Cemil Bayık: Efrîn maskeleri düşürdü

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Efrîn direnişinin ABD, Rusya, AB ve BM’nin tutumunu netleştirdiğini; ne kadar ikiyüzlü olduklarını gösterip tüm maskeleri indirdiğini söyledi.

Bütün saldırılara rağmen Efrîn halkının topraklarını bırakmadığını, ilçe ve köylerin de Efrîn’de toplandığını hatırlatan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Bu saldırı Efrîn’de değil, başka yerde olsaydı tek bir insan o topraklarda kalmazdı. İki aydır Efrîn’den dışarıya göçün olmaması anlamlı bir duruştur. Zaten Türk devletinin bütün saldırılarının amacı da Efrîn’i Kürtsüzleştirmektir. Bu temelde de soykırımı gerçekleştirmektir. Efrîn halkı Türk devletinin bu amacını gördüğünden dişini tırnağına takarak Efrîn’de kalmaya devam ediyor" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Efrîn’i işgal girişimi ve iki ayı bulan direnişle ilgili Yeni Özgür Politika gazetesinin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:

Türk devletinin Efrîn’e saldırısı ikinci ayını bitirmek üzere. Türk devleti ile Efrîn’i kıyasladığınızda nasıl bir direniş tablosu var?

Dünya tarihinde bu kadar dengesiz bir savaş olmamıştır. Efrînliler ve öz savunma güçleri, Türk devletinin elindeki uçak, tank, top, keşif uçakları gibi silahlara sahip değildirler. Efrîn’den 100 kat daha fazla nüfusa sahip Türk devleti, NATO’nun ikinci büyük ordusuyla Antep’in yarısı kadar bile olmayan bir şehre her türlü silahla saldırmıştır. Böyle bir güç dengesizliğine rağmen YPG-YPJ kahramanca direnmiştir. Siviller de öldürülmüştür, çocuklar da öldürülmüştür, kadınlar da öldürülmüştür; köyler de şehirler de yakılıp yıkılmıştır. Çocuk, kadın yüzlerce sivil öldürmelerine rağmen istenilen sonucu alamamışlardır.

Efrîn halkı sadece öz gücüne dayanarak direnmektedir. Herhangi bir dış gücün ne askeri ne de siyasi desteği vardır. Bu yönüyle Efrîn şehri tamamen kendi evlatlarının öz savunma güçleriyle tarihi bir direniş ortaya koymaktadır. Üç günde gireceğim, bir haftada halledeceğim diyen NATO’nun ikinci büyük ordusu iki aydır hala istediği sonuca ulaşmamışsa bu onlar için büyük bir yenilgi demektir.

Sanki iki büyük devletin savaşı varmış gibi her gün Tayyip Erdoğan kabadayılık yapmaktadır; bütün basın sanki bir dünya savaşı veriliyormuş gibi şovenizmi şahlandırmaktadır. Bu bile acizliklerinin, nasıl bir yenilgi yaşadıklarının açık belirtisidir. Kuşkusuz teknik gücüyle, ağır saldırılarla ilerleme sağlamışlardır. Her ne kadar Efrîn şehrine yaklaşmış olsalar da direniş Türk ordusunun hakim oldum dediği alanlarda da sürmektedir.

Erdoğan ne kadar kayıp verdiklerini açıklamıyor. Ölen askerleri saklıyorlar. Zaten çeteler ne kadar ölse de onlar için önemli değil. Efrîn’de sıcak bir savaş var ama ondan öte bir psikolojik harekat var. Türk toplumu tepki göstermesin, isyan etmesin diye genelkurmay ile anlaşmışlar, ölülerini açıklamıyorlar.

Kürt tarafı için ne kadar askerin öldüğü önemli mi?

Sorun ne kadar askerin ölüp ölmemesi de değildir. Sorun, bir işgal harekatı var, buna karşı da Efrîn halkının direnişi var. Bu işgal kadar haksız, zalim ve insanlık düşmanı olan bir saldırı görülmemiştir. Hem Kürt düşmanlığından dolayı, Kürtler nerede kazanırsa ben ezeceğim diyor, hem de Ortadoğu'nun demokratikleşmesini istemiyor. Bu açıdan da Suriye'nin ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesine model olacak, örnek olacak demokrasi vahası olan Efrîn’deki demokrasiyi ezmek istiyor. Oradaki direniş demokratik topluma, demokrasi ve özgürlük değerlerine dayandığından faşizmin her türlü saldırısına rağmen iki aydır kahramanca sürüyor.

Bu direniş karşısında dünyanın, halkların ve Kürtlerin tutumu nedir?

Asıl bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Kuşkusuz Kürtler işgale karşı çıkıyor. Bu yönüyle başta Avrupa olmak üzere her tarafta ayaktadırlar. Yine Başûr’da halkımız Efrîn işgaliyle birlikte ayağa kalkmıştır. Rojava’daki halk zaten ayaktadır. Bakurê Kurdistan’daki halkımız çok ağır baskılar altında istenilen hareketliliği ortaya koymasa da AKP iktidarına karşı büyük bir öfke ve tepki içindedir. Ancak Kürtler açısından hala bir zafiyet vardır.

Nasıl bir zafiyet var?

Özellikle Başûr’da, Rojhilat’ta, Bakur’da farklı siyasal eğilimlerin Efrîn işgaline karşı tutumlarında hala yetersizlik vardır. Kuşkusuz Kürt siyasi güçlerinin büyük bölümü çeşitli biçimlerde işgale karşı olduklarını söylüyorlar. KDP de söylüyor, YNK de, Goran da İslam Hareketi de söylüyor. Ancak bunlar yeterli değildir. Bu söylemlerin çok açık bir tutum haline gelmesi gerekiyor. Türk devletinin sadece Efrîn’e değil, bütün Kürtlere düşman olduğu görülerek bütün siyasi partilerin Efrîn işgali şahsında Türk devletine karşı daha açık tutum göstermesi gerekiyor. Bu yönüyle Kürt halkında her yerde önemli bir duyarlılık ve sorumluluk gösterilse de siyasi partilerin tutumları açısından yetersizlikler bulunmaktadır. Kuşkusuz KNK’nin Avrupa’da yaptığı toplantıya bütün Kürt partileri, Kürt siyasi güçleri katılmışlar, Efrîn işgaline karşı tutum koymuşlardır. Bu olumludur. Bunun daha açık tutumlar haline gelmesi gerekmektedir.

Efrîn direnişi, Kürtlerin bu yetersizliklerini giderme, ulusal birlik konusunda etkisi olmadı mı, olmayacak mı?

Efrîn direnişi Kürtler açısından ulusal birlik yaratma doğrultusunda çok önemli rol oynamıştır. Kürt halkının ulusal demokratik bilincinin gelişmesinde önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Bu yönüyle Türk devleti Efrîn’i işgal etse de Kürtlerdeki özgürlük ve demokrasi bilincini, soykırımcı sömürgeciliğe ve Türk devletine karşı öfkeyi ve tutumu arttırdığından bir bütün olarak ele alındığında bu dönemde soykırımcı sömürgeci faşistler kaybetmiştir, Kürt halkı, özgürlük ve demokrasi güçleri kazanmıştır.

Kürtler, Efrîn direnişi sürecinde çok büyük deneyim kazanmışlardır. Efrîn direnişinin gerçekleri temelinde politik bilinçlerini, mücadele bilinçlerini, nasıl kazanacakları gerçekliğini çok iyi görmüşlerdir. Bunlar da önümüzdeki dönemde Kürt halkının özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşmasında çok önemli etken olacaktır.

Türk devletinin en temel amacı Ortadoğu'da demokrasinin gelişmesini engellemek ve bu temelde Kürtlerin hak kazanmasının önüne geçmektir. Çünkü demokratikleşme geliştiğinde Kürtlerin haklarını kazanmasının zemini, koşulları daha fazla olgunlaşacaktır. Bu açıdan soykırımcı Türk devleti Kürt düşmanlığını en açık biçimde demokrasi düşmanlığı biçiminde ortaya koymaktadır.

Türk devletinin bu tutumu ve gösterilen direnişi, diğer halklar görmüyor mu?

Türk devletinin bu tutumunu Türkiye halkları da Ortadoğu halkları da dünya halkları da görmektedirler. Efrîn işgaline karşı YPG’nin, YPJ’nin, Efrîn halkının direnişi Türk devletinin teşhir olmasında, Türkiye'de demokrasi ve özgürlük güçleriyle demokrasi düşmanı faşist sömürgeci güçler arasındaki mücadelenin anlaşılmasında, Ortadoğu gerçekliğinin gözler önüne serilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Efrîn direnişinin, dünya siyasi güçlerinin tutumuna etkisi oldu mu?

Efrîn direnişi, bütün dünya siyasi güçlerinin tutumunu da netleştirmiştir. ABD'nin ve Rusya’nın; Avrupa Birliği ve BM’nin tutumunu da netleştirmiştir. Bu güçlerin zaman zaman özgürlük ve demokrasiden söz etmesinin ne kadar demagojik olduğunu, ne kadar ikiyüzlü olduğunu Efrîn direnişi ortaya koymuştur. Bu yönüyle Efrîn direnişi tüm maskeleri indirmiştir. Bu gerçekliğin açığa çıkarılması önümüzdeki dönemde sadece Ortadoğu'da değil, dünyada da gerçek anlamda özgürlük ve demokrasi mücadelesinin zeminini güçlendirmiş olmaktadır. Ortadoğu ve dünya halkları Efrîn direnişinin ortaya çıkardığı gerçekler temelinde yaşadığı bilinçle özgürlük ve demokrasi mücadelesini daha da yükselteceklerdir.

Efrîn’in tümden Kürtsüzleştirilmesi amaçlanıyor. Ancak Efrîn halkı büyük oranda topraklarını bırakmadığı gibi, Kürtler de Efrîn’e akın etti. Şehir merkezinde de yığılma var. Halkın bu duruşunu nasıl izah ediyorsunuz, mevcut durumu nereye evrilir?

Bütün saldırılara rağmen Efrîn halkının topraklarını bırakmaması; Raco, Cindirês, Mabeta, Şêra, Bilbilê ve diğer alanlardan çıkmak zorunda olan halkın Efrîn’de toplanması, aslında Efrîn halkının topraklarına güçlü bağlılığını gösteriyor. Efrîn gerçekten de cennet gibi bir toprak parçasıdır. Efrîn halkı binlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor. Efrîn halkı Önder Apo’yla tanışmış bir halktır. Efrînliler sadece Efrîn’de bulunmuyor, Halep’te önemli bir Efrîn nüfusu vardır, Şam’da vardır, Lübnan’da vardır. Efrîn halkının hemen hemen her evinde özgürlük mücadelesine katılan gençler olmuştur. Kürt halkının özgürlük mücadelesine, gerillaya katılımda Efrîn’de kadın oranı her zaman yüksek olmuştur. Efrîn bu yönüyle sadece Rojava açısından değil, bütün Kürdistan açısından çarpıcı bir karaktere sahiptir. Efrîn’de özgürlük bilinci de, demokrasi bilinci de demokratik toplum bilinci de güçlüdür. Kadın özgürlük ruhuyla mayalanmış bir Efrîn demokratik toplumu vardır. Bu da bütün saldırılara rağmen Efrîn halkının evlatlarıyla birlikte Türk devletine karşı direnmesini sağlamaktadır.

Kuşkusuz ağır saldırılar, bombardımanlar altında Efrîn halkı da zorluklar yaşamaktadır. Çünkü Türk devleti görülmedik bir vahşi saldırı yürütmektedir. Bu saldırı Efrîn’de değil, başka yerde olsaydı tek bir insan o topraklarda kalmazdı. Zaten Türk devletinin bütün saldırılarının amacı da Efrîn’i Kürtsüzleştirmektir. Bu temelde de soykırımı gerçekleştirmektir. Efrîn halkı Türk devletinin bu amacını gördüğünden dişini tırnağına takarak Efrîn’de kalmaya devam ediyor. Bütün Kürtler de Efrîn halkının bu duruşuna destek olmak için her yerden Efrîn’e gitmektedirler, Efrîn halkına moral vermektedirler. Efrîn’in halkının ağır saldırılar altında topraklarında kalmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.

İki aydır Efrîn’den dışarıya göçün olmaması anlamlı bir duruştur. Ama şu da açıktır; Efrîn merkezine bir yığılma vardır. Bu tabii yaşamda çeşitli sıkıntılar ortaya çıkarmaktadır.

Türk devletinin saldırıları düşünüldüğünde bu direnişi sadece Efrîn halkına bırakmak haksızlık değil mi?

Sadece Efrîn halkına bırakmak haksızlık olur, vicdansızlık olur. Bu açıdan Efrîn halkının direnişinin tüm Kürtler tarafından omuzlanması, bu direnişin yükünün tüm Kürtler tarafından paylaşılması önemlidir. Direnişi sadece Efrîn halkına bırakarak, Efrîn’deki YPG ve YPJ’ye bırakarak bu direnişin sürmesini bekleyemeyiz. Bu direnişi sadece onlara bırakmak doğru da değildir. Özellikle güç dengesizliği düşünüldüğünde bütün Kürtlerin, bütün demokrasi güçlerinin, dünya halklarının bu güç dengesizliği ortamında, saldırıların ağırlığı ortamında Efrîn direnişinin ancak büyük bir dayanışmayla ve destekle sürdürülebileceğini görüp gereklerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Kürt halkı açısında Efrîn’in özel bir anlamı, konumu var mı?

Kürt halkı açısından Efrîn önemli bir anlama sahiptir. Rojava’nın diğer kantonlarından kopuktur. Bu yönüyle bütün Kürtlerin sahiplenme sorumluluğu olan bir yerdir. Öte yandan nasıl ki Kürtlerde Kerkük konusunda bir duygusallık varsa, bir hassasiyet varsa Efrîn’in de Kürtler açısından böyle bir anlamı vardır. Özellikle Rojava halkı açısından anlamı büyüktür. Çünkü kuşatılmış Efrîn, bütün Kürtlerin sorumluluk duyması gereken bir konuma sahiptir. Bu yönüyle duygusal bir bağlılık da vardır. Efrîn’e saldırıyla Kürdistan'ın dört parçasında ve dünyadaki Kürtlerde eğer bir duyarlılık oluşmuşsa bunu sağlatan, Efrîn’in Kürtler içindeki ayrı ve özel bir yeri olmasıdır. Bakurê Kurdistan'da da böyle yerler vardır. Bunların başında Dersim gelir. Dersim gerçekten Bakurê Kurdistan'daki Kürtler açısından özel bir yere sahiptir. Yine serhildanların ve yurtseverliğin merkezi olan Cizre ve Nusaybin gibi yerlerin de Kürtler içinde özel bir yeri vardır. Doğu Kürdistan'da Mahabad’ın böyle bir özel, ayrı, duygusal yeri vardır.

Rusya neden bu saldırıya izin verdi?

En başta da şunu söylemek gerekir; Rusya’da politikanın hiçbir ahlaki yanının olmadığı, çok pragmatik yaklaştığı Efrîn’deki tutumuyla ortaya koymuştur. Halbuki Rusya’nın Efrîn’de irtibat noktaları vardı, birimleri vardı, güçleri vardı. Bu yönüyle Efrînliler Ruslarla ortak iş yapmak istiyorlardı. Ruslar da sanki Efrîn halkıyla dayanışma içinde olacaklarmış, ortak tutum içinde olacaklarmış gibi yaklaşım göstermişlerdi. Ancak Efrîn işgalinde görüldüğü gibi bu konuda tutarlı bir yaklaşıma sahip olmadığı, çok çıkarcı ve kabul edilemeyecek bir yaklaşıma sahip olduklarını ortaya koymuştur. Rusya, Kürtlerin sırtından birçok çıkar elde etmek istemiştir. Özellikle Türk devletinin Kürtler konusundaki zafiyetini bildiklerinden Kürtler üzerinde kirli pazarlık temelinde kendilerine ekonomik ve siyasi çıkar elde ediyorlar. Bu gerçekten kabul edilecek bir yaklaşım değildir. Rusya halkına da büyük bir hakarettir. Rusya, Türk sopasıyla Kürt’ü terbiye etmek istiyor. Rusya’nın izin vermesi bu amaçladır.

Efrînliler, rejimin askeri birliklerinin Efrîn’e gelebileceğini kabul etmesine rağmen Şam niye askeri birliklerini göndermedi, sadece bazı milislerini gönderdi?

Bizim bildiğimiz Efrîn halkı, Efrîn’deki demokratik yönetim rejimle de anlaşmak, uzlaşmak istiyordu. Efrîn halkı, merkezi olmayan bir yönetim anlayışıyla Suriye rejiminin Efrîn halkının kendi özyönetimini tanıması temelinde bir uzlaşmaya gitmek istiyordu. Suriye askerlerinin Efrîn’e gelmesini de kabul ediyordu. Mevcut rejim, otoriter merkezi yönetim anlayışıyla halkları tam teslim almak istediği için Efrîn halkı ve direnişçiler tarafından kabul edilmeyecek dayatmalarda bulunmuştur. Yoksa Efrîn halkı makul bir yaklaşım göstererek belli bir uzlaşma arayışı içinde olmuştur. Hatta Rusya bu yönlü öneriler getirmiş, Efrîn yönetimi de kabul etmiştir. Rusya daha sonra kendi getirdiği önerilere de sahip çıkmamıştır. Efrîn’in rejimle uzlaşma içine girmesinde ilk önerileri getiren Rusya olmuş, bunu Efrînliler kabul etmiş ama sonradan ise Rusya Türkiye ile ilişkilerinden dolayı böyle bir uzlaşmanın, böyle bir adımın atılmasını engellemiştir. Anlaşılıyor ki Rusya bu ilişkileri de, bu önerileri de, bu tür girişimleri de Türkiye'yi daha fazla kendine bağlamak, Türkiye'den daha fazla ekonomik ve siyasi çıkar elde etmek için kullanmıştır. Ortaya çıkan gerçeklik budur. Rusya aslında bu politikalarıyla Kürtlerle köprüleri atmıştır. Efrîn’in bu duruma düşmesi Kürtlerin sadece Rusya’yla değil, rejimle de köprülerin atmasını beraberinde getirmiştir. Rejimle uzlaşma zeminini de büyük oranda zorlaştırmıştır. Halbuki Efrîn’e sahiplenme olsaydı, Efrîn’de bir çözüm olsaydı bu sadece Efrîn’le sınırlı kalmaz, bütün Rojava ve Kuzey Suriye açısından uzlaşma zemini ortaya çıkarabilirdi.

Bu arada ABD ne yaptı?

ABD de Efrîn işgaline göz yummuştur. Bir nevi Rusya gibi Türk sopasıyla Kürt’ü terbiye etmek istiyor. Çünkü Rusya’nın bu politikasının, Türk devletine hava sahasını açmasının Kürtleri kendine daha fazla yanaştıracağını düşünmüştür. Rusya’nın bu adımı atmasından en fazla da ABD memnun kalmıştır. Kürt gerçeği ve Ortadoğu'daki ahlaki olmayan politik yaklaşımlar, Rusya ve ABD'yi Efrîn işgalinin gerçekleşmesinde böyle buluşturmuştur.

Avrupa’nın yaklaşımı farklı mı?

Avrupa’nın yaklaşımı da gerçekten çıkarcı ve oportünistçedir; ilkesizdir. Efrîn direnişiyle şu görülmüştür ki, Avrupa öyle demokrasi ve özgürlük değerlerine bağlılık içinde olan bir birlik değildir. Güya Batı, DAİŞ’e ve El Nusra’ya karşı uluslararası koalisyon kurdu. DAİŞ’e ve El Nusra’ya karşı en büyük mücadeleyi Rojava Kürtleri verdi, Efrînliler verdi. Türk devleti ise DAİŞ’e ve El Nusra’ya destek oldu. DAİŞ’i besleyen Türk devletinin Efrîn’i işgaline göz yumuldu. Aslında böylelikle Türk devletini ödüllendirmişlerdir.

Şam yönetimi, bundan sonra diğer bölgeler üzerinde meşru yönetim iddiasında bulunabilir mi?

Şam yönetimi Suriye'nin meşru yönetimiyim diyor ama Efrîn’e saldırı oluyor, buna sessiz kalıyor. Hava savunma sistemini orada harekete geçirmiyor. Askerlerini göndermiyor. Hatta farklı bir devlet tarafından bir işgal saldırısı olduğu halde sesini çıkarmıyor. Bu durumda Şam nasıl diyecek ben Suriye'nin meşru yönetimiyim ve diğer Kürtlerle nasıl anlaşacak? Bunu düşünmesi gerekiyor. Türk sopasını kullanarak ne Kürtler teslim alınabilir ne de Kürtlerle doğru ilişki kurulabilir. Bunlar çok derin yaralar açar. Bunlar Suriye'deki siyasi aktörlerle Kürtler arasındaki ilişkiler açısından onarılmayacak yaralardır. Bunlar unutulmaz.

NATO ülkelerinin işgali desteklemedikleri, ancak YPG'yi Fırat’ın batısından çıkarmak için bir arayış içinde oldukları görülüyor. Bu gerçekçi bir plan mı, bu hesaplar tutar mı?

Eğer NATO’nun Efrîn’in Türk devletinin işgaline ve çetelere bırakılması gibi bir projesi varsa Suriye'yi bölmenin altyapısını hazırlamak olur. YPG’nin Fırat’ın batısından çıkarılmak istenmesi de -eğer böyle bir plan varsa- Suriye'yi parçalama anlayışının sonucudur. Böyle bir şey doğru olmayabilir. Bizim bilmediğimiz, ama tahmin edebileceğimiz çeşitli politikalar, senaryolar düşünülüyorsa buna bir şey diyemeyiz.

Rojava’daki devrimcilerin, halkın Suriye'nin birliği dışında bir adım attığını hiç kimse söyleyemez. Kuzey Suriye Federasyonu’ndan söz etmeleri de, Araplarla, Süryanilerle ortak yönetim kurmak istemeleri de tamamen Suriye'nin birliğiyle ilgilidir. Kürtlerin şu toprak bizim olsun diye bir anlayışları yoktur. Sadece kendi bulundukları yerlerde kendilerini yönetmek istemektedirler. Bunun dışında Arapların bulunduğu yerlerin Kürtler tarafından yönetilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Kürtlerin böyle bir anlayışı yoktur. Yine Kürtlerin Suriye halklarının tümüne ait olan zenginlikleri için 'bizim' deme gibi bir yaklaşımları yoktur. Ne Derik’te ne Rimelan’da ne Dêrezor tarafındaki petroller ve gaz yatakları açısından 'bunlar bize aittir, sadece Kürtlere aittir' gibi bir yaklaşım içinde değillerdir.

Kürtlerin Araplarla bu kadar ilişki geliştirmeleri, Süryanilerle bu kadar ilişki geliştirmeleri, kendilerini Rojava’yla sınırlı tutmamaları esas olarak Suriye'nin birliğini isteyen politik yaklaşımların dışa vurumudur. Bu açıdan Efrîn’i Kürtsüzleştirmek, YPG’yi Fırat’ın batısından çıkartma yaklaşımı Suriye'nin birliği çerçevesinde düşünülen bir yaklaşım olarak görülemez. Eğer Suriye rejimi ve Rusya Kürtleri zorla ayrılmaya itmezlerse Kürtler birlik olmak istiyorlar. Kürtler kesinlikle uzlaşmak istiyorlar. Ama buna rağmen eskide ısrar ederek merkezi bir Suriye olacak, tümden eskisi gibi hakim olunacak denilirse bu da Suriye'yi parçalama projesidir. Suriye'yi parçalama sadece NATO ya da başka güçlerin projeleriyle gerçekleşmez. Rusya’nın, rejimin politikaları da tersinden farklı bir biçimde Suriye'nin birliğini bozan, engelleyen sonuçlar ortaya çıkarır.

Eğer Suriye'nin demokratikleşmesi doğrultusunda adım atarsa Kürtler rejimle uzlaşır, demokratik temelde Suriye'nin birliğinin temeli olurlar. Biz Kürtlerin Suriye'deki politikalarının bu olduğunu düşünüyoruz.