AKP'nin kültür sanat politikası: Sansür, yasak, baskı -3

AKP 2003’ten bu yana özellikle Kürt ve muhalif sinemacıların birçok filmini yasaklarken Yeni Sinema Yasası’nda yaptığı değişikliklerle sınıflandırma ve değerlendirme kurullarında devlet ağırlığını artırarak sansürü devam ettirdi.

Siyah Bant’ın sanatsal ifade özgürlüğü önünde engel olarak saydığı yargı unsurlarından bir tanesi olan TMK ‘terör propagandası’ gerekçesi, sinema için de geçerli artık. 2012’deki KCK operasyonlarında yönetmen Müjde Mizgin Arslan ve görüntü yönetmeni Özay Şahin gözaltına alınıp daha sonra delil yetersizliğinden bırakıldı. İstanbul Film Festivali seçkisine yetiştirmeye çalıştıkları “Kayıp Mezar” filmi de ilk olarak soruşturma savcısı tarafından izlendi ve bu da basına yansıdı.

Özay Şahin, “propaganda-ajitasyon çalışmaları yürütmek, yardım yataklık” iddialarıyla 7 yılı aşkın süredir tutuksuz yargılanıyor. Ama 2017’de Bakûr’un yönetmeni Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve belgesel yönetmeni Çayan Demirel’e Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde “terör propagandası” gerekçesiyle dava açıldı. Bu yönetmenleri hakkında terör propagandasından dava açılmış ilk film oldu.

EKİNLERİN BOYU KISA, BOĞAZ GİRİŞİ GÖRÜNÜYOR

Aslında Türkiye sineması sansürü AKP ile tanımadı. 1932’de kurulan ve 1980’lerde farklı şekillerde devam eden Yeşilçam Sineması’nın ünlü Sansür Kurulu ülkede her zaman var oldu. Güler Emektar’ın 2003’te Bianet’e yazdığı "Sarı Günler ve Türk Sinemasında Sansür" yazısında buna dair oldukça ilginç örnekler mevcut. Misal Yılmaz Güney bu listede politik birçok sebepten üst sıralarda yer alıyor. Ama bazı örnekler sansürün olağandışılığına işaret ediyor: “Memduh Ün'ün yönettiği “Mahallenin Sevgilisi”, siyasi iktidarın korunması gerekçesiyle sansüre uğrayan filmler arasında. Sansürlenme sebebi ise, filmin bir sahnesinde görülen dozerin “seyirci üzerinde dehşet duygusu yaratması. Filmde, devlete ait dozerin özel şahıslar tarafından kullanılması da bu sahnelerin kesilmesinin nedenlerinden biri.

Metin Erksan'ın ilk filmi şık Veysel'in Hayatı- Karanlık Dünya da Anadolu topraklarındaki ekinleri çok kısa boylu, cılız gösterdiği gerekçesiyle yasaklanmıştı. Osman Seden imzalı “Kardeş Dursun” da ülkeyi korumak için sansürlenen filmlerden. Filmin bir sahnesi, Karadeniz'den boğaz girişi göründüğü için çıkarıldı. Gerekçe, düşman gemilerinin boğaz girişini filmde net bir şekilde görebilmeleriydi.”

Emektar’ın saydığı bu sansürler arasında Vedat Türkali ile Ertem Göreç imzalı Karanlıkta Uyananlar, Yılmaz Güney’in oynadığı Türkiye sinemasının en çok yasaklanan filmlerinden biri olarak tarihe geçen Ömer Lütfi Akad'ın Hudutların Kanunu ve yine Güney’in Umut filmi de bulunuyor. 2000’li yıllara geldiğimizde Büyük Adam Küçük Aşk, Güneşe Yolculuk, Işıklar Sönmesin gibi Kürt sorununu anlatan filmler ya doğrudan sansürlenmeye çalışıldı ya da vali, kaymakam eliyle sinema salonlarına baskı yapılması sonucu engellendiler.

KÜRT FİLMLERİ DEFALARCA YASAKLANDI

Şimdilerde çok tartışılan Eser İşletme Belgesi, aslında zaten bir sansür aracı olarak kullanılıyordu. Bunun yaygınlaşması festivallerde de zorunlu kılınmasıyla oldu. Resmi adıyla Kayıt Tescil Belgesi, 21 Temmuz 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun” ile yürürlüğe girdi. Kanunun 7. maddesine göre, yurt içinde veya yurt dışında üretilen filmlerin “ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasından önce kayıt ve tescile esas teşkil edecek şekilde değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasının” yapılacağı ifade ediliyor.

Eser İşletme Belgesi 2011’de belgeselini ticari gösterime sokmaya çalışan yönetmen Aydın Orak’ın Bir Başkaldırı Destanı: Berivan filmine engel olarak karşımıza çıktı. Orak’a bu belge ‘PKK propagandası yaptığı’ gerekçesiyle verilmedi. Film daha sonra 30’uncu İstanbul Film Festivali’ne katıldı, Cannes’a giderken ise bakanlık, bu film ülkeyi temsil edemez dedi. Çeşitli valilikler tarafından yasaklandı hatta sinema salonuna baskın düzenlendi. Aslında 2003’ten 2014’teki Bakûr yasağına gelene kadar birçok Kürt filmi sansüre uğradı: Aydın Orak’ın Başkaldırı Destanı: Berivan yasaklandı, Ravin Asaf’ın Sarı Günler filmi içindeki cümle değiştirilerek izin alabildi, Yüksel Yavuz’un Yakın Plan Kürtler filmi izin alamadı.

Murat Uygur, Mehmet Ali Gündoğdu’nun çektiği Adressiz Sorgular da kamu düzeni ve anayasadaki diğer ilkelere uymayan, insan onuru ile bağdaşmayan sahnelerinden dolayı yasaklan filmler arasında yer aldı. Daha sonra yönetmenler Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıkları dava sonucunda, Adressiz Sorgular (2006) filmi için 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yapılan tescil ve kayıt başvurusunun reddedilmesini ifade özgürlüğüne aykırı bulundu ve daha önce kabul edilmeyen davanın yeniden açılmasını istendi.

FESTİVALE İLK SANSÜR ANTALYA’DAN

2015’teki 34. İstanbul Film Festivali kapsamında ilk gösterimini yapacak olan Bakûr, Kültür Bakanlığı’nın kayıt-tescil ve eser işletme belgeleri olmayan yerli filmlerin festivalde gösterilemeyeceğini bildirmesi üzerine, festival yönetimi tarafından iptal edildi. Olay üzerine 22 film festivalden çekildiğini açıkladı. Sansüre Karşı Sinemacılar adı altında bu dönem sansüre karşı eylemler düzenlendi. Yönetmenler içinse 2 yıl aradan sonra dava açıldı ve 4 yılın üstünde ceza aldılar. Çayan Demirel yüzde 90 engelli belgesi olduğu için yapılan itiraz duruşması ise ertelendi.

Bakûr festivallerdeki sansür dalgasının ikincisiydi. İlki 2014’teki 51’inci Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde Gezi Parkı eylemlerini anlatan yönetmen Reyan Tuvi ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” belgeselinin yarışmadan çıkarılmasıydı. Tartışma büyüdü festival protesto edildi. Bunun üzerine önce En İyi Belgesel kategorisi sonraki yıllarda da Ulusal Film Yarışması Antalya Film Festivali’nden tamamen çıkarıldı.

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’den CHP’ye geçmesi ile Ulusal Yarışma geri gelse de sansürle yüzleşmeye dair büyük adımlar atılmadı festival tarafından. Eser işletme ve kayıt tescil belgeleri sinemacılar tarafından uzun süre iktidarın sansür ve baskı mekanizması olarak ele alındı. 16’ncı İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin programında yer alan Haluk Bilginer’in Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin 47’nci başkanını canlandırdığı Son Şinitzel isimli film de yine eser işletme belgesi alamadığı gerekçesiyle gösterilemedi.

YAŞ SINIRLAMASI VE OTOSANSÜR

AKP’nin sinema üzerindeki görünür baskısı bu şekilde hayata geçti. Ama hedefte kurmacadan çok belgesel filmler yer aldı. AKP, hayatın hiçbir alanından bilginin toplanmasını istemedi. Birçok belgesel yönetmeni yargılanmaya başladı. Tabii kurmaca özellikle Kürt sineması söz konusu olduğunda yine sansürden geçti. 2017’de İstanbul Film Festivali’nde prömiyerini yapacak olan Yönetmen Kazım Öz’ün Zer filmi, Kültür Bakanlığı tarafından sansürlendi. Öz de sansürlenen sahnelerde perdeyi karartarak bu durumu protesto etti.

Öte yandan kurmaca filmler de yaş sınırlaması ile başka bir baskının altına alındı. İlk tartışma yaratan uygulama Onur Ünlü’nün neredeyse hiç şiddet sahnesinin yer almadı filmi İtirazım Var’ın +18 ile gösterime girmesiyle oldu. Ünlü bu karara itiraz edince sınırlama +15’e çekildi. Sansür kadar oto sansür de bu dönem ortaya çıktı. Yeşim Ustaoğlu’nun filmi Tereddüt, +18 sınıflandırması almamak için yönetmeni tarafından sansürlenerek gösterime sokuldu.

YENİ SİNEMA YASASI

2019 yılında Türkiye sinemada en çok tartışılan şeylerden bir tanesi de Yeni Sinema Yasası oldu. Sinema filmlerinin değerlendirilmesi, sınıflandırılması ve desteklenmesini düzenleyen kanundaki değişiklikler 1 Temmuz 2019 itibarıyla yürürlüğe girdi. Yasaya destek, birçok yerli sinema üreticisinin Mars grubun bilet+ promosyon tartışmasıyla arttı. Düzenlemede tam da bilet+ promosyon tartışmasının istediği madde yapıldı: “Sinema salon işletmecileri, sinema filmi bileti ile başka bir ürünün satışını aynı anda yapamaz.” Hükümet böylelikle yasaya destek buldu.

Bir diğer maddede ise değerlendirme ve sınıflandırmaya dair şu değişikliğe gidildi: “Değerlendirme ve sınıflandırması yapılmamış olan sinema filmleri; festival, özel gösterim ve benzeri kültürel ve sanatsal etkinliklerde ancak 18+ yaş işareti ile gösterilir. Daha önce bakanlıkça değerlendirme ve sınıflandırması yapılan filmler, ilgili etkinliklerde aldıkları işaret ve ibarelere uygun olarak gösterilir. Söz konusu etkinliklerde gösterimi yapılacak olan filmlerin taşımaları gereken işaret ve ibarelerin her türlü tanıtım ve gösterim alanında kullanılması zorunludur.”

Yani hükümet kayıt tescil ve sınıflandırılma sürecindeki devletin ağırlığını, kurulları koruduğunu gösterdi. Sınıflandırmada yaş kategorileri artırılsa da değerlendirme kurullarının bir filmin ticari gösterimine engel olma, yani filmi sansürleme yetkisi aynı şekilde devam ediyor: “Ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin, ticari dolaşıma veya gösterime sunulmasından önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması yapılır. Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz.”

SİNEMACILAR YARGILANIYOR, FİLMLER YASAKLANIYOR

Yine yakın dönem sinemada sansür ve baskı devam etti. SUSMA 24’ün yakın zamanda yapılan bu ihlallere karşı derlediklerinden bazıları şunlar:

Sur’da 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağının 2. yıl dönümü kapsamında Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde izleyiciyle buluşması planlanan Sûr: Ax û Welat isimli belgeselin gösterimi engellendi.

7. Uluslararası Malatya Film Festivali, Malatya Valiliği tarafından OHAL kapsamında iptal edildi.

Batman Yılmaz Güney Sinema Salonu nedeni anlaşılamayan bir yangından dolayı kullanılamaz hale geldi.

Ankara’da ilk kez düzenlenecek olan Alman LGBTİ Film Günleri “birtakım toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar” nedeniyle yasaklandı.

Ankara Valiliği, LGBTT ve LGBTİ örgütlerin sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi gibi etkinliklerinin 18 Kasım’dan itibaren süresiz olarak yasaklandığını duyurdu. ODTÜ’de 3. Yurt kantininde Pride (Onur) adlı film gösterimi yapıldığı sırada, okul yönetimi kantinin elektriğini kesti.

Susma Platformu’nun Kazım Öz’ün filmi Zer’i 24 Kasım’da saat 20.30’da Cinevan sinema salonunda gerçekleşecek olan film gösterimi ve yönetmen Kazım Öz’le söyleşi etkinliği Van Valiliği tarafından son anda izin verilmemesi nedeniyle iptal edildi.

İstanbul Film Festivali’nin onur konuklarından oyuncu Ian McKellen’ın açılış törenindeki konuşmasında sarf ettiği “açık bir eşcinsel olarak” sözleri Türkçeye çevrilmedi.

Altyazı Fasikül’ün sinemacıların yargılandığı listesindeki bazı davalar ise hala devam ediyor:

Belgeselci Veysi Altay Yeni Yaşam (Nûjîn, 2015) belgeselinin gösterimi gerekçesiyle 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

6 Ekim 2018’de sosyal medya paylaşımları sebebiyle evi basılıp 20 yıllık arşivine el konulan video-eylemci Oktay İnce’ye “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan davanın ikinci duruşması 19 Haziran 2020’ye ertelendi. İnce arşivini almak için defalarca eylem yaptı fakat sonuç alamadı.

Roza – İki Nehrin Ülkesi (2016) belgeselinin yönetmeni Kutbettin Cebe’nin, söz konusu film vasıtasıyla “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlandığı için yargılanıyor.

Fotoğraf (2001), Bahoz (Fırtına, 2008) ve Zer (2017) filmlerinin yönetmeni Kazım Öz, hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla açılan davadan yargılanıyor.

Tiyatro oyuncusu ve yönetmen Ersin Umut Güler, 2014-2017 yılları arasındaki sosyal medya paylaşımları delil gösterilerek açılan davada “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçundan 1 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Sosyal medya paylaşımları nedeniyle hakkında “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla dava açılan ve 2 yıl 6 aylık hapis cezası alan tiyatro oyuncusu Cenk Dost Verdi, denetimli serbestlik şartıyla serbest bırakıldı. Ağır Abi (2011) sinema filminde de rol alan Verdi 11 ay cezaevinde yatmış oldu.

Benim Varoş Hikayem (2016) filmiyle ilgili Ceyhan 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava Nisan 2019’da sonuçlandı. “Suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla açılan davada filmin yönetmeni Yunus Ozan Korkut ve filmde rol alan beş oyuncu hakkında beraat kararı verildi.