Genim İldan MKM’yi anlattı

Kuruluşundan itibaren yer alan Genim İldan, Kuzey Kürdistanlı Kürtler için önemli mihenk taşlarından olan MKM’nin 29 yıllık sürecini anlattı.

Navenda Çanda Mezopotamya’nın (MKM) açıldığı günden beridir kendisine misyon edindiği Kürt kültürünü tanıma, toplama ve derlemeleri, 29 yıldır sürüyor. 90lı yılların göçlerinde Türkiye’nin en büyük metropol şehrine göç etmek zorunda kalan Kürtlerin kendi kültürlerini yaşattığı bir merkez olan MKM, 1991’de İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde kuruldu. Sonraları İzmir ve Adana’da da şubeleri açılan MKM’nin çalışanları defalarca gözaltına alındı, tutuklandı, işkence gördü. Kürtlerin en sancılı süreçlerinde çalışmaları, devrim şarkıları ve gruplarıyla örgütlenmenin en önemli ayağını oluşturan MKM, İstanbul’un göbeğinde Kürtlerin düğünlerini Kürtçe müzikle yapmalarında da etkili oldu. Kürt kültürü ve sanatı üzerindeki tüm baskılara, asimilasyon, inkar ve halen günümüzde yürütülen kültürel soykırım politikalarına karşı ‘özgür yaşam, devrimci sanat’ şiarıyla 29 yılı aşkın bir süredir sanat çalışmalarını yürütüyor. Hozan Hogir gibi çok önemli isimlerin bünyesinde bulunduğu MKM, Kürt müziği açısında da bir mutfak görevini üstlendi. MKM sanatçılarından Genim İldan ile konuştuk.

KÜRTLER, MKM’Yİ KENDİSİNE ADRES BİLDİ

MKM’nin kuruluşunda yer alan isimlerdensiniz. Nasıl bir dönemdi?

90’lı yıllar, bizim kuşak için hem Kürt sanatı açısında hem de genel kültürü açısında miladi yıllar. Kürt kültürünün bir şekilde kendisine vücut bulması, yer bulması, en önemlisi kendisine bir mekan bulması, adres bulması açısında önemli bir şey. Bu açıdan baktığımızda MKM, 90’lı yılların başında Kürtlerin kendilerine adres olarak gördükleri, Türkiye’nin en büyük metropol şehrinde nefes alabildikleri, kendi kültürleriyle tanıştıkları, yeniden halka sunmanın mekanı olmuştu Kürtler açısından.

Aynı zamanda göçlerin en çok olduğu dönem bu dönem.

Evet. Aynı zamanda yakılan yıkılan köylerin boşaltıldığı, zorunlu göçün dayatıldığı, Kürt’ün çıplak zoru kendisinde çok net bir şekilde gördüğü yıllardı. Kürtler göçleriyle beraber o kültürlerini de buraya getirdi. Hem direniş kültürlerini hem de kendi aidiyetlerine bağlı kültürel bağlılığı, o dokuyla buraya geldiler. O doku burada kendisini MKM’de buldu.

HERKES BÜTÜN BEDELLERİ GÖZE ALDI

Sancılı süreçlerinde de söz eder misiniz?

Bunun bir sürü bedeli var ve bu bedeli de göz alıyorduk. Oraya gelen giden herkes, bu bedeli bir şekilde göz aldı. MKM’ye gelip giden, bu harekete bir şekilde dahil olan, bununla yaşamını kurgulayan bütün bileşenler açısından risk aynıydı. Akşam evinize gitmeyebilirsiniz, gözaltında kaybolabilirsiniz, yıllarca cezaevinde kalabilirsiniz. Bütün bu kaygılar bir şekilde sizinle yaşayan canlı ve diri anılardır. Yanı başımızda arkadaşlarımız gözaltına alınıyordu, işkencelere maruz kalıyordu. Bunun bir sürü örneğini de 90’lı yılların başında kurum olarak gördük.

TAM BİR DEVRİM MEKANI: MKM

Kendisini bir kurumda bulan bir halka karşı sorumluluk duygunuz neydi?

Bizler MKM’yi tarif ederken direniş kültürünün ardılı olarak kendisini idame etmiş ve kendisini halka sunmaya, götürmeye çalıştık. Bir şekilde halk kültürünü derlemek, süzgeçten geçirip yeniden halka sunmaktı gaye. Bunu sunarken de Kürtler yeniden neyi istiyor, neyi talep ediyor, sorusunun fikriyatıyla çalıştık. Sosyolojik açısından da baktığımız yeni Kürt insanı nasıl olmalı, dedik.

97’lerin başıydı biz sinema çalışmaları başlattık. O dönemde Hüseyin Kuzu, ‘Tam bir devrim mekanı burası. Sandalyeler bir aşağı bir yukarı gidiyor. Bir şey var. Üretim alanı var’ diyordu. 90’lı yıllarda ilk defa düğünler Kürtçe olmaya başladı İstanbul’da. Konserlerde Kürtçe söylenmeye başlandı. 93’te DEP’le beraber işin politik süreci biraz daha başka mecraya taşındı. Bu alanlarda Kürtler bir şekilde kendi kültürleriyle halkın karşısına çıkıyordu. Bunun en büyük mecralarından birisi de MKM’de ürettiğimiz sanatın halkla buluşmasıdır. Hem müzikal hem teatral, resim edebiyat olarak hayat bulduğu üretimler yaptığı bir dönemdi.

KÜRTÇE YASAK OLMASINA RAĞMEN

Müzik çalışmalarınız nasıl başladı?

Biz ilk başladığımızda çok bireysel çıkış tarzımız yoktu, daha çok kolektif yaşamı, kolektif üretimi esas alan bir paylaşım ağımız vardı. O zaman gruplar vardı; Kome Amed, Koma Çiya, Koma Gulê Xerzan, Koma Rojhilat, Koma Mezra Botan, çocuk grubu. Birçok grup aynı zamanda bu çalışmanın içinde vücut buldu. Hogir arkadaş gibi değerler vardı. Bu değerlerin sayesinde oluşan bir kurum. Sancılardan da söz ettiğimiz bütün bunlar göze alınmıştı. O dönemin insanları daha idealist insanlardı. Daha devrime kilitlenmiş, daha devrime yakın, devrimin yakın zamanda ve görkemli olacağını umut eden, umudunu hiçbir zaman yitirmeyen kuşağın bir kurumuydu.

Şimdiki süreçte Kürt müziğini nasıl görüyorsunuz?

Daha çok arabesk kültürün egemen olduğu, arabesk yaşamın devrimci sözlere ve kalıplara büründüğü bir hal. 2010’lu yılların sonlarına doğru böyle olmaya başladı. Bir sürü nedeni var. Eleştirel hem de öz eleştirel şekilde yaklaşmak gerekir.

Bizi yarına taşıyacak olan bizim ardıllarımızdır. Bunların neyle beslendiği önemlidir. Kültürel olarak da bu böyle. Yarına neyi götüreceğiz, hangi kültürümüzü götüreceğiz? Bugün Amed’de, Van’da hangi kültür üretiliyor, sokaklarda Kürtçe mi daha egemen, Türkçe mi? Türkçenin egemen olduğu görülüyor. Demek ki orada kültürel olarak bir erozyon yaşandı, yaşanıyor.

90’lı yıllar bizler açısından Kürt kültürünü tanıma, toparlama derleme yılları. Aynı zamanda bizler o süreçte birçok şeye açtık ve bir açlık vardı, kendini doyurdu ama bu doyurmanın sonunda Kürtler daha doğru soruyu sormadılar. Daha güçlü bir süreci nasıl örgüleriz, devrimin hizmetine sokabiliriz, sorusu ortada. Belediyecilik açısında da baktığımızda bu durumu çok kültürel olarak yerine oturtmadı, oturmadı. Toplumsal değerlendirmeleri MKM de yapmak zorunda. İyi analiz yapmak zorunda.

Müzik, tiyatro, sinema, resim, folklor gibi binlerce çalışmaya imza attı MKM. En önemli çalışmanız size göre hangisiydi?

2000’li yıllarda asimilasyona tabi tutulan Kürt kültürü açısından önemli olan birkaç çalışması var; Şahiya Stranan çalışması. En doğru çalışmalardan bir tanesi budur, diye düşünüyorum.

YILLARCA YASAL BOŞLUKTAN YARARLANDIK

90’lı yılların verdiği devrimci umuttan söz ettiniz, sancılardan özellikle. Bu süreçte nasıl sorunlar yaşıyor MKM?

Bir bütün olarak da bu işlerin temelinde, ekonomik güç gereksinim var. Bu işler için ekonomi lazım. Bir şeyi iman gücüyle bir yere kadar yapabilirsiniz. Hiçbir beklenti yaptığımız çalışmaları karşılayamaz ama bir noktadan sonra o iman gücü eriyor. Bir şekilde ekonomik alt yapısını oluşturmak gerekiyor, sosyal de. Bu açısında baktığımızda da istihdamı doğru değerlendirmedik. Daha doğru istihdam nasıl olabilirdi, kendi içimizde nasıl gerçekleştirirdik… Kültür alanına baktığımızda oluşturduğumuz en büyük sorun bu. Mekanlar oluşturduk, mekanların içinde insanlar da var ama bu insanlara doğru bir istihdam alanı oluşturmadık, diye düşünüyorum.

Bizim temel sorunumuz, biz bütün bunları yaparken temelde bizim statü olarak hiçbir sosyal güvencemiz yok. Anayasal hiçbir güvencemiz yok. Bütün bunların üzerinden inşa etmeliyiz. Bizim ayrı bir hukukumuz olmadı, bütün bu hukuksuzluk içinde kendimize nasıl bir hukuk oluşturabiliriz? Kurumsal hukuktan söz ediyorum. Bu devlet bize herhangi bir güvence vermedi, herhangi bir yerde geçmiyor. Biz bazen bütün bunları unutuyoruz. Unuttuğumuz için de kendimizi yapılandıramıyoruz. Müzik platformlarında Kürtçe müzik yok, diğerleri var, içine girerseniz bulabilirsiniz. Şarkıyı türküyü 1990’da söylemeye başlarken 1988-89’da Özal’ın çıkarmış olduğu diller yasasına ilişkin… Baktık olmuyor İngilizce serbest fıkrası boşluğundan yararlanıyoruz. İlk albümler o şekilde çıktı. Yıllarca o yasal boşluktan yararlanarak yapılan bir çalışma.