'Vank'ın Çocukları' 12 Ekim'de Stockholm'de gösterilecek

'Vank'ın Çocukları' belgeseliyle Dersim Ermenilerine yönelik soykırımı perdeye yansıtan Yönetmen Nezahat Gündoğan, filmi resmi ideolojinin etkisinde bulunanlar, özellikle de Türkler için yaptıklarını belirtti. 

“İki Tutam Saç-Dersim'in Kayıp Kızları” ve  “Hay Way Zaman” belgeselleriyle Dersim soykırımını kamuoyu ve siyasetin gündemine taşıyan Yönetmen Nezahat Gündoğan, son olarak Dersim Ermenilerinin uğradığı katliamları 'Vank'ın Çocukları' belgeseliyle perdeye yansıtıyor.

Filmin Stockholm'de gösterilmesi dolayısıyla İsveç'e gelen Nezahat Gündoğan ve Yapımcı Kazım Gündoğan ile Dersim Soykırımı ve Vank'ın Çocukları'nı konuştuk.

'DEVLET TARTIŞMIYOR, HALK AĞITLARLA DİLE GETİRİYOR'

Kazım Gündoğan, “Dersim Tertelesi 72 yıl boyunca hiç tartışılmayan, konuşulmayan ve yasaklı olan bir konu. Devlet de tartışmıyor, halk da üzerini örtüyor, tartışmak istemiyor. Ama halk bu kırımı ağıtlarla dile getirerek tartışıyor. Dersim'deki düğünlerde bile Tertele ağıtlarını duyabilirsiniz” dedi.

Gündoğan, Türkiye’nin 30 ilinde yaşayan Dersimliler üzerine yaptıkları araştırmaları önce kitaba dönüştürdüklerini ve konunun daha sağlıklı tartışılmasına katkıda bulunabilmek için Hay Way Zaman belgeselini yaptıklarını söyledi.

'GÖRMEZDEN GELEMEZDİK'

 “İki Tutam Saç-Dersim'in Kayıp Kızları” ve  “Hay Way Zaman” belgesellerinin Dersim soykırımı tartışmalarına ivme kazandığını belirten Gündoğan, şunları söyledi:

“Dersimli Hıristiyanları ve Ermenileri görmezden gelemezdik. 2011 yılından itibaren Dersim Ermenileriyle ilgili veriler toplamaya başladık. 2013 yılından itibaren de belgesel film ve kitap çalışması başlattık. Kitap, 'Keşiş’in Torunları' adıyla 'Ayrıntı Yayınları' tarafından basıldı. Devamında da 'Vank’ın Çocukları' belgeseliyle Dersimli Ermenileri anlatmaya çalıştık.”

'TÜRK-İSLAM BİR DEVLET YARATMA PROJESİ'

Osmanlı'da 1915 soykırımı öncesi çok büyük katliam ve pogromların yaşandığına dikkat çeken Gündoğan, “Türklerin uluslaşma süreciyle birlikte etnik kimliklerin temizlenmesi gündeme geliyor. Jön Türkler’in Kilikya (Adana) katliamı var. 1914 yılına 300 bininin öldürüldüğü ve 600 bininin sürüldüğü belgelerle sabit. Kilikya’da hedeflenen proje gerçekleşince bütün Anadolu’da Ermenilerin, gayrimüslimlerin yok edilmesi ve Türk-İslam bir devlet yaratma projesi hız kazanıyor” dedi.

Kazım Gündoğan, 1914 yılında yapılan nüfus sayımları ve patrikhane verilerine göre Dersim’de yaklaşık 14 bin Ermeninin yaşadığını, 1915 soykırımı sırasında devletin Dersim’e kolayca giremediği için Ermenilerin diğer bölgelere kıyasla daha az zarar gördükleri ve varlıklarını sürdürdüklerini belirtti.

'DERSİMLİLER DEVLET POLİTİKASININ PARÇASI  OLMADI'

Gündoğan, "Genel olarak baktığımızda, aşiretlerin çoğunun Hamidiye Alayları’nda yer almaması nedeniyle, aşiretler ve Dersimliler Ermenilere zarar vermedi. Fiili olarak devletin politikasının bir parçası olmadılar” dedi.

'DERSİM'DE KALAN ERMENİLER ALEVİ İNANCINI BENİMSEDİ'

Yapımcı Kazım Gündoğan, Dersim'i terk eden Ermenilerin Türkiye'nin batısına yerleştiklerini, bölgede kalmayı sürdürenlerin kendilerine daha yakın gördükleri Alevi inancını benimsediklerini ifade etti.

YÖNETMEN GÜNDOĞAN: KİREMİTÇİYAN'IN ÖYKÜSÜNDEN HAREKET ETTİK

Nezahat Gündoğan da, 1915 soykırımı sırasında, coğrafi açıdan daha güvenli olarak gördükleri ve bölge halkına güvendikleri için bazı Ermenilerin Dersim’e sığındıklarını, bunlardan çoğunun daha sonraları Suriye ve Kafkasya’ya geçtiklerini söyledi.

Nezahat Gündoğan, “Vank'ın Çocukları” belgeselinin oluşum sürecini şöyle aktardı:

“Filme konu olan  kayıp Ermeni kızı Aslıhan Kiremitçiyan'ı bulmamızla birlikte onun öyküsü üzerinden hareket ederek  Dersim'de yaşayan Ermenilere yoğunlaştık. Sadece onun köyünde değil, Nazımiye, Mazgirt, Pülümür ve değişik bölgelerde yaşayan Alevi kültürünü benimsemiş Ermenileri bulmaya çalıştık. Ulaştığımız bilgileri  'Keşiş'in Torunları' kitabında yayımladık. Yeni hazırladığımız kitapta daha çok Alevi kültürünü benimseyen, Sünnileşen Ermenilerin öykülere yer vereceğiz.”

'ERMENİLER DERSİM'E GERİ DÖNMEDİ'

Gündoğan, 1938 yılındaki Terteleden sonra kalan Ermenilerin zorunlu iskana zorlandıklarını, Bolu, Konya, Aydın, Isparta'ya gönderildiklerini söyleyerek, 1947 yılında zorunlu iskan kalktıktan sonra sürülen Dersim Kürtlerinin büyük bir bölümünün geriye döndüklerine ancak Ermenilerin çoğunluğunun batıda kalmayı tercih ettiklerine dikkat çekti.

Nezahat Gündoğan, belgesele adını veren Surp Garabed Vank'ın  Ermeniler için taşıdığı öneme ilişkin, "Manastır 1937 yılına kadar ayakta kalan Ermenilerin tek ibadet merkezi. İlk kez 1937 yılında tahrip, 1938'de de yerle bir edildi. Bu köyde Ermenilerle birlikte yaşayan belli sayıda Alevi de vardı" dedi.

'KARA KUTU'

Surp Garabet'in Aleviler tarafından da kutsal bir mekan olarak sayıldığını söyleyen Gündoğan, devamında ise Dersim'in Osmanlı ve Cumhuriyetin 'kara kutusu' olduğunu kaydederken, "Ülkede demokratikleşmenin olabilmesi için bu kara kutunun açılması; Kürt, Alevi ve diğer azınlıklara yapılanların ve tekleştirmenin bir plan dahilinde 10 veya 15 yıllık bir sürede tartışılması ve olanların açıklanması gerekir” diye konuştu.

'TÜRKLERİN İZLEMESİ İÇİN YAPTIK!'

Yönetmen Nezahat Gündoğan, son olarak şöyle dedi: “Biz bu belgeseli resmi ideolojinin etkisinde kalan ve ondan etkilenen kesimlerin her şeyden önce Türklerin izlemesi için yaptık. Geniş kitleler milliyetçiliğin, ırçılık ve mezhepçiliğin payandası olmamalı."

12 EKİM'DE GÖSTERİLECEK

“Vank'ın Çocukları” belgeseli 12 Ekim Salı akşamı Stockholm merkezindeki Grand Sineması'nda gösterilecek. Filmin gösterilmesinden önce Kazım Gündoğan ve Nezahat Gündoğan, Dersim Soykırımı ve filmi konu alan bir panele katılacak.