TEV-ÇAND 7. Konferansı çalışmalara ivme kazandıracak

Kapsamlı bir hazırlıktan sonra yaptığımız bu konferansın dört parça Kürdistan ve ülke dışındaki alanlarda yürütülen kültür ve sanat çalışmalarımıza önemli bir ivme kazandıracağına inanıyoruz...

Halk ve hareket olarak kaderimizi tayin ettiğimiz tarihi bir süreçte Parti Tevgera Çand û Huner a Demokratîk (TEV-ÇAND) 7. Konferansımızı 21-28 Ocak tarihleri arasında yaptık. Kürdistan’ın özgür dağlarında yapılan konferansımızı 8 gün süren oturumlarla, büyük bir coşku ve moralle, başarılı bir şekilde gerçekleştirdik. Konferansa kültür-sanat alanında çalışma yürüten çok sayıda delegenin yanında, parti yönetiminden ve diğer çalışma alanlarından yeterli sayıda temsiliyetle katılım sağlandı.

Kürdistan ve devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başlayan konferansımız açılış konuşması ve divan seçiminden sonra diğer gündem maddeleriyle devam etmiştir. Önderliğimizin kültür-sanat alanına ilişkin yaptığı değerlendirmelerden derlenen perspektifinin okunması ciddi bir yoğunlaşma yaratmış ve tartışmaların doğrultusunu belirlemiştir. Parti Genel Sekretaryamızın konferansımıza sunmuş olduğu perspektif, kültür-sanat alanında yapılanlar kadar yapılmayanlara, bu alanda yaşanan yanlış duruşlara, eksik ve yetersiz katılım tarzlarına işaret etmiş, özeleştirel bir yoğunlaşmaya sevk etmiş, görev ve sorumluluklarımızın büyüklüğü karşısında yetmez pratiğimizi tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Konferansımızın askeri-siyasi durum gündeminde içinde yaşadığımız sürecin hassasiyeti, düşmanın işgal ve soykırım saldırılarıyla nasıl bir imhayı hedeflediği, buna karşı başta Önderliğimiz, kahraman şehitlerimiz ve gerilla güçlerimizin geliştirdiği direniş ve halkımızın serhildanlarla ortaya koyduğu mücadelenin kazanımları, ortaya çıkardığı imkânlar kadar görev ve sorumluluklarımızın büyüklüğünü bir kez daha bize göstermiştir.

İdeolojik, örgütsel ve kültür sanat faaliyetlerimizin değerlendirildiği gündem maddesi üzerinde en çok durduğumuz, zaman ayırarak kapsamlı tartışmaların olduğu bir gündem olmuştur. Konferansımız geçen sürecin kültür sanat çalışmalarını sorguladı, tartıştı, eleştiri ve değerlendirmelerle önemli bir netleşme ve kararlaşma düzeyini açığa çıkardı. Bu değerlendirmelerde sadece mevcut olanın tespit ve eleştirisiyle sınırlı kalmadı, alternatifini de ortaya koydu. Yaşanan yetersizliklerin tespiti yapıldı. Aşılması gereken duruş ve katılım tarzları ortaya konuldu. Parti dışı anlayış ve yaklaşımlar mahkûm edildi. Hem çalışma tarzı anlamında hem de faaliyet ve hedefler konusunda güçlü bir perspektif açığa çıkardı. Konferansımız TEV-ÇAND yönetmeliğini Demokratik Kültür-Sanat Hareketimizin örgütsel işleyiş esasları temelinde yeniden ele almış yönetmenlikte kimi değişiklikler yapmıştır.

ÖRGÜTLENME ESASLARINA İLİŞKİN KARARLAR ALINDI

Konferansımız, karar tasarıları gündeminde de yapılan tartışma ve değerlendirmelerle önemli kararlara ulaşılmıştır. Önderliğe, devrim değerlerimize, şehitlerimize, gerillaya yönelik kültür sanat alanında yapılması gereken çalışmalar kapsamlı tartışılarak bu temelde karar tasarıları hazırlanmıştır. Kültür-sanat çizgimiz-politikamız ile kadro ve eğitim anlayış ve politikamızı belirleyen değerlendirme ve kararlar temelinde karar tasarıları hazırlanmış, bu temelde TEV-ÇAND kadro ve çalışanlarımızın yaşam, ilke ve ölçüleri netleştirilmiş, doğrultumuz tüm netliğiyle ortaya konulmuştur. Örgütlenme karar tasarıları ile önümüzdeki iki yıla kadar nelerin yapılacağı, hangi projelerin hayata geçirileceği tüm alanların önüne konulmuştur. Her alanda nasıl örgütleneceğimiz, örgütlenmede esas alacağımız işleyişimiz ve ihtiyaç duyulan örgütlenmelerin hayata geçirilmesi karar altına alınmıştır. Planlama ile daha somut kararlara ulaşılmıştır. İki yıllık planlama hem genel hem de tek tek her alan için çıkarılmıştır. Böylece konferansımız önümüzü aydınlatmış, doğrultu vermiş ve güçlü bir perspektif oluşturmuş ve bunu kapsamlı bir planlama ile somutlaştırmıştır. Seçim gündeminden sonra kapanış konuşması ile konferansımız başarıyla sonuçlanmıştır. Konferansımızın tarihi bir rol oynadığını ve bu zeminin Kültür ve Sanat Hareketinde güçlü bir çıkışa yol açacağına inanıyoruz.

Kapsamlı bir hazırlıktan sonra yaptığımız bu konferansın dört parça Kürdistan ve ülke dışındaki alanlarda yürütülen kültür ve sanat çalışmalarımıza önemli bir ivme kazandıracağına inanıyoruz. Aynı zamanda konferansımız düşmanın tüm saldırılarına cevap olma anlamında da önemli ve anlamlı bir çalışma olmuştur. Koşulları zorlayarak yıla böyle bir giriş yapmak istedik. Bu aynı zamanda hareketimiz tarafından başlatılan “Tecride, İşgale, Faşizme Son, Özgürlük Zamanı” hamlesine kendi cephemizden güçlü bir katılım anlamına gelmektedir.

Konferansımız her şeyden önce bu imkânları bize yaratan ve İmralı işkence sisteminde 22 yıldır eşsiz bir direniş gösteren Önder Apo’yu büyük bir saygı, sevgi ve özlemle selamlamıştır. Önderlikle özgür ülke topraklarında buluşma umut, inancı içinde ve bunu devrimci halk savaşı ile gerçekleştirme hedefine kilitlendiğimizi ifade etmiştir. Önderliğimiz mutlak tecrit koşullarında sadece partimize, halkımıza değil, Ortadoğu halklarına, bir bütün olarak insanlığa hizmet etti, Özgürlük Önderliği olarak sosyalizm mücadelesinde yeni ufuklar açtı ve halkların kurtuluş ve özgürlüğü için büyük bir umut haline geldi. Önder Apo, giderek dünya insanlığı tarafından dünya devrim Önderliği olarak görülmekte ve kabul edilmeye başlanmaktadır. Halkların Önderi Rêber Apo’nun tarihe ve insanlığa yol gösteren felsefesi, gerçekleştirdiği entelektüel ve zihinsel devrimle, kültür-sanatı, edebiyat, müzik, tiyatro, şiir, sinema gibi alanlarda etik ve estetik değer ölçüleriyle her geçen gün daha da yaşam sallaşmaktadır. Önderliğin özgürlük kampanyasına bu temelde büyük bir katılım ve sahiplenme gerçekleşmektedir. Bununla birlikte Önderliğimizi özgür yaşam ve çalışma koşullarına kavuşturmadan görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmayacağız. Bunu gerçekleştirmek önderliğimize karşı boyun borcumuzdur. Konferansımız Önderlik için bir karar tasarısı kabul ederek kültür-Sanat çalışmaların her alanında esas alınmasını karar altına almıştır. Önderliğimizin fiziki özgürlüğü için genel kampanyaya her düzeyde katılım sağlanacak ve kültürel, sanatsal eylem ve etkinliklerle aynı zamanda kampanyaya öncülük edilecektir. Konferansımız TEV-ÇAND’ın önüne Rêber Apo çizgisinde kültür-sanat çalışmalarımızı daha yetkinleştirme iddia ve hedefini koymuştur.

KONFERANSTA ŞEHİTLER ANILDI

Konferansımız yine bize bu günleri ve özgürlük imkânlarını yaratan kahraman şehitlerimizi şehit Delal Amed, Atakan Mahir, Heval Helmet, Zeki Şengali, Kasım Engin, Leyla Agiri, Dozdar Hemo, Egit Civiyan ve kültür-sanat şehitlerimiz Welat, Viyan Peyman, Zanin Rubar, Devrim Dilok, Fedakar Wan, Bager Nujiyan, Ronahi Efrin, Mazdek Ararat şahsında saygı ve minnetle anarak, manevi komutalarında özgürlüğü kesinleştirinceye kadar kararlılıkla mücadele etme sözünü yinelemiştir. Konferansımız kültür ve sanat alanında emek veren şehitlerimizi Demokratik Kültür-Sanat Hareketinin onur üyeleri olarak kabul etmiş ve konser, festival ve etkinliklerin şehitlerimizin adıyla yapılmasını kararlaştırmıştır. Konferansımız en zor koşullarda ve en gelişmiş tekniğe karşı devrimci ruh ve iradeleri ile düşmanı kahrederek boşa çıkaran kahraman gerillamızı ve zindanlarda faşizme karşı kararlılıkla mücadele eden yoldaşlarımızın direnişlerini de selamladı.

Kürt halkının diriliş, direniş ve toplumsal devriminde gerillanın öncü rolü tartışmasızdır. Gerilla bir direniş kültürü yaratmıştır. Bugün de Önderlik paradigmamızın fedai gücü olarak devrimci halk savaşına öncülük etmektedir. Konferansımız gerillanın Heftanin’de geliştirdiği direnişi bir destan olarak tanımlamıştır. Gerilla Heftanin’de geliştirdiği bu destansı direnişle düşmanın tüm tekniğine karşı savaşabileceğini ve düşmanı yenilgiye uğratabileceğini göstermiştir. Konferansımızdan sonra gerçekleşen Gare işgal saldırısı ve buna karşı gerillanın geliştirdiği direniş bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla açığa çıkarmıştır. Gerilla güçlerimiz sömürgeci Türk devleti ve onun işgalci ordusunu bozguna uğratmıştır. Ağır bir hezimeti yaşayan faşist Türk ordusu büyük bir yenilgi almıştır. Faşist AKP-MHP iktidarının bütün hesapları boşa çıkmış ve ağır bir darbe almıştır. Konferansımız gerillanın yaşam ve mücadele tarzının, direnişinin, eylem ve etkinliklerinin kültür ve sanat alanında öncelikli bir konu olarak ve her zaman genişçe işlenmesinin ve halka taşırılmasının önemini bir kez daha vurgulamıştır.

Konferansımızda siyasal ve askeri süreç kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiştir. Özet olarak bir iki noktaya vurgu yapacak olursak; merkezi ekseni Ortadoğu ve Kürdistan olan ve 3. Dünya Savaşı olarak değerlendirdiğimiz bir savaş herhangi bir çözüme kavuşmadan devam etmektedir. Bu çelişki, çatışma ve savaşı diğerlerinden ayıran temel özelliği kapitalist modernite sisteminin yapısal krizine işaret etmesidir. Kapitalist sistem ömrünün sonuna gelmiş bulunmaktadır. Ömrünü uzatmak ve sistemini restore etmek için her yol ve yönteme başvurmaktan geri durmamaktadır. Kendi çıkarları uğruna her türlü katliamı yapmaktan çekinmemektedir. Kapitalist sisteme alternatif çizgi ve dinamiklerin ortaya çıkmaması ve güç kazanmaması için kaosu derinleştirmekte ve savaş sürecini zamana yaymaya çalışmaktadır.

Burada iki çizgi ve ideolojinin savaşı söz konusudur. Devletçi kapitalist sistem ile öncülüğünü Önderlik parti ve hareketimizin yaptığı, demokratik modernite arasındaki çelişki ve savaştır. Başka bir ifade ile iktidarcı güçlerle toplumsal güçler arasındaki mücadeledir. Diğer tüm çelişki ve çatışmalar bunlarla bağlantılıdır. Bu iki çizgi aynı zamanda iki kültürü temsil etmektedir. Toplumsal kültür bin yıllara dayanan tarihi geçmişi ile direnerek ayakta kalmış ve bugün kendini özgürce ifade etmek, tüm yanlarıyla hakikatini yaşamak istemektedir. Buna karşı devletçi uygarlık ve onun ulus devlet sistemi hegemonyasını korumaya ve statüsünü sürdürmeye çalışmaktadır. Buna kültürler arası savaş demek mümkündür. Ancak çelişki halk ve toplumların kültürleri arasında değil, bunlar ile beş bin yıldır oluşturulan, geliştirilen ve toplumlara dayatılan devletçi, iktidarcı ve erkek egemenlikçi kültür arasındaki savaştır.

TÜRK DEVLETİ KÜRT HALKININ BÜTÜN TOPLUMSAL DEĞERLERİNE SALDIRIYOR

Önderlik, şehitler ve partimiz öncülüğünde gelişen direniş ve mücadele sadece Kürt halkı için değil, tüm Ortadoğu halkları için bir kültür yaratmıştır. Bu bir özgürlük ve direniş kültürüdür. Bu direniş kültürü sadece Kürt halkının dil ve kültürünü korumayı sağlamamıştır, Ortadoğu halklarına da nefes aldırarak kültürlerini korumuştur. Faşist sömürgeci Türk devleti Kürt halkının mezarlıklarına kadar saldırıp tahrip edecek kadar ahlaki ve toplumsal değerlerden yoksun olduğunu göstermiştir. Fırsat bulduğunda benzer uygulamaları Ermenistan, Karabağ’da, Libya ve Suriye’de diğer halklara karşı yaptığını da gördük, yaşadık. Bu tekçi, iktidarcı ulus devlet zihniyet ve politikalarını durduran, sınırlayan özgürlük mücadelemizin geliştirdiği direniş kültürü ve mücadelesidir. Kadın özgürlük ideolojisi, kültürü ve mücadelesidir. Bu devrimci mücadele ve öncülük demokratik ulus kültürünü yaratacak güçtür. Konferansımız geliştirdiğimiz mücadele ve Önderlik paradigmasına dayanan duruşumuzun dünyada büyük yankılar uyandırdığını, ancak bunu yeterince değerlendiremediğimizi belirlemiştir. Önümüzdeki süreçte bu boşluğun her alanda doldurulması ve aşılması her birimizin önünde bir görev ve temel bir sorumluluk olarak durmaktadır. Bu bilinç ve kararlılıkla konferansımızı gerçekleştirdik.

Bu konferans ile kültür sanat çalışmalarında tarihi bir çıkış yapmak istiyoruz. Mevcut durumu aşan bir tarz, tempo ve katılımla ancak rolümüzü oynayabilir ve sürece cevap olabiliriz. Demokratik Kültür- Sanat Hareketimiz-TEV-ÇAND kendisini sadece birkaç çalışma ve proje ile sınırlı ele alamaz, Kürdistan’ın tamamında ve ülke dışında halkımızın olduğu her alanda kendini örgütlemek ve çalışmalarını büyütmek durumundadır. Hatta kendini Kürt halkı ve Kürdistan ile da sınırlı tutamaz. Demokratik ulus paradigması temelinde demokratik ulusun kültür ve sanatını açığa çıkarıp geliştirmek zorundadır. TEV-ÇAND’ın böyle bir görev ve sorumluluğu bulunmaktadır. Önderliğimizin geliştirdiği demokratik ulus paradigması Ortadoğu için Rönesans ve Aydınlanma düzeyinde ve hatta ondan daha fazla bir anlam ve öneme sahiptir. Rönesans nasıl çıktığı mekanla sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılmışsa, demokratik ulus projesi de tüm insanlığı etkileyecek ve bugün yaşanan birçok çelişki, çatışma ve soruna çözüm gücü olacaktır. Tekçi ulus devlet zihniyetinin panzehri demokratik ulustur. Önderliğimizin geliştirdiği demokratik ulus paradigması, Demokratik ulus projesi kapitalist modernite ve onun ulus devlet sistemine vurulan en büyük darbedir. Önderlik bunun felsefesini, anlayış ve düşüncesini ortaya koydu. Bunun ruh ve duygusunu da kültür ve sanat hareketimizin geliştirmesi gerekmektedir. Demokratik ulus bir paradigma, proje, bir felsefe ve ideoloji olduğu kadar aynı zamanda bir kültürdür. Bu kültür özgür kadın ideolojisi ve özgür eş yaşamdır, demokrasi ve ekolojik yaşamdır, eşitlik, kardeşlik, özgürlük, adalet ve barış içinde bir arada yaşamadır, özyönetim ve öz savunmadır. Yeni bir sosyolojidir, özgürlük sosyolojisidir. Her sosyoloji maddi ve manevi yaratımlarıyla bir kültürü ifade etmektedir. Bu sosyolojinin kültürünü, sanatını oluşturmak en başında Kültür ve Sanat hareketinin görevidir. Buna kültür ve sanat alanında yer alan kadrolar ve Apocu yurtseverlikle donanmış kültür sanat çalışanları öncülük edecektir. Demokratik ulusun düşünce ve felsefesinden besleneceğiz, demokratik ulusun zihniyetini esas alacağız. Ama aynı zamanda bunun kültürünü, yaratımlarımızla ete kemiğe büründüreceğiz. Sanatın her dalı ile bunun ruhuna, duygusuna hitap edeceğiz, ruh ve duygusunu diri tutacağız, ilmek ilmek örerek inşa edeceğiz. Demokratik ulus kültürünün dili, sesi, rengi olacağız.

AHLAKİ, POLİTİK TOPLUM PARADİGMASI TOPLUMSAL SANAT YOLUYLA YAYGINLAŞMALI

Konferansımız, kültür sanat hareketimizin demokratik modernite ve demokratik ulusun inşasında öncü rolüne dikkat çekerek kapitalist modernitenin temel dayanakları olan cinsiyetçilik, milliyetçilik, bilimcilik ve dincilikle güçlü bir ideolojik mücadelenin verilmesinin önemine vurgu yapmıştır. Kültür ve sanat alanına demokratik modernite düşüncesinin her düzeyde yansıtılması gerektiğini belirtmiştir. Halkların tarihsel kültürünün açığa çıkarılması ve sanatın tüm dallarında işlenmesi, geliştirilmesi görevini önümüze koymuştur. Ahlaki, politik toplum paradigmasını topluma sanat yoluyla ulaştırmanın demokratik toplumun inşasında kalıcı sonuçlar yaratacağını ortaya koyan konferansımız Önderliğimizin “sanatçı halkın savaşçısıdır, savaşçı halkın sanatçısıdır” belirlemesinden hareketle sanatçının komple bir katılım ve devrimcilik görevinin olduğunu vurgulamıştır. Sanatçı, bir filozof kadar düşünce gücüne, bir savaşçı kadar öz savunma anlayışına ve bir emekçi kadar emek bilincine sahip olmalıdır. Sanat tek yönlülüğü, elitleşmeyi, maddiyatçılığı ve toplum dışı marjinal duruşları kabul etmez. Sanatçı sadece toplumun içinde olmakla da yetinemez, demokratik toplumun inşasına da öncülük edendir.

Bir devrim sadece askeri ve siyasi zaferlerle kendini kalıcı hale getiremez. Belli bir toprak parçasında ve bir toplumda siyasi otorite olmak belki başlangıç anlamında bir değer ifade eder. Bunun toplumsal, kültürel bir dönüşümle tamamlanması gerekmektedir. Yeni kültür, devrimin, toplumun tarihsel kültürü yeniden üretilip öz ve biçim kazanmadan bir devrim kendini güvenceye almış sayamaz. Reel sosyalizmin akıbeti ortadadır. 70 yıl iktidarda kalmasına ve büyük bir maddi güç haline gelmesine rağmen devrimi kalıcı hale getirememiştir. Devrimin, sosyalizmin kültürünü topluma mal etmediği için halk devrime fazla sahip çıkmamıştır. Elbette bunun paradigmasal nedenleri önemli ve hatta belirleyici bir etken olmuştur. Ama sonuçta reel sosyalizm uğruna da büyük emek ve bedeller verilmiştir. Kültürel değişim ve yenilenme yaratılamadığı için kalıcı hale gelememiştir. Biz de devrim uğruna büyük emekler harcıyor, eşsiz bedeller veriyor ve büyük kahramanlık destanları yazıyoruz. Konferansımız bunun yeterli olmadığını, bunun renginin, ruhunun ve kültürünün yaratılması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bunu yapacak olan kültür sanat hareketimiz olacaktır. Konferansımız bunun yeterince yapılamadığını, yaratılamadığını, buna yeterince öncülük edilemediğini tespit etmiştir. Nasıl savaşımız hala komutanını arıyorsa kültürel devrimin de öncülerini aradığını ifade etmiştir. Bu rol ve misyon en başta partimiz tarafından kültür sanat hareketimize verilmiştir. Konferansımız kültür ve sanat hareketimize ve onun yönetimine bir kez daha bu rol ve misyonu hatırlatmıştır. Bu doğrultuda büyük düşünmeye, stratejik düşünmeye davet etmiştir. Bu görev halen tüm ağırlığıyla önümüzde durmakta ve başarmayı beklemektedir.

YAŞAMI GÜZELLEŞTİRMEYİ AMAÇLIYORUZ

Felsefe kavramlarla düşünmeye sevk etmekte, farklı bakış açılarıyla düşünceye yön vermektedir. Sanat da insan ve toplumun duygusuna, ruhuna hitap emekte ve yön vermektedir. Sanat yoluyla duygular harekete geçirilebilir, insan ruhu canlandırılabilir, heyecan, coşku ve moral kazanılabilir. Dirilen, moral kazanan, canlı bir ruha hiçbir iktidar hükmedemez. Amacımız yaşamı güzelleştirmektir, yaşamın etik ve estetik değer ve ölçü kazanmasıdır. Bunu en iyi yapacak olan da kültür-sanattır. Kültür ve sanat alanında çalışan her bir insanımız hem büyük bir düşünce gücüne sahip olmalı, hem de ruh ve duygu güzelliğini birlikte yaşamalıdır. Kültürlü insan toplumun sorunlarına karşı sonuna kadar duyarlı ve sorumlu yaklaşan insandır. Önderlik, “bizim felsefemiz bir atın gözündeki anlamı sezmekten tutalım, bir kuşun sesindeki anlamı çözmeye kadar yaşamı bir bütün olarak algılar. Yaşlı bilgeye büyük saygıdan başlayıp, bir ceylan kadar ürkek bir genç kızın arayışına yanıt olmaya kadar her şeye anlam yükler” demektedir. Sanat bu anlamda ruh ve duygu güzelliği olduğu kadar, hiçbir güce boyun eğmez bir bilinç ve iradeleşmeyi ifade etmektedir. 90’lı yıllarda daha kurtarılmış bir toprak parçamız bile yokken Özgürlük Hareketimiz öncülüğünde Kürt halkı diriliş devrimini gerçekleştirdi. NATO’yu arkasına alan ve her türlü katliamı yapan düşmana boyun eğmedi, teslim olmadı. Özgürlük uğruna direnmekten asla vazgeçmedi. Bugün Kürt halkı dünyada en diri, en canlı ve dinamik halklar arasında yer alıyorsa bu ruhu yakalamış olmasındandır. Ruhunu kaybeden ölü toplumlar da vardır. Kapitalizmin nüfus ettiği toplumlar yaşayan ölüler durumundadır. Şimdi Özgürlük Hareketimizin öncülüğünde Kürdistan’da yaratılan dirilişi, devlet ve iktidar dışı özgür yaşam bilincini, bunun direniş kültürü ve mücadele tarzını Ortadoğu’da tüm halklara taşırmayı esas alıyoruz. Bu temelde ortaklaşmaya, mücadele ve güç birliğini yaratmaya çalışıyoruz.

Unutmayalım ki, biz kültür sanat çalışmalarımızı ideolojik-felsefik bir çizgide, örgütsel ve komünal bir bilinçle, kolektif ve komünal temelde üretiyor ve hayata geçiriyoruz. Kültür sanat çalışmalarında ideolojik, felsefik ve örgütsel duruş, ilke ve ölçüler bizim için her zaman önceliklidir. Sanatsal çalışmalarımızı bu ideolojik felsefik duruş, örgütsel zemin ve kolektif, komünal ruhla yapmaktayız. Sanatı salt mesleki olarak bu duruşun önüne koyan, ideolojik-paradigmasal çizgimizden kopuk ele alan, ölçülerimizi muğlaklaştıran, kültür ve sanat ölçülerimizi ve değerlerimizi gözetmeyen anlayış ve yaklaşımlar çizgimize ve özgürlük amaçlarımıza hizmet etmeyen yaklaşımlardır. Sistemdeki sanatçılara özenen, isim peşinde koşan, popülizm hastalığına kapılan ve bu temelde bireysel arayışlar içine giren her türlü anlayış ve yaklaşımı konferansımız bir kez daha ret ve mahkum etmiştir. Bir yandan içten içe kendini beğenen bir anlayış ve ruh hali bizim çalışmaların içine bile sızmaktadır. Ama diğer yandan baktığımızda çok fazla dışa öykünme, başkasını taklit etme, kapitalist modrnitenin sanatçı adı altında ortaya çıkardığı örnekleri taklit etmeye yeltenme, onlara öykünme ve onları doğru görme yaşanmaktadır. Bunu anlamak zordur. Bir taraftan kendini bu kadar beğenme olacak, diğer yandan dıştakine özenecek, taklit edecek, kendini inkar edeceksin. Bu çelişkiyi çözümleyip doğru bir duruşa mutlaka ulaşmamız gerekmektedir. Bunun, düşmanın zihniyet, ideolojik ve askeri düzeyde yönelttiği saldırılarla bağı vardır. Kendini küçük gören, egemeni büyük gören, ona öykünen, onun gibi olmak isteyen taklitçi yaklaşımlar buradan ortaya çıkmaktadır. Konferansımız her şeyden önce kendimize, öz gücümüze güvenmemiz gerektiğini önemle vurgulamıştır. Kültür ve sanat alanında tarihin en fazla birikimine sahibiz. Başkaları bizden alıyor, kültür ve sanat alanındaki tarihi birikimimizi çıkarlarına göre kullanıyorlar. Konferansımız parti ve devrimin imkanlarını bireysel ad, unvan için kullanan, popülist anlayış ve kişiliklerle mücadele edileceğini ve buna geçit verilmeyeceğinin altını çizmiştir.

DEVRİME KARŞI SORUMLULUKLARIMIZI YERİNE GETİRMELİYİZ

Konferansımız devrimin bize yüklediği sorumluluğun karşısında, yaptıklarımızın, yarattıklarımızın çok yetersiz olduğunu tespit etmiştir. Çünkü devrimin yarattığı potansiyel, sanatın ele alacağı malzeme çok fazladır. Bunu hak ettiği gibi değerlendirebilmiş değiliz. Konferansımız bu gerçeğe işaret ederek kültür-sanat alanında hamle düzeyinde bir çıkışa ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur. Bu kültür sanat konferansımız; önümüzdeki sürecin büyük kültür devrimini planlayarak hayata geçirme iddiasını ortaya koymuştur. Aldığı kararlarla dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında Önder Apo öncülüğündeki büyük özgürlük devrimimizi tamamlayacak ve derinleştirecek tarihin büyük kültür devrimlerinden birisini pratiğe geçirilmesine zemin oluşturacaktır. Böyle bir devrimsel hamleyi başlatmıştır. Çünkü şöyle bir soru ile karşı karşıyayız; tarihin bu en büyük Özgürlük devriminin sanat ve edebiyatı nerede? Nerde büyük kültür devrimi? Önder Apo, devrimimizin kendisi sanattır dedi. Büyük bir kültürel değişimi, gelişmeyi, dönüşümü, yeni özgür insanın ve demokratik toplumun yaratılması temelinde; devrimimizin, gerilla savaşımızın sağladığını ifade etti. Çok köklü bir toplumsal değişimi, yenilenmeyi gerçekleştirdiğimizi söyledi. Zihniyet ve vicdan devrimi temelinde, kişilik devrimi temelinde; yeni özgür insanı, demokratik toplumu ortaya çıkardı. Peki, bunlara denk bir sanat ve edebiyat çalışmamız var mıdır? Bütün bu gelişme, birikim sanata edebiyata yeterince dönüşmüş müdür? Bu büyük gelişim ve dönüşüm özgür insan ve demokratik toplum gelişimi kendisini kültür devrimi alanında tamamlamış mıdır? Sanat-edebiyat çalışmalarıyla desteklemiş midir? Rojava’da büyük bir devrim yaptık, ama halen devrimin rengini, öz ve biçimini yansıtabilmiş, yaratabilmiş değiliz. On binlerce şehidimizin kanıyla yaratılan kahramanlıklar sanat yoluyla işlenmeyi, topluma taşınmayı beklemektedir. Şimdiden edebiyat, sinema, müzik, tiyatro, resim vb. sanat alanlarında işlenmediği için unutulan, kaybolan birçok devrim değerimiz vardır. Kaldı ki, bu devrimi Kürdistan ile sınırlı tutamayız. Ortadoğu’ya, dünyaya, tüm insanlığa yayma iddiasındayız. Bunun sadece birkaç müzik eseri ile olamayacağı açıktır. Büyük emek ve yaratımları gerektirmektedir. Buna öncülük edenler de bu iddiaya uygun bir duruş ve pratiğin sahibi olmaları gerektiği açıktır.

Konferansımızda hem genele ilişkin hem de her alana dönük önemli kararlar alınmış ve bu kararlar çerçevesinde güçlü bir planlamaya gitmiştir. Bu kararlaşma düzeyi önümüzdeki süreçte parça parça basın yansıtılacak ve halklarımızla paylaşılacaktır.

Sonuç olarak 7. TEV-ÇAND konferansımız Kültür sanat çalışmalarımızda geçmiş pratiği kapsamlıca değerlendirmiş, kültür sanat çalışmamızın temel perspektifini ve planlamasını ortaya çıkarmıştır. Konferansımız Önderlik, şehitler ve parti karşısındaki duruşumuzu, katılımımızı en etkili bir şekilde sorguladı ve faşist soykırımcı saldırı ve politikalara karşı her şart altında büyük bir kararlılıkla mücadele iddiası ve tutumunu net olarak ortaya koymuştur. Konferansımız kültür sanat hareketimizin somut hedef ve planlamasını çıkartarak içinde olduğumuz büyük devrim hamlesine kültür sanat alanından cevap olma kararlığını ve görevlerini netleştirerek ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda olağanüstü bir sürecin büyük ve anlamlı devrimci görev ve sorumluluklarıyla bizleri sorumlu kılan konferansımız, Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü ve halkımızın kurtuluşunu amaçlayan “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesine büyük bir iddia ve kararlılıkla katılmamızı emretmiştir.

Bu temelde konferansın verdiği görev ve sorumlulukların büyük bir güç, moral ve coşkuyla pratikleştireceğine ve konferans kararlaşmasının tüm alanlara taşırılacağına ve kültür-sanat çalışmalarımızda yansımasını bulacağına inanıyoruz. Önderliğimizden ve şehitlerimizden aldığımız güçle yaşanan sorun ve yetmezliklerimizi aşacağımıza ve önümüzdeki konferansa kadarki zamana büyük başarılar sığdıracağımıza inanıyoruz. Konferanstan aldığımız güçle devrimci halk savaşı ve demokratik ulusun inşasında aktif ve öncü düzeyinde yerimizi alarak kültür ve sanatımızı halkımızla buluşturma kararlılığındayız. Düşmanı yenilgiye uğratarak özgür ülkede Önderliğimizle buluşacağız.

*TEV-ÇAND Komitesi Üyesi