Cannes'da kadınların yılı

Uluslararası Cannes Film Festivali’nin 70 yıllık tarihinde kendilerine yeterince yer bulamayan kadınlar, bu yıl adeta intikam alırcasına sahneye çıktı.

71. Cannes  Film Festivali, bu akşam yapılacak ödül töreniyle son buluyor. Bu yılki festivalde, “Altın Palmiye” için kadın yönetmenlerin üç filmi de bulunuyor.

Kadınlar, bu yılki Uluslararası Cannes Film Festivali’nde adeta intikam alırcasına sahneye çıktı. Son dönemlerde her fırsata Cannes’ı protesto eden kadınlar çıksa da bu eylemler hep vasat kaldı. Ancak bu yılki festivalin başkanının kadın olmasının getirdiği avantajla daha örgütlü bir protestoya sahne oldu. Böylece kadınların eylemi ve protestosu damgasını vurdu. 82 kadın, el ele tutuşarak, kırmızı halıda yürüyüp, festivalin bu tavrını protesto etti. 82 kadının seçilmesinin nedeni de 70 yıllık festival tarihinde toplam 82 kadın yönetmenin filmine karşın bin 688 erkek filminin gösterilmiş olması. Toplam 71 erkek “Altın Palmiye” alırken, sadece 1986'da Yeni Zelandalı yönetmen Jane Campion, ödül alabildi. Bu da böylesi bir eyleme vesile oldu. Kuşkusuz her yıl yarışma olmak üzere diğer kategorilerde çok sayıda kadın yönetmenini filmi gösteriliyor, ancak ödüle gelince erkekler kendi aralarında paylaşarak, adeta kadınları saf dışı bırakıyor. İşte kadınların öfkesi, itirazı buna yönelik. Bu yıl da kadın filmleri festivalde gösterildi. Bu filmlerden üçü “Altın Palmiye” için yarışıyor.

FAZLASIYLA HAK EDEN KADINLAR

Bu yılki jüri başkanı ve 5 üyesinin kadın olması ve kulislerde “bir kadın filmi mutlaka bir ödül alır” fısıltıları dolaşsa da sonuç kestirilmiyor. Bu yıl “Altın Palmiye”yi fazlasıyla hak eden kadın filmleri var. Bunların dışında da festivalin diğer kategorilerinde kadın yönetmenlerin ve kadın temalı filmleri gösteriliyor.

Eva Husson’un Kürt kadınlarının DAİŞ’e karşı verdiği mücadeleyi anlatan ”Girls of Sun” filminin yanı sıra Lübnanlı kadın yönetmen Nadine Labaki’nin "Capharnaüm” ile İtalyan yönetmen Alice Rohrwacher’in  Lazzaro Felice” isimli filmleri de yarışıyor. Bunların dışında Paris’te yaşayan Suriyeli yönetmen Gaya Jiji’nin “Mon Tissu Prefere”, Farslı Meryem Benm’Barek’in “Sofia” filmleri de "Altın Kamera" için yarışıyor. Aynı bölümde Hindistanlı yönetmen Nantdita Das’ın “Manto”, Kenya’dan Wanuri Kahıu’nun, "Rafiki” filmi gösteriliyor.

Bu yılki filmlerde ülkeler, coğrafyalar her ne kadar farklı olsa da yaşanan dram, sorunlar aynı. Yoksulluk, kadına baskı, cinsiyetçi ayrımcılık işlenerek, erkek egemenlikli sisteme dikkat çekilip eleştiri okları yöneltiliyor.

BEYRUT'TAKİ YOKSULLUK MANZARALARI

Yönetmen Nadine Labaki’nin “Capharnaüm” isimli filmi Beyrut’ta geçiyor. Filmin ana teması, yoksulluk, toplumsal sorunlar ve buna karşı bir çocuğun isyanı. Yönetmen, iki çocu üzerinden Beyrut’taki yoksulluk, toplumsal sorunlar, mültecilerin hayatı, kadınların içerisinde bulunduğu durumu beyaz perdeye yansıtıyor. 5 çocuklu bir aileden 12 yaşındaki Zain, yaşı küçük olmasına rağmen çalışmakta ve ailesine bakmaktadır. Kendisinden bir yaş küçük olan kız kardeşinin evlendirilmesine karşı çıkmasına rağmen başarılı olmayınca evi terk eder. Haksızlığa, yaşanan sorunlara itiraz eden Zain'in mülteci bir kadınla yolları kesişir. 6 aylık Yunus isimli çocuğuyla yaşayan Reil’in yanına sığınan Zain, giderek, ailenin bir parçası olur. Reil aniden ortadan kaybolunca Zain ve Yunus yalnız kalırlar. Kendi başına bakmayı beceremeyen Zain’in artık Yunus gibi 6 aylık bir sorunu var. İsveç’e gitmeyi aklına koyan küçük Zain, kimliği için uğradığı evinde kız kardeşinin kocası tarafından şiddete uğradığını öğrenince istemediği eniştesini bıçaklaması sonucu tutuklanır. Ancak ısrarlı mücadelesinden taviz vermez, cezaevinde polise telefon üzeri ihbarda bulunarak, mültecileri kandırmaya çalışan tacirlerin yerini bildirerek, Yunus’u kurtarır.

Film, çocukların gözüyle Beyrut sokaklarında yaşanan gerçekliğe dikkat çekiliyor. Yönetmenin de rol aldığı film, Cannes’da beğeniyle karşılandı. Film, “Altın Palmiye”nin favorileri arasında yer alırken, Zain karekterini canlandıran Zain Alrafeea ise sergilediği performansla filmin gözdesi adeta.

Alice Rohrwacher’in "Lazzaro Felice” isimli filmi de “Altın Palmiye” için yarışan filmler arasında. Her ne kadar direkt kadın konulu olmasa da küçük köyden büyük kente göç eden bir gencin hikayesi ve yaşadığı sorunları konu alıyor. Film, toplumsal çelişkilere dikkat çekiyor.

SURİYE İÇ SAVAŞINA FARKLI BİR BAKIŞ

Cannes Film Festivali’nin yarışma bölümünün dışındaki en büyük bölümü olan Un Ceratın Regard (Belirli Bir Bakış) da bir birinden önemli filmler var. Bu bölümde “Altın Camera” için yarışan filmlerden biri de Suriyeli kadın yönetmen Gaya Jiji’nin “Mon Tissu Prefere” filmidir. Film, 2011'de Suriye’de başlayan “Arap Baharı”na dikkat çekiyor. Suriye’de devrimin başladığı zaman 25 yaşında olan Nahla, daha önce ABD’ye gitmiş bir Suriyeli mülteciyle anlaşmalı evlilik yaparak, Şam’dan ayrılmak ister. Ancak annesi ve küçük kardeşi ile gidiş arasında git-gelleri yaşayan Nahla, gitmekten vazgeçer. Apartmanlarına taşınan yeni komşularının ilgisine sığınan Nahla, bir anda kendisini bir genelevde çalışıyor buluyor. Duygusal, hayaller, patlayan bombalar, yıkılan kentlerin işlendiği filmde yakın plan çekimler, ve kusursuz kurgu, farklı bir tat katıyor.

16 YAŞINDAKİ SOFİA’NIN YAŞADIKLARI

Diğer bir kadın filmi de Fas’tan. Meryem Benm’Barek’in yönetmenliğini yaptığı “Sofia”, Kazablanka’da geçen bir hikaye. 16 yaşındaki Sofia, yasadışı bir ilişkide hamile kalmış. Ailenin bütün ısrarlarına rağmen çocuğun babasının kim olduğunu söylemekten çekinen, korkan Sofia’nın çaresizliği ve toplumsal baskıya göndermelerde bulunuyor. Oldukça etkileyici olan film, beğenilen eserlerin başından geliyor. “Sofia” da tıpkı “Mon Tissu Prefere” gibi “Altın Kamera” için yarışıyor.

Kenyalı yönetmen Wanuri Kahıu’nun, “Rafıkı” filmi de Kenyalı iki farklı liseli kızın hayallerinin peşinde gidişini anlatıyor. Her iki genç kız da kendilerini babalarının seçim atmosferinin içerisinde buluyor. Kadın yönetmen, Kenya’nın muhafazakâr, katı toplumsal gelenekleri içerisinde kadınların yaşadıklarına dikkat çekiyor.