‘Yolların da Kalbi Var’ gerilla edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Medya Doz’un son kitabının adı. “Gerillanın yaşamında nerde olursa olsun sanat bir şekilde icra ediliyor. Gerillanın ruhu, duygu ve düşünceleri, yetenekleri sayesinde o gerilla bileşiminde bir sanatsal ifadeye kavuşuyor ve sanatsal bir yaşama katılıyoruz” diyen Medya Doz, çocukluğundan beri yazdığını söylüyor. Ona göre yazmanın yeri ve zamanı yok. Aslında Gerillaya katıldığında o da yazabileceğini düşünmüyormuş; ama bunun böyle olmadığını, gerilanın sadece bir savaş alanı değil aynı zamanda yaşamın tüm bileşenlerinin ortak paydası olduğunu anladığını ifade ediyor. O zamandan bu yana birçok şeyi yazmaya gayret ediyor.
Medya Savunma Alanlarına bu yılın ilk karının düştüğü sırada, soğuk bir akşamda Medya Doz ile edebiyatı, yaşamını ve yeni kitabı ‘Yolların da kalbi Var’ üzerine konuştuk. Yeni kitabının sohbetiyle de içimizi ısıttık.
Uzun yıllardır gerilla alanlarındasınız, bir gerilla olarak yazın olayında duygu, düşünce ve hayallerinizi nasıl ifade ediyorsunuz?
Aslında uzun yıllardır gerilla yaşamı içerisindeyim fakat şöyle bir gerçek var ki; gerillanın yaşamı sadece silahlı ve askeri boyut değil. Böyle yanılgılı bir yaklaşım var gerillaya karşı. Gerillacılığın kendi içinde hem sanat hem de edebiyat vardır. Gerilla müzik, tiyatro sinema ve edebiyat ile iç içe yaşıyor. Kendisi icra ediyor. Ben de bir gerilla olarak bu yaşam içinde en çok edebiyat yönüyle ilgiliydim.
Uzun yıllardır yazıyor musunuz?
Çocukluğumdan beri yazıyorum. Ama gerillaya katılırken, giderim orada da edebiyat çalışmalarımı devam ettiririm, yazarım-çizerim diye hiç düşünmemiştim. Böyle bir amaçla gelmedim sonuçta. Yazın çalışmalarıma devam edebileceğimi dahi düşünmemiştim hatta. Böyle bir imkânın olacağını da tahmin etmedim. Elbette yirmi yıl öncesinden bahsediyorum. Ama şunu gördüm gerilla bulunduğu her saha da, her türlü çalışmayı yapıyor. Bir gerilla birliğinde şarkı söyleyen, yazı yazan birkaç arkadaş, hatta resim yapanlar hep vardır. Tiyatrocular, şiir yazanlar her zaman olmuştur. Gerillanın yaşamında nerde olursa olsun sanat bir şekilde icra ediliyor. Gerillanın ruhu, duygu ve düşünceleri, yetenekleri sayesinde o gerilla bileşiminde bir sanatsal ifadeye kavuşuyor ve sanatsal bir yaşama katılıyoruz.
Ben de gerillaya geldikten sonra, çocukluğumda yaptığım şeyi, yazmayı devam ettirebileceğimi görünce, büyük bir huzur duydum. Gerillaya karşı dar bir yaklaşımımız vardı. Gerillaya gelinir, savaş var ve savaşacağız. Düşmanla çarpışılır ve gerekirse can verilir. Şu gerçeği gördüm, gerillanın uzun soluklu mücadelesinde, ölmek değil ‘olmak’ var. Ölmüyorsun oluyorsun. Gerilla yaşamı seni ‘OL’duruyor. Hiç olmayacak şeyi bile yapabilecek düzeye geliyorsun. Gerillada yeni bir zihniyet kazanıyorsun. Yeteneklerin gelişiyor ya da yeni yetenekler kazanıyorsun. Uzun yıllardır, nereye gidersem gideyim, mekânlar da, zaman da çok değişti. Stratejik anlamda da ideolojik olarak da gelişmeler yaşadık ve ben hep yazmaya devam ettim. Değişmeyen bir şey oldu, gerilla her zaman kendi ruhunu yansıtacak bir sanat dalını hep buluyor ve ben de…
Edebiyatı mı seçtin?..
Seçme ya da yönelme değil, böyle bir tercih yapmadım. Böyle bir seçenek önüme gelmedi. Dedim ya, çocukluktan beri yazıyorum. Kendimi tanır tanımaz, en azından benim hatırlayabildiğim kadarıyla dokuz yaşından itibaren yazıyordum. Annem çok desteklerdi. O zamandan itibaren yazdığımı hissediyorum. Yazdığımın bir şeylere benzediğini düşünüyorum. Demek ki bende böyle bir eğilim varmış. Evde sadece annem yaz der, teşvik ederdi. Arkadaşlarım, çok ilgili değildi. Ben de sadece anneme okurdum yazdıklarımı. Başkalarına okumaya utanırdım da. Gerilladayken bu da değişti. Gerillada herkes birbirini anlayan bir ruhsallığa kavuştuğu ve derin bir samimiyet olduğu için yazıdıklarını paylaşabiliyorsun. Gerilla beni hep yazmaya teşvik etti. Gerilla dışında da insanlar yazdıklarımı okuyor ama asıl motivasyonu onlar katıyor. Biri yazdıklarını okur ‘güzel olmuş’ der. Ama gerilla sadece öyle demez. Bundan sonra nasıl yazman gerektiği konusunda da bir perspektif oluşturur sende. Gerillada arkadaşlarım bu tarzda yaklaştı. Sevgi ve değer var. Onu mahcup etmezsin ya da o seni mahcup etmez. Arkadaşlar beni isteklendirdi, ben de onları mahcup etmemeye hep gayret gösterdim. Bu uzun zamandır sürüyor. Hiç ara da vermedim. Bir gece yarısı uyanıp saatimin ışığıyla da yazdım; ama illa edebiyata yöneleyim, hep yazayım diye bir plan program yapmadım. Gerillaya geldiğim ilk günden bugünlere değişik mekânlardan, zamanlardan ve zorluklardan geçtim ya da tam tersine daha rahat koşullarda daha özgün çalışma imkânları da buldum.
Doğal bir akış oldu herhalde… Peki, Medya Doz neler yazdı?
Gerillada herkes beni şiirle tanır ama ben daha çok nesir, yani düz yazı yazarım. Ama şuna da inanıyorum, arkadaşlara kendimi nasıl yansıtmışsan biraz da o’sun. Arkadaşlar sana neyi yakıştırıyorsa o oluyorsun.
Gerilla arkadaşlar daha çok şiirlerini mi sevdi?
Beni öyle tanıdılar; şiir yazan Heval olarak… Bunu yadsımıyorum. Öyle demeyin de demiyorum. Gerilla bana neyi yakıştırıyorsa ben o’yum. Arkadaşlarım benim aynam. Ben de onların yansıyan yanıyım.
Sen bir gerilla olarak kendine neyi yakıştırıyorsun?
Ben bunu öyküleştirebilirim. Şu romanımın konusu olabilir, diyorum. Edebiyatın birçok türüyle ilgilendim. Her tür bir profesyonellik istiyor. Biraz bekleyeyim bir konuda profesyonelleşeyim, sonra yazayım demedim. Yazmak, eleştiri ve görüşleri alıp tekrar tekrar yazmak daha doğru olan oldu. Toplumsallığıma daha uygun olan buydu. Arkadaşlar hep güven verdi, ben de yazdım. Tüm değerlerimiz kaleme alınmalı, tüm şehitlerimiz, yaşadıklarımız yazılmalı. Sanat dallarımızın hepsinde birer birer her şeyiyle değerlerimizi işlemeliyiz. Tüm şehitlerimizi toprağın altından kaldırıp, birer kahraman olarak tekrardan bu topraklarda yürütmeliyiz. Sanat ve edebiyatla bunu yapabilmeliyiz. Onları işlemeli ve tanıtmalıyız. Onları özellikle yeni dönemin gençliğiyle tanıştırmalıyız. Onları herkesle arkadaş yapmalıyız. Onların bize karşı yaptığı gerçek arkadaşlığı, bunu gençlere de gösterebilmeliyiz. Bunu nasıl yapacağız? Sanatla ve edebiyatla onları herkesin arkadaşı yapabiliriz.
Edebiyat çalışmalarında somut olarak, ürün anlamında ne verdiniz gerillaya?
Uzun bir süre bireysel bir ürün vermedim. Fakat birçok gerilla şiir kitabı hazırladım. Alan alan gezerek gerilla arkadaşların şiirlerini topluyordum. Tek tek defterlerinden ya da farklı yerlerde kayda alınmış olan şiirleri kendi yanıma alıyor; sonra hepsini bir araya getirip, konularına göre düzenleyerek, toprak, doğa, önderlik, kadın, sevgi, şehitler vb. çeşitli başlıklar altında toplayarak hem dağda gerilla için, hem de şehirde halkımız için yayımladık. Bu şekilde 8 kitap hazırladık. 4 kadın arkadaş bu çalışmayı yürüttük. Sonra gerilla anılarının da aynı şekilde hazırlanması fikrine inandık. Bu defa da başka bir grup arkadaşla bu çalışmayı yaptık. En son Aram Yayınları’ndan çıktı 5 cilt olarak, ama toplamda 9 kitap. Bunlardan 2 tanesinin tamamını ben hazırladım fakat hepsinde de emeğim vardır. Benim açımdan, kuzeye gidip geldikten sonra bu çalışmalar daha da derinlik kazanarak devam etti.
Gerillanın uzun soluklu bu mücadelesinde yaşananların bilinmemesi ya da gerçekliğinin gizli kalmasını hiç adil bulmuyordum. Normal bir insanın nefes bile alamayacağı koşullarda gerillalar yeni bir hayat yaratıyor. Dağda sanat, edebiyat nasıl yapılır diyen kafalar var halen. Dağda bazı şeylerin koşulları yok deniyor. Ama aslında öyle değil. Büyük bir ideolojik mücadele veriliyor ve değerli ürünler açığa çıkıyor. Dağ kendi koşullarını yaratıyor. Gerilla hangi koşullarda yaşarsa yaşasın kendi yaratıcılığını kullanarak sanatsal üretimini her zaman ortaya çıkarır. Bu kendiliğinden akan bir su gibidir. Hatta şunu söyleyebilirim. Eskiden bir şeyleri yazardım ama gerilla olarak daha derinden hissederek, daha derin bir anlamla yaratıyorsun. Örneğin, önceden de toprak üzerine yazardım, savaşı yaşayınca, Kürdistan halk gerçekliğini daha iyi tanıyarak yazdığımda eskisini aştığımı fark ettim. Emek, sevgi, ülke bu tür kavramlar bende yeni anlamlara kavuştu gerilla yaşamıyla birlikte. Daha da anlamlaştı. Kavram ve anlam… Bazı şeyleri kavramlaştırabilirsin. Soyut olarak ortaya koyabilirsin. Ama anlamak ve hissetmek çok daha derinde. Arkadaşlarım benim için büyük bir olanak yarattı. Çok yere gittim ve çok şey gördüm. Kürdistan’ın tamamını görme ve tanıma şansını yakaladım. Bu da belli bir zenginlik yaratıyor. Ne yaparsam yapayım bir gerilla olarak yapıyorum. Ürettiklerimi arkadaşlarım beğeniyorsa benim için tamamdır. Tabii ki dağ dışına da gerilla yaşamını anlatabilmek önemli.
Şengal ve Rojava’ya da gittiniz…
Eskiden savaş sadece dağda vardı ve gerilla dağdaydı. Fakat artık bu böyle değil, bir halkın gerillalaşması söz konusu. Ortadoğu’nun evrildiği yeni dönemde gerilla halk savunma kuvveti olarak dağın dışına taştı. Daha önce dağın dışında kalıcı olarak yerleşmemişti. DAİŞ ve Erdoğan faşizmi öyle bir hal aldı ki, halkımızın hayatı çok büyük bir tehlike altına girdi. Halk büyük katliamlarla yüz yüze kaldı. Her yerde ve parçada ciddi saldırılar gelişti. Halk gerillaya bir çağrı yaptı. Gerilla da savunma gücü olarak her yerde halkı korumak için harekete geçti. Bu yeni bir durum yarattı. Gerillanın kahramanlığı şehre taştı. Bende yirmi yıldır dağdaydım ve gerillayı yaşıyordum, o’nu takip ediyordum. Şengal ve Rojava’ya böyle gittim, gerillalaşan bir halk gerçeği ortaya çıkmıştı. Gerilla nereye gittiyse ben de bir gerilla olarak oraya gittim. Gerilla nereye giderse gitsin, yeni öyküler, yeni romanlar, yeni şarkılar yaratıyor. Anılar ve şiirler biriktiriyor. Beni çeken bu...
Arkadaşlarımla gidiyorum. Onların gittiği yerlerden geçiyorum. Dağdan ayrılmak zor geldi ama gittim. Gittim ve yine dağlara döndüm. Çok şeye tanık oldum. Kobanê direnişini gördüm. Bu bana çok şey kattı. Gerillalaşan halk gerçeği… Bir gerilla grubu en fazla 20-30 kişidir. Halk gerillalaşması çok büyük bir devrimdir. 60 yaşındaki analardan 15-16 yaşındaki genç kız ve erkeklere kadar büyük bir toplumsal harekete şahit olduk. Gerillanın dağdaki şahadeti büyük katliamları ve trajedileri önlemek içindir. Dağda savaş var. Gerillanın kahramanlığı var. Şehirde ise bir halk bu direnişi yürütüyor. Gerilla bir halk için savaşıyor ve onun üzerine titriyor. Yoksa bir günde gerilla Kandil’den Şengal’e nasıl yetişti. Büyük katliamlara dur denildi. Onlarca yıllık savaşta gördüklerimizin dışında yeni durumlara karşılaştık. DAİŞ’in saldırıları, yaşanan katliamlar büyük fedakârlıklarla durdurulabildi. Hiçbir insani gerçekliğin işlemediği, yobaz çetelere karşı savaşıldı. Bu savaşta şunu fark ettim; dağlarımız temiz kalmış, kapitalizmin insanları nasıl canavarlaştırdığını görünce, gerillanın ve dağların ne kadar temiz olduğu gerçeğini bir kez daha görüyor ve hissediyorsunuz. Gerilla maneviyat dolu… Bizler oraya sadece bir savaş gözüyle bakmıyoruz. Biz savaşçıyız, halk savaşçısıyız, duygularla bakıyoruz; bu duyguları çıkar at bir robot kalır geriye. PKK gerillasında bu yok. Duygularımızı bizden söküp alamazlar. Demir pençelerini yüreğimizi saplayamazlar. Bizler çok şanslıyız. Bu duygularımızı dağlardan ovalara taşıdık. Çetelerin gericiliğine maruz kalan halk, gerillanın sevgisi karşısında şok oldu. Bazıları kendi evlerini, kendi şehirlerini bırakıp kaçarken, hiç tanımadığı gerillalar onları savunmaya koşuyor ve canını feda ediyordu. Bazı yerlerde, çöllerde biz halka su verdiğimizde dahi şaşkınca bakıyor ve tuhaf karşılıyorlardı. Çünkü bırakın su vermeyi, insanların kafalarını kesen, kadınları satan bir yıkımın içinden geliyorlardı. İnsanların ruhlarını çaldılar. Ruhlarını vermek istemeyenlerin canlarını aldılar.
Yollar boyunca çok değişik insanlar gördüm. Biz gerillalar olarak bir süre içinde kendimize alışıyoruz. Öykülerimiz de birbirine benzer. Ama yollarda gördüklerim çok farklıydı...
‘Yolların da kalbi var’dan bahsedelim biraz da...
Yolda tanık olduklarımı yazdım. İlk yola çıktığım, gerillaya geldiğim zaman… İlk tanıdığım, karşılaştıklarımı yazdım. Şimdiye kadar yoluma çıkanları, yolda gördüklerimi yazdım. Yol üstü yazılar var kitabımda…
Yol anıların mı?
Tam öyle değil, yolda soluklanma anında, bir yerden başka bir yere giderken gördüklerimi yazdım. Gördüklerime verdiğim anlamı yazdım. Yolda yürürken sadece bir toprak parçasını adımlamıyoruz, yollarda biriktirdiklerimiz var. Kucağımıza aldığımız duygular var. Yollarda biriktirdiklerimiz var kitapta… Bu kitabın şöyle bir farkı var. Dağda basılacak bir kitap olarak gördüklerimi ve şahit olduklarımı dağlardaki arkadaşlarımla paylaşıyorum. Şengal ve Rojava’da yazdıklarım daha çoğunlukta. Şehir ortamında yazdıklarımı dağdaki yoldaşlarımla paylaştım. Şehir savaşında yaşananları dağa taşımak için, daha önce tersini yapmıştım gerillayı halka taşımıştım. Bu kitapta halk savaşını gerillaya taşımayı hedefledim. Dağlara döndüm, bunları arkadaşlarımla paylaşmazsam haksızlık olur diye düşündüm. Onların hiç okumadığı yazıları toplayıp getirdim. Amacım buydu. Yaşananların ayrıntılarını arkadaşlarıma getirdim. Bir gönül borcu…
Peki diğer çalışmaların…
Daha önce basımı yapılan çalışmalarım var. Gerilla şiirleri ve anıları dışında bireysel çalışmalarım oldu. ‘Geliyê Teyare’ şehitleri üzerine bir çalışmam var. Kitabın ismi: “Ülkemizin Haritasıdır Yüzümüzün Çizgileri” Tek tek o yoldaşları anlattığım bir çalışmaydı. Diğer bir çalışmam; İran ve Doğu Kürdistan’da idam edilen arkadaşların hayatı ve oradaki zindanlarda yaşananlar üzerine bir kitap yazmıştım. Yine bir şiir kitabım basıldı dağ alanında… Kitabın ismi: “Dağlı Bir Ömrün Dileği” Rojava Devrimi üzerine bir çalışmayı tamamladım. Kitabın ismi: “Hayallerimizin Kalbidir Rojava” Fotoğraflar ve o fotoğraftakilerin hikâyesi var. O fotoğrafı çektiğim anda ne oluyordu, o duygular nelerdi… O duyguları anlatıyorum. Kobanê, Efrîn ve Cîzîre’de yaşanan gelişmeleri, devrim sürecini fotoğraf ve kelimelerle birlikte dile getirmek istedim. Rojava’da basıldı. Sıradaki de Şengal üzerine bir çalışma olacak.
Ayrıca senaryo çalışmalarını da duyduk…
Onlar daha çok dağda olan tiyatrocu ve sinemacı arkadaşlarla beraber yürütülen grup çalışmaları. Bu da benim için yeni bir deneyim oldu. Bana çok şey kattı. Bir grupla oturup senaryo yazmanın tadını yeni keşfettim. Güzel deneyimler, farklı bir enerjide oluşuyor. İnsan kendini daha güçlü hissediyor.
Bundan sonra yolunuz nereye düşecek…
Devrim nereye ben oraya… Arkadaşlarım nereye ben oraya… Gerilla nereye ben oraya… Nerede ihtiyaç varsa oraya, zamanı-mekânı kendimizle taşıyoruz… Ama hep dağlı kalarak yürüyeceğiz. Nerede uyuyan birileri varsa oraya gitmek bir şeyler yapıp onları uyandırmak istiyorum…