Zagroslar Nucan Nurhak'a şahittir

Botan’ın özünü korumuş halk gerçekliğinden gelen Nucan Nurhak, tüm dünya kadınlarını özgürleştirmek amacıyla gerilla saflarına yürüdü. Zagros dağlarında verdiği mücadeleyle, halkının isyan ateşini gürleştirdi...

Ülke, halk ve kadın özgürlüğü üçlemesi için savaşı, yaşam gerekçesi olarak gördü. Militanlaşacağı, savaşacağı ve özgürleşeceği dağlara erken varmak istedi. Bu bilinç, düşünce yapısı ve kişilikle 2005 yılında gerilla saflarına katıldı Nucan Nurhak (Hafiye Bilgi). Zagros’un sarp dağlarında savaşın en yoğun geçtiği üç yılını verdi. 15 Nisan 2008'de özgürlük çığlığını büyüterek, Kürdistan şehitleriyle buluştu.

Botan’ın özünü korumuş halk gerçekliğinden gelen Nucan Nurhak, tüm dünya kadınlarını özgürleştirmek amacıyla gerilla saflarına yürüdü. Zagros dağlarında verdiği mücadeleyle, halkının isyan ateşini gürleştirdi.

Nucan Nurhak (Hafiye Bilgi), 1986 yılında Şırnak’ta, yurtsever bir ailede dünyaya geldi. Mensup olduğu Bilikî Aşireti, Botan’ın en yurtsever aşiretlerindendir. Kürdistan’ın direniş merkezi olan Botan'da doğup büyüyen Nucan, küçük yaşlarda yurtseverliği ve özgür ülke istemini derin yaşadı. Direnişçi bir halkın evladı olması, kişiliğinde asi ve özgürlükçü bir ruh geliştirdi. Kürdistan'daki Türk sömürgeciliğinin bilincine varan Nucan’ı derinden etkileyen başka bir gerçeklik de kadının düşürüldüğü konumdur. İradesi yok sayılan, varlığı kabul edilmeyen kadının durumunu asla kabul etmedi. Kürdistan gerillasını tanıdıkça, asıl ait olduğu yerin, yanları olduğunu anladı.

GERİLLA OLMAK YAŞAMSAL TERCİHTİ

Ülke, halk ve kadın özgürlüğü üçlemesi için savaşı, yaşam gerekçesi olarak gördü. Bu bilinç, düşünce yapısı ve kişilikle 2005 yılında Şırnak’tan gerilla saflarına katıldı.

Kavgasının militanı olma istemiyle yola koyulurken, yolculuk boyunca kadın gerilla yoldaşları ile buluşacağı anı canlandırdı gözlerinde. Nucan için Kürdistan dağları, kutsal mekanlardı. Kendisini kutsal mekanlarda özgürlük mücadelesi veren direnişçi bir kadın olarak düşündükçe daha çok heyecanlandı. Militanlaşacağı, savaşacağı ve özgürleşeceği dağlara erken varmak istedi. Artık, mücadele saflarının içindeydi.

SIRRA ULAŞMAK YOLDAŞLIKTADIR

O ilk anlarda yüreğinden şu cümleler aktı: "Mücadele saflarına katıldığım için mutlu olduğum kadar şanslıyım da. Gerilla yaşamı dışarıdan bakıldığı gibi değil. İçine girince anlamına kavuşursun ama gizemini her zaman korur. Kapısını aralayınca gizemler hemen gözükmez. Sırra ulaşmak için haftalar, aylar, yıllar adaman gerekebilir. Ayak bastığın ilk an tüm sıcaklığı ve içtenliğiyle yüzüne gülümseyen yoldaşlık, sırra ulaşacağının müjdesini verir. O an bir ses tüm sırların gerillanın yoldaşlığında saklı olduğunu fısıldar kulağına.”

YOLDAŞLARININ RUHUNU BEDENİNDE TAŞIRDI

Kendini dağ koşullarına, savaş gerçeğine adapte eden Nucan’ın zeki, gelişmeye açık, eğitici kişiliği gerilla saflarında kısa bir sürede gelişmesini sağladı. Paylaşımcı, yoldaşlık bağları güçlü, öz değerlerini koruyan Nucan, tüm yoldaşları tarafından sevilen, sayılan bir militandı. Yürekleri, beyni, ruhu dinlendiren güzel sesi de vardı. Devrim yolunda şehit düşen her yoldaşının direniş ve kahramanlıklarını anlatan besteler yapardı. Bunları kendisi yorumlarken fiziki olarak yanından ayrılan yoldaşlarının ruhunu, bedeninde hissederdi. O an fiziki ayrılıklar anlamsızlaşırdı.

GERİLLA DA OKUMA-YAZMAYI ÖĞRENDİ

Ülkesinin çocukları, Türk devlet okullarında kendi gerçekliğinden uzak, Türk dili ve kültürüyle eğitim görürdü. Türk devlet okullarında okumadığı için kendisini şanslı olduğunu ama eğitimin de zorunlu olduğunu biliyordu. İlk iş olarak okuma-yazmayı öğrendi. Bunu yaptıktan sonra Öcalan’ın yaşam felsefesi ve ideolojisinde derinleşmek için ciltler dolusu kitap ve çözümlerini bıkmadan okudu.

ŞEHADETİNDEN ÖNCE SESLENDİ

Gerilla Nucan şehadetinden önce Kürdistan halkına, özelde de kadın ve gençlere vasiyet niteliğinde bir yazı kaleme aldı.

"Ülkemin genç kızları ve erkekleri, içinde bulunduğunuz sistemin, size sunduğu maskeli yaşam sahteliklerle doludur" diyerek, sorularla yüklü şu çarpıcılıkla devam ediyordu: "Genç kızların, artık yeter deyip başkaldırmanın zamanı gelmedi mi? Erkek egemen sistemde, adına yaşam dediğiniz sizleri boğazlayıp parçalayan bir canavardan farksız olduğunu göremiyor musunuz? Eğer gerçek bir özgürlük istiyorsanız artık isyan edip direnişe geçmenin zamanı gelmedi mi?

Ülkemin genç erkekleri, sizler ki yeni bir yaşamı var edecek kadar enerji ve yeniliğe sahipsiniz. Belki de en kirli oyunlar sizin için oynanıyor. Siz ise masum, bihaber, oyunda size verilen rolü oynuyorsunuz. Çizilen sınırları göremiyorsunuz. Bir adım ya da birkaç adım atıp sınırları parçalamanın zamanı gelmedi mi? Ülkenin kurtuluşu için tüm kirli oyunları reddedip başkaldırmanın zamanı gelmedi mi?

O ZAMAN NEYİ BEKLİYORSUNUZ?

Gencecik oğullarını askere gönderen anne babalarımız. Botan’dan bir yılda 300 gencin Türk askerliği yapmak üzere yola çıkıp kendi kardeşlerini düşmanın silahıyla vurması, yüreğinizi sızlatmıyor mu? O kadar mı vazgeçtiniz oğullarınızdan ve kızlarınızdan. Peki ya ülkenizden vazgeçtiniz mi?

Hayır! Vazgeçmediniz, geçemezsiniz. Bilirim, ülkemin yürek yaralarının acıyla kabuk bağlayan halkımı. Bilirim, ülkeden ve özgürlükten ne olursa olsun vazgeçmezler. O zaman neyi bekliyorsunuz? Hadi gelin kızlı, erkekli, ana, baba, çocuk; köleliğe, sömürüye başkaldırıp özgürlük alanlarını dolduralım. Gelin özgürlük ateşini hep birlikte yakalım…”

SAVAŞIN EN YOĞUN ÜÇ YILINI VERDİ

Zagros’un sarp dağlarında ve zorlu koşullarında üç yıl gerilla mücadelesi yürüten Nucan’a bu sözleri söyleten, sömürgeci Türk devletinin gerçek yüzünü daha yakından görmüş olmasıdır. O Zagros dağlarında savaşın en yoğun geçtiği üç yılını verdi. Savaşın en kızgın anında özgürlük çığlığı daha çok yükseldi. 15 Nisan 2008'de Nucan’ın özgürlük çığlığı; Kürdistanlı halkın yüreğinde dalgalandırdığı isyan bayrağı, dilinde ve eyleminde “An serkeftin An serkeftin” oldu.