Vergi yükü kalksın, tiyatro yaşasın

Koronavirüs salgını ile birlikte kapanan özel tiyatrolar, bakanlığın ödenekte değişiklik yapması talebiyle "Tiyatromuz Yaşasın" kampanyasıyla imza toplamaya başladı.

Koronavirüs salgını ile birlikte geleceği belirsiz alanlardan biri de kültür sanat. Birçok kültür sanat etkinliği iptal oldu, sinemalar ve tiyatrolar kapatıldı. Birçok ülke gibi Türkiye de belli bir normalleşme seviyesi çerçevesinde kamusal hayatın yavaş yavaş açılacağını açıklıyor. Ama halihazırda ekonomik krizle boğuşan Türkiye’de normalleşmenin hayata geçmesi çok kolay görünmüyor.

Özel tiyatrolar da pandeminin etkilediği alanlardan sadece bir tanesi. Tiyatrocuların başlattığı “Tiyatromuz Yaşasın” adlı imza kampanyasıyla hem özel tiyatroların sorunlarına dikkat çekiliyor, hem de devletin bu alana ödenek ayırması isteniyor. İstanbul’daki Moda Sahnesi kurucularından da olan Tiyatro Yönetmeni Kemal Aydoğan taleplerinin: "KDV, gelir vergisi, stopaj gibi tüm vergilerden muaf tutulması; salon kiraların karşılanması (2021 Ocak ayına kadar); teknik personelin maaş ve sigortalarının karşılanması (2021 Ocak ayına kadar), tiyatro yasasının çıkması; Kültür Bakanlığı’nca özel tiyatroları destekleme yönetmeliğinin hükümleri ve terminolojisinin günün ihtiyaçlarına uygun olarak acil düzenlenmesi" olduğunu belirtiyor.

ÖDENEK VERİLMEYE NASIL BAŞLANDI

Peki devlet, özel tiyatrolara nasıl ödenek dağıtıyor, ne gibi kriterleri kıstas alıyor? Devletin özel tiyatrolara ödenek ayırması 1982 yılına dayanıyor. Kenan Evren’in getirdiği bu uygulama o dönem, darbe hükümetinin ‘tiyatro ile uzlaşması’ olarak da yorumlanıyor. Darbe hükümeti sonrası da devam eden uygulamadaki bazı kriterler ve olaylar ise ödeneğin gerçek yüzünü az da olsa ortaya çıkıyor. İlk olarak 1986’da Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sahnelemek istediği, "Bir Halk Düşmanı" adlı oyun sakıncalı bulunuyor. Daha sonra bazı oyunlarda ise "ahlaka mugayir" öğeler var denilerek ödenek yapılmıyor.

1995 yılından itibaren yönetmelik ile özel tiyatrolara verilen destek, 2006’da AKP hükümeti tarafından büyük oranda kesiliyor. Bakanlık ticari statüdeki, kar amacı güden hiçbir tiyatronun desteklenmeyeceğini duyuruyor. Özel tiyatroların vakıf statüsü alarak destekleneceklerini belirtiyor. Fakat gelen tepkiler üzerine yeni bir düzenleme yapılıyor. Ama 2006’nın sonuna yetiştiği için o sezonda özel tiyatrolar destek alamıyor.

BALIĞIN KOKTUĞU YER BURASI

Kemal Aydoğan bugün yaşadıkları problemlerin hala bu soruna dayandığını şöyle anlatıyor: "Özel tiyatroların dertleri, problemleri hiç değişmedi, bu pandemiyle birlikte net görünür hale geldi. Pandemi, problemi gören, görmeyen herkesin gözüne soktu. Özel tiyatrolar devletin gözünde tacirler. Özel tiyatrolara devlet desteği yönetmeliğinde bu tanım resmi olarak kullanılıyor. Ticaret odalarına kayıtlıyız, sadece bu koşulda faaliyetlerimizi sürdürebiliriz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na -bakın sanat değil turizm deniyor- bağlı değiliz, Maliye Bakanlığı’na bağlıyız.

Yükümlülüklerimiz o bakanlığa karşı. Balığın koktuğu yer burası. Bir sanat faaliyetini siz zorla ticaretin alanına kaydederseniz -zorla çünkü başka türlü bir faaliyeti sürdürme yetkisi tanınmıyor- oradan çıkacak fikir sanat değil paradır, ticarettir, ekonomidir. Sanat nasıl düzenlenir, halk ile iletişimi nasıl kurulur, sanatın problemleri nedir bunlarla gündemde olamıyor ne yazık ki. Ekonomik dili geçip bunları konuşur hale gelemiyoruz."

VAR OLAN SANSÜR ÖDENEĞİ

Aydoğan’ın bahsettiği ‘ticari’ kurum ve ödenek tartışmasının yanı sıra devletin bu yardımı dağıtmasındaki tek kriter bunlar değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı, pandemi sürecinde yönetmelikteki bazı maddelerde değişikliğe ve de ödenek miktarında artırıma gitse de 2013 yılında, özel tiyatrolara yardımda ‘sansür’ tartışmasına sebep olan değişiklik hakkında bir gelişme yok. Zira birçok tiyatro sahnesi ve kişi ‘muhalif’ olduğu gerekçesiyle ödenek alamıyor.

Tiyatro çevrelerinde uzun zamandır tartışılan ve 2013’te yapılan değişiklikteki 14. maddede, tiyatroların alacakları yardım karşılığında “genel ahlak kurallarına uygun” oyun sahnelemek zorunda olacakları belirtildi. Protokole göre, yardım alan tiyatrolar “genel ahlak kurallarına uygun” oyun sahnelemezse, bakanlıkça verilen yardım 15 gün içinde yasal faiziyle birlikte geri alınacaktı. Bu düzenleme sonrası birçok özel tiyatro "desteği reddediyoruz" açıklaması yapmıştı. 15 Temmuz sonrası KHK’lerle birçok şehir tiyatrosu kapatılmış, tiyatrocular yine bu şekilde görevden alınmıştı.

İKİ UÇLU BİR İŞBİRLİĞİ

Peki, tüm bu kriterler yüzünden zaten destek alamayan, pandeminin kapısına kilit vurduğu özel tiyatrolar için çıkış yolu nedir? Kemal Aydoğan süregelen tartışmalar ve gelişmeler ışığında bu soruyu şöyle cevaplıyor: "Tiyatromuz Yaşasın imza kampanyası ile birlikte Türkiye’nin her yerinden tiyatrocular bir araya geldi. Sorunları tartışmaya niyetliyiz. Hükümet yetkililerinin de bu tartışmaya katılmasını bekliyoruz. Özel Tiyatroların koşulları sanatsal kapasitelerini artırmak lehine değişecektir. Yapılması gereken ticaret erbabı olmaktan kurtulup sanat kurumu statüsü kazanmaktır.

Merkezi ve yerel yönetimlerin oluşturacağı katılımcı kültür sanat politikaları doğrultusunda kolay erişilir sanat faaliyetleri olarak, kamusal alanda varlık kazanmaları sağlanmalıdır. Bunun yasalarla kayıt altına alınması gerekir. Tabii ki bu iki uçlu bir işbirliğidir. Bir tarafta kamu kurumları, diğer tarafta özel tiyatroların olduğu katılımcı, kültür sanat politikaları doğrultusunda bir işbirliği modeli. Gördüğümüz gibi yaşanmaz hale getirdiğimiz dünyayı her açıdan tekrar yaşanır bir mekan haline getirmek, bir dünya felaketini önlemek için maksimum sorumlulukla çalışan toplumu ve dünyadaki tüm canlıları kavrayan insani faaliyetler üretmek zorundayız zaten."