Kürdistan'da bir direniş yöntemi: Mizah-1

Rus eleştirmen Mihail Bakhtin, “The dialogic imagination: Four essays”(Diyalogsal hayal: Dört deneme) adlı eserinde ‘gülme’ için ilginç değerlendirmeler yapar...

Gülmenin olağanüstü bir gücü olduğunu belirten Bakhtin, şöyle devam eder: “Gülme nesneyi yakına getirir; onu parmağın bildik bir hareketle her yanına dokunabileceği somut temas bölgesine çeker. Baş aşağı döndürür. İçini dışına çıkarır. Ona yukarıdan ve aşağıdan bakar. Dış kabuğunu kırar, merkezine bakar, ondan kuşkulanır, onu böler, parçalarına ayırır, soyup sergiler, özgürce inceler ve onunla deneyler yapar. Gülme bir nesne karşısındaki, bir dünya karşısındaki korkuyu ve acıma duygusunu ortadan kaldırır. Onu tanınan bir nesneye dönüştürür.”

Bakhtin, gülmeyi korkusuzluk gibi bir ön koşulun gerçekleştirilmesinde yaşamsal bir etmen olarak görür. Çünkü bu ön koşul olmaksızın dünyaya gerçekçi olarak yaklaşmak olanaksızdır. Özellikle korkunun ortadan kaldırılabilmesi çok hayati bir nokta ve paragrafta da geçtiği üzere: "...dış kabuğu kırarak, merkeze yönelir." İktidarın dışını delmek, tiranı baş aşağı döndürmek, içini dışına çıkarmak kolay işler değildir. Fakat zor da değildir. Mizah dediğimiz güç, buna imkan vermektedir. Aynı şekilde “Kahkahanın Zaferi” adlı kitabı yazan Barry Sanders’ın “…en tehditkar kahkahalar tarihin kıyılarını tutabilmişlerden, tarihsel olarak kahkahaları adsız kalmış olanlardan gelmiştir.” tespiti bu gücün evrenselliği ile ilgilidir ve bu çerçevede düşünmenin faydası büyüktür.

MİZAHIN NİTELİKLERİ VE NEREDEN YAKLAŞILACAĞI SORUNSALI

Çok göreceli yaklaşım ve tanımlar olsa da mizah olgusuna birkaç açıdan yaklaşabiliriz:

Birincisi, toplumsal gerçeklikle ilgilidir. Bu gerçekliğin özüne odaklanır, oradan beslenir. Oraya yönelip üretir, eleştirir, değinir vs.

İkincisi, mizah tarafıdır. Adaletsizlik karşısında tarafsız kalmak, zalimin tarafında yer almaktır. Mizah ezilenin yanındadır. Ezen gruba oklarını çevirir. Ezilene karşı konumlanmaz. Kolektivizmi ifade eder. Ben yerine 'biz’i yüceltir.

Üçüncüsü, mizah her zaman gülmek ya da komik olan demek değildir. Bergson, “Gülme” adlı eserinde topluma uyumsuzluk temelinde gülmeye yol açan etmenleri inceler ve sorular sorar. İki temel noktaya varır. İlki “İnsanlık dışında hiçbir şey komik değildir” der. Çünkü ancak insana gülünür. Hayvanlara gülerken de ondaki insana benzer yanlara güleriz. Diğeri de “Duygusuzluk ve merhametsizlik olmadan gülme olmaz.” Komiğin etki etmesi için sakin ve dümdüz bir ruh düzlemine değmesi gerekir. Güleceğimiz sırada sevgiyi bir müddet unutmak, acımayı susturmak gerekir. Yalnızsanız komiği duyamazsınız. Gülmenin yankıya ihtiyacı vardır. Mizahın işlevini de 'robotlaşmaya karşı koymak' olarak belirtir, Bergson.

Bunun dışında “Gülme, kişinin kontrol edilebilir bir iletişim aracı olarak bedensel bir boşalması iken mizah, kişide oluşan birtakım anlama ve kavrama değişiklikleridir. Mizah canlılık katar, uyarıcı bir etkisi vardır. İster gülme isterse de mizah eylemi olsun ikisinde de başat özellik özgürleştirici, gerilim giderici olmalarıdır. İçinde yaşanılan reel yaşamın sınırlılığının dışına çıkılır; bu eylemden kaynaklanan haz birlikte paylaşılır. Gülme eylemi birleştiricidir, kaynaştırıcıdır.” [Birikim Dergisi, Şubat, 2003]

Ayrıca mizah, ‘politik’ alana daha yakındır. Muhtevası itibarıyla politiktir. Ama komik/komedi bu daha farklı alanlarda cereyan eder. Bu alanda olma derdi yoktur. Mizahın amacı uzun vadeli bir müdahale şekliyken, komik olanın amacı 'an’a yöneliktir. O an ile ilgili bir tatminin peşindedir. Fakat mizahın sorgulayıcı yönü onu ileriye taşır. Mizah yatay, komik ise dikeydir denilebilir.

Dördüncüsü, mizah, yaşam akışındaki kesinti ile uğraşır. Orayı kendine dert edinir. Bunun için sıradan bir gözle bakmaz; bakarsa değiştiremeyeceğini bilir. Farklı bakar; farklı görür. Nietzsche'nin, “umudumu koruyorum” dediği mesele bununla ilgilidir. Ona gülmekle sadece geleceği kurmayız, onun sayesinde en yüksekte umut ederiz. Umut varsa, gelecek olabilir.

Beşincisi, mizah bir direniş yöntemidir. James C. Scott 'Tahakküm ve Direniş Sanatları' kitabında bir alt politika ve gizli/kamusal senaryo olarak yaşamda kendini nasıl dışa vurduğunu genişçe tartışmaktadır. J. Scott bu bahsettiğimiz 'senaryoları' derin bir şekilde açar ve tüm yöntemleri tabi olan ile muktedir olan açısından deşifre eder. İddiası şudur: “Her tabi grup, kendi sıkıntılarından, hakim olanın arkasından dile getirilen bir iktidar eleştirisini temsil eden bir gizli senaryo yaratır. Güçlü olanlar da hakimiyetlerinin açık açık itiraf edilemeyen pratiklerini ve iddialarını temsil eden gizli bir senaryo geliştirirler.”

Ezilenler, gizli senaryolarla gündelik yaşamın çarklarını aşmakta, hiyerarşilerini mizah, alay vb. yollarla aşmaktadır. Çünkü kağıt üzerinde 'güçsüz' olan, öyle gösterilen, genellikle güçlü/ezen durumda olanın huzurunda stratejik bir tavrı benimsemek zorundayken, adını ve üstünlüğünü aşırı dramatize etmek güçlünün çıkarınayken iktidar ilişkilerini nasıl inceleyebiliriz?

17. yüzyılda yaşamış olan La Boetie de 'insanların iktidar karşısında özneliğinden yoksun bırakıldığında' direnişe geçtiğini vurgular. Boyun eğmeme arzusu, mizahı müthiş bir silaha çevirir. Egemen bu yolla vurulur.

Altıncısı, mizah kültürel bir alandır. İçinde bulunduğu coğrafyaya göre şekillenir. Oraya göre anlam kazanır ve anlam üretir. Haliyle toplumlar yaşama dair kodlarını beslendikleri ağlardan alıp yaşamın tüm alanlarına sirayet ettirir. Bu, hayatta kalmanın ve kültürünü yaşamanın da bir yöntemidir. Bizler bunu tek bir yoldan yapmayız; dürtülerimiz, öğretilerimiz, duygularımız ve aklımız ölçüsünde içinde bulunduğumuz aura ile harmanlar ona göre bir yol belirler ve yine ona göre davranışlar sergileriz. Elbet bu davranışlarımız herkesi mutlu etmeyebilir. Karşımıza ya aile ya komşu, ya da dünden hazır 'sistem, devlet, iktidar' çıkacaktır. Mesela Antik Yunan’da toplum karşısına büyük bir sorun olarak çıkan Platon, gülme eylemini edebe ve ahlaka karşı buluyordu. Hatta daha ileri giderek “...ideal bir toplum için komedi ve gülmekten tamamen arınmamız gerekir.” diyordu. Platon, gülmenin, komedinin gücünü bildiğinden korkuyordu.

Yedincisi, mizah trajediden doğar. Çünkü mizah, trajedilerle baş etmenin en etkili yoludur. Bugün en iyi mizahı en derin trajedilere sahip olanların/toplumların yapması tesadüf değildir.

***

KÜRTLERDE YAZILI MİZAH GELENEĞİ VE SERÜVENİ

Sofokles'in ünlü eseri Antigone adlı oyunda Antigone'un sevgilisi/nişanlısı Haimon'dur. Haimon babası Kreon ile bir konuşmasında şöyle söyler: “Varlığımız sıradan insanları korkutuyor, duymak istemeyeceğiniz şeyleri söylemekten korkuyorlar. Ama karanlık köşelerde söylediklerini duydum, tüm şehir bu kız için yas tutuyor, şerefli bir hareket yaptı diye. Haksız yere utanç içinde ölmeye mahkum edilmesine üzülüyorlar... Bunlar konuşuluyor şehirde gizliden gizliye...”

Haimon’un artık fark ettiği şey, ezme biçimleri ezilenlere ‘sıradan’ negatif karşılılık (hakarete hakaretle cevap verme vs.) lüksünü vermez, tanımaz. Bunların karanlık köşelerde konuşuluyor oluşu ondandır.

Bugün '90’lar tecrübesinden geçmiş ve 2000 sonrası bir değişim dönüşüm ile yeniden kendini yaratan Kürt Özgürlük Hareketi, kolonyalizm ve diğer tüm baskıcı yaklaşımların cenderesinden, köylerinden şehirlerine kadar geçmiştir. Bu geçiş hala büyük bir mücadele ile devam ediyor. Bunlar yaşanırken bizim karşı tarafla 'açık, gizli ve kamusal senaryolarımız' oluştu. Dolaylı ve dolaysız yollardan hep bir ifade etme, darbe vurma, kendini rahatlatma, karşıya zarar verme, saldırı sonuçlarını en aza indirme, sıkıntıları paylaşma derdi taşıdık.

Bir deneyim alanı olarak 'özgürlük' hissiyatına ulaşmak istediğiniz her anın bir faturası vardır. Yani kaçınılmaz son olarak artık hedefsinizdir. Muktedir seni ve senin çölde gördüğün hayali bile ölçeklendirmek, şekle sokmak ister. Çünkü insanlık tarihi bu realitenin tarihidir ve bu hedefe oturtulan bizler Deleuze’nin "İktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur.” tespitine denk düşeriz. Çünkü başka çare yoktur.

Bu yazının da amacı, Kürt toplumsallığı özelinde, hayatın iktidara direniş alanlarından birini tartışmak.

Bu alan Kürtlerin günlük pratiğinde çokça yaygın bir şekilde yer almasına rağmen, görsel-yazınsal hayatında dönemsel farklılıklarla yer alıp kaybolan, arada tekrar dirilen bir direniş alanıdır. Özellikle sömürgecilik ve savaş şartlarında ayakta kalmaya çalışan toplumlarda mücadele çok yönlüdür. Bu mücadele pratiklerinden bazıları kendiliğinden doğar, bazıları yaratılır, bazıları da dönemin ruhuna göre şekil değiştirir. Mizah, toplumsal muhalefette en etkili silahlardan biri olarak günümüze kadar gelebilmiş ve güncelliğini yitirmemiştir. Çünkü mizah 'izah'tır; anlamını içinde barındırır. Mizahın mücadele yönü ve direniş pratiklerine bakmadan önce Kürtlerdeki üretimlerin tarihsel arka planına bakmak bize çeşitli fikirler verecektir.

YARIN DEVAM EDECEK...