Xeyri Garzan, henüz 20’li yaşlarda bir gençtir ve 200 metre yar altında yaşayan bir gerilla grubunda, Mereto adında bir ajanın komplosuyla 7 arkadaşını kaybeder. ‘Gülümse Ölüm Utansın’ kitabını yazan Seyri Garzan, şunları ifade etti: “Yaşadığım 61 günlük serüvende hep gülümsüyordum ölüme, kitabın ismi de oradan geliyor. İnanç, bağlılık ve arkadaşların yaşadıklarını örgütle paylaşıp ihaneti mahkum etmek için yaşadım. 45 günden sonra, yaşarsam mutlaka yazacağım, dedim.”
Xeyri Garzan, Batman’ın Sason ilçesine bağlı Timok köyünde 1987’de dünyaya gelir. Devlet güçleri köylerini yakınca 1992’de ailesiyle birlikte metropollere göç ederler. O yıllarda bir yurtsever vasıtasıyla okuduğu bir kitaptan etkilenir. Kürtler ve Kürdistan gerçeğinin peşine düşer. Bir yıl TC okullarında okur, daha sonra medreseye giderek orada devam etmek ister. Buradaki din alimlerinin de dini temsil etmediğini görür.
PİŞMANLIK YASASI’NA TEPKİ
Henüz 16 yaşında olduğu 2003’te Türk devletinin çıkardığı Pişmanlık Yasası’na karşı tepki gösterir ve kısa sürede gerillaya katılır. Ailesine bıraktığı mektupta, “Kürdistan bizim ülkemiz ve biz Kürdistan için savaşıyoruz. İşgalci ve zalime asla teslim olamayız, bu nasıl bir vicdan ki gerilladan teslimiyet isteniyor” der.
ÜÇ YIL SONRA KUZEY’DE
Xeyri Garzan, 2006’da Kuzey Kürdistan’a geçer. Garzan, anlattı: “Başta Garzan Bölgesi, daha sonra da Sason’dan Dorşin’e geçtim. Kışın üstlenmek için çok uygun olmayan, 200 metre yer altında olan ve zamanında Ermenilerin katledildiği mağarada üstlendik. Amaç bahara sağlam çıkmaktı. 1 Mart’ta henüz iki metre kar yerdeyken Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın zehirlendiği anlaşılınca gerilla grubu ortak kararla Kulp’ta fedai eylem yapma önerisinde bulunduk. Mağara koşulları çok ağırdı; gece-gündüz karanlıktı, oldukça nemli, ıslak ve soğuktu. Ona rağmen hiçbir engeli tanımadan direndik.
MERETO DIŞINDA ENGEL YOKTU
Hiçbir engelimiz yoktu, Mereto dışında. Mereto, 1997’de katılmıştı. Örgütün verdiği bir görev üzerine şehire gidince düşman ile bağlantısı gelişir ve daha sonra 2003’te tekrar katılır. Yazın durumu iyi gibi görünse de kışın yaşamı bize zehir etti. Erzaklarımızı ağzını açık bırakır, fare içine girerdi. Başta itiraf etmezdi, daha sonra kahkaha atarak bizi tahrik ederdi. Ona rağmen kazanmaya çalışıyorduk, tutuklansa da konulacak yer yoktu.
EYLEM ÖNCESİ
Platformları yaparken Rêber, Mereto’nun ‘arkadaşlar bana bir komplo yapmak istiyor, onlar yapamadan ben onlara yapayım’ dediğini aktardı. Mereto, kendisini savunarak, ‘bilinçli yapmadım yer altında psikolojim bozuldu. Özeleştirimi veriyorum ve zaten eyleme gidiyoruz, orada kendimi ispatlayacağım’ dedi. Önderliğimizin zehirlenmesine karşı çok büyük bir öfke ve tavır vardı. Tüm tartışmalarımız eylem yapıp cevap olalım, üzerineydi. Eylem gecesi hepimiz raporumuzu yazmıştık. Bilal arkadaş raporunu bitirmek üzereydi, Mereto’dan da raporunu yazmasını istedi. ‘Yazsak da kimse okumaz’ dedi. Aslında o zaman tutuklamalıydık ama eyleme gidecektik.
İHANETİN ZİFİRİ KARANLIĞI
Bir ara kalkıp tekrar uyudum. Gece saat kaçtı hatırlamıyorum tarama sesiyle bir daha uyandım. Tulumunun zinciri yazın közde yandığı için yırtılmıştı. Ben de inip hemen alt kata sığındım. İkinci katta indim, sonradan Mereto mutfakta olduğumu düşünerek gelip mutfağı da taradı. Alt kata inince kahkaha atarak ‘way bee’ diye güldü. Ben kesin düşman tarafından yerimiz deşifre oldu ve o kahkaha da bir Türk subayına ait olduğunu düşündüm. Aslında kahkahası manidardı. Pratikte de güvenlik çok hassas olmasına rağmen yersiz bazen kahkaha attığı oluyordu... Alt katta bir ara kendimden geçtim. Ne kadar aşağıda kaldığımı hatırlamıyorum; kolumdan ve kafamdan yaralanmıştım. Yukarıdan biri Serhat diye sesleniyordu. Yukarı çıkınca Behzat beni gördü, yarası ağır olmasına rağmen güldü. ‘Hevalê Xeyri sağlamsın’ diyerek gülümsedi. Bana moral ve güç vermek için gülümsedi. ‘Sağlamım bir şeyim yok’ diye karşılık verdim. Arkadaşlara baktım arkadaşlar uzanmıştı. Behzat’a ne olduğunu sorunca ‘Mereto yaptı’ cevabını aldım. Ölüm esnasında da yaramı bağla, demedi; bana moral vermek için güldü…
SU İSTEDİLER SU!
En son arkadaşlar su istedi, zaten yaraları ağırdı ve kurtuluşları mümkün değildi. En çok zorlanan ve güçsüz olan bendim grupta, hatta Dorşin’de kalmam, diyordum. Sığınakta en güzel yeri bana verirlerdi. Elbiselerimi yıkadılar, bana her türlü tecrübelerini aktardılar. Ağır yük kaldırdığımda bırakmazlardı, suyu geçerken benim omuzlarıma girerlerdi. Ben arkadaşları çok seviyordum, onlara çok bağlıydım. Biz şehit düşecektik ama böyle olmamalıydı. Hepimiz topluca eyleme giderek fedaileşecektik. Kalleşçe komplo, beni derdinden sarsttı. 20 yaşındaki bir genç, nasıl 61 gün kendi başına direnebildi, deniliyor. Bir ihaneti yaşadım, bir de düşman olgusunda nettim.
ŞEHİTLERLE VEDALAŞMA
Mağaradan çıkarken tek tek arkadaşlardan hatır istedim, şehit düşmemişler gibi. 12 saatte ancak 30 dakikalık yolu katedebildim. Giderken suyu geçemedim. 7 gün suyun yanında kaldım. Suyun yanındayken sadece 9 şeker ve bir kutu tütünüm vardı. Ben kendimle toplantı yapıyordum, bir dizi karar alıyordum. Sadece tedbirim kleşimdi. Üç temel kaygı için yaşadım;
* Ölürsem ve cenazem kaybolursa yaşadıklarımız ‘bilinmeyen olay’ olarak geçecek.
* Bunu anlatırsam belki bir daha bu ihanet yaşanmaz.
* Örgüt bana o kadar emek verdi, Kuzey’e kadar geldim, bir şey yapmadan şehit düşmemeliydim.
AĞAÇ, SU VE TAŞ
Tek olsam ölebilirdim. Dorşin suyu, Heskar dağı benim sadık dostumdur. 61 gün tek başıma kaldım. Ağaç, su ve taş, bir PKK militanının bu kadar güçsüz düştüğünü görmesin diye yaşamalıyım, dedim.
‘TEK TERÖRİST’
7 kişinin ihanet ve komployla şehit düştüğü çevrede yayılmış, halk da yaşayan gerilla için seferber olmuştu. Halk beni sahiplendi. Düşman bir taraftan yoğun operasyon yaptı. İki alan arasında kalan köprüyü yıkmıştı. Düşman evlere yakın yerlerde pusu atttı. Düşman, ‘tek terörist kalmış, onu da öldüreceğiz’ diyordu. Halkın tutumu oldukça onurluydu. 7 arkadaş şehit düşmüş, biri ihanet etmişti. Bir arkadaş kalmış, onu muhakkak partiye sağlam ulaştırmalıyız, seferberliği vardı. Amed halkına, taşına, toprağına minnettarım. Günün yarısı ideolojik, yarısı askeri eğitim yapıyordum. Bir ara düşündüm; ne tür gelişmeler olduğunu öğrenmek için gidip televizyon izlemeliyim, diye.
DEVLET BİLDİRİ ATTI
Bir ara Türk ordusunun helikopteri dolaştı ve bir bildiri attı. ‘Örgüt nezdinde bir değerin yok, gel teslim ol’ deniliyordu. İçimde, ‘benim örgüt için bir değerim var mı yok mu bilmem ama örgüt benim her şeyimdir’ diyordum. Sonra arkadaşlar güneyden gelip beni tedaviye götürmek istedi ama silahsız arabaya binmeyi reddettim. İkinci randevu günü bir daha operasyon çıktı. Biz de alan değiştirdik, benle iki milis çıkıp gittik. Arkadaşlar da alana yakın yere gelip kimin kurtulduğunu merak ediyorlar, köye vardıklarında benim kurtulduğumu öğreniyorlar.
SAVAŞÇIYI KURTARMAK İÇİN
Hevalê Nimetler bizim yanımıza gelip durumu netleştirmek istiyor. Dönüşte Dijwar karda şehit düşüyor. Üç arkadaş olarak onların Dorşin’e yetişmeleri de mucizeydi. Biz de yollardaydık, yerimize ulaşmak için uğraşıyorduk. Milislere, uçak gelince siz gidin savaşacağım, dedim. Bir birlerine bakıp gülümsediler ve ‘artık şunu iyi bil; ya seninle öleceğiz ya da buradan gitmeyeceğiz’ dediler. Yöre halkı gerçekten militandı. 61. gününde arkadaşlar gelmiş ama operasyon da çıkmıştı. Yolda tedbir almışlardı. Araziye boydan boya nöbetçi koymuşlardı. Ciddi bir güvenlik koridoru açmışlardı, ben de o koridordan sağlam bir şekilde arkadaşlara ulaştım.
HEP ÖLÜME GÜLÜMSEDİM
Yaşadığım 61 günlük serüvende hep gülümsüyordum ölüme, kitabın ismi de oradan geliyor. İnanç, bağlılık ve arkadaşların yaşadıklarını örgütle paylaşıp ihaneti mahkum etmek için yaşadım. 45 günden sonra, yaşarsam mutlaka yazacağım, dedim. O zaman kısa kısa yazdım ama koşullardan kaynaklı örgüt arşivine ulaşamadan yolda kayboldu. Daha sonra kitabı basıma göndereceğim zaman, bazı defterlerimin sayfaları geldi, onları da yerleştirdim. Her şeye rağmen orada gülümseyen bir savaşçı var, o nedenle de kitabın ismi ‘Gülümse Ölüm Utansın’dır.
GÜNLERCE AĞLADIM
Kitabı yazmak, yaşamaktan zordu. İkinci kitap bittiğinde günlerce oturup ağladım. Daha yeni yeni yaşanan olayların zorluklarını derinden yaşadım sanki. Kitap bittiğinde her şey tekrardan gözümde canlandı. Bana çok zor geldi. Kurtulan tek kişiydim ve yazmaya mecburdum.
İNTİKAM İÇİN DE YAŞADIM
Ajan Mereto’nun komplosu sonucu şehit düşen Bilal, Sipan, Hüner, Serhat, Rêber, Botan ve Behzat arkadaşları hürmet me minnetle anıyorum. İntikam için yaşadım ve onların anılarını edebiyat/sanat yoluyla halklara ulaştırmak istedim. Bunu bir nebze de olsa başardığıma inanıyorum.