Ateşler içinde pandomim: Yekta Herekol

Yoldaşları, 2004'te bedenini ateşe veren Yekta Herekol'u anlattı.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü vesilesiyle Qamişlo'da Mıhammed Şexo Kültür Merkezinde 4’üncü Ş. Yekta Herekol Kültür ve Tiyatro Festivali düzenlendi.

Halep'te 27 Mart 2004'te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi, Rojava halkları üzerindeki baskıyı protesto etmek için, bedenini ateşe veren Şehit Yekta Herekol (Erdoğan Kahraman), her yıl olduğu gibi bu yıl da yine Rojava halkları ve yeni kuşak tiyatrocular tarafından anıldı. Yekta Herekol, geçtiği her yerde iz bırakan kişiliği ile tanınan bir tiyatrocu ve devrimci.

Aradan geçen 15 yılda, onu tanımış herkes, gözlerindeki hüzün ve bir o kadar da onur dolu parıltıyla bahsetmeye başlıyor. Yekta denildiğinde ilk akla gelen yine çocuklar oluyor. Bizleri ilk karşılayanlar ellerindeki şeker sepetleri ve giydikleri yöresel kıyafetleriyle çocuklardı. Yekta her çocuğun gözündeki parıltıda yaşamaya devam ediyor.

TİYATROYU İSTEDİ, KÜRTÇEYİ ÖĞRENDİ...

İlk durağımız Rusya’dan gelmiş olan bir misafir, adı Shaliko Bekes. Yekta Herekol’ü Rusya’da tanıyıp, onunla yoldaş olan ve Kürtçe dilini öğrenmesinde ısrarcı olan usta bir tiyatrocu, çevirmen ve piyes yazarı. Zor zamanlar geçirdikten sonra Rusya’da Kürt tiyatrosunu sergileme fırsatı bulduklarını ve bu dönemlerde Şehit Yekta’nın isminin Mustafa ve İstanbullu bir genç olduğu söyleniyor, Bekes’e. Bekes, şöyle anlatıyor:

“Tiyatroya çok istekli olduğu ve bizlerle beraber çalışmak istediği söylendi. Geldi ve gerçekten çok değerli bir gençti. Ama bir sorun vardı ki bu arkadaş Kürtçe bilmiyordu ve bu noktada da çok zorlanıyordu. İletişime geçebilmemiz için her zaman birilerinin aramızda tercüme yapması gerekiyordu.

Ona bunun bu şekilde ilerlemeyeceğini, Türkçe bir tiyatro yapamayacağımızı, benim Türkçe bilmediğim için bu konuda birbirimizi anlayamadığımızı belirttim. 'Senin Kürtçe öğrenmen gerekiyor ya da bu işi bırakman gerek' dedim. 'Öğrenmeyi çok istiyorum ama nasıl öğreneceğimi bilmiyorum' dedi.

Bir odamız vardı, 'bu odadan Kürtçe öğreninceye kadar çıkmıyorsun' dedim. Doğrusunu söylemek gerekirse 3-4 gün o odada kaldı, gidip yemek bırakıyorduk kendisine, arada ben de onunla dil üstüne tartışmalar yürütüyordum. Kısa bir zaman sonra artık Kürtçe konuşmaya başlamıştı. Artık yaşamda yavaş yavaş Kürtçe konuşmaya başlamıştı Mustafa. Ve bizler Kürtçe filmler yapmaya başlamıştık beraber. Onun da Kürtçeye olan isteğiyle artık çalışmalara daha aktif katılmaya başlamıştı. Zaten heyecan ve isteğinden çabuk öğrenebilecek bir arkadaştı. Bu noktada beni hiç yanıltmadı ve çabucak öğrenmeye başladı. 3-4 ay gibi bir süre beraber zaman geçirdik onunla ve ben Moskova’ya geri döndüm. Arkadaşların çoğunun yaşamda Türkçe konuşmasından kaynaklı unutabileceğini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı, beni arada ziyarete geliyorlardı, görüyordum ki dilini geliştiriyor.

'AMACINA KİLİTLENEN, GÜÇLÜ BİR KİŞİLİKTİ'

Zaten partinin özel bir gününde Mustafa sahneye çıktı ve spikerlik yaptı ve ben şoke olmuştum. Şaşırmıştım, ne diyeceğimi bilemiyordum ve gidip kucakladım onu, benden de iyi Kürtçe konuştuğunu belirttim. Ona biraz zor da olsa Kürtçeyi öğrenmesini sağladığım için bana teşekkürlerini dile getiriyordu. Onu tanıdığıma çok mutlu olmuştum. Amacına kilitlenmesi ve güçlü kişiliği ile bende hep ayrı bir yeri olmuştu. Ulusuna büyük emek veren ve bununla da mutlu olan bir arkadaştı."

Yıllar sonra dağa ziyarete giden Bekes, Mustafa’nın artık Yekta olduğunu öğrenir:

‘MUSTAFAMIZ YEKTA OLMUŞ, FEDAİLEŞMİŞTİ’

“Aradan bir yıl geçti, Mustafa dağa gitti ve ben onu bu süreçte hiç görmedim. Bir gün yolum dağa düştü ve bir eylem yaptığını söylediler. Bana Yekta diye bahsediyorlardı ama ben onu tanımadığımı söylemiştim. Meğerse bizim Mustafa adını Yekta yapmış ve fedai bir eylem yapmıştı. Bu beni ve diğer arkadaşlarımızı derinden etkiledi.

Şimdiye kadar da bütün gücümle Yekta arkadaş aramızdan hiç ayrılmamış gibi hissediyorum. Gerçekten de çok kıymetli bir arkadaşımızdı ve unutulmayacaktır da. Yekta arkadaşın isminin unutulmaması ve böylesi günlerde hatırlanıyor olması çok değerlidir."

‘YAŞAM FELSEFESİ ÇOK ÖZLÜ VE DERİNLİKLİYDİ’

Koma Amara’da yer alan Bermal Çem ise Şehit Yekta’yla tanışmamış ama onunla yoldaşlık eden, yaşayan ve ona ev sahipliği yapan mekânlarda onunla yaşamış gibi. Sözlerine şöyle başlıyor:

“Yekta arkadaş 27 Mart’ta Halep şehri çarşı meydanında bedenini ateşe vermişti. Onun yaşamını araştırmak gerek, yaşam felsefesi gerçekten de çok özlü ve derinlikliydi.

Aynı zamanda bir kitap hazırlığını da yapıyordu Yekta arkadaş. Onunla beraber çalışmış olan ve onu tanıyan birçok kişiyle çalıştım ve onunla yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Şu an şehit düşmüş birçok arkadaşla da, Şehit Dağıstan ve Şehit Zerdeşt gibi arkadaşlarla da kaldık. O arkadaşlar da sürekli Yekta arkadaştan bahsediyordu. Onun yürüdüğü yollardan ben de yürüdüm ve aynı zamanda da dağda arkadaşların Şehit Yekta’yı anlattıkları zaman hikâyenin bitmesini hiç istemezdim. Arkadaşlar onun yoldaşlığından, felsefeye olan ilgisinden ve en çok da bunu senaryoda yaşamı sorgulama biçiminde ele alışından, eleştiriyor ama buna alternatifte üretiyor oluşundan bahsederlerdi.

EYLEME GİDERKEN BÜTÜN ÇOCUKLARA ŞEKER DAĞITIR...

Özelde de Rojava sahasında gezip dolaştığı her sokak, gittiği, tanıştığı her eve birebir gittim. Onun eyleme giden halini analardan dinledim. Eyleme gideceği gün nasıl gidip cebindeki son kuruş parayla da çocuklara şeker alıp Süryani, Arap ve Kürt çocuklara dağıttığını dinledim.

Şehit Yekta, 'çocuklar halkların birliğini temsil ediyor ve halkların birliği aslında çocukların gözlerindedir' diyor. Bizler de bu kültürü yaşatmak için, kendimize bir gelenek haline getirdik. Ve her 27 Mart’ta hangi kültürden olduğu ayrımına girmeksizin çocuklara şeker dağıtırız. Aslında her çocuğun gözündeki ışıkta insan Yekta’yı hissediyor.

ATEŞLER İÇİNDE PANDOMİM...

Şehit Yekta’nın eylem yaptığı yerleri görme şansım da olmuştu. Eylem yeri çok kalabalık olmasına rağmen ateşin içinde pandomim tiyatrosunu yüksek sesle oynamaya devam ediyor. Buraları görünce çok etkilendim ve 'Güneşin Oğlu (Lawê Rojê)' isimli parçayı yazdım ve bugün hâlâ da okuyorum. Onunla yaşamamış hissi bende hiç uyanmadı hep onunla yaşamışım gibi. Birçok çocuğu eğitmiş olduğu Rusya’ya gittim, duvarlara resmedilmiş fotoğraflarını gördüm, kendisiyle kalmış olan çocuklardan onu dinledim. Kültür ve sanat alanında bizlere bırakmış olduğu bu yolun takipçisi olacağız. Kültür-sanat çalışmalarında bizlere öncü olarak Şehit Mizgin ve Şehit Yekta bizler için bir çizgidir. Konferanslarımızda da bu bir karar olmuştur ki Şehit Yekta bizler için bir kültür çizgisidir.

Şehadetinin üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen mektubunda da vermiş olduğu perspektif bizler için bugünde önemini korumaktadır. Mektubunda da belirttiği gibi 'ben öncelikle kadrolarımızı, aydın ve sanatçılarımızı doğru anlayış ve tavrın sahibi olmaya çağırıyorum' deyip bedenini ateşe veriyor.

'AYDIN VE SANATÇILARIN SESİ DAHA GÜR ÇIKMALI'

Bugün de yine mevcut eylemler, açlık grevleri, fedai eylemler; hepsi tarihsel halkalardır. Bizlerin de bu noktada üzerine düşen görevi gerek dağda gerekse de alanlarda eksiksiz yerine getirmesi gerekir. Bizler aydınlar ve sanatçılar her zamankinden daha gür bir şekilde direnişi haykırıp sahiplenmeliyiz."