Kapitalizm ve modernitesine dünya halklarının karşı çıkmasından bin katı daha fazla Kürtler, dolayısıyla Kürt sanatçıları karşı çıkmalıdır. Dünyanın her yerinde kapitalizm sömürü ve toplum kırımı demektir. Ancak Kürt gerçeğinde kapitalist modernitenin toplum kırımı aynı zamanda Kürt soykırımı anlamına gelmektedir. Kapitalizm Kürdistan’da tam bir soykırım sistemi olarak çalışmaktadır. Nasıl ki Türk devleti eğitimiyle, kültür-sanatıyla, basın yayınıyla, ekonomik imkanıyla, idari sistemiyle tam bir Kürt soykırımı yürütüyorsa; kapitalizm de en az bunun kadar Kürt soykırımı yapmaktadır. Kapitalizm objektif olarak dahi tamamen Kürt düşmanıdır. Kapitalizm ve modernitesi Kürdistan için soykırım ve tükeniş demektir. Çünkü Kürtlerin tarih boyu en büyük gücü ve direnci toplumsallığından gelmiştir. İnsanın toplumsal yaşamının bir üst aşamaya sıçradığı neolitik devrim Yukarı Mezopotamya’da, yani Kürdistan’da gerçekleşmiştir. Bu coğrafyada toplumsallık kapsamlı, derin ve uzun yaşanmıştır. Kabile ve aşiret formuyla da bu toplumsallık kökleşip süreklileşerek 20. yüzyıla kadar güçlenerek gelmiştir. Kürtler yaşadıkları coğrafya olan Kürdistan’ın özellikleri nedeniyle sürekli istila, işgal, baskı ve zulüm saldırılarıyla karşılaşmışlardır. Tüm saldırılara toplumsallıklarıyla direnmişler, bu saldırıların yarattığı yaralarını da toplumsallıklarıyla sağaltmışlardır. Özcesi, toplumsallığı uzun, derin ve kapsamlı yaşamaları Kürtlerin gücü ve direnci olmuştur. İşte kapitalizm bu toplumsallığa saldırarak Kürt’ün en temel güç ve direnç kaynağını kırmakta, zayıflatmakta ve soykırımın daha hızlı sonuç olmasını sağlamaktadır. Kapitalizm, toplum kırım karakteriyle bizzat soykırımcı olduğu gibi her türlü soykırım saldırısının engelsiz gerçekleşmesini sağlayarak tam bir Kürt düşmanı rolü oynamaktadır.
EHMEDÊ XANÎ VE MEM Û ZIN
Sanatçılar toplum savunucuları olduğuna göre, yine kültür değerlerini yaratarak Kürt’ün var oluşunun en temel aktörü olduklarına göre Kürt’ün en temel güç ve direnç kaynağı olan toplumsal yanının yıkılmasına karşı bir duruş ve mücadele göstermeleri gerekir. Kürt sanatının en değerli katında yer alan dengbêjler Kürt’ün toplumsal değerlerini dillendirmemiş midir? Ehmedê Xanî Kürt’ün toplumsal ve kültürel değerlerini çok güzel işleyerek Kürt’ün var olmasında, varlığını bugünlere taşımasında büyük bir rol oynamamış mıdır? Acaba Ehmedê Xanî ve Mem û Zin’i olmasaydı Kürt toplumsallığında neler eksik kalırdı? Bunu düşündüğümüzde bile Ehmedê Xanî’nin neler yarattığını derinliğine kavramış oluruz.Ehmedê Xanî’den söz ederken Kürt edebiyatının temsilcisi olarak değiniyoruz; yoksa başka değerli Kürt edebiyatçıları da vardır. Kürt kültürüne ve Kürt’ün karakterine çok güzel değerler katmışlardır. Kürt toplumsallığının güçlenmesinde sanatçılar ve edebiyatçılar büyük rol oynadılarsa; o zaman bu halkın sanat ve edebiyatçıları daha fazla kapitalizm karşıtı olmalıdırlar. Kapitalizmin Kürt toplumsallığını dağıtmasına, dolayısıyla Kürt’ün direncini kırmasına karşı bir duruş ve mücadele içerisinde olmalıdırlar. Sanat ve edebiyat eserlerinde toplum kırımına karşı toplumu güçlü savunmalıdırlar. Bireyciliğe ve maddiyatçılığa karşı çıkışıyla kapitalizmin toplum kırımına karşı toplumu savunarak toplumcu kültürel değerlerin yükselişini sağlamalıdırlar.
SANAT VE EDEBİYAT KÜRTÇE YAPILMALIDIR
Kuşkusuz Kürt sanatçıları sanatını Kürtçe icra eden sanatçılardır. Türkçeyle güzel edebiyat yapılmış olsa da Kürt edebiyatı yapılmış olmaz. Türkçe yapılan güzel yapılmış olsa da Kürt sanatı olmaz. Belki mücadeleye hizmet eder ama Kürt edebiyatı ve sanatı olarak değerlendirilemez. Bu açıdan sanat ve edebiyatın mutlaka Kürtçe yapılması gerekir. Soykırıma karşı mücadele de böyle yapılır. Kürtler üzerinde uygulanan soykırım gerçeği nedeniyle bazı yörelerde asimilasyon yoğun yaşandığından zorunlu olarak ajitasyon ve propaganda da başka diller de kullanılabilir. Kürdistan gerçeğinde propaganda ve ajitasyon dili de Kürtçe olmalıdır. Edebiyat ve sanatta istisnasız, mutlaka Kürtçeyi kullanmak gerekir. Bunun gelişmesi için her türlü imkanı sunmak ve teşvik etmek gerekir. Şark Islahat planıyla asimilasyonun ve kültürel soykırımın en yoğun olduğu bölgeler olan Dersim ve Fırat’ın batısında geçmiş dönemin Kürtçe kültürel değerleri, stranları ve deyişlerini gün yüzüne çıkarmak; Alevi Kürt ozanlarının Kürtçe deyişler ve stranlar söylemesini sağlamak çok önemlidir. Stran ve deyişlerde Kürtçe hakim kılınmadan asimilasyon ve soykırıma karşı etkili mücadele verilemez. Alevi ozanların güzel Türkçe deyişler söylediğini biliyoruz. Ama deyişler ve stranlar en güzel ana dilde ifade edilir. Alevi Türk ozanlar Türkçe deyişleri güzel dillendirebilirler ama Kürt ozanların mutlaka Kürtçe icra etmeleri gerekir. Tüm Kürt kurumları da sanatını Kürtçe icra edenleri teşvik etmelidir. Onlar öne çıkarılmalı, onure ve teşvik edilmelidir. Bu yönlü sanat ve edebiyat eserleri desteklenerek pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
Kürt sanatçıların sanatlarını icra ederken ulusal giyim-kuşamla toplumun karşısına çıkmaları önemlidir. Çünkü Kürtler varlığı yok sayılıp her şeyi inkar edilerek soykırıma uğratılan bir halktır. Bu açıdan Kürtlerin dilleriyle, giyim-kuşamlarıyla farklılıklarını görmesi gerekiyor. En başta da çocukların, gençlerin farklılıklarını görmeleri gerekiyor. Farklılıklarını görmek milliyetçilik değildir. İnsanlığın zenginliğidir. Kaldı ki, neolitik devrimin gerçekleştiği Yukarı Mezopotamya insanlığın kök hücre değerlerini taşımaktadır. Bu yönüyle evrenselliği vardır. İnsanlığın bu farklı değerleri görmesi kadar güzel bir şey olabilir mi? Zaten kapitalist modernitenin soykırımcı bir yanı da tüm kültürleri yok edip kapitalist modernite merkezinin kültürüyle benzeştirmesidir. Kürtler söz konusu olduğunda kültürel değerlerinin görünür kılınması çok çok önemlidir. Bu açıdan sanatçıların ulusal giysi giyinmeleri biçimsel bir olgu değildir. Soykırıma karşı önemli bir var olma duruşudur. Belki soykırım altında olmayan bir halk olsaydık bu düzeyde hassasiyet göstermeyebilirdik. Ancak ulusal değerleri ve giysileri görünür kılmak Kürtler açısından önemli görülmelidir. Eğer sanatçılar soykırıma karşı Kürt’ün var olma mücadelesini vereceklerse, bu da en temel görevlerindendir. O zaman ulusal giysilerle sanatlarını yapmaları önemlidir. Stran söylerken, tiyatro sahnelerken, farklı kültürel etkinlikler, yürütürken toplumun karşısında sunucu olarak çıkarken ulusal giysiler giymek anlamlıdır ve güzel olandır.
SANAT VE EDEBİYAT ERİL DİLDEN ARINMALIDIR
Sanat ve edebiyat eril dilden de arınmalıdır. Rêber Apo’nun kadın özgürlük çizgisi mutlaka sanatın temel konularından olmalıdır. Kadın özgürlük mücadelesinin gelişmesi, erkek egemenlikli zihniyet ve sistemin etkisizleştirilmesi konusunda sanatçıya ve edebiyatçıya büyük görevler düşmektedir. Sanat ve edebiyatın en temel görevi toplumdaki dinamizmi ve değişimi işlemekse; o zaman kadın özgürlüğü sanat ve edebiyatın en temel temalarından olmak durumundadır. Toplumsal dinamizm ve değişim dönemleri sanat ve edebiyatın patlama yaptığı dönemlerdir. Kadın özgürlüğü de bugün toplumsal dinamizmin ve devrimin öncüsü ve ruhu haline gelmişse sanat ve edebiyatta kadın özgürlüğü ve bunun toplumda yarattığı değişimin hakkıyla işlenmesi önemlidir. Kuşkusuz kadının toplumcu karakteri, toplumsallıkta öncülük ve tüm toplumu değiştirmedeki rolü ekseninde işlenenler önemlidir. Yoksa kapitalist modernitenin saptırdığı bireysel özgürlük anlayışı kadın özgürlük çizgisi ve kadının toplumsallıktaki rolüne uygun değildir. Toplumdan kopuk bireysel özgürlük anlayışı esasında erkek egemenlikli zihniyetten kaynağını alan saptırılmış bir özgürlük anlayışıdır. Son zamanlarda bireysel özgürlük toplumdan, toplumsal özgürlükten koparılıp işlenerek kapitalist modernitenin anlayışına ve kapitalizme hizmet edilmektedir. Çünkü kapitalizm ne kadar bireycilik o kadar sömürü denkleminde varlığını sürdürmektedir. Sanatçı ve edebiyatçıların dikkat etmesi gereken bir konu da budur.
Kuşkusuz reel sosyalizmde olduğu gibi özgür birey ve demokratikleşmeden kopuk saptırılmış toplumsallıktan söz etmiyoruz. Özgür bireyle bütünsellik içinde ve demokratikleşmeye dayalı toplumsallıktan söz ediyoruz. Gerçek toplumsallık demokratikleşme ve özgür bireyi koşullar. Demokratik olan toplumsal, toplumsal olan da demokratik olmak zorundadır. Toplumsallık olmadan demokratiklik ve demokrasi, demokrasi ve demokratiklik olmadan da toplumsallık olmaz. Bunlar birbirine kopmaz bir diyalektikle bağlıdırlar. Bu açıdan demokratik olmayan bir toplumsallık sapmış bir toplumsallıktır. Yine bireyin özgülüğünü sağlamayan toplumsallık sapmış bir toplumsallıktır. Kuşkusuz toplumsallığa dayanmayan birey özgür olamaz. Bu tür bireysel özgürlük anlayışı aslında köleliğin farklı bir biçimidir. Toplumsallığı olmayan bireyin gücü de iradesi de özgürlüğü de olmaz. Sanat ve edebiyatın toplum savunuculuğundan söz ederken böyle bir toplumsallık ve toplum savunuculuğundan söz edilmektedir.
Sonuç olarak bazı şeyler de söylememiz gerekmektedir. Kürtler söz konusu olduğunda kültür-sanat çalışmaları çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Çünkü kültürel soykırım altında olan ulusal gerçekliğimiz vardır. Dünyada görülmedik bir soykırım saldırısı ile karşı karşıyayız. Bu açıdan siyasetçisinden savaşçısına, aydınından edebiyatçısına, sanatçısına, gencinden kadınına, yaşlısına kadar bu soykırıma karşı mücadelede herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Başka halklar gibi günümüzün herhangi bir anında rahat yaşayamayız. Atalarımızın, analarımızın binlerce yıl emekleriyle yarattıkları kültürümüzü, kimliğimizi, dilimizi, ruhumuzu yok ediyorlar. Bu yok edilişi her an hissetmezsek kendimizden vazgeçmiş oluruz.
Bu yok etme saldırısına karşı on yıllardır büyük bir var olma mücadelesi veriliyor. Bu aynı zamanda kültürümüzü, yani ruhumuzu savunma mücadelesidir. Halkımız başta gençleri olmak üzere on binlerce insanını şehit verdi, yüz binlercesi işkencelerden geçirildi, on binlercesi zindanlara atıldı, köyleri şehirleri yakılıp yıkıldı. Bu saldırılar hala yoğun biçimde sürüyor. Buna karşı da Kürdistan’ın her parçasında, bulundukları her yerde Kürtler mücadele veriyor. Bunun en başta da varlığını koruma mücadelesi olduğu açıktır. Varlık konusu da en başta kültürünü koruma mücadelesidir. Bu açıdan böyle bir mücadele en başta da kültür-sanat insanlarını ilgilendirmektedir. Kürt kültür-sanat insanları kendilerine dünyadaki herhangi bir toplumun kültür-sanat insanları gibi yaklaşamazlar. Eğer sanatçıysak, edebiyatçıysak, bir toplumun ruhunun yaratıcılarıysak siyasetçisi yada başka bir konumda bulunanlar sorumsuz yaklaşabilir, duyarsız kalabilir ama kültür-sanat insanları duyarsız kalamazlar. Onlar toplumun vicdanıdırlar. Bir kere bu gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir.
Kültür-sanat-edebiyat çalışmaları kutsal çalışmalardır. Toplum ve toplumsal değerler savunucuları kutsal çalışma yapanlardır. İnançlar ve dinler de tarih boyu toplum ve toplumsal değer savunucuları olduğundan kutsal olarak görülmüşlerdir. Kültür-sanat-edebiyat insanları toplumlar için çok değerlidirler. Toplumun baş tacıdırlar. Çünkü toplumu var edenler ve varlığını sürdürenlerdir. Tabi ki toplum bu işleve sahip olanları baş tacı edeceklerdir. Bu toplumu var eden, varlığını sürdüren ürünler ve değerler üretenleri toplumlar hiçbir zaman unutmaz. Herkes unutulabilir, onlar unutulmazlar. Baba Tahirê Hemedanî, Ehmedê Xanî, Feqiyê Teyran, Elî Herîrî, unutulabilir mi? Karapetê Xaço, Şakiro, Eyşe Şan, Meryemxan, Merziye Rezazi, Hasan Zirek, Aram Tigran, Mihemed Şêxo, Cizrawi Kardeşler, Egîdê Cimo, Tahsin Taha, Ozan Dılgeş, Delil Doğan, Hozan Mizgîn, Şehit Hozan Sefkan, Hozan Serhat, Delila, Yekta Herekol, Xalil Dağ unutulabilir mi? Osman Sabri, Şêrko Bêkes, Cigerxwin, Hêmin Mokiyani, Mamoste Hejar, Mehmet Uzun gibi yaşamını yitirmiş onlarca kültürel soy değerimiz, yine Abdullah Pêşew gibi yaşayan değerlerimiz unutulabilir mi? Kültür-sanat insanları unutulmazlar. O zaman sanatçıları unutturmayacak tarihe ve halka karşı sorumluluklarını yerine getirme görevleri vardır.
Kuşkusuz Kürt ve Kürdistan gerçeğinde siyasal ve askeri mücadele öne çıkmaktadır. Soykırımcı düşman gerçekliği bunu zorunlu kılmaktadır. Yoksa sanat ve edebiyatı yapılacak toplumumuz da bu toplumu var eden değerler de ortada kalmaz. Ağır bedelleri olan bu mücadeleyle çok önemli ulusal, toplumsal, kültürel ve demokratik siyasal devrimler gerçekleştirilmiştir. Bu temelde önemli kazanımlar elde edilmiş ve değerler yaratılmıştır. Ancak bu mücadele sadece siyasi ve askeri mücadele ile başarıya götürülemez. Gerçekleşen bu büyük devrimlerin kültür, sanat ve edebiyat alanında devrimsel çalışmalarla tamamlanması gerekmektedir. Devrimlerin kalıcılığı buna bağlıdır. Bu açıdan kültür-sanat-edebiyat insanlarının devrimin yarattığı bu değerlere sahiplenmesi, toplumun ruhu haline getirilecek düzeyde kalıcılaştırması çok önemlidir.
DEVRİMİN SANATI VE EDEBİYATI YETERSİZ KALDI
Şunu vurgulamamız gerekir ki; onlarca yıllık mücadeleyle gerçekleşen devrimlerin sanatı ve edebiyatı yetersiz yapılmıştır. Kürt halkının büyük bedeller vererek yürüttüğü mücadelenin eksik kalan yanlarından birisi, hatta en önemlisi kültür-sanat çalışmalarıdır. Kuşkusuz hiç yapılmadı demiyoruz. Ancak devrimsel gelişmelerin hak ettiği kadar yapılmadığını, hak ettiğinin çok gerisinde yapıldığını söylüyoruz. Halbuki kültürel soykırım altında olan bu halkın sanatçı ve edebiyatçılarının devrimsel patlamalar düzeyinde ürünler yaratması gerekirdi. Tarihe bakılırsa sanat ve edebiyat çalışmalarının yoğunlaştığı, devrimsel düzeyde ivme kazandığı dönemler toplumsal devinimin arttığı dönemlerdir. Devrimler öncesinden başlayarak devrim süreci ve sonrasında kültür-sanat ürünlerinin patlamalar yaptığını görürüz. Kürdistan onlarca yıldır böyle bir dönemden geçmektedir. Bu da Kürt kültür-sanat insanlarının sanat ve edebiyatta yeterli ürünler çıkarılamamasını sorgulaması, devrimsel hamleler yapılamamasının nedenlerini iyi irdeleyip bunları aşarak bedelleri büyük olan bu mücadelenin gerektirdiği hamleleri yapmaları gerekir. Halkımızın da tarihinde Kürt kültür-sanat insanlarından beklediği budur.
Kültür-sanat yapma imkanlarının azlığından söz edilemez. Kültür-sanat insanları için en büyük imkan toplumsal devinimin yoğunluğudur. Son on yıllarda Kürdistan’da yaşanan toplumsal devinim ve değişim dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek kadar kapsamlı, derin ve çarpıcıdır. Dünya halkları bile Kürdistan’daki değişimden heyecan duyuyorsa bu kültür-sanatın hamle yapmasının imkanlarının muazzam düzeyde olduğunu gösterir. Kürt kadınında, erkeğinde, gencinde, yaşlısında, bir bütün olarak toplumda son 40-50 yılda yaşanan değişim gerçekten de muazzamdır. Yüzyılda yaşanacak değişim ve dönüşümler son on yıllarda Kürdistan toplum gerçeğinde yaşanmıştır. Şimdi bu değişimleri bir sosyolog düzeyinde ortaya koymayacağız. Ama değişim ve dönüşümün muazzam olduğuna da kuşku yoktur. Kürt halkının şu anda kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigmasının Ortadoğu’daki demokratik dönüşümün öncüsü olduğunu söylememiz yeterli olacaktır. Kürt kültür-sanat insanlarının kendilerini üretken kılmaları açısından büyük bir hazineye sahip oldukları tartışmasız bir geçekliktir. Bu hazine kültür-sanat insanları için heyecan vericidir. Bu heyecanla bugüne kadar yapılanlardan katbekat fazla sanat ve edebiyat eserleri üretileceğine inanıyoruz.
Kültür-sanatın gelişmesi için tüm kurumlarımıza ve halkımıza da önemli görevler düşmektedir. Bu çalışmalar kutsallık düzeyinde çalışmalardır. Toplumu var eden çalışmalardır. Toplumun temel moral değerleri, yaşam sevinci ve coşku değerleri kültür-sanat insanları tarafından yaratılmaktadır. Güzellik ve iyilik yaratıcılarıdır. Bu açıdan her alanda çalışma yürüten tüm örgütsel yapılar ve kurumlar kültür-sanat çalışmalarına gereken değeri ve anlamı vermelidirler. Bu çalışmaların gelişmesi için gereken desteği ve katkıyı sunmalıdırlar. En başta da sanatçıları, itibarlı kılan ve baş tacı yapan bir değerde görmelidirler. Bir Yunan filozofu sanat yapıcılarının gücü kanun yapıcıların gücünden fazladır, tespitini yapmıştır. Yani türküleri yapanlar kanun yapanlardan daha fazla topluma hizmet etmektedirler, demiştir. Bu açıdan kutsal iş yapanlara hangi değer verilmişse, sanatçılara da bu düzeyde değer verilmesi önemli olmaktadır. Sanat yapanlar bu değeri hak etmektedirler.
Stranlarımız, kılamlarımız, dengbêjlerimiz her yerde yaşam sevinci ve moral gücü olacak düzeyde varlıklarını ortaya koyarlarsa; roman, şiir ve tiyatro yaşamımızı, ruhumuzu büyük eserlerle zenginleştirir, derinleştirir ve kapsamlılaştırırlarsa o zaman özgür ve demokratik yaşamımız hem daha fazla yakınlaşacak, hem daha fazla güçlenecektir. İnsanlığın coşku ve heyecanla toplumsallığı ve toplumcu değerleri yarattığı bu coğrafya yine insanlığın coşku ve heyecanının en yüksek ve en güzel olduğu coğrafya haline gelecektir. Tarihimiz de, özgür ve demokratik yaşam için verdiğimiz bedeller de, halkımız da böyle bir coşkulu ve sevinçli yaşama layıktır. Bu topraklar ve halk, tarihin derinliğinden gelen tüm duyguları yansıtan sesleri çıkaran davulların, arbanelerin, kavalların, neylerin, tamburların çalındığı ve coşkulu govendlerin tutulduğu günleri mutlaka yaşayacaktır.
BİTTİ