‘Yakarmanın içinde isyan var’
İlk kez Türkçeye çevrilen “Yakaranlar” oyunu, bu topraklarda 2500 yıldır kadınların bitmeyen isyan mücadelesini konu alıyor.
İlk kez Türkçeye çevrilen “Yakaranlar” oyunu, bu topraklarda 2500 yıldır kadınların bitmeyen isyan mücadelesini konu alıyor.
Aisykhylos tarafından 2500 yıl yazılan “Yakaranlar” ilk kez Aysun Şişik tarafından Türkçeye çevrilerek doğduğu topraklara geri geldi. Dünyanın en eski oyunlarından biri olan “Yakaranlar” öyküsü ise şöyle: 50 kadın kendilerine dayatılan zorla evlilik, eşitsizlik ve haksızlık yüzünden Mısır’da kaçar. Argos’a yani bugünkü Yunanistan’a vardıklarında Argos halkından onları korumalarını ister. Argos Kralı ise kadınların peşinden gelen Mısırlılarla savaşa girmekten tereddüt eder fakat kadınlar Io’nun çocukları olduğunu ifade edip “Vereceğin karar çocuklarına ve adına miras kalacaktır” deyince onları korumaya alır. Zira İo*, Zeus’un sevdiği kadındır ve bu 50 kadın da onların çocuklarıdır.
2500 yıl önce yazılmış “Yakaranlar” eşitlik için mücadele eden kadınların öyküsünü anlatıyor. DasDas tarafından sahnelenen oyun 8 Mart’ta prömiyerini yaptı. Oyuncularının çoğunun amatör olduğu Yakaranlar’ın yönetmenliğini Arif Pişkin, Didem Balçın, Mert Fırat ve Volkan Yosunlu yaparken çoğunluğu şarkılardan oluşan oyunun müziklerini ise Vedat Yıldırım ve Metehan Dada üstleniyor.
Yakaranlar oyununu yönetmenlerinden olan Volkan Yosunlu ile konuştuk.
Yakaranlar oyunun fikri nasıl oluştu?
Böyle projeleri zaten yapmak istiyorduk DasDas’ta. Sadece çağdaş yazarların oyunları değil aynı zamanda bulunduğumuz bölgeyle ilişki kurabileceğimiz, çeşitli oyuncular dışında kanallar yaratabileceğimiz, projeler istiyorduk. Bu proje de Mert’in (Fırat) Londra ve İskoçya’da bu oyunu sahneleyenlerle tanışmasıyla ortaya çıktı. Ama o zamanlar DasDas’ın hazırlık aşamasındaydık proje ilk gündeme geldiğinde, o yüzden biraz beklemeye karar verdik. Oyun sezonunun da açılmasını ve DasDas’ın varlığını seyirciye kabul ettirmesini bekledik. Daha sonra iki aylık bir çalışma sonucunda oyunu sahneledik.
Türkiye’de ilk sahneleyenler de sizlersiniz…
Evet, Aisykhylos’un yazdığı bu metin uzun yıllar Türkçeye çevrilmemiş ilk kez bu projeyle yapıldı. Ama aslında bu topraklarda doğmuş bir oyun tabii 2500 yıl öncesinden bahsediyoruz. O zamanlar burası Antik Yunan diyebileceğimiz Bizans’ın ilk yerleşimlerinden biriydi. Yakaranlar’daki İo’nun öyküsü de bu topraklara ait. Hiç çevrilmemiş olması ve elbette metni itibariyle bizim zaten heyecan duyduğumuz bir oyun ve bu açıdan da epey önemliydi.
Yakaranlar 2500 yıllık bir hikâye o zamandan bu dönem baktığımızda; coğrafya ve kadınların durumu aynı, savaşlar ile sınır kavgaları da öyle. 2500 yıllık süreçte neyi değiştiremedik?
Bence özle mülkiyet kavramını değiştiremedik. Temeli bu. Çünkü sınırların, erkek egemen toplumun oluşumu hepsi bir mülk edinme üzerine kurulu. 2500 yılda buradaki hikâyeden çıkan şey, bizim sınır ve mülk edinme sevdamız devam ettiği sürece de değişmeyecek. Devletlerin bu sınırları korumak ya da enerji kaynaklarının paylaşımı konusundaki saldırganlığı sürdüğü müddetçe de maalesef insana dair bu öykü bitmeyecek. Belki bizim gibilerin kendi tarihini yazdığı zamanlar olabilir ama temelde emek- sermaye çatışması sürdüğü sürece ya da mülk edinme arzusu, ki ben buna ilkel arzu diyorum, devam ettikçe ya da hakça bir bölüşüm kabul edilmedikçe bu sürüp gidecek. Bence biz 2500 yıldır bunu çözemedik…
“Yakaranlar” elbette en önemlisi bir kadın hikâyesi. Özgürlükleri için mücadele eden kadınların. 2 yıla yakındır OHAL’de yaşıyoruz ve gerek 8 Mart’ta gerekse 25 Kasım’da ya da tacize, tecavüze, OHAL’e KHK’lara karşı bu baskı ortamının en susturamadıkları kadınlar oldu. Böylesi bir oyunu sahneye koyarken siz bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yakarmayı biz teknik olarak yanlış biliyoruz kelime anlamı olarak. Yakarmak ‘ağlaklık’ değil. Yakarmanın içinde isyan vardır. İsyanı aldığınız zaman o yakarmak olmuyor. Biz o isyan damarını oyunda daha çok yükseltmeye çalıştık. Çünkü hikâyedeki kadınlar özgürlükleri için mücadele ediyor. Tecavüzden şiddetten kaçıp kendi bedenlerine kendileri söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Final şarkı sözlerinde “Gökyüzünden indireceğiz aşkı” diyor İo’nun kızları. Buradaki aslı niyetimiz tabii ki feminist bir bakış açısıyla kadının kendi bedenine, sözüne, aşkına sahip çıkma sesini sahne üstüne taşımaktı. Bunun 8 Mart’ta sahnelenme sebebi de buydu. Umarım Amazonlar gibi kendi tarihini yazan, komününü oluşturan ve özgürlük çerçevesini çizen kadınların yüzyılı olur bu dönem.
Öte yandan bizim için şu çok önemliydi; buradaki kadın arkadaşlarla bir kadın hikâyesini çalışırken esas olarak kendi kadınlık hikâyeleriyle sahnede var olmalarını istedik. Bu oyun sadece bunun aracıydı. Aslında şarkıyı söylerken ya da metindeki herhangi bir cümlenin anlamını oluştururken bu ülkedeki tecavüze, istismara, kadın haklarına yönelik saldırılara, cinayetlere karşı bir varoluş biçimi geliştirmek istiyorduk. Bunu çeşitli yaş grupları ve sosyal statülerden, meslek gruplarından kadınların bir arada yapması bizim için en önemli şeydi. Yani 8 Mart’ta İstiklal Caddesi’ni, alanları ve isyanı dolduran kadınlarla aynı duygudaşlığı burada yaratmaya çalıştık. Seyirciler de gelip bu anlamda öykünün bir parçası olurlarsa çok seviniriz.
Bir de oyunun gelirinin mülteci kadınlara aktarılacak değil mi?
Mert’in (Fırat) kurucularından olduğu İhtiyaç Haritaları diye bir oluşum var. Bir de Mert yine BM Türkiye’den İyi Niyet Elçisi seçildi. Biz zaten yaptığımız projelerde kadınların eşitliğini ve bu mücadeleyi desteklediğimizi, bunun bir parçası olduğumuzu göstermek için seçtiğimiz bir oyundu bu temelinde. Ülkedeki göç sorunu şu an çok yakıcı bir durumda. Hemen yanı başımızda bir savaş var. Biz savaş karşıtıyız bu çok net. Dünyanı neresinde olursa olsun insanın en temel hakkı olan yaşam hakkının elinden alınmasına karşıyız. Bütün üretimlerimizde, cümlelerimizde de bu var. Bazen soruyorlar biraz ‘cesurluk değil mi bu?’ diye. Hayır, bunu için bir cesarete gerek yok. Barışı savunmak cesaret gerektiren bir şey değildir, en temel insani haktır. Dolayısıyla hem İhtiyaç Haritası hem de Mert’in BM ile geliştirdiği projeler kapsamında bu sorunlara kayıtsız kalamazdık. Biz zaten bu projeyi DasDas artı değer elde etsin diye yapmıyoruz. Hiçbir maddi beklentimiz de yok. Gönüllülerle çalışıyoruz ve buradaki hiçbir arkadaş para almadan performans gösteriyor. Her oyunun belli bir yüzdesi İhtiyaç Haritası’ndaki bu kadınlar için kullanılacak.
Öte yandan Yakaranlar’da 4 kişi hariç geri kalanlar daha önce oyunculuk yapmamış insanlar. Sizin için böylesine önemli bir metni ve dediğiniz gibi yani ilk kez Türkçeye çevrilmiş bir oyunu profesyonel olmayan oyuncularla sahnelemek nasıl bir deneyim oldu. Dahası risk aldığınızı düşündünüz mü?
53 kişiydik, sadece 4 tanesi profesyonel, geri kalanı amatör oyunculardı. Elbette büyük bir deneyimdi bizim açımızdan. Reji ve oyunun bütününü ortaya koyarken bunun üstesinden nasıl geleceğimize dair elbette fikirlerimiz vardı. Ama ben kişisel olarak ilk kez amatörlerle çalışmıyorum. Hayatımın çeşitli zamanlarında farklı farklı ekiplerle çalıştım, oyunlar çıkarttım, çeşitli yaş gruplarına ve sosyal statüdeki insanla çalışma olanağı buldum. Ama şu anlamda benim için de bir ilkti: Böylesine profesyonel bir yapının, tamamıyla profesyonel bir bakış açısıyla amatör oyuncularla oyun sahnelemek. Bu projede çalışan herkes için bir ilkti. Ama başlarken birbirimize şunu söyledik ‘Arkadaşlar bu amatör bir iş değil, profesyonel bir tiyatronun, profesyonel bir işidir, sadece içindeki insanlar amatör olacak.’ Bu ciddi bir noktaydı. Zira DasDas’ın hiçbir prodüksiyonundan farklı değildi Yakaranlar. Çalıştırıcıları keza rejide bulunanlar Türkiye’nin kendi alanlarında en iyileriydi. DasDas önemli bir yapı, bunu içerisinde böyle bir iş yapmak elbette başlı başına bir riskti. Bu işin riskini sadece amatörlerle yapılması oluşturmuyor aynı zamanda DasDas ne yaparsa yasın bir risk almış oluyor.
Neden?
Çünkü seyircinin belli bir beğeni seviyesi var ve o seviyenin altında bir iş çıkartma lüksümüz yok bizim. Bir de şu anlamda benim açımdan çok öğretici oldu diyebilirim bu süreç. 2 aylık bir sürede, sıfırdan oluşturulan 50 kişilik bir kadronun aynı şekilde sıfırdan bestelenmiş şarkılarla, sıfırdan oluşturulmuş bir hareket düzeniyle yine sıfırdan bir reji biçimiyle çünkü daha önce yapılmış hali yok bu oyunun bunu çıkarması heyecan vericiydi. İngiltere’de sahnelendi ama bizim ortaya koyduğumuz biçimiyle hiçbir alakası yok.
Peki, onlar profesyonel oyuncularla mı çalışıyor?
Hayır, onlar da amatör oyuncularla. Bu ilk başından beri böyle bir anlayış ve niyetle yapılan bir iş zaten. Ama dediğim gibi 2 ay gibi kısa bir sürede yapılan eğitimle oynayanların bu seviyeye gelmesi benim için de son derece heyecan verici bir deneyim oldu. Çok yoruldum bu projenin her aşamasında ama değdi. 8 Mart’taki prömiyerde ilk ayağa kalkıp alkışlayanlardan biri bendim ki hayatta kendi verdiğim emek de olsa her şeyi ayakta alkışlamam bence onun başka bir değeri vardır. Ama bu proje için gönül rahatlığıyla ayağa kalkıp alkışlayabildim hepimizin emeğini ve var ettiği gerçeği. Prömiyer gecesi ATC Theatre Londra Ekibi’nden oyunun yönetmeni Ramin Gray de dedi ‘anlamasam da dilinizi tüm oyunu hissederek izledim ve tüm hikâyeyi anladım.’ Aslında dili ortadan kaldırırsak insana dair olanı anlatabileceğimizi görüyoruz ya da dili ortadan kaldırsak da siz doğru anlam üretirseniz seyirci de mutlaka bir kurgu ortaya çıkarabilirsiniz. Önemli olan zaten evrensellik ki Yakaranlar da öyle bir oyun…
*Yunan Mitolojisinde Zeus’un âşık olduğu kadındır İo. Zeus, kadını Hera’dan kurtarmak adına bir ineğe çevirir. Fakat Hera, o ineğin başına bir at sineği musallat eder. Bunun üzerine inek, İstanbul’dan yüzerek boğazı geçer ve sinekten kurtulmaya çalışarak durmadan kaçmaya başlar.