeyen saldırıları gerçekleştiren kişiler varsa da kısa bir gözaltı sürecinden sonra serbest kalmaktalar. Kadına yönelik şiddet ise çoktan normalleştirilmiştir. En büyük terörü devlet, kadına karşı işlemektedir.
Suriye’de demokratik çözümün gerçekleşmesi için bölge halklarından oluşan Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetiminin muhatap alınması ve Türkiye tehdidinin ortadan kaldırılması, Türkiye’nin işgalci ordusunu geri çekmesi, ABD ve Rusya ve İran’ın halkların demokratik çözümüne katkı mahiyetinde rol oynamasını sağlamaktır. İran’da kadınların ve Kürt halkının haklarının tanınması, İran’ın demokratik değişim çizgisine çekmektir. Şengal özerklik statüsünün anayasal olarak tanınmasını hedeflemekteyiz. Görüldüğü gibi çözümlenmemiş siyasal sorunlar doğrudan kadın yaşamını tehdit etmekle kalmayıp ortadan kaldırmakta. Bu nedenle kadın hareketlerinin politik sorunların çözümüne daha etkili bir müdahale yapması gereken zamandır. Yine Türk faşist ordusunun Güney Kürdistan’ı işgal planında sadece PKK güçlerini hedef göstererek propaganda etmesi büyük bir aldatmadır. Zaten mevcut durumda Güney Kürdistan’a yayılmış Türk ordu güçlerine ait üs alanları gayrimeşru olup işgal amaçlıdır. Türkiye’de Ortadoğu ülkelerinden birinin askeri üs alanı var mıdır? Hayır yoktur. Üs alanları oluşturmaya gerek yoktur. Ama Türkiye Irak, Güney Kürdistan ve Suriye’ye zorba güç olarak fiili girmiştir.
Toplumsal politika olarak cinsiyetçi zihniyet ve yapıların değişimi için süreklileşmiş tartışma ve eylemlerin yapılması, erkek şiddetini meşrulaştıran, erkeği koruyan devlet kurumlarının yasal olarak değişimini sağlamak ve meşru olarak işlevsiz bırakmak. Ev yaşamına mahkûm olan kadının yaşam statüsünün değişimini sağlamak, toplumsal politikaya aktif katılımının önünü açmak. Küçük yaşta evlilik, berdel, sünnet gibi geleneğin değişimi için toplumsal bilinçlenmeye dayalı eylemlerin yükseltilmesi. Kız çocuklarının ana dilinde okutulması, eğitimi için devlet kurumlarının dışında kadın hareketlerinin tüm imkânlarını birleştirerek ortam oluşturması önemlidir. Sosyal alanda ciddi problemler yaşanmakta. Kadın ve erkeğin aile içi ilişkilerindeki cinsiyetçi geleneğin değişimini sağlamak, kadın ve erkeğin eşit-özgür temelde toplumsal ilişki düzeninin oluşturulması için yaşanan sorunların gündemde tutularak toplumsal sözleşmelerin tartışılması ve uygulanması.
Bu hamlede yeniden inşanın önemi nedir?
Eylemler, toplumu diri tutar. Ancak tek başına yeterli değildir. Sınıflı, hiyerarjik, cinsiyetçi toplumsal yaşamın değişimi için inşa gereklidir. İnşa eşitlik ve özgürlük değerlerini kalıcılaştırır. Söylem ve eylemlerimiz özgürlükçü ve eşitlikçi, barışçıl ve adeletli ise o zaman bu sorunların yaşanmayacağı bir toplumsal sistemi kurmak gereklidir. Sürekli sorun üreten toplumsal yaşam düzeni değişmeden özgürlük ve eşitlik kültürleşemez, kalıcılaşamaz. Cinsiyetçi, devletin mülkü haline getirilmiş toplumda her türlü sorun ürer. Bu anlamda öncelikle zihniyetin inşası gereklidir. Bununla birlikte toplumsal yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli tüm alanlarda inşa gereklidir. Zaten kadın hareketleri, bulundukları alanlarda demokratik konfederal siyasal sistemi inşa etmekte ve içerik olarak ahlaki ve politik toplumu örmekteler. Toplumu savunmak yeni bir sosyalist çıkıştır.
Kadınlar cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik ve bilimcilik karşısında nasıl bir mücadele yürütmeli? Bunlara karşı gelişecek alternatifler nelerdir?
Kadın hareketlerinin oluşum amacı cinsiyetçilikle mücadeleye dayanır. Her bir kadın örgütünün milliyetçiliği kışkırtıcı, savaş çığırtkanlığı olarak görüp son kertede ırkçılığa varan politikayı şiddetle redetmeleri yaşamı savunmadır. Bilimcilikle mücadele ise en geriden gelen bir mücadele olmaktadır. Kadına dair çeşitli kuram ve kavramlar kadın örgütleri tarafından masaya yatırılmakta, cinsiyetçi literatüre eleştiri; erkek aklına, zihniyetine, düşünce yapısına eleştiri gelişmektedir. Ancak bilimcilikle daha geniş bir mücadele gereklidir. Bu anlamda jineolojinin ortaya çıkması pozitivist bilimcilikle mücadeledir. Kadınlarda bilinçlenmede önemli bir gelişme, uyanış vardır. Cinsiyetçi kavram ve kuramlara sadece kadınlar değil, toplumun önemli bir erkek kesiminden de tepki yükselmektedir. Jineolojiye yükselen ilginin örgütlendirilmesi çalışmalarını daha fazla önemsemeliyiz. Cinsiyetçi kültürel şekillenmeyi dönüşüme uğratma uzun soluklu aralıksız bir mücadele ve çalışmalarla mümkün olduğunu bilmek kadar anın hakkını verecek denli bir duruşu hep göstermemiz gereklidir. Aksi halde erkek egemen şiddet kuşatmasını, özel savaş stratejisini dağıtmak mümkün değildir.
Tüm ulus-devletler milliyetçiliği şahlandırarak toplumdaki birliği devlete vatanseverlik üzerinden bağlamak isterler. Türk, Arap, Fars milliyetçiliği kışkırtılarak halkların ortak yaşamını kurmasının önü alınarak egemen ulusa devlet olma hakkı böbürlenerek savunulur içinde de ezilen ulusun, halkların sözünü etmek ise vatanı-milleti bölmek olarak propaganda edilir. En ucuz, rahat galiyana getirmeye, provoke etmeye müsait olgu milliyetçiliktir. Benzer hassasiyeti din alanında da oluşturmak mümkündür. Nihayetinde din elden gidiyor, kafir suçlamalarıyla kendinden olmayanı, farklı inanca sahip halk topluluklarını düşman ilan etme de kolay olmaktadır. Zaten böyle olduğu için Maraş, Dersim katliamlarıyla Alevi Kürtlerin ortadan kaldırılması, din dışı diye hedef gösterilerek Êzidîlerin 72 ferman yaşaması ve sonuncusunu ise İslam devleti kurma adına DAİŞ eliyle Şengal’de yaşaması gerçekleşmiştir. Din ve milliyetçilik üzerinden düşman yaratma oldukça kolaydır ve iktidarlar çok sık buna başvurur. Günümüzde de Erdoğan, AKP-MHP politikalarına katılmayan herkesi düşman ilan etmiştir.
Kadın hareketleri, örgüt ve kurumları arasında bir bütünlük sağlanamıyor mu? Bir parçalı duruş var mı?
Kadın hareketlerinin ortak programla hareket etmesi kadar ayrı eylem planlarının olması doğaldır. Bunu parçalı duruş olarak ifadelendirmek yerinde olmaz. Farklı farklı kadın örgütlerinin farklı sorunlar etrafında toplumu örgütleyip eyleme çekmesi kendi program ve amaçları gereğidir. Bütün eylemler, politik mücadeleler nihayetinde kadın özgürlük havuzunda toplanmaktadır. Sorun ayrı eylemlerin, söylemlerin olmasında değil, her bir kadın hareketinin mücadelede durağanlığı yaşaması, bazen aktifleşmesi sorundur. Süreklileşmiş, kesintiye uğramayan politik mücadele çizgisinin derinleşmeye ve toplumsallaşmaya ihtiyacı vardır. Dar salon toplantılarından, mekan açıklamalarından, marjinal gösterilerden çıkılarak gerçek anlamda toplumun öncülüğüne soyunan bir duruş ve etkili katılım gereklidir. Kadın özgürlük sorununu tüm sorunların içinde bir sorun olmaktan çıkarıp hayatın merkezine, toplumsal mücadelenin merkezine oturtmaya ihtiyaç vardır. Aynı zamanda ortak hedefler belirlenerek her bir kadın örgütünün bulunduğu yerde mücadeleyi yükseltmesi kuşkusuz çok büyük sonuçlara yol açacaktır. Ama durum duygusal dayanışmayı aşmamaktadır. Ya da siyasi destek vermek yeterli değildir. Tüm ülkelerde, coğrafyalarda kadın sorunu yaşanmaktadır. Ama eğer doğrudan kadın katliamı yaşanan bir yerle, sosyal-siyasal haklar sorunu aynı düzeyde tutulursa bu yanlış olur. Bir tutamayız. Yaşam ortadan kaldırılıyorsa, doğrudan yaşam hakkına saldırı varsa Şengal’de, Efrîn'de yaşandığı gibi bunun için her yerde ayağa kalmak gereklidir. Yine nerede işgal, sömürü amaçlı askeri saldırılar varsa bunun için dünyanın her yerinde ses çıkarmak gereklidir. Kürdistan’da böyle bir durum yaşanmakta. O nedenle Kürt kadınlarının Kürt olmalarından kaynaklı uygulanan sömürgeci politikalar yine toptan askeri hedefe oturtulmasına karşı çıkmak bir insanlık görevidir. Rojava Devrimi ile tüm coğrafyalarda kadınlar büyük bir buluşmayı yaşadı. Rojava Devrimi'ne aktı. Rojava Devrimi enternasyonalist bir öz ve biçim kazandı. Benzer durum Kürdistan’ın kuzeyinde, doğusunda, güneyinde yaşanmaktadır. Faşizmi geriletmezsek, faşizm başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlüklere el koymaktadır. Faşizme karşı birleşik kadın hareketini örgütlemenin zamanıdır. Ortadoğu’da faşist, militarist politikaların başını AKP hükümeti çekmektedir. AKP hükümetine karşı mücadelenin sonuçları sadece Türkiye’yle sınırlı kalmayacaktır. Çünkü AKP’nin iç politikası dış politika olarak içeride savaş, dışarıda savaş konseptiyle yürümektedir. Tüm diplomatik, askeri, siyasi görüşmelerin merkezinde Kürtlerin 21. Yüzyılda statüsüz kalması yatmaktadır. Yayılmacı, işgalci pozisyonla her yere savaşı yaymaktadır. AKP’nin yıkılması Ortadoğu’da çözümün önünü açacaktır. Demokratikleşmenin, barışın önü açılacaktır. Ortadoğu’da cinsiyetçi, milliyetçi, dinci örgütlenme olarak en güçlü devlet Türkiye’dir. Bu kötü gücünü kırmadan, yıkmadan, demokratikleşme yönünde değişime uğratmadan katliamcı politikalar son bulmayacaktır. Esad ya da diğer Arap devletlerinin yine İran’ın durumunun daha iyi olduğunu belirtmiyoruz. İran, her muhalif kadını, örgütleri idamla tehdit etmektedir. Ortak ve ayrı eylem planlarının çıkarılması gerekmektedir. İdeolojik farklılıklar, kadın ve toplumsal sorunların çözümünde ortak hareket etmeye engel değildir. Katı faşizmin kendisini örgütlediği dünya gerçeğinde gelişmeler sosyalist kadın hareketlerini birleşmeye zorlamaktadır. Ayrıca, iktidarlar da kendilerine bağımlı görünürde bağımsız kadın örgütleri yaratarak kadın mücadelesini liberalleştirmeye, dalga kıran rolü oynamalarını sağlamaya çalışmaktadır. Kadının değişim gücünü fark eden erkek iktidarlar, bizzat yoğun kadın örgütlenmesine el atmış durumdalar. Bu örgütlerin de teşhir edilmesi gerekmektedir.
Kadın hareketi olarak neden erkek zihniyeti ve devleti bir tutuyorsunuz?
Sadece egemen zihniyet demeniz durumu hep soyut bırakır. Egemen zihniyetin bedenleştiği, yapılaştığı kurum olarak devleti işaret etmezsek bizimkisi gölgeler savaşı olur. Devletin oluşum tarihini burada anlatmak uzun olacağından değinmeyeceğim. Sınıflı uygarlığa geçişi sağlayan erkektir. Devlet, iktidar egemen erkekliğin icadıdır. Devlet, egemenliğin kullanılmasında temel güçtür. Devlet, toplum üzerindeki egemenliğin sembolü, işleyişi ve mekanizmasıdır. Güçlü devlet tanımında ya toplum tamamen devletin kontrolüne girmiş ya da sosyal-ekonomik, kültürel-siyasal politikalarla ince tarzda devletin malı olmuştur. Yani devlet güçlüyse toplum güçsüzleşmiştir demektir. Toplumu devlet karşısında güçlendirmek demokratik ortamı gerektirir. Hiçbir faşist, diktatoryal, teokratik, monarşik rejimlerde halk-toplumlar güçlü iradeye sahip değildir. Korkuyla teslim alınmış, sindirilmiş, katliam ve baskıyla etkisizleştirilmiş toplum var demektir. Gerçek demokratik mücadele, devletin koyduğu yasaları aşmayan partilerin mücadelesini demokrasi mücadelesi olarak görmek, hatta sandık yarışını demokrasi yarışı olarak görmek yanlıştır. Esas demokrasi mücadelesi devletle toplum arasındaki mücadeledir. İradi olarak güçlü toplumlarda devlet merkezi erk olarak yetki alanı sınırlandırılmıştır. Halkın denetimi güçlendirilmiştir.
Hamlenin ulaştığı düzeyi nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan sonra nasıl gelişmelidir?
Hamle yeni başladı sayılır. Tüm güncel gelişmeleri kapsayarak güçlü ifadeye kavuşturmaya ihtiyaç var. Şimdi gündemde Kuzey Kürdistan’da belediyelere kayyum atanması var. Diktatör Erdoğan’ın yaptırımlarına karşı protestoyu kitleselleştirme hamlenin kapsamındadır. Yine Güney Kürdistan’ı işgale karşı toplumsal tepkiyi geliştirme görevi vardır. Kürdistan’ın her karış toprağı bombalanmakta. Kürdistan coğrafyasının yanması, yeşil arazinin, doğadaki hayvanların, bitki örtüsünün yok olmasına yol açmakta. Türkiye’de ormanların yanması geleceğimizin ölümüdür. Yine Kürdistan’da Türk savaş uçaklarının attığı bombalar nereye düşüyor, neye yol açıyor diye sormak lazım. Kürdistan’ın dağı, taşı, ovası bombalanıyor, yerleşim yerleri ortadan kaldırılıyor, siviller öldürülüyor. Türk milliyetçileri ne yazık ki, atmosferin hareketini kontrol edemiyor. Kürdistan coğrafyasını öldürmekle milliyetçi, ırkçı yapı ve bunu örgütleyen doğa ve toplum düşmanı AKP iktidarı sevinmekte.
Askeri şiddet, sosyal şiddet, kadına cinsel şiddet, ekonomik çöküntü ve doğa katliamı olarak dönmektedir. "Vatan-millet bölünmez" söylemiyle provokatif siyaset üzerinden durmadan "hain", "terörist" üreten AKP politikası çökmüştür. Yeniden inşa Türkiye için gereklidir. Kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor. AKP-MHP dışındaki herkes Kürtleri dışlayan imha ve inkarı dayatan, Türkiye toplumunun geneline faşizmi dayatan tekçi, küstah, kibirli AKP yönetiminin değişimini demokratik Türkiye’nin inşasını, kardeşçe birlikte yaşamı tesis etmek istiyor.
'KÜRT ANALAR YENİ BİR DÖNEM BAŞLATTI'
Kürdistan’da ve yurt dışında başlatılan hamlenin daha güçlü yürütüleceğine inanıyorum. Kadınların çözüm diline, cesur yüreğine, engin sevgisine ve radikal mücadelesine toplumun ihtiyacı var. Çözümün adresi kadınlardır. Çözümü geliştirecek olan biziz. Kürdistan’da analar, 20 yaşındaki gençliğin dinamizmiyle Maxim Gorki’nin 'Ana' romanındaki model kahramanı aşarak, yeni bir dönemi başlattılar. Sonuna kadar inançlı, dirayetli, direngen, korkusuz, iradeli, birleştiren, bütünleştiren, halkların birliğini savunan, devrimci ruhla dolu analar, mücadeleye hoş geldiniz. Barış anaları olarak toplumsal mücadeleye damgalarını vurdular. Gözü yaşlı, yüreği acılı ama devletin failli meçhul cinayetlerini yargılamaktan vazgeçmeyen ve Cumartesi anneleri olarak tarihte yerlerini aldılar. Şimdi buna bir de iradenin başkaldırısı olarak, zulme meydan okuyanlar olarak en önde gençliği kıskandırırcasına mücadele meydanlarında yerlerini alıyorlar. Çocuklarını yaşatmanın yolunun faşizmi yıkmaktan geçtiğini özlü anlayanlardır. Düşmanın, özel savaş planının bir piyonu olarak kullanmak istediği analara yönelik planları da çökmüştür. Biz de bu soylu direniş mücadelesinde üzerimize düşen sorumlulukları yerine getireceğiz.
'GENÇLİK SİSTEMİN HEDEFİNDE'
Gençlik Hareketi de ‘Bağımlı Olma Özgür Ol’ sloganıyla eylem sürecini başlattı. Oldukça önemli, devrimci bir çıkıştır. Gençlik Hareketinin sürece öncülük etme görevi vardır. Şimdiye kadar Kadın Hareketinin başlattığı hamleye özgün renkleriyle, eylemleriyle, tarzlarıyla katılımları pek olmadı. Gençlik ve kadınlar değişimin temel dinamiğidir. Devlet gençliği seks, spor ve sanatla kendine bağımlı kılmaya çalışıyor. Türk dizilerindeki orta yaş kesimlere hitap eden dizilerde yenilik yaparak, gençliğe hitap eden dizilerde artışa gidiyor. Yozlaştırma, amaçsız, anlamsız yaşamı projelendirmekte. Aynı zamanda Kürdistan başta olmak üzere uyuşturucu kullanma yaşını aşağı çekerek okulları özel savaş yuvasına çevirmiştir. Gençliğin kendisini ve temiz toplumu savunması için bu kirli politikaları deşifre etmeli ve etkili örgütlenmeli, mücadele etmelidir. Bu konuda gençlik hareketinde öncülük boşluğu var diyebiliriz. Güçlü bir devrimci, yurtsever gençlik potansiyeli de vardır. Kuzey öz yönetim direnişlerinde AKP faşizmi, gençliğin iradesini özelde kırmaya çalıştı. Bodrumlarda diri diri yakarak, yıkarak bir daha ayağa kalkamayacak, iradesi kırılmış, kişiliği parçalanmış bir gençlik yaratmayı hedefledi. Saldırıların hepsi gün yüzüne çıkarılmamıştır. AKP iktidarı büyük bir suç işlemiştir. Roboski’yi yargılamayan, devletin işlediği tespit edilen hiçbir katliamı yargılamayan devlet mahkemelerinden, öz yönetim direnişlerinde halka, gençliğe, kadınlara yönelik insanlık suçlarını yargılamalarını bekleyemeyiz. Gençlik Hareketi, kendi eylemci duruşuyla adaleti kendisi sağlamalıdır. Sistemle tüm bağlarını koparmalı, devrimci mücadelesini büyütmelidir.
Sözlerimi bitirirken, özelde anaları, zindanda direnen yoldaşları ve tüm direnişçi kadınları selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyor, başarılar diliyorum.