GÖRÜNTÜLÜ

TJK-E’den ‘Ji bo tekbirina dagirkeri, xwebun’ kampanyası

TJK-E: Kendi yerellerimizde evrensel perspektifli ve örgütlü bir mücadele geliştirmemiz durumunda, bir dünya sistemine dönüşen ataerkil-kapitalist sistemi yenebiliriz.

TJK-E, düzenlediği basın açıklaması ile ‘Ji bo tekbirina dagirkeri, xwebun’ şiarı ile bir kampanya başlattı. Kampanyanın açıklamasını TJK-E Sözcüsü Dilşa Osman yaptı. Kampanya kapsamında Avrupa’da birçok etkinlik, seminer, toplantı düzenlenecek.

Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), ‘Ji bo tekbirina dagirkeri, xwebun’ şiarı ile bir kampanya başlattı. Kampanyanın amacına ilişkin bugün akşam saatlerinde Hollanda’nın Den Haag kentinde bir basın açıklaması düzenlendi. Açıklamayı TJK-E sözcüsü Dilşa Osman yaptı. Osman, ataerkil-kapitalist sistemin dünyanın dört bir yanında kadınlara karşı şiddeti yükselttiği, sistematik bir saldırı savaşı yürüttüğü bir dönemin yaşandığını kaydetti.

‘ATAERKİL SİSTEMİN KADINA KARŞI SAVAŞI EVRENSEL BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMEKTEDİR’

“Bu savaş günümüzde kadın kırımı boyutunda yürütülmektedir. Her ne kadar bölgeden bölgeye saldırının biçim ve yönteminde farklılıklar kendini gösterse de, ataerkil sistemin kadına karşı savaşı evrensel bir şekilde yürütülmektedir. Bu kadın karşıtı savaşın en vahşi ve kaba hali bugün Ortadoğu’da DAİŞ ve Nijerya’da Boko Haram gibi eril çeteler eliyle geliştirilirken, bunun sonucu olarak binlerce kadın ganimet gibi esir alınıp köle pazarlarında satılmakta, sistematik ve sürekli bir şekilde tecavüze maruz bırakılmakta, katliamdan geçirilmektedir. Bununla birlikte yaşanan savaşlar nedeniyle tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar insanlar göçe zorlanmakta, kendi topraklarında mültecileştirilmekte, yoğun ve çok yüzlü bir şiddet ile karşı karşıya kalmaktadır. Avrupa’nın birçok ülkesinde kadınların zamanında mücadele ile kazandığı haklar iptal edilmekte, güvenceden ve temel haklardan yoksun koşullarda çalışmaya zorlanmakta, emeği, ruhu ve bedeni sömürülmekte, ciddi düzeyde yapısal şiddetle karşı karşıya bırakılmaktadır. Başta Hindistan olmak üzere Asya’nın birçok yerinde kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet bir veba gibi yaygınlık kazanıp, özellikle toplu tecavüzler şeklinde kendini göstermektedir. Yine Latin Amerika’da kadın katliamları hız kazanmadan devam edip kırım düzeyine ulaşmıştır. İran devletinin kadın düşmanı ve cinsiyetçi politikaları idam, recm, muta nikahı ve bağımlılık (uyuşturucu) biçiminde en üst düzeye ulaşmıştır” diyen Osman,  21’inci yüzyılın başında ataerkil-kapitalist sistemin küresel düzeyde kadına yönelik saldırılarının bu kadar artış göstermesinin ve sistematik bir savaş boyutuna ulaşmasının, elbette ki öylesine ortaya çıkan bir durum olmadığı ifade etti.

‘KAPİTALİST MODERNİTE VARLIĞINI SÜRDÜREBİLMEK İÇİN SÖMÜRÜ ALANINI GENİŞLETMEYE İHTİYAÇ DUYUYOR’

İçinden geçinilen çağda kriz yaşayan kapitalist modernitenin, kendini yeniden üretebilmek ve varlığını sürdürebilmek için sömürü alanı genişletmeye ihtiyaç duyduğunu da dile getiren Osman, şunları belirtti: “Bunun için öncelikli olarak, tarihteki ilk sınıfı, köleleştirilen ve sömürülen ilk toplumsal varlığı, hatta ilk ulusu teşkil eden kadını kendine hedef belirlemiştir. Bilinmelidir ki kapitalist modernite en fazla da kadının bedenini, emeğini, iş gücünü, duygu ve düşünce dünyasını, ruhunu sömürerek ve işgal ederek gelişim göstermiştir. Tarihin hiçbir aşamasında olmadığı kadar kapitalist modernite de kadın, sonsuz ve sınırsız sömürünün nesnesine indirgenmiştir. O nedenle de ataerkil-kapitalist uygarlık, yaşadığı kriz karşısında kendini yeniden inşa etmek için kadına karşı yaşamın her alanında yeni bir saldırı dalgası başlatmıştır.

Sistemin kadına yönelik saldırılarını bu düzeyde yoğunlaştırması, kadının 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde ulaşmış olduğu özgürleşme düzeyi ile de doğrudan bağlantılıdır. Bilinç düzeyini yükselten, iradelileşen, özneleşen kadın ataerkil-kapitalist sistem açısından tehdit oluşturuyor. Çünkü sistem, kadının köleleştirilmesi ve sömürülmesi üzerinde varlığını sağlıyor. Küresel düzeyde kadınların örgütlülük düzeyini geliştirmesi, entelektüel kolektif birikimini büyütmesi, sistemle ilgili çözümleme gücünü derinleştirmesi ve bunun üzerinden mücadelesini yükseltmesi, kadınları sistem karşısında hedef haline getiriyor. Zira güçlü kadın demek zayıf ataerkil-kapitalist sistem demektir.

‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN ZİHNİYETİ ÇÖZMEK ELZEMDİR’

Kadına yönelik şiddet, bir sonuçtur. Kaynağında kadını sonsuz sömürü nesnesi olarak ele alan ataerkil-kapitalist-devletçi zihniyet yatıyor. Bu zihniyet bugün toplumun en ince kılcal damarlarına kadar yerleşmiş olup, sürekli olarak kendini yeniden üretmektedir. O yüzden kadına yönelik şiddetle sonuç alıcı bir mücadele, merkezine ataerkil zihniyeti ve onun kendini yeniden ürettiği mekanizmalar ile ideolojik aygıtlarını almak zorundadır. Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için, onun dayandığı zihniyetin çözümlenip aşılması elzemdir.

Sömürgecilik Kürt halkına karşı siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal alanda egemenlik kurma ve yayılma peşindedir. Bu temelde Erdoğan ve AKP’nin öncülük ettiği Türk faşist rejimi savaş ve soykırım politikaları ile kadına yönelik şiddetin en ağır biçimini teşkil ediyor. Bugün Kürdistan’ın üç parçasında Kuzey Kürdistan’da, Rojava’da ve Güney Kürdistan’da gasp ve yayılmacılık bu faşist rejim tarafından geliştiriliyor. Kürt halkının ve kadınlarının iradesi askeri ve ekonomik işgal ve siyasi zor yolu ile kırılmak ve Kürt halkı kendi topraklarında büyük bir esaret altına alınmaktadır. Bu sömürgeci zihniyet belediyelerimizi gasp ederek sömürgeci valiler gönderiyor, Kürt halkının siyasi iradesine kelepçe ve demir parmaklıklar ardını göstererek zihnimizi, bilincimizi ve irademizi kırma ve teslim almayı dayatmakta. Bu kültürel yayılmacılık ve asimilasyonla özgürlükten vazgeçmiş köle bir topluluk yaratmaya çalışmaktadır.

Kürt Kadın Özgürlük Hareketi olarak bu alanda, bütün dünya kadınları ile paylaşmak istediğimiz önemli bir mücadele deneyimine sahibiz. Kürt kadınları olarak eril şiddetin her türlü ifade biçimleri olan; devlet şiddetinden aile içi şiddetine, milliyetçilikten ırkçılığa, ekonomik şiddetten çevresel yıkıma, tecavüzden kadın katliamlarına, psikolojik şiddetten yapısal şiddete kadar her türlü şiddet biçimi ile yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldık ve hala da kalıyoruz. Hem cins hem ulus hem de sınıf olarak üç boyutlu bir şiddete maruz bırakılıyoruz. Ancak mücadelemizi geliştirirken, bizi yok etmeye çalışan şiddetin komple gerçeğini ideolojik olarak çözümleyip, sistemle en etkili mücadelenin kendi sistemini inşa etmekten geçtiği gerçeği doğrultusunda örgütleniyoruz.”

Ataerkil zihniyeti ve dolayısıyla her türlü eril şiddeti ortadan kaldırmanın yegane yolunun, kadının örgütlülüğünü geliştirip, öz savunmasını inşa etmek olduğu da vurgulanan açıklamada, “Kürt Kadın Özgürlük Hareketi olarak 30 yıllık mücadele deneyimimizin açığa çıkarttığı gerçek budur. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kadın örgütlülük ve öz savunmadan yoksun kalmamalı. Örgütlülüğü ve öz savunması olmayan kadın, sistemin saldırıları karşısında varlığını koruyup özgürlüğünü sağlayamaz. Örgütsüz kadın savunmasız kadındır. Kadınların kurtuluşu kadınların ortak örgütlü mücadelesinden geçer. O nedenle toplumsal alana katılımımız bireysel kadın kimlikleri ile değil örgütlü kadın kimliği temelinde olmalıdır. Bizler için öz savunma, düşmanın saldırılarına karşı kendini silahla korumaktan ibaret değildir. Öz savunma bizler için hayallerimizin, umutlarımızın, ütopyalarımızın savunulması ve dolayısıyla yaşamsal kılınması anlamına geliyor. En büyük öz savunma ise, reddettiğimiz eril-kapitalist-devletli sisteme karşı hayallerimizin, umutlarımızın, ütopyalarımızın yaşam bulduğu alternatif, özgür sistemimizi inşa etmektir. Bu konuda Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin en büyük yoldaşı olan ve 18 yıla yakın bir zamandan beri bir NATO operasyonu sonucu Türkiye’de topyekun tecrit altında esir tutulan Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma sadece Kürt kadınları için değil, bütün dünya kadınları için ön açıcıdır. Bu paradigma ile kadın özgürlük hareketlerinde, ideolojik derinlik, örgütlenme ve öz savunma boyutunda çok önemli bir çözüm perspektifi ortaya çıkabilmiştir.

Biz kadınlar sömürgeciliğin birçok yol ve yöntemle uygulamaya koyduğu şiddeti reddetmek için köleliğin ve sömürgeciliğin kişiliğimizde, bilincimizde, irademizde ve bedenimizde yarattığı tüm olumsuz etkilere karşı ‘JI BO TEKBİRİNA DAGİRKERİ; XWEBUN!’ kampanyasını 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle başlatıyoruz. Kampanyamızı uzun süreli ve etkili bir şekilde eylemsel, diplomatik ve toplumsal alanda, demokratik ve özgür yaşamı inşa etme temelinde zengin yol ve yöntemlerle sürdüreceğiz” denildi.

‘JI BO TEKBİRİNA DAGİRKERİ; XWEBUN!’ kampanyası temelinde 2016 yılının 25 Kasımı’nda bütün dünya kadınlarını 1933 yılı Hitler Almanya’sını Türkiye’de inşa etmeye çalışan Türk faşizmini durdurmak için ayağa kalkmaya ve güçlü bir dayanışma sergilemeye de çağıran TJK-E bütün kadınları ve tüm ezilenleri erkek egemen sisteme karşı ortak mücadeleye davet etti.

“Kendi yerellerimizde evrensel perspektifli ve örgütlü bir mücadele geliştirmemiz durumunda, bir dünya sistemine dönüşen ataerkil-kapitalist sistemi yenebiliriz” denilen açıklamada kampanyanın amaç ve planlamasına ilişkin şu bilgiler paylaşıldı.

KAMPANYANIN HEDEFLERİ

-Sömürgeci sistemin etkilerine karşı etkili bir bilinçlendirme çalışması yürütülecektir. Bunun için paneller, seminerler, çalıştaylar ve kadın toplantılarına ağırlık verilecektir

-Sömürgeciliğe karşı örgütsüz tek bir kadın kalmasın perspektifi temelinde her ev her mahalle her işyeri her sokak çalışma zeminidir. Örgütlü kadın kimliği ile örgütlü toplum tabandaki bu bilinçlenme, duyarlılık ve farkındalık yaratılarak örgütlü kadın kimliğinin oluşumu için çalışılacaktır.

-Sömürgeciliği beyinlerde, kişilikte, ruh da ve duyguda söküp atmak için meclisler, komünler ve kadın inisiyatifleri demokratik ekolojik özgürlükçü bir anlayışla inşa edilecektir ve yaygınlaştırılacaktır.

-Sömürgeciliğin yedirilmiş ve içselleştirmiş bir toplum yaratma gerçekliğine karşı özgür birey ve toplum çözümlemeleri derinleştirilerek toplumun değişimi ve dönüşümü için kadın akademilerine ağırlık verilerek bilinçlendirme çalışmaları esas alınacaktır.

-Kültürel sömürgeciliğe aşmak için alternatif sanat ve kültür çalışmalarına ağırlık verilecektir. Bunun için kadın ve toplum için sanat perspektifi temelinde kar amacı taşıyan sermaye gruplarına hizmet eden sanat ve kültür çalışmalarına karşı toplumun maneviyatını güçlendirecek moral değerleri ile buluşturacak XWEBUN olma bilinci ile alternatif kültürel, sanatsal etkinlikler geliştirilecektir.

-Sömürgeciliğin ekonomiyi toplumu teslim almak için kullandığı yoksullaştırma ve köleleştirme sistemine karşı kadının ekonomik topluluklarını oluşturma, bu alanda kadın dayanışmasını sağlama ve kadının emeğini görünür kılma çalışmalarına komünal ekonomi temelinde ağırlık verilecektir.

-‘BENİM DİLİM, BENİM ÜLKEMDİR-GELECEĞİMDİR’ gerçekliği temelinde asimilasyona karşı büyük bir mücadele verilerek ana dilde konuşmak, yazmak ve ana dili yaşam dili haline getirmek için kültürel sömürgeciliğe karşı XWEBUN olma mücadelesi aktif bir biçimde yürütülecektir.

-Sömürgecilik hegemonik kültürün, dilin, inancın ve dilin yayılması ve kendisini hakim kılmasıdır. Bu nedenle tüm inanç gruplarının, halkların ve dillerin özgürce akabilmesi ve kendini özgün kimlikleri ile var etmesi ve örgütlemesi için tüm inanç grupları ve halkların XWEBUN olma mücadelesinde dayanışmayı ve ortaklığı yakalamak için ‘Faşizme karşı dayanışalım, Direnişi Yükseltelim’ cephesini öreceğiz.

-Sömürgecilik kendine yabancılaştırma üzerinden egemen kültüre ve sisteme benzeştirmeye çalışmaktadır. Bunun için önce sistemin küçük yapı taşı olan aile ocağında örgütlenme birimlerini oluşturmaktadır. XWEBUN olma kampanyası ailenin demokratik değerlerle buluşması özgürlük ve eşit bilincinin bu kurumda başlatılması anlamına gelecektir. İktidarın ve hiyerarşinin aşılması için aile ve ikili ilişkilerde efendi-köle çelişkisinin aşılması gerekiyor. Bunun için özgür eş yaşamın hayatın her alanında benimsenmesi için çalışmalar yürütülecektir.

-Sömürgecilik yoğunlaştırılmış şiddetin her türünü savaşlar üzeri yürütmektedir. Bunun için devlet kurumsallaştırılmıştır. Devlet etrafında ordu, hukuk, siyaset, eğitim, sağlık ve ekonomi işgal ve talan üzeri yaygınlaştırılmıştır. XWEBUN kampanyası ile ulus devletçi, hiyerarşik iktidarcı ve toplumsal cinsiyetçi sistemlerle demokratik mücadele yürütülerek eşit- özgür ve kadın özgürlükçü bir toplum geliştirilecektir.

-Avrupa’da bireyselleşen, toplumsallığı kıran kapitalist modernist sistem maneviyatı yıkarak kadında ve toplumda yıkıcılığa ve tüketiciliğe yol açıyor. Tüketim ve manevi çöküntüye karşı toplumsallığı esas alan bu anlamda arayışı güçlendirmek için her zeminde kadınların buluşmasını gerçekleştirmek için dayanışma ve diyaloğa ağırlık verilecektir.

-Bunun için Avrupa’da yaşayan Avrupalı, Afrikalı, Asyalı ve Ortadoğulu kadınlar başta olmak üzere Anadolu ve Mezopotamyalı kadınlarla faşizme karşı dayanışma ve ortak direniş ve mücadele cephesini geliştirme temelinde bir çok kadın hareketi, sivil toplum örgütü, çevreci, sol, sosyalist- feminist ve kapitalist sistem karşıtı güç ile bir araya gelme ve ataerkil sisteme karşı demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü sistemi geliştireceğiz.

-Demoratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızın mimarı olan Önder A. Öcalan’ın esareti ile sonuçlanan hukuk dışı ve gayrimeşru NATO operasyonunu buradan bir kez daha kınıyor, Önder Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele etmek temel esaslarımızdan biri olacaktır.

-Sömürgeciliği aşmak için fikir-zikir-eylem birlikteliğini yakalamak olmazsa olmazlarımızdandır. Bu nedenle her yerde ve anda güçlü bir dinamizm yaratmak için eylem ve etkinliklere ağırlık verilerek kendi irademiz, bilincimiz, emeğimiz için yoğun bir demokratik tepki ağını oluşturmaya ağırlık verilecektir.