Diyar: Zînî Wertê tuzaktır
Kürtler arası savaş çıkartılarak Kürt’ün dünya kamuoyunun önünde küçük düşürülmek istendiğini belirten sanatçı Diyar Dêrsim, Zînî Wertê’nin Kürtlere kurulmuş bir tuzak olduğunu söyledi.
Kürtler arası savaş çıkartılarak Kürt’ün dünya kamuoyunun önünde küçük düşürülmek istendiğini belirten sanatçı Diyar Dêrsim, Zînî Wertê’nin Kürtlere kurulmuş bir tuzak olduğunu söyledi.
Diyar Dêrsim Kürtlerin tekrar birbirlerine silahlarını doğrultma ihtimalinin hem bir Kürt hem de bir sanatçı olarak kendisini utandırdığını belirterek, “Sanki düşmanın tekrardan tarif edilme ihtiyacı varmış. Sormak lazım; Kürt halkının düşmanları kimdir? Hep söylerim; bu soruyu hep kendimize sormamız lazım. Şimdi Saddam Hüseyin ve faşist şef Erdoğan arasında ne fark var? İkisinin de elleri Kürt kanına bulaşmış. Erdoğan’ın Saddam’dan farksız olduğunu söyleyebilir miyiz? Güneyli kardeşlerimiz ve Güney halkımız en azından bu pencereden bakabilmeli” dedi.
“Tarihe sadece cesur sanatçılar geçmiştir. Mücadele süreçlerinde mücadeleye katılmayan sanatçılar bence utanmalı” diyen Diyar ile Kürt sanatçıların bir süredir yürüttüğü ulusal birlik çalışmaları, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinde sanatçıların rolü ve Zînî Wertê provokasyonunu konuştuk.
Kürt sanatçıların ulusal birlik için yoğun girişimlerinin olduğunu biliyoruz, ne tür sonuçlar aldınız?
Kürdistanlı sanatçılar olarak yaklaşık 6 ay önce bir inisiyatif, bir sanatçılar platformu kurduk. Amacımız; ülkemizin, halkımızın içinden geçtiği bu önemli süreçte kazanımlarını korumak ve bir de yıllardır gerçekleştiremediği, birçok tarihi süreci de bu yüzden kaçırdığı ulusal birliğine katkı sunmaktı. Platformun kuruluşunun hemen ardından ulusal birlik konserleri planladık. Bu çerçevede Avrupa’da 120’yi aşkın sanatçı bir araya geldik, basın konferansları düzenledik. Daha sonra bunu Güney Kürdistan’a taşıdık; Süleymaniye ve Hewlêr’de birer platform kurduk. 80’e yakın sanatçı buradaki çalışmalara katıldı. Bunu, Behdinan bölgesinde de planlıyorduk ki koronavirüs salgını başladı, bu yüzden şimdilik durdurduk. Çalışmalarımızı salgına rağmen sürdürüyoruz.
Bir yandan sanat çalışmalarınız var, bir yandan da bu zorlu süreçte Kürdistan’ın birliğine destek sunma yükünü sırtlıyorsunuz. Birlik çalışmaları neden bu kadar önemli?
Söylemekte yarar var; ulusal birliği gerçekleşmediğinde düşmanlarımızın saldırılarına, entrikalarına bütünsel, Kürdistani bir refleks gösteremedik ve bir yüzyılı kaybettik. Şüphesiz diğer yüzyılları da kaybettik fakat en barizi 20. yüzyılda diğer uluslar kendilerine devletler kurarken, halklar kendilerine statüler kazanırken biz parçalı duruşumuzla, birbirimizle uğraşarak, her bölge kendi sorunlarıyla boğuşarak, ülkemizin dörde bölünmesi ve geçen yüzyılda başkalarına jandarmalık yaparak, başkalarına çalışarak, başkaları için askere giderek savaştık, sürgünler yaşadık.
İşte tam da 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tarih bize bir fırsat sundu. Ortadoğu’da hatta Kürdistan’ın dört parçasını sömüren dört ulus devletin çöküş sürecine girmesiyle Kürtler için müthiş, muazzam bir fırsatın doğduğunu, bundan dolayı ulusal birliğini gerçekleştirirlerse gerçekten bir yüzyılı kazanma şansının yüksekliğini gördü. Sanatçıların kendi çapında da olsa tarihe müdahale, bir ikaz biçiminde ama bunu yaparken de tabandan tam da böyle demokratik toplumun kılcal damarlarından başlayarak bir örgütlenmeyi düşündük.
Kürt sanatçılara bu kritik dönemde nasıl bir rol düşüyor?
Kürt sanatçıların hiçbir dönem olmadığı kadar bu dönem duyarlı olduklarını görüyorum. Sanatçılar kendi rollerini, kendi misyonlarının farkında. Bütün dünya devrim ve mücadele dönemlerinde sanatçıların oynadıkları rollerin farkında olup bunu tartışarak, platformlarda bilince çıkararak, hatta kendi eleştirilerimizi de yaparak yol alıyoruz. Sanatçılar, geçmişteki gibi işte beylerin odalarında onları övenler değil, artık toplumsal olayları sanatın öznesi yapan bir sanat anlayışı sergiliyor. Biz kendimizi toplumun vicdanı olarak değerlendirdik, böyle baktık olaya. Çalışmalarımızı bu yönlü sürdürmeye devam edeceğiz. Yoğun bir ilginin de olduğunu gördük. Bunu giderek Rojava’ya, Başûrê Kurdistan’ın her yerine, Bakur’da olanaklar oldukça oraya yayacağız. Sanatçılar kendi aralarında platform, inisiyatif örgütlülüğüne kavuşacak. Hem ulusal birlik konserleri yaparak hem de içinde geçtiğimiz bugünkü süreçte olduğu gibi siyasi partilere çağrılarak yaparak, onları halka şikayet ederek sürece müdahil olmayı planladık.
Kürdistan’ın dört parçasından sanatçılarla bu girişimleriniz sürerken Zînî Wertê provokasyonu yaşandı…
Öncelikli olarak bu olayın perde arkasına bakmak lazım. Neden böyle oluyor? Bu salgın sürecinde herkes sağlıkla uğraşırken, herkes kendi sorunlarıyla ilgilenirken, neden sadece Türk devletinin gündemi değişmiyor, sürekli Kürtlere saldırıyı gündemine alıyor, Kürtlerin kazanımlarına saldırıyor? Bunun paralelinde Güneyli güçlerin buna alet olduklarını görüyoruz. Üstelik 20 yılı aşkındır Medya Savunma Alanları adıyla bir gerilla bölgesi var ve orada şimdiye kadar bir KDP üssü veya karakolunun olmadığını biliyoruz. Faşist Türk devletinin Kandil’e yönelik planlarını, emellerini takip ettiğimiz için KDP’nin oraya yerleşme isteğinin bu planın parçası olma durumunu görüyoruz. Bu durumu bir çocuk bile baktığında görebilir, bunun öyle çok analize ihtiyaç olmadığını düşünüyorum.
Sıkıntı olan durum şu; Kürtlerin tekrar birbirlerine silahlarını doğrultma ihtimali hem bir Kürt hem de bir sanatçı olarak beni utandırıyor. Kürtlerin bir daha kardeş kavgası veya sömürgecilerin planına bilerek ve isteyerek dahil olma durumunun geride kaldığını düşünüyordum. Güney’in durumunu biliyoruz, insan politik ilişkilerini bir yere kadar anlam verebilir ama Maxmur kampına ambargodan Türk devletinin Serxête hattına duvar örmesine Sêmalka tarafına hendek kazmakla eşlik etmeye nasıl bir anlam verelim? MİT’in orada cirit attığını, Türk devletinin askeri üslerinin çokluğunu, her gün hava saldırılarının, her gün şahadetlerin olduğunu da biliyoruz. En son Maxmur’da üç yurtsever kadınımızı şehit ettiler.
Geçen hafta Stêrk TV’de diğer sanatçılarla katıldığınız bir programda Kürtlerin ortak düşman tanımına ihtiyaç duyduğunu söylemiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Son yıllarda yaşananlara toplu baktığımızda gerçekten korkunç bir şey ortaya çıkıyor, sanki düşmanın tekrardan tarif edilme ihtiyacı varmış. Sormak lazım; Kürt halkının düşmanları kimdir? Hep söylerim; bu soruyu hep kendimize sormamız lazım. Şimdi Saddam Hüseyin ve faşist şef Erdoğan arasında ne fark var? İkisinin de elleri Kürt kanına bulaşmış. Erdoğan’ın Saddam’dan farksız olduğunu söyleyebilir miyiz? Güneyli kardeşlerimiz ve Güney halkımız en azından bu pencereden bakabilmeli. Acaba zamanında bir Kürt partisi Saddam’ı arkasına alıp başka bir Kürt gücüne saldırsaydı Güneyli halkımız buna ne ad takardı? 7 yaşındaki çocuğa bile sorsan düşmanın ne olduğunu, kim olduğunu bilir.
Tüm bunlar şöyle bir durumu da ortaya çıkarıyor; Kürt güçler, siyasi partiler ve örgütler, Kürtlerin kırmızı çizgileri konusunda hemfikir değil. Birinin kırmızı çizgisi, diğerinin kırmızı çizgisi olmayabiliyor. Bu üzücü ve utanç verici bir tablo. Kürdistan’ın bir yerinde Kürt halkının bir düşmanı varsa Kürdistan’ın her yerinde düşmandır. Her Kürt, olayı böyle görmeli.
Geçtiğimiz günlerde Nêçirvan Barzani “PKK’nin ülkemizde ne işi var? Topraklarımızdan çıksın” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her Kürt istediği zaman Kürdistan’ın her karış toprağında yaşayabilir, gerektiğinde oraya sığınabilir. Hiçbir parça kimsenin babasının malı değildir. Ne Güney Kürdistan KDP’nin babasının malıdır, ne Kuzey Kürdistan PKK’nin babasının malıdır. Ne Rojava PYD’nin babasının malıdır. Ya da Rojhilat, PJAK’ın veya KDP-İ’nin babasının mülküdür. Böyle bir şey yok. Kürdistan, Kürdistan’da yaşayan herkesin malıdır. Herkes istediği zaman her yerde yaşayabilmeli. Hiç kimse ‘bu parça benim, diğer parçalar beni ilgilendirmiyor’ diyemez.
Kısacası kırmızı çizgi konusunda Kürtler hem fikir olmalı. Kırmızı çizgilerin belirlenmesi de ancak ulusal bir kongreyle sağlanabileceğini düşünüyorum. Başta da belirttim; Kürt sanatçılarının çabası bu birliğin sağlanmasına katkı sunmaktır. Sanatçıların amacı bu konuda bir baskı oluşturabilmek, partileri halka şikayet etmektir.
Size göre KDP’nin güçlerini Zînî Wertê’ye kaydırmasıyla başlayan süreç neden bu kadar önemli?
Kürtler, Rojava Devrimi’yle birlikte müthiş bir prestij kazandı. Türk devletiyse büyük bir prestij kaybı yaşadı ve dünyada teşhir oldu. Herkes, Erdoğan’ın bir diktatör olduğunu; toplumlara ve halklara baskı uyguladığını biliyor. İşte tam da Kürtlerin bu kadar prestij kazandığı bir süreçte niyetleri provokasyonlar yapmaktır. Zînî Wertê provokasyonuyla Kürt’ü Kürt’e kırdırtarak, dünya kamuoyunun nezdinde küçük düşürmek istiyorlar, bu halkımıza kurulmuş bir tuzaktır. Güneyli güçler, bu provokasyona gelmemeli.
Kürdistan’ın her yerinde elde edilen kazanımlar, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinde bir sığınma, bir üs olmalıdır. Rojava’da da Başûr’da da böyle olmalı. Bu parçadaki kazanımlar başka kazanımlar için bir sıçrama olmalıdır, ancak biz kazanımlardan faydalanarak Bakur ve Rojhilat’ı özgürleştirebiliriz. Herkes kendi derdine düşmemeli. Şehitler bize bunu emretmiyor. Kobanê’deki şehitliğe gidip baktığınızda Kürdistan’ın her köşesinden gençlerin gelip burada yattığını göreceksiniz. Bu mezar taşlarına baktığımızda, bu şehitlerin bize neyi emrettiğini rahatlıkla görebiliriz. Eğer ar damarımızı ve onurumuzu kaybetmemişsek Kobanê’deki şehitler bize her şeyi anlatıyor.
Kobanê’de peşmergeler de dünyanın dört bir yanından devrimciler de Kürt halkının en yiğit evlatları, kızları, gençleri burada şehit düştüler ve dünyada Kürtlere müthiş bir prestij kazandırdılar. Halkımızın aydınlık yüzü kadınlar, dünyanın en gerici gücüne karşı savaşarak, yenilgiye uğratarak Kürt halkını müthiş bir onurla buluşturdu. Şehitlerimizin kanıyla elde ettiğimiz kazanımlar ve prestij, Zînî Wertê’deki provokasyona kurban edilmemeli.
Söylemekte yarar var; Süleymaniye ve Hewlêr’de sanatçılar güzel bir tavır sergiledi; bu kavgayı istemiyoruz, dedi.
Sanatçılar, Kürdistan'ın özgürleşmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesinde he kadar öncülük yapabiliyor, üzerine düşeni yapıyor mu?
Sanatçılar, her tarihi süreçte mücadelenin öznesi olmuştur. Fransız Devrimi veya Avrupa’daki Rönesans sanatçıların emeğinden bağımsız değil. Tam tersine sanat ve bilimle yoğunlaşan aydınların eseridir. Kürdistan da kendi Rönesans’ını adım adım yaşıyor. Sanatçılar derken sadece müzisyenleri kastetmiyorum, sanatın her alanıyla uğraşan sanatçılar birleşerek, sanatçı onuru ve vicdanıyla sürece müdahili ve mücadelenin öznesi olabilir. Hiçbir sanatçı hakikati haykırmaktan, söylemekten, işaret etmekten korkmamalı. Sanat, korkakların işi değildir. Sadece cesur sanatçılar tarihe adlarını yazdırabilmiştir.
Hiçbir sanatçı, devletin, sistemin, karşı devrimin gösterdiği yerde durmamalıdır. Sanatta gri alan yoktur ya siyahtır ya da beyazdır. Her sanatçı devriminin yanında olmalıdır. Çoğu kişi sanatı ve sanatçıyı sadece eğlendirebilen olarak görüyor. Kendisi de eğlence kültürünün bir maymunu, şaklabanı olup orda burada, sadece kendi kendisiyle uğraşan, kendisini gündemleştiren, toplumun gündeminden bihaber, yozlaşmış, sözüm ona ‘aşkı’ işleyenleri de görüyoruz.
Son olarak sanatçı, devlet ve özgürlük bağlamında neler söylemek istersiniz?
Kürdistan’da insanların, kuşların, bütün canlıların özgürlük sorunu vardır. Nehirlerimiz bile özgür akmıyor, üzerlerinde bentler kuruluyor. Hayvanlarımız bombalanıyor, özgür dolaşamıyor. Gerçekten Kürdistan’da her canlının özgürlük sorunu vardır. Sanatçılarımız da özgürlük sorununu temel almalı. Tabii ki hayat bir bütündür, diğer alanlara da el uzatmalı, doğruyu güzeli yansıtabilmeli, kapitalist kültürün maşası haline gelmemeli. Sanatçılar, kitle iletişim araçlarıyla bir maymuna dönüştürmek; sırf medyada, orada burada görünmek için devletin pençesine teslim olmamalı.
Sanatçılar direnmeli, kesinlikle korkmamalı. Bu, bir süreçtir, ancak direnirsek kazanırız. Kimse kendisini kıyıya, köşeye çekip rahat süreci beklememeli. Mücadele süreçlerinde, mücadeleye katılmayan sanatçılar utanmalı, çünkü toplumun hafızası var ve bunu kaydediyor. Hiç kimse kendisini ve toplumu kandırmaya kalkmasın. Hele hele sanatçılar asla böyle bir şeye girişmemeli. Gerçeği söylemeli, gerçekçi olmalı, mücadele etmeli; devrim ve özgürlük için de söylemeli. Toplum hangi sorunu yaşıyorsa o da kendi sanatıyla o soruna eğilmeli.