1915 Türkiye’de ‘tekliğin’ en sert sembolü
Saklı Haç belgeseli Amed Eğil’deki Ermenilerin soykırıma dair belleğinin peşine düşen gazeteci yönetmen Altan Sancar, bu defa 1915’de Süryani katliamı Sayfo’yu bir belgesel ile anlatıyor.
Saklı Haç belgeseli Amed Eğil’deki Ermenilerin soykırıma dair belleğinin peşine düşen gazeteci yönetmen Altan Sancar, bu defa 1915’de Süryani katliamı Sayfo’yu bir belgesel ile anlatıyor.
Osmanlı’nın son yıllarında İttihat ve Terraki’nin imza attığı katliamlar Ermeni Soykırımı ile yine ayını yıl Süryanilerin katledildiği Sayfo... Bugün resmi kayıtlarda yer almayan her şey bu toparlaklarda ya olayların son tanıkları ya da tanıklardan aldığı bilgiyi aktaran yeni nesillerin belleklerinde gizli. Gazeteci Altan Sancar öncelikle kendi hikâyesinin de peşine düştüğü Amed Eğil’de Müslümanlık ile Hıristiyanlık arasında kalmış Ermenilerin hikâyesini anlattı Saklı Haç belgeseli ile. Şimdi ise yine aynı yılda gerçeklemiş Süryani katliamı Sayfo’nun belleklerde kalan kısmının izini sürüyor. Sancar ile Sayfo belgeselini ANF’ye konuştuk.
Daha önce de yine resmi tarihin kabul etmediği bir katliamın izlerinin peşine düşmüştünüz. “Saklı Haç” 1915, Ermeniler açısından tarihiydi. Yine aynı yıllar bu defa Süryaniler... 1915 sence bu ülkede neyin sembolü?
1915, Türkiye’de tekliğin en sert politikalar ile uygulamaya girmesinin sembolü. Bugün çok sık duyduğumuz tek dil, tek vatan, tek bayrak sesinin bir de tek din eklenmiş hali ile yükseldiği yıl. 1915’ten önce de bu coğrafyada halklar elbette ki rahat bir hayat sürmediler, ancak 1915 ile birlikte önce Müslüman olmayana, ardından yıllar sonra da Türk olmayana şans verilmedi bu topraklarda. Bu toprakların bir daha asla eskisi gibi olmayacağının senedidir 1915. Ama 915 aynı zamanda Kürtlerin de büyük kaybedişinin tarihidir. Müslümanlık kısmından ayrılan Kürtlerin bir kısmının 1915’te üstüne gidilen halklara karşı yürüttüğü o politikaların bedeli yıllar sonra Kürtlere ödetildi. Ermeni’yi ve Süryani’yi dövdüren Kürdün kaybedişinin tarihidir. Çünkü 1915’te kandırılan veya bilinçli olarak Ermeni ve Süryanilere yönelen Kürtler, yıllar sonra istemeyerek de olsa ortaya çıkmasına katkı sundukları canavarın kurbanı oldu. Kısacası 1915 bu toprakların kaybedildiği, özünden koparıldığı tarihtir demek yanlış olmaz.
Kökenleri 5 bin yıl öncesine dayanan bir halkın bu topraklarda kalan sayısı ortalama 15 bin civarında. Günümüz açısından bile bakıldığında bu sayı, katliamın boyutları hakkında neler söylüyor?
Süryaniler yalnızca 1915’te değil, tarihleri boyunca defalarca yok olma riski ile karşı karşıya kaldı. 1915 ise bunlar arasında en etkililerinden biri olarak görülebilir. Önce öldürüldüler, ardından sürüldüler, dini merkezleri anavatanlarından koparıldı. Yetmezmiş gibi geriye bir avuç kalan Süryaniler, 90’lı yıllarda JİTEM’in kaybetme politikalarına maruz kaldı. Süryanilerin köyleri de tıpkı Kürt köyleri gibi boşaltıldı, koruculuğa zorlandı. İki arada bir derede yaşam sürmeleri her geçen gün zorlaşan ve hafızaları katliamlar ile dolu bulunan Süryaniler bu defa da hayatta kalmak için göç yollarına düştü. Avrupa’ya göç başladı. Daha önce göçenler orada en azından hayatta kalabiliyor, dinleri nedeniyle ötekileştirilmiyordu; bu nedenle Avrupa yeniden ev oldu. Geriye kalanların aileleri de parçalanmış halde. Bir ailenin yarısı Avrupa’da yarısı ise Turabdin’de yaşıyor. Çoğunun bir ayağı Avrupa’da. Oturum izinleri veya vatandaşlıkları var. Çünkü acil bir durumda gidebilecekleri bir kapı arayışında Süryaniler. Bence buradaki şey sayının da ötesinde, 5 bin yıllık bir halk korkuyor… Bu korkuyu bir halka yaşatmak onları sayısal anlamda yok etmek ile eşdeğer.
Belgesel için görüşmeler yaptığınızda, katliama ilişkin bildiğiniz ama orada daha farklı öğrendikleriniz oldu mu?
Sayfo’nun her anı tıpkı Ermenilere uygulanan vahşet gibi korkunç ayrıntılar ile örülü. Öldürülen erkekler, tecavüze uğrayan kadınlar, kimliklerinden uzak büyütülen, hizmetçi yapılan devşirilen çocuklar… Öldürülenlerin her birinin ölümü ise bir başka vahşet içeriyor. Ama bir yandan da direnişi gördüm, beni en çok etkileyen şey ise direnen Süryanilerin çocuklarının daha önce sıkılan kurşunları topladığı, kilise bahçesinde eriterek tekrar kurşun yaptığı hikâye idi. Ayrıntıları ile belgeselde göreceğiz, ama inanılmaz bir hayatta kalma arzusu ve mücadelesi… Hayranlık duymuştum.
Süryanilerin varlık mücadelesi hâlâ devam ediyor. Sadece Mardin’de değil, Avrupa’da da bu anlamda çekimler yaptınız. Peki bugünkü varlık mücadeleleri hakkındaki gözleminiz ya da izleniminiz nedir?
Süryanilerin bugünkü mücadelesi esasen dilleri üzerine yoğunlaşmış durumda. Avrupa’ya göçen neslin çocukları ve torunları dillerinden uzak büyüme riski ile karşı karşıya. Süryanice ki kadim bir dilden bahsediyoruz, yok olabilir. İşte Süryaniler bugün dilleri yok olmasın diye inanılmaz bir çaba içinde. Bu çabanın daha büyüğü ise Türkiye’de yürütülüyor. Türkiye, Lozan’a göre Süryanileri azınlık olarak kabul etmiyor. Bence de Süryaniler azınlık değil, ama Türkiye’nin Lozan’da Süryanilere azınlık dememe sebebi onlara olan saygısından değil. Süryaniler için “Türk” deniliyor ve böylece okullarının açılmasının önüne geçiliyor. Süryaniler için ‘inançları başka Türkler’ ifadesi dönemin gazetelerinde yer alıyor. İşte tüm bunlar, dillerini nesiller boyu aktarma çabalarının önüne geçiyor. Süryaniler neredeyse gizli biçimde eğitimler ile dillerini bugünlere ulaştırıyor. Ancak bugün bile Türkiye’de bir anaokulu dışında Süryani okulu bulunmuyor. Kısacası, sayısal olarak azıcık bırakılan Süryaniler, şimdi de kimliksel olarak yok edilme çabası ile karşı karşıya. Neyse ki çok inatçı bir halk ile karşı karşıyayız da bu amacı güdenler başarısız oluyor.
Peki bu anlamda tarihi anlatılara ya da bunun bireyler üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalarınıza devam edecek misiniz?
Türkiye’nin toprak altına gömülü çok sayıda acısı var. Yıllardır söylüyoruz, Türkiye’nin bir yüzleşmeye ihtiyacı var. Bu yüzleşme demokratikleşme için olmazsa olmaz. Bunu yapmak için de bu acıları herkese göstermemiz ve “Bakın Türkiye bunları yaşadı” demek gerekiyor. Sonraki kuşaklar bu acılar öğrenir ve ders çıkarır ise bir daha bu yaşananların olmaması için mücadele edebilir. Resmi tarih ile gerçek tarihin kavgasına bir katkı sunuyoruz ve buna devam edeceğiz. Çünkü Türkiye halklarının buna ihtiyacı var.