Şimşek: Yargılanan edebiyattır

Birçok ülkede ödüle layık görülen kitapları Türkiye’de yargılama konusu edilen yazar-şair Meral Şimşek, “Benim şahsımda edebiyat yargılanıyor. Susmayacağım” dedi.

PEN üyesi Kürt yazar-şair Meral Şimşek, iktidarın ifade ve düşünce özgürlüğünü sistematik bir şekilde kriminalize etme uygulamasının mağdurlarından. Yazdığı kitap ve öyküleri gerekçe gösterilerek Ocak 2021’den beri Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Şimşek, 21 Eylül’de görülecek duruşması öncesi bir kere daha susmayacağını vurguladı.

Amedli yurtsever bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen Şimşek, devletin acımasız ve karanlık yüzüyle çok küçük yaşlarda tanıştı. Abisi ve ablasını mücadele saflarında kaybeden Şimşek, ilk kez gözaltına alınıp işkencelere maruz bırakıldığında henüz 13 yaşındaydı. Elektrik, falaka, cop ile tecavüz… Gördüğü tüm bu işkencelerin hasarını yıllardır bedeninde taşıyan Şimşek, kendinden yola çıkarak yazdığı kitaplar aracılığıyla Kürt halkının yaşadığı acıları bütün dünyaya duyurdu. Irak, İngiltere, Almanya’da 9 kez ödüle layık görüldü. Hiçbir başarının cezasız kalmadığı Türkiye’de Şimşek’in sadece kaleme aldıkları değil, kitabında yazdığı düşleri bile “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılama konusu edildi.

BU DAVA İNTİKAM OPERASYONU!

Yaşadığı zor süreçleri ANF’ye anlatan Şimşek, bu yargılamanın esas olarak bir intikam alma operasyonu olduğunu vurguladı. Şimşek, Malatya’da Nisan 2019’da kendini polis olarak tanıtan şahıslar tarafından araçla kaçırıldığını ve tehdit edilerek ajanlık dayatmasına maruz kaldığını; teşhir ettiği için hedef seçildiğini söyledi. O dönem aynı zaman da İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanı olan avukatı Eren Keskin ile yaşananları Birleşmiş Milletler’e taşıdıklarını ve Malatya Emniyet Müdürlüğü’ne karşı dava açtıklarını kaydeden Şimşek, şunları anlattı: “Zaten beni kaçıran ve bizzat polis kimliği gösteren bu şahıslar, ‘Eğer bizi deşifre edersen ve dediklerimizi kabul etmezsen hayatını bitiririz’ diye tehdit etmişlerdi. Dava açtıktan bir buçuk sene sonra edebiyat çalışmalarım delil olarak gösterilerek, beni kaçıranlar yerine benim hakkımda dava açıldı. 9 Aralık 2020’de gece yarısı evim basıldı ve gözaltına alındım. Ödül belgelerimden elektronik eşyalarıma kadar her şeye el koydular. Götürüldüğüm Malatya Emniyet Müdürlüğü TEM şubesinde çıplak aramaya maruz bırakıldım. Üstelik o zaman yeni ameliyat olmuştum; 1990’larda gördüğüm işkencelerden dolayı rahmim alındı, bağırsaklarımın bir kısmımı kaybettim. 13 yaşındayken abimi ve ablamı konuşturmak için Mardin Mazıdağı Emniyeti’nde gözaltında kaba dayaktan, cop ile tacize kadar pek çok işkenceye uğradım. Ameliyat olduğumu polislere söylememe rağmen vajinal kontrol da yaptılar.”

ÖDÜLLÜ ARZELA ÖYKÜSÜ KOD İSMİMMİŞ!

Adli kontrol şartıyla günler sonra bırakılan Şimşek, yaklaşık bir ay geçmeden Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından jet hızıyla hakkında iddianame hazırlandığını ve davasının başladığını belirtti. İddianamede, aldığı ödüllerden yazdığı kitaplara ve öykülerden katıldığı edebiyat toplantılarına, yaptığı editörlüğe kadar her şeyin suç sayıldığına dikkat çeken Şimşek, şöyle konuştu: “İngiltere’den ve İngiliz PEN’den iki ödül aldığım Arzela öykü kitabım dahi ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası’nın ispatı olarak gösterildi. Bu aslında davet üzerine yapılan bir yarışmaydı. Gelecekte Kürtlerin durumunu ele alan bir konsept çerçevesinde öykü yazabilecek kişileri tespit edip davet gönderdiler, ben de o şekilde katıldım.

Yazdığım öyküde kurguladığım hayali ülkenin suç delili olarak gösterilmesi yetmiyormuş gibi, Arzela da benim kod ismimmiş gibi verildi. Öykü Türkiye’de bile geçmiyor ama bunu da PKK’nin gelecekteki projesi olarak lanse ettiler. Kaldı ki iki ödül kazanan Arzela isimli öyküm, 12 yazarın yer aldığı bir antolojinin içinde. Bu antoloji için sadece İngiltere’de değil Amerika’da da söyleşi yapıldı ve orada da yayınlanacak. Yine ailemin yaşadıkları üzerinden 1990’larda Kürt halkının yaşadığı acılara ışık tutan Nar Lekesi adlı biyografik çalışmamda yer alan şiirler ve imgeler de suç olarak gösterildi maalesef. Batman’daki bir festival seminerde okurlarım, ‘Neden Kürtçe yazmıyorsunuz?’ sorusuna verdiğim, ‘Anadilimde yazmadığım için utanıyorum’ cevabını bile suç saymışlar iddianamede. Düşünün, bu kadar trajikomik.”

DOMUZ, ASKER VE BATAKLIKLA MÜCADELE ETTİM

İddianamede bir buçuk yıl boyunca teknik ve fiziki takibe maruz kaldığı da ortaya çıkan Şimşek, bitmek bilmeyen baskılardan dolayı bir kurtuluş olarak 29 Haziran 2021’de Türkiye’den geçtiği Yunanistan’da bu kez Yunan sınır polisinin şiddetine ve işkencesine uğradı. Yeni tanıştığı Dicle Mohamed isimli Suriyeli Rojavalı Kürt bir kadınla kaçak yollardan yasak bölge olduğunu bilmediği bir alana yönlendirilen Şimşek, 12 saat aç susuz yaban domuzları, askerler ve bataklıkla mücadele ettiğini anlattı.

Uluslararası geçerliliği olan PEN üyesi kartını gösterip Türkiye’de hakkında dava açıldığını söylemesine rağmen yanındaki kadın ile birlikte çıktıkları ana yolda araçla bekleyen iki erkek Yunan polis tarafından darp ve el ile taciz edilen Şimşek, bir yazar için bile artık hiçbir yerin güvenli olmadığını o an anladığını söyledi.

YUNAN MAKAMLARI GİRİŞİMDE BULUNMADI

Atina’da bulunan avukatları aracılığıyla Yunan resmi makamlarının da giriş yaptığından haberdar olduklarına ama girişimde bulunmadıklarına dikkat çeken Şimşek, yaşananları şöyle paylaştı: “Soymaları ve taciz etmeleri yetmiyormuş gibi kimliğime, telefonuma, cüzdanıma, tabletime, her şeye el koydular. Araçlarında su olmasına rağmen su istediğimde vermediler. Üzerimizde elbiseler varken elle arama adı altında taciz ettiler. Sonra bir yerlere anons geçtiler. Ben de köydeki emniyete haber verdiklerini düşündüm, çünkü avukatlarım emniyette bizi bekliyordu. Biz de oraya varmak üzereydik yakalandığımızda.

Beklerken bir baktım ki plakası olmayan beyaz bir transporter araç geldi. İçim ürpermeye başladı, çünkü plakasız aracın ne demek olduğunu Türkiye’den çok iyi biliyorum. Sonra bu araçtan 30-35 yaşlarında bir kadın ve bir erkek indi. Bunlar yanımıza geldiler ve çok kaba bir şekilde yolun ortasında bizi çırılçıplak soyup aradılar. Gün aydınlanmıştı, yoldan sivil araçlar geçiyordu ama umursamadılar. Bizi arayan kadın siyah bir eldiven taktı ve önce bana vajinal kontrol dahil her şeyi yaptı. Sonra aynı eldiveni kullanarak regl olmasına rağmen Dicle’ye aynı insanlık dışı uygulamayı yaptı.

Sonra bizi oradan alıp maskeli şahıslara teslim ettiler, onlar da yine maskeli başka kişilere teslim ettiler. Üç saatte bizi hızlı bir şekilde Meriç nehrine götürdüler. Öleceğimizi düşünerek direndim ve beni orada darp ettiler. Sonra el koydukları eşyalarımızı geri vermeden beni ve Dicle’yi suya attılar. Bizi attıkları bölge İpsala’ydı. Zaten bizi askeri yasak bölgeye atmışlar, Türk ordusu oradaydı ve yakalandık. Yurt dışı yasağını ihlal ettiğim gerekçesiyle Dicle ile birlikte tutuklanarak Edirne Cezaevi’ne gönderildim. 8 gün orada kaldıktan sonra bilirkişi raporu gelmediği ve adli tatile girildiği için adli kontrol şartıyla serbest bırakıldım.”

İpsala 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında “Yasaklı sınır bölgesinin güvenliğini tehdit etmek” iddiasıyla dava açılan Şimşek, Yunanistan’da polisten gördüğü insanlık dışı uygulamaların Türkiye’de gördüğü benzer işkencelerin travmalarını pekiştirdiği için Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda (TİHV) hem fiziksel hem de psikolojik tedavi görüyor.

SUSMAYACAĞIM!

Sırf kitap ve öykü yazdığı için 15 yıla kadar hapis cezası istenilen iki çocuk annesi yazar Meral Şimşek’in duruşması, 21 Eylül günü görülecek.

Hakkında mütalaanın verilmesi beklenen duruşma öncesi Şimşek’e en büyük destek Uluslararası PEN’den geldi. Kendisine yapılanın bir intikam operasyonu olduğunu yineleyen Şimşek, Malatya’da polisler tarafından kaçırıldığını deşifre ettiği için hedef seçildiğini kaydetti. “Bu davada benim şahsımda edebiyat yargılanıyor” diyen Şimşek, susturulmak istendiğini belirtti.

Yazmaktan asla vazgeçmeyeceğinin altını çizen Şimşek, şunları ekledi: “Yazma serüvenim, acılarımı kaleme dökmekle başladı ancak sonra acıyı umuda ve güzelliğe çevirmenin yollarını aramakla devam etti. Ben berdeli, yoksulluğu, Hizbullah vahşetini, devlet ve erkek şiddetini, kadınların, çocukların yaşadığı bütün acıları yazdım. Ne yazık ki bunların bilinmesi istenmiyor ve bunu yazan herkes susturuluyor. Çünkü biz susarsak toplum susar ama susmayacağım; hiçbir yargılama ve ceza, bu umut yolculuğunu yok etmeye yetmeyecek.”