27 yıldır Güney Dergisi hayatımızda…

36 yıldır Yılmaz Güney aramızda değil ama Güney Dergisi onu yaşatmaya devam ediyor.

Türkiye sinemasında "Çirkin Kral" olarak nam salan Yılmaz Güney, Cannes Film Festivali’nde yaptığı, “…Dost ve düşman herkes bilsin ki, kazanacağız, mutlaka kazanacağız… Yaşasın bağımsız, birleşik demokratik Kürdistan…” konuşmasıyla hafızalara kazındı. 9 Eylül 1984’te yakalandığı kanser nedeniyle Paris’te yaşamını yitirdi.

Yılmaz Güney'in arkadaşları sanata dair inancını ve anlayışını yaşatmak için üç aylık Güney Dergisi’ni çıkarıyor. Güney'in yaşadığı dönemde adını taşıyan "Güney Dergisi" ölümünden sonra Almanya’da yayın hayatına devam etti ve ardından da Türkiye'de uzun soluklu sanat hayatına başladı. Almanya’da 1993-97 yılları arasında 14 sayı yayınlanan dergi, 1997 yılında ise Türkiye'de yayın hayatına başladı. Yılmaz Güney’in 36. ölüm yıl dönümünde Güney Dergisi’nin çalışanı Çetin Desde ile Güney'in sanat anlayışını ve Güney Dergisi’ni konuştuk.

GÜNEY DERGİSİ 27. YILINI GERİDE BIRAKIYOR

Bugüne kadar toplamda 93 sayının çıktığını 94. sayısının Eylül sonunda okuyucularıyla buluşacağını belirten Desde, 70’li yıllarda Yılmaz Güney’in kendisinin çıkardığı, finanse ettiği Güney Dergisi’nin devamı olarak sürdürülen çalışmada yirmi yıldır yer aldığını da söyledi.

“Yılmaz Güney’in sanat yapma anlayışının hem sanat hem de politik yönünün olduğunu yazan bir dergi” diyen Desde “Çoğunlukla kültür, sanat ama bunun yanında politik değerlendirmelerin de yer aldığı bir dergidir. Güney Dergisi kolektif çalışmayı esas alıyor ve her dergide olduğu gibi yayın da kurulu var. Derginin yayın ilkesine de birinci sayısında yer verilmiş: İçerik olarak ırkçı, milliyetçi, faşist, kadınları aşağılayan, cinsiyetçi olmadığı sürece ürünleri yayınlama kararı var” dedi.

YILMAZ GÜNEY’İN HATIRASI OLARAK GÜNEY DERGİSİ ÇIKMAYA DEVAM EDİYOR

Yılmaz Güney’in sadece sanatçı, yönetmen olmadığı ve politik bir şahsiyet olduğunu ifade eden Desde, Güney’in, “Politik düşünceleri sanatıma yön veriyor” sözlerine dikkat çekerek, şöyle konuştu: “Eğer Yılmaz Güney bu kadar sevildiyse halk tarafından benimsendiyse, bu kadar ürün verdiyse bütün bunların arkasında yatan siyasi düşünceleriydi. Politikleşmiş bir Yılmaz Güney olmasaydı sanatı da bu seviyede ulaşamazdı diye düşünüyorum. Yılmaz Güney’in hep sanatsal yanı ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Siyasi yanı arka plana atılıyor. Güney Dergisi de hem sanatıyla hem de siyasi yanıyla, her ikisinin birbirinden koparılamayacağını her ikisinin bütün olduğunu anlatmaya çalışıyor. Hemen hemen her sayısında Yılmaz Güney’i tanıtan, tanımlayan değerlendirmelere yer veriyoruz. Son olarak da 2014’te Güney hakkında bir belgesel yayınladık.”

YILMAZ GÜNEY YAŞIYOR OLSAYDI DİRENMEYE DEVAM EDERDİ

Derginin Türkiye’nin siyasi atmosferinden etkilendiğini, satış ve okunma oranlarının da bununla paralel değiştiğini belirten Desde, Güney Dergisi’nin bütün zorlu süreçlere rağmen Yılmaz Güney’in anısına da çıkmaya devam edeceğine dikkat çekti. Selimiye Cezaevi’nde Güney’in okuduğu kitaplardan edindiği politik fikirlerin hayatını şekillendirdiğini paylaşan Desde, Yılmaz Güney yaşıyor olsaydı devrimci sanatını yapmaya devam edeceğini söyledi.

Yılmaz Güney’in Türkiye’den ayrılmasının nedeninin de Güney Dergisi’nde yayınladığı yazılar olduğunu da vurgulayan Deste, “Hakkında açılan davalar vardı ve bu davaların mahkumiyetle sonuçlanacağını biliyordu… Koşullar ne olursa olsun o sanatını yapmaya devam edecekti. İsteseydi çok farklı şeyler yapabilirdi sistemle uzlaşabilirdi, sistemin belli bir yerlerinde yer olabilirdi ama tercih etmedi. Tam tersine halk için toplumsal sanat yapmayı seçti. Yaşamış olsaydı buna devam edecekti.

Evet Yılmaz güney Kürt’tü. Kendisinin de bu konuda tavrı var, ‘Türk sineması Türk filmi yapmak istemiyorum, ya da Kürt sineması Kürt filmi de yapmak istemiyorum’ gibi bir tavır edinmişti. Türkiye çok uluslu bir ülke, Türkiye’de sosyal çelişkiler var ve buna göre de Türkiye sineması yapmayı tercih etti. Hem Kürdistan’ı kapsayan hem de Türkiye’deki halkları kapsayan, ezilenleri, işçileri kapsayan Türkiye sineması yapmak istiyordu ve bunu da yaptı. Tabii ki Kürt meselesine, Kürt ulusal konusunda dönemin koşulları itibari ile ileri görüşleri vardı benim düşünceme göre, Kürdistan’ın sömürge olduğu, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını savunan ama bunun yanın Türkiye Kürdistanı’nda birleşik devrimini savunan halkların ortak mücadelesinde devrimin çözüm olduğunu savunan bir insandı aynı zamanda.”