Yiğit: ABD’nin devlet aklı savaşa izin vermiyor

Gazeteci-yazar Hamide Yiğit, Trump ve İsrail’in tavrı ile Süleymani’nin öldürülmesi dikkat alındığında ciddi anlamda bir İran-ABD savaşı beklendiğini ama ABD’nin devlet aklının buna izin vermeyeceğini söyledi.

ABD’nin Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından İran ile arasındaki çatışma derinleşti fakat şimdilik beklenildiği kadar büyük hamleler olmadı. İran, ABD’nin Irak’taki üssünü vursa da bu karşılıklı bir cephe savaşına dönüşmedi ama gerginlik de sürüyor. Bir yandan Irak’ta ABD’nin çekilmesi için yapılan protestolar, diğer yandan İran ve ABD arasındaki hakimiyet çabaları sürerken olası ve büyük bir savaş çıkacak mı? İran Dışişleri Bakanı Zarif’in nükleer anlaşma ile ilgili açıklamaları kimi işaret ediyor? ABD seçime gidiyor ve Süleymani’nin öldürülmesi Trump’ın seçimi için ne anlama geliyor? Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana yaşanan gelişmeleri, bölgeyi yakından takip eden gazeteci-yazar Hamide Yiğit’e sorduk.

Kasım Süleymani’in öldürülmesi, ABD- İran arasındaki en ciddi hamlelerden biri oldu. Daha sonra İran da ABD üslerine füzeyle saldırdı. Bölgede ABD ve İran arasında ciddi bir savaş bekleniyor mu, yoksa iki taraf da temkinli mi yaklaşıyor?

Son 10 yılın ABD dış politikaları açısında baktığımızda İran’a yönelik gerilim politikasının esas alındığını görürüz. Aynı zamanda ABD’nin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yönelik planlarında hiçbir zaman İran’la doğrudan bir savaşı gündemine almadığını gördük. İran’la gerilimi sürekli kılma politikası, bölgedeki müttefiklik ilişkilerini pekiştirme amaçlı bir strateji olarak kaldı. İran’la savaş gerilimini en yüksek seviyeye taşıyan Trump oldu. Trump’a rağmen ABD’nin İran’la cephe savaşına girmek gibi bir tercihi olmadı. Son olarak Trump’ın Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle savaş kışkırtıcılığını en yüksek seviye taşıyan hamlesine rağmen tekrar ABD’nin devlet politikasında bir İran-ABD savaşı olmadığı açığa çıktı. Normalde Trump’ın sabır sınayan bu kışkırtıcı hamleleri ve İsrail’in yıllardır devam eden İran’a savaş açma vizesi ısrarları dikkate alındığında ciddi anlamda bir İran-ABD savaşı beklenir, ancak ABD’deki devlet aklının buna hala izin vermeyeceği kanaatindeyim. Nitekim Trump’ın bu suikastları ABD kurumları için de bir sürpriz oldu ve itidal çağrıları peş peşe geldi. İran’la bir normalleşme beklenmiyor ama standart ABD politikası dikkate alındığında, vekalet savaşı hariç, İran’la bir savaş da beklenmiyor. Çünkü ABD, egemen bir devletle bir cephe savaşına girmekten kaçınma ama bunun yerine savaş gerilimini tırmandırma ve stratejik coğrafyalarda vekalet savaşları yürütme politikası güdüyor. Şu an için görünen bu.

Irak Meclisi, 5 Ocak'ta düzenlediği olağanüstü oturumda, ABD dahil ülkedeki tüm yabancı güçlerin askeri varlığının sonlandırılması kararı almıştı. Fakat ABD Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmelerde DAİŞ ve Koalisyon vurgusu yapıldı. Irak’ın buradaki tavrı iki devlet arasındaki gerilimi nasıl etkiler?

Irak’ın ABD’yi yeniden ülkeye çağırmasının temelinde DAİŞ terörü vardı. Bu sayede ABD, askerlerini çektiği Irak’a, dört yıl sonra tekrar işgal eden Koalisyon’un bir benzeriyle geri döndü. Bölgedeki varlığını bu kez “DAİŞ tehdidine karşı” argümanıyla gerekçelendirdi. Irak, ABD’yi geri çağırmış bir devlet olarak, kendi topraklarındaki “haydutluk” olarak nitelendirilen suikastları tolere edebilecek bir yapıda değil. Bir yandan peş peşe savaşlara ev sahipliği yapmış bir ülke olarak Irak’ın yıpranmışlığı, halkına ortalama yaşam standartları düzeyinde kamusal hizmet vermekte zorlanır haldeyken, bir de protestolara maruz kaldığı bu süreçte ABD’ye “ülkeyi terk et” resti çekebilecek durumda hiç değil. Öte yandan ABD’nin egemenlik haklarına saygıyı ve uluslararası hukuku hiçe sayan suikastları da halkın öfkesini çektiği için mecburi bir restleşme yaşanacaktır. ABD’ye ve diğer yapancı güçlere ülkeyi terk etmelerini isteme hakkını kullanır. ABD ve Koalisyon’daki ortakları, bölgedeki varlıklarını sürdürmek adına yeniden DAİŞ tehdidini gündemde tutacaklardır. İstendiği bir zamanda DAİŞ’in yeniden büyük bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkmayacağını kimse söyleyemez. Yani DAİŞ, hala işlevli bir organizasyon olarak duruyor.

ABD’nin, 2015’te yaptırım tehdidi ortaya koyduğu nükleer anlaşma ile ilgili İran Dışişleri Bakanı Zarif, "Eğer İran'ın nükleer durumu BM'ye giderse Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan ayrılırız" dedi. Bu gergin olan devlet arasında neye yol açacaktır?

Zarif’in bu açıklamasını, 2015’teki P5+1 ülkeleriyle imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilen Trump’a değil, diğer taraflara yönelik olarak algılamak lazım gibi duruyor. Tam olarak hangi niyetle bu açıklama yapıldı, kestirmek zor ama Trump’ın anlaşmayı bozmasıyla birlikte İran’ın köprüleri yakmasını Avrupa devletleri önlemişti. Bu mesaj da yine Batı’ya yönelik olabilir. ABD’nin tek başına anlaşmadan çekilen bir devlet olmaktan çıkma ve bu tutumunu BM’ye taşıyarak tamamen bir uluslararası ortak tutum haline getirme çabasını önlemeye yönelik bir çıkış olabilir. İşin özü şu ki, ABD’nin savaşı tırmandırma gayretine karşın İran aynı düzeyde bir gerilim politikasını sürdürmedi. Batı’yı da ABD gibi karşısına almak istemez. Batılı devletlerin, Trump’ın hamlelerini koşulsuz desteklemediklerini İran da görüyor. Bu rest, Batı topluma yönelik olabilir.

Kasım Süleymani’in öldürülmesi, seçime giden ABD ve Trump’ın için nasıl bir pozisyon sağladı?

Trump hem seçim süreci içinde hem de azil tartışmalarıyla ülke gündeminde olan bir başkan. Aslında başkanlık koltuğuna oturduğu haftadan itibaren İran’la savaş gerilimini en yüksek düzeye taşıyan bir lider. Savaşı tırmandırma politikalarını, bir dizi silah anlaşmalarıyla noktalamayı başaran bir liderdir aynı zamanda. Son zamanlarda kendisine yönelik yükselişte olan muhalif dalgayı püskürtmenin yolunu, savaşı kızıştırmakta gördüğü anlaşılıyor. Trump, koltuğu için ülkesini savaşa sürüklemekten kaçınmaz ama derin Birleşik Devletler aklının buna izin vermeyeceği görülüyor. ABD medyasında da dünya medyasında da üzerine yazı tura atılan bir şüphe var, o da şudur: Trump bu!.. ABD tarihinin tanık olduğu en tutarsız lider. O yüzden savaş baronlarını arkasına almışken, ne yapacağı belli olmaz. Bu olasılığın ABD açısından taşıdığı büyük riskler de tartışılıyor.