Altı öyküde bir dünya

Orhan Çaçan’ın (Weşanên Na) Na yayınlarından yeni çıkan “Aşûda Koran” isimli kitabında altı öyküyü altı yaşam ile harmanlayıp anlatıyor.

Kürtlerin ülkesi bir anlamda hikaye ve masalların diyarıdır. Dengbêjlik ve çirokbêj geleneksel kadim anlatıcılar, bir halkın hafızasının canlandırıcıları olagelmişlerdir. Bu eski kültür ve gelenektendir ki, her bir Kürt doğal bir hikaye anlatıcısıdır.

Orhan Çaçan’ın (Weşanên Na) Na yayınlarından yeni çıkan “Aşûda Koran” isimli kitabı da bize altı öyküyü altı yaşam ile harmanlayıp anlatıyor. Kitapta bir halkın ve coğrafyasının dile gelişi aynı zamanda yazarın çıplak haykırışı oluyor. Umutsuzluğun, açlığın, yokluğun, kimsesizliğin ve en önemlisi de yurtsuzluğun bir karabasan gibi çöktüğü “Perîxan”ın hikayesi hiç de bize yabancı değil. Perîxan, bir anne olarak çaresizliği ve çocuklarının şehir çöplüğünde çürümüş meyveleri toplamaları ve yaşamalarını idame etmeleri, bir halkın toprağından kopartılıp açlığa mahkum edilişinin tezahürü oluyor.

“Cotek Pêlav” (Bir çift ayakkabı) hikayesi ise yaşanmış bir anlatıdır. Jîr ve Deyndar’ın çocukluktan itibaren başlayan arkadaşlığı, sırdaşlığı yüksek dağ zirvelerine aynı doğallıkta ama bu kez özgürlük sevdasını yüklenerek tırmanır. Bu tırmanış bir hakikat arayışı, bir adanmışlık ve anlam arayışıdır. Acaba bunun gibi adanmışlıkların kaç örneği vardır gerçek dünyada.

Savaşın aman vermez ortamında can yoldaşına bir çift ayakkabı bulmak için şehadete kadar uzanan hesapsız adanmışlığın bir örneğidir “Cotek Pêlav” hikayesi. Bizim devrimimizde ve edebiyatımızda bunun örnekleri az değil ama hikayenin bu kadar yalınkat anlatıldığı ve sorgulatarak kafamızda yüzlerce nedenlerin oluşmasına sebep olan bu tür yazımlar çok nadirdir. Bu öykünün bizzat Şehit Kawa’nın (Ali Alp) arkadaşın dilinden en sade haliyle anlatılıyor olması da bir başka güzellik katıyor öyküye.

Aşûda Koran Dünyanın tüm hayalperest kurgucularını da getirsek herhalde bunun gibi örnekleri öremeyeceklerdir desem çok mu iddialı olur? Ya da vardır da tarihin ve kitapların saklı sayfalarında oldukları için biz mi bilmiyoruz!

Bu yaklaşım “Aşûda Koran” isimli öyküde de karşımıza çıkıyor. Bir grup özgürlük sevdalısının, kışın zorlu ve acımasız koşullarında ölümüne de olsa engel tanımayan gerillanın büyük iradi direnişi ve adanmışlıkla görevini yerine getirme aşkı.

Yine “Rahime” ve “Barê Dîya min” öykülerinde devletin ve erkeğin cinsiyetçi tutumları titiz bir yaklaşımla çözümlenir. “Rahime”nin şiirsel dili hepimizi kendisiyle birlikte uzun bir yolculuğa çıkarır. Bu öyküde Kürt dengbêj, qewlbêj ve çirokbejlerin dili ön plandadır.

“Bavê Diya min” öyküsünde iktidar sahiplerinin cinsiyetçi bakışı cezaevinin kör penceresinden aktarılır. Bu öyküde ‘Annemizin babası’ ile ‘Babamızın babası’ arasındaki farkı öfkeleneceğiz.

Orhan Çaçan’ın bu yeni çalışması bundan önceki her iki çalışmasından daha ustaca kurgulanıp ele alınmış. Daha önceki çalışmalarında görülen amatörlük burada pek göze çarpmıyor. Daha güvenli ve kendine has kalemiyle okuyucuyu sıkmayacağı bir çalışma yapmış. Çaçan, okuru hikayesine dahil ettiği gibi, onu sorgulatıyor.

Yazar çokta imgeye sığınmadan ve metaforik bir anlatıma sapmadan sade bir biçimle bir halkın acılarını kendi kaleminden anlatmayı tercih etmiş. Anlatıdaki derinliğe baktığımızda; dağ yaşamında özgürlüğün ateşten bir elbise olduğunu ve bu elbiseyi giyenlerin ateşin sırrına erip hakikat aşkıyla ateşle sırdaş ve yoldaş olduğunu kim inkar edebilir.

6 HİKAYE, 6 DÜNYA

Yazarın konuları yüreğimize güçlü dokunuşlar yapıp, bam telimize vuruyor. Bir anlamda kendi izini okuyucunun hafızasında bırakıyor. Bunu altı hikaye ile altı dünyayı birleştirip bize sunarak yapıyor. Bir halkın trajedisi, yokluk ve zorlukta, direniş ve doğayla amansız mücadeleleri, davaya bağlılık, yoldaşa sadakat ve ahdi vefanın kendisini hissettiriyor.

Günümüz cezaevi koşullarında büyük bir emek ve sabırla yazılan bu kitabın her satırında, her sayfasında yoğun bir emeğin olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Bu hikayeler hepimizin hikayeleri…

 

2 Nolu T Tipi Cezaevi B/14

Aliağa/İZMİR

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA