Karayılan: Yeni bir döneme girdik

Kürdistan özgürlük davasının yeni döneme girdi. Türk devleti, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin haklı davasına, Kürt halkının tümünün statüsüne karşı, çok kapsamlı bir saldırı halindedir. Kürdistan’ın tüm parçaları, dönemi doğru okumalı.

Bu sene savaşın daha da kızgınlaşacağını; AKP-MHP rejiminin, Kürdistan Özgürlük Mücadelesini tasfiye edip halkını da soykırıma tabi tutarak rejimini kalıcılaştırmak istediğini, her şeyini buna bağladığını kaydeden Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, “Şimdiye kadar bunu başaramadılar fakat yine de ısrarla devam ettiriyorlar” dedi. Başta Güney Kürdistan halkı olmak üzere tüm Kürdistan halkının, Türk devletinin Güney Kürdistan’da tampon bölge yapma siyasetine karşı sonuna kadar savaşacaklarını, direneceklerini ve Heftenîn’i bırakmayacaklarını bilmesini isteyen Karayılan, şunların altını çizdi: “Düşmanın elinde teknik var, belki bazı yerleri alabilir ama her yeri alamaz. Aldığı her yerin faturasını, bedelini vererek alacaktır. Aldığı her yerde de hep öldürülecektir. Orada ve her yerde direneceğiz. Bu tampon siyasetinin sonuçsuz kalması, boşa çıkması ve yenilmesi için tarihi bir direniş geliştireceğiz. Apocu fedailer olarak Kürdistan’ın tüm parçalarını fedaice savunma sözümüz var. Bedeli ne olursa olsun bu sözümü tutacağız. Bu uğurda şehit de düşebiliriz ama bu düşman karşısında asla geri adım atmayacağız, boyun eğmeyeceğiz. Kürdistan’ın özgür topraklarını düşmana bırakmayız. Onların rahatlıkla toprağımızı işgal etmesine izin vermeyeceğiz. PKK olarak bunun karşısında savaşacağız.”

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Stêrk TV’nin Bernameya Taybet programına konuk oldu. Arjîn Ferat’ın sorularını cevaplayan Karayılan, Kasım Engin’in şehadetinden Türk devletinin Heftenîn saldırısına, Kürt ulusal birliğinin öneminden gerilla eylemlerine kadar gündeme dair değerlendirmelerde bulundu:

SAVAŞIN İÇİNDEYİZ, HER GÜN ŞEHİT VERİYORUZ

Öncelikle değerli şehidimiz Kasım Engin ve Zin Cizre yoldaşlar şahsında tüm devrim şehitlerini anıyor, verdiğimiz sözü yineliyorum. Haziran, fedailer ayıdır. Şehit Zilan ve Şehit Sema’nın eylemlerini gerçekleştirdiği aydır. Bu vesileyle büyük fedailer olan Zilan, Sema ve Gulan yoldaşları anıyorum. Her gün şehit veriyoruz, bir savaşın içerisindeyiz. Dün Cenga Heftenîn Direnişi’nde Mazlum ve Egîd adındaki iki yoldaşımız Dupişk Tepesi’nde tarihi bir direniş sergileyerek şehadete ulaştılar. Bu yoldaşlar şahsında Cenga Heftenîn şehitlerini anıyor, şehitlere olan sözümüzü yineliyoruz.

KÜRT HALKININ İYİ YETİŞMİŞ BİR EVLADIYDI

Kasım Engin yoldaşı daha Avrupa’dan tanıyorum. 31 yıllık bir tanışıklığımız vardı. Çok yakından bir silah arkadaşlığı yaşadık. Güzel günlerde, zor günlerde birçok şeyi birlikte paylaştığımız bir yoldaştı. Birçok arkadaşımız Kasım arkadaş üzerine konuştu, açıklamalar yaptı. Esasen Kasım arkadaşın kendisi basına yaptığı açıklamalarla, şiirleriyle, engin tarih bilgisiyle ve kamuoyuna yansıyan çalışmalarıyla kendisini tanıtmış birisiydi. Kasım yoldaş bir komutandır, yazardır, tarihçidir. Çok yetenekli, zeki birisidir. Bir açıklamada kendisi için ‘dağların filozofu’ denilmişti. Aynen öyledir. Filozof gibi bir arkadaştı. Kürt halkının iyi yetişmiş bir evladıydı. Küçüklerle küçük, büyüklerle büyüktü. Prensip sahibiydi, Önder Apo çizgisine tereddütsüzce bağlıydı. Çizgi dışı her türlü davranış ve yaklaşıma karşı her zaman gerekli tutumun sahibiydi. Herkesin üzerinde emeği vardı. Benim üzerimde de emeği vardır. Çünkü bize yardımcı oluyordu. Eskiden Botan’da kalan komutanlar ve tüm arkadaşlar için çok sevilen birisiydi. Herkese bir şekilde yardım etmiştir. Kürt halkı ve Kürdistan devrimi için 35 yıl boyunca aralıksız emek veren ve daha da emek verip rol oynayabilecek bir yoldaştı. Bu yüzden Kasım yoldaşın şehadetinden insan büyük acı duyuyor, sıradan bir şehadet değildir, gerçekten de ağırdır.

ŞEHİTLER, KENDİ YERLERİNİ DOLDURDULAR

Düşman, yönetimdeki arkadaşlarımızı hedefleyip suikast yaparak, yine HPG güçlerimizi hedefleyip şehit ederek sonuca gitmek istiyor. Bu şekilde bir sonuca ulaşamaz, sadece bir hayaldir. Bir Kasım Engin şehit düşer ama onlarca Kasım Engin yetişir. Hem harekete katılım anlamında hem de şehitler yarattıkları ruh, tarz ve duruşla kendi yerlerini doldurur. Önder Apo’nun şehitlere dair geliştirdiği yaklaşım daha ilk başında Haki Karer yoldaşın şehadetiyle oluştu. Şehitler anısına mücadeleyi büyütmek, yükseltmek ve güçlendirerek şehitlerin ruhuna gereken bağlılığı sergileme tutumu her bir yoldaşımız şehit düştüğünde PKK’nin zayıflamasının önünü almıştır. Hayır! PKK şehit verdiğinde zayıflamaz, bilakis güçlenir. Bu yüzden düşman bu amacında hiçbir zaman başarıya ulaşmamıştır, ulaşamaz da. Sonuçta yoldaşlarımızı şehit veriyoruz. Her yoldaşımız şehit düştüğünde ardında bir yöntem, bir tarz bırakıyor. Bu tarz temelinde direnişimiz yükselerek mücadelemizi bugünlere getirmiştir.

ŞEHADETİYLE DE BÜYÜK ETKİLEDİ

Kasım yoldaş, şiirleri, tarih bilgisi, Kürtçe – Türkçe konuşmalarıyla kendisini çok iyi dile getirebilen birisiydi. Şehit olduktan sonra düşman bu gerçeği daha iyi gördü ve üzerine program yaptı. Çünkü Kasım yoldaşın büyük bir etki yaratacağını gördü. Düşman, özellikle Fırat’ın doğusunu asimile etmek istiyor. Maraş’ın Pazarcık ilçesinden çıkan, Erdalların (Mustafa Yönden), Engin Sincerlerin takipçisi, büyük bir rol ve misyon sahibi olan böyle bir devrimcinin, çok kararlı bir Apocunun kazandığı büyük entelektüel düzeyle herkes üzerinde büyük bir etki yaratacağını düşman da fark etti. Bunu bildiği için Kasım arkadaş üzerine özel programlar yaptı.

KARALAMAK İÇİN PROGRAMLAR

Kasım arkadaşın PKK içerisinde bir infazcı olduğu, birçok infazı yaptığı gibi şeylerle karalamaya çalıştılar. Bu da düşmanın büyük bir yalanıdır. Yıllardır sanki PKK içerisinde infazlar yapılıyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Halbuki PKK içerisinde infazlar olmaz. PKK adalet, eşitlik ve özgürlük hareketidir. PKK içerisinde öyle şeyler olmaz. Hele hele Kasım arkadaşın böyle şeylerle hiçbir alakası olmaz. Sırf Kasım arkadaşın büyüklüğüne, güzelliğine leke çalmak, heybetini gölgede bırakmak için bunları yapıyorlar. Çünkü kendisi açıklamalar, değerlendirmeler yapıyordu, insanlar kendisinden çok etkileniyordu. Özellikle de şehit olduktan sonra yayınlanan konuşmalarından düşman ürktü. Bu yüzden de onu karalamak için programlar yaptı. Tabi psikolojik savaş şimdiye kadar sonuç alamadığı gibi bundan sonra da sonuç alamayacaktır.

İŞBİRLİKÇİ İHANET VE KORKAKÇA SALDIRI

Bu şehadette insanı asıl üzen, yine işbirlikçi hain kimseler eliyle Kürtlerin böylesine büyük bir yiğidinin, filozofunun şehit edilmesidir. Avrupa’da yaşayan, Avrupa üniversitelerinde bilgisayar bölümünde okuyan ama üniversiteyi bırakarak Kürdistan dağlarına gelen, 35 yıllık mücadele yaşamı boyunca askeri, yazımsal, tarihsel, basın ve eğitim boyutuyla her alanda emek veren bir yoldaştı. İstendiğinde komutan, istendiğinde tarihçi ve yazar olan, her anlamda rol oynayabilen ve de oynayan bir arkadaştı. Kürdistan halkına çok daha büyük hizmetlerde bulunabilecek böylesine büyük bir Apocu düşmanın alçakça ve korkakça bir saldırısı sonucu şehit edildi.

BİZ DEVRİMCİYİZ, ŞEHİT DE DÜŞEBİLİRİZ

Biz devrimciyiz, yarın öbür gün şehit de düşebiliriz. Bu da mümkündür. Ben de dahil herkes için bu geçerlidir ama çok biliyoruz ki, bu davamız her şeye rağmen başarıya ulaşacaktır. Haklı davamız, bazı yoldaşların şehadetiyle zayıflamaz, bilakis güçlenerek zafere gidecektir. Biz de şehitlerin anısını böyle yaşatacağız.

ÇAVUŞOĞLU BİR SOKAK SERSERİSİ GİBİ

İşgalci Türk devleti, Kürt ulusal birliğinin oluşmasını istemiyor, çünkü bundan çok korkuyor. Zaten Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı son açıklamaya bakan her Kürt yurtseveri, işgalci Türk devletinin ne olduğunu anlayıp, doğru bir şekilde okuyabilir. Çavuşoğlu’nun açıklaması çok tuhaftır, bir sokak serserisi gibi açıkça tehditler savuruyor. Hem YNK’yi hem de ENKS’yi tehdit etti ama esasen KDP’yi tehdit etti. ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ diye bir halk deyimi vardır. Durum biraz da böyledir.

ULUSAL BİRLİKTE ISRAR ETMELİYİZ

Güney Kürdistan üzerinde işbirlikçi çizginin devam etmesi için bir baskı; askeri ve siyasi baskıyla birlikte alenen tehdit var. Eğer birlik olursanız, böyle davranırsanız sizi hedeflerim, diyor. Açıkça bunu belirtiyor. Peki düşman böyle söylüyor diye karşısında geri adım atılır mı? Hayır! Madem düşman böyle söylüyor, öyleyse bunda bir hayır vardır ve ısrar edilmelidir. Utanmaz, arlanmaz bir biçimde bu tehditleri basın yoluyla yapıyor. Normalde söz konusu güçlerle ilişkileri de vardır. Kim bilir ilişkileri yoluyla daha ne tür tehditlerde bulundular. Basın üzerinden açıkça ‘bazı devletler onlarla oynuyor, bu bir oyundur’ diyor. Herhalde bununla Amerika ve Fransa’yı kastediyor. Bu devletler, ENKS ve PYD arasında arabulucu olduğu için onlardan bahsediyor.

HEFTANÎN SALDIRISININ MESAJI

Bu konuda ilginç ve dikkat çekici bir başka nokta daha var. Mesela şimdi Heftanîn’de yapılan operasyon hakkında bir yorumcularının yaptığı değerlendirme var. Devletin akıl hocalarından olan bu yorumcu, ‘Heftanin operasyonunu sadece Heftanin’i işgal operasyonu olarak görmemek lazım. Verdiği mesaj önemlidir. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’yi birleştirmek istiyorlar. İkisini bir araya getirip oturtuyorlar. Bu operasyon buna karşı bir mesaj ve müdahaledir’ diyordu. Yani açıkça Kürt siyasetine operasyon yapıyoruz, Kürt siyasetine müdahale ediyoruz, Kürtlerin birliği olmamalı, diyorlar.

ŞÊLADIZÊ’YE KARŞI KİNLERİ VAR

Düşman, Şêladizê’nin etrafını bombalamış. Şêladizê’nin bombalanması da aynı şeydir. Yani bu şekilde tehdit etmek istiyor. Neden özellikle de Şêladizê? Çünkü geçen yılın başında Şêladizê’de çok devrimci bir ayaklanma oldu, düşmanın askeri üssü yakıldı ve Güney Kürdistan halkının tutumunu yansıttı. Bu yüzden Şêladizê’ye karşı kindardırlar ve bu saldırıyı yaptılar. Maalesef 5 yurttaşımız şehit düşmüştür. Şimdiden şehit aileleri için ve tüm Güney Kürdistan halkı için başsağlığı diliyorum. Onlar Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin şehitleridir ve bu mücadelenin yükselişinde yaşatılacaklar.

HERKES YENİ DÖNEMİ DOĞRU OKUMALI

Yeni döneme girdik. Bu dönemde hem Doğu, hem Kuzey, hem Güney ve hem de Batı Kürdistan parçaları, dönemi doğru okumalı. Kürt özgürlük davası bugün yeni bir döneme girmiştir. Türk devleti, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin haklı davasına, Kürt halkının tümünün statüsüne karşı saldırı halindedir. Bu, çok kapsamlı bir saldırıdır. Türk devletinin kendisine esas aldığı stratejidir. Hedefi; Kürt halkını, toplumunu soykırımdan geçirmektir. Kürt halkının Başûrê Kurdistan ve Rojavayê Kurdistan’da elde ettiği statüyü, her yerdeki kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Kürt halkının kimlik sahibi olmasını engellemektir. Stratejilerinin ana hedefi budur. Tabi bu stratejinin taktiksel aşamaları da vardır. Şimdi bu biçimiyle yürütülüyor. Bu da yeni bir durumla yüz yüze olduğumuzu gösteriyor.

GİZLİ STRATEJESİ ‘MİSAK-I MİLLİ’DİR

Türk devleti, Heftanîn operasyonunun son yıllardaki en büyük operasyonlarından biri olduğunu söylüyor. Bazı amaçlarını açıkladılar ama tümünü açığa vurmadılar. Bu, saklı bir stratejidir. Biz sürekli söylüyoruz, başkaları da söylüyor. Gizli stratejileri ‘Misak-ı Milli’nin işgal edilmesidir. Bunun taktiksel boyutlarını açıklıyorlar. Şimdi açığa çıkan nedir? Güney Kürdistan siyasetini baskı altına almak, Kürt ulusal birliğinin oluşmasını engellemektir. Kürt güçlerini birbirine karşı kullanmak istiyor. Rojava ile Güney’i, Güney ile Kuzey’i karşı karşıya getirip birliğin oluşmasını engellemek istiyor. Açığa çıkan amaçlarından biri budur.

TAMPON BÖLGEYLE İŞGAL AMAÇLANIYOR

Açığa çıkan diğer amaçları nedir? Güney Kürdistan'da tampon bir bölge; kendi deyimleriyle 35-40 kilometre genişliğinde bir tampon bölge oluşturmak istiyorlar. Bunu alenen belirttiler ama stratejilerinin tümünü açıklamadılar. Bu operasyonla Heftanîn’i işgal etmek istiyorlar. Heftanîn operasyonu bunun başlangıcıdır. Geçen yıl Lêlikan’ı işgal etmeleri bunun hazırlığıydı. Şimdi de Güney Kürdistan’ın diğer ucu olan Heftenîn’i almak istiyorlar. Diğer ucu olan Xakurkê’de Lêlikan’ı almıştılar. Sonra da bu her iki ucu birleştirmek istiyorlar. Nasıl yapacaklar? Derkar’dan Batufa’ya, Bamernê’ye, zaten Kanîmasî içeride kalıyor, sonra Amediyê’ye, Dêrelok’a, Şêladizê’ye ve Sidekan’a kadar gidiyor. Hedefleri budur ve bunu da açıkça söylüyorlar. Bu bölgeyi işgal etmek istiyorlar. İşgali de geçici olarak yaptıklarını söylemiyorlar. Zaten nereyi alırlarsa oraya yol yapıyorlar, kendi sistemlerini kuruyorlar ve kalıcı hale getiriyorlar.

GÜNEY’İN TAVRI MERAK EDİLİYOR

Burada önemli olan çevre güçlerinin tutumunun ne olacağıdır. Irak biraz da olsa tepki gösterdi. Hem Türk elçisini çağırdı hem de açıklama yaptı. Anlaşılan Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi şikayet de etmiş. Hakeza Suudi Arabistan, Mısır, Arap Birliği açıklama yaptı ama bölgede egemenliği olan uluslararası güçlerin bu konudaki düşüncelerinin ne olduğu halen bilinmiyor. Acaba bu yapılanlar onlardan habersiz mi yapılıyor, özellikle Amerika bu konuda ne diyecek halen belli değil. TC onlardan habersiz böyle yapabilir mi? Bu önemli bir konudur. Sadece onların değil, asıl herkes Güney Kürdistan’daki hükümetin fikrinin ne olduğunu merak ediyor. Türkiye’nin tampon bölge oluşturma, yani Güney Kürdistan'ın bir kısmını işgal etme planına karşı Federe Kürdistan Hükümeti’nin tutumu nedir?

HEMEN YNK’Yİ TEDHDİT ETTİLER

Neden YNK’yi tehdit ettiler? Çünkü iki gün öncesinde YNK’nin Irak Parlamentosu’ndaki grubu, Türk devletinin saldırılarına karşı açıklama yaptı. Çavuşoğlu da hemen onları tehdit etti. PKK orada hâkim olmuş diyor. Ne alakası var? Halk bile orada bir yürüyüş yapamıyor. Herhangi bir alakası yoktur ama faşist Türk devleti gerekçe yaratıyor. Onlar için gerekçe yaratmak çok zor bir şey değildir. Ne de olsa inkâr ve yalana dayalı bir siyaset yürütüyorlar. Hemen yalanlar üreterek ‘PKK orada hâkim olmuş’ diyor. Demek ki bunlar her şeyi söyleyebilir.

Asıl amaçları baskı kurup teslim almaktır. Mesele budur. Güney Kürdistan siyaseti bunun karşısında ne yapacak? Bir kenara mı çekilecek? Teslim mi olacak veya destekleyecek mi? Eğer şimdi ses çıkarmazlarsa Türk devleti tampon bölge oluşturacak. Buna karşı çıkmazlarsa buranın satıldığı anlaşılır ve herkes böyle anlar. Biz de diyoruz ki, eğer böyle değilse tavır alın.

İŞBİRLİĞİ VE YUMUŞAK SİYASET DÖNEMİ BİTTİ

Türkiye ile işbirliği ve yumuşak siyaset yürütme dönemi sona erdi, çünkü Türk devleti saldırı üstüne saldırı yapıyor. Hem dil uzatıyor hem de askeri olarak saldırıyor. PKK’yi gerekçe yapmasına kimse kanmasın. Geçen yıl Serêkaniyê’ye dönük saldırı olduğunda o zaman Neçirvan Barzani dedi ki, ‘Türk devletinin Kürtlerle bir sorunu yoktur, PKK ile sorunu vardır.’ Ben de şimdi Sayın Neçirvan Barzani’ye diyorum ki; ‘buyur şimdi git de Serêkaniyê’ye bak, Kürtler ne haldedir? Orada Kürt kalmış mı kalmamış mı? Malı mülkü talan edildi mi edilmedi mi? Namuslarına el attılar mı atmadılar mı? Guta’dan, bilmem nereden getirdikleri çeteleri evlerine yerleştirmemişler mi? Peki Efrîn’deki Kürtler ne haldedir? Orada bir soykırım yürütülüyor, tüm Kürtler çıkarıldı. Kürtlerin malı mülkü tümden talan edildi, her şeylerine el konuldu. Aynı şeyi Serêkaniyê’de de yaptılar.

AVUKATLIĞINA SOYUNMAYIN, GERÇEĞİ GÖRÜN

Hiç kimse Türk devletinin avukatlığına soyunmasın, AKP-MHP faşizminin gerçeğini görsün. Bunlar halkımız üzerinde soykırım siyaseti uygulamak istiyor. ‘Bizden önceki hükümetler bunu başaramadı, doğru yürütemedi, biz başaracağız’ diyorlar. Yeni bir siyaset yürütüyorlar. Bunu yaparken de bazı Kürtleri kendine dost edinerek amaçları doğrultusunda kullanmak da istiyor. Bunlar Abdülhamid’in siyasetini yürütüyor. Abdülhamid de böyle yapmadı mı? Abdülhamid Kürtlerin babasıdır, dediler ama Kürtleri birbirine bırakan, Ermenilere, Süryanilere saldırtan, her tarafa saldırtan Abdülhamid’dir. Düşmanın bu taktiklerine artık kimse kanmamalıdır. 21. yüzyıldayız, insan gerçeklere bu kadar da gözünü kapatmamalıdır. Türk devletinin işgalciliği çok açıktır.

HEFTANÎN SALDIRISI, BU STRATEJİNİN BAŞLANGICIDIR

Heftanîn’e saldırının böyle bir anlamı vardır, bir stratejinin başlangıcıdır. Dört gündür orada yaşanan bir savaş var. Gerçekten de arkadaşlarımız direniyor, büyük bir kahramanlık sergiliyorlar. Soykırımcı Türk devleti çok yoğun teknik kullanıyor. Obüslerle, uçaklarla, casus uçaklarıyla, Kobralarla her yeri imha ederek öyle üzerine gitmek istiyor. Zaten şimdi teknikle Heftanîn’i o kadar vurmuşlar ki, her tarafı yanıyor.

HEFTANÎN’DE TARİHİ DİRENİŞ

Heftanîn köyünün üzerine düşen tepeye Sipan Tepesi diyoruz. Orada çatışmalar yaşanıyor. Düşman orada öne doğru gelmek istiyor. Eğer ilerlerse Keşan’ın üzerine gelecektir. Zaten düşman Batufa’ya yetişmeleri gerektiğini belirtiyor. Herhalde orada bir güçleri var, ona yetişmek istiyorlar. Sipan Tepesi’nde savaş var, arkadaşlarımız orayı halen bırakmamış. Düşman birçok kez denedi ama orada tarihi bir direniş sergileniyor. Adına Şehit Berivan Tepesi dediğimiz, Banikê’nin üzerine düşen ve sınıra yakın olan yeri, Dupişk Tepesi’ni de aldı mı Heftanîn dediğimiz alanı iki parçaya ayırmış olacak. İki parçaya ayırınca Xantur ve Geliyê Pisaxa’daki arkadaşlarımızı kuşatmaya almak istiyor. Şimdiki taktiği budur. Zaten dün Perex – Qesrok Tepesi tarafından bir saldırı başlattı, oradan da ilerlemek istiyor. Şu anda üç yerde savaş var.

BÜYÜK KAHRAMANLIK SAVAŞI YÜRÜTÜLÜYOR

Operasyon başlamadan önce düşman işbirlikçi ajanlar eliyle Heftanîn’de dört yoldaşımızı şehit ettiğini söyledi. Düşmanın söylediği gibi dört değil, üç arkadaştı. Şahin, Çiya ve Tolhildan yoldaşlarımız Keşan köyüne yakın bir yerde, ajanlar eliyle kaldıkları yer ihbar edilerek şehit edildiler. Bu, operasyondan önceydi. Zaten o gece kapsamlı hava saldırıları gelişti. Şimdiye kadar operasyon içerisinde yaşanan şehadetimiz iki yoldaştır, daha önce de isimlerini belirttiğim gibi Mazlum ve Egîd arkadaşlardır. Dört arkadaşla da bağlantı yoktur. Fakat kaç yerde çatışmalar yaşanıyor. Bunun sonucunun ne olacağını şimdiden bilemeyiz. Kısaca; Heftanîn’de şimdiye kadar sergilenen direniş, Cenga Heftanîn Direnişi’nin tarihi olacağını gösteriyor. Orada büyük bir kahramanlıkla savaş yürütülüyor.

SONUNA KADAR SAVAŞAÇAĞIZ

Başta Güney Kürdistan halkımız olmak üzere tüm Kürdistan halkı bilsin ki; biz Türk devletinin Güney Kürdistan’da tampon bölge yapma siyasetine karşı sonuna kadar savaşacağız. Direneceğiz. Heftanîn’i bırakmayacağız. Düşmanın elinde teknik var, belki bazı yerleri alabilir ama her yeri alamaz. Aldığı her yerin faturasını, bedelini vererek alacaktır. Aldığı her yerde de hep öldürülecektir. Orada ve her yerde direneceğiz. Bu tampon siyasetinin sonuçsuz kalması, boşa çıkması ve yenilmesi için tarihi bir direniş geliştireceğiz. Tüm arkadaşlarımızın kararlılığı budur.

FEDAİCE SAVUNMA SÖZÜMÜZ VAR

Halkımız, özellikle de Behdînan bölgesindeki halkımız bu direnişte bize yardımcı olsun. En azından ajanlara karşı tavır sahibi olsun. Ajanların bölgeye gelip arkadaşlarımız hakkında saldırılar yaptırmasına engel olsun. Biz bu savaşı kendimiz için değil, herkes için veriyoruz. Apocu fedailer olarak Kürdistan’ın tüm parçalarını fedaice savunma sözümüz var. Bedeli ne olursa olsun bu sözümü tutacağız. Bu uğurda şehit de düşebiliriz ama bu düşman karşısında asla geri adım atmayacağız, boyun eğmeyeceğiz. Askeri manevralar yapabiliriz. Bazı yerleri alabilir, bazı yerlerden çekilebilir veya bazı yerlere girebiliriz ama sürekli alanda olacağız. Onlar alsa da biz hep içinde olacağız. Yaratıcı yöntemlerle, yeni dönem gerillasının savaş yöntemleriyle Kürdistan toprağında olacağız. Kürdistan’ın özgür topraklarını düşmana bırakmayız. Onların rahatlıkla toprağımızı işgal etmesine izin vermeyeceğiz. PKK olarak bunun karşısında savaşacağız.

DÜŞMANA BU FIRSATI VERMEYECEĞİZ

Halkımıza çağrımız; bizi desteklemesidir. Siyasi güçlere de aynı çağrıyı yapıyoruz ama çağrımız önce halkımızadır. Başta bölgedeki halkımız, bizi desteklesin istiyoruz, çünkü çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Eğer Türk devletinin bu siyaseti sonuç alırsa, yani Heftanîn’i rahatlıkla alırsa sonra Metina’yı da alır. Zaten planları var, ondan sonra Zendura ve Metina’nın tümünü almak istediklerini biliyoruz. Kürdistan toprağının birçok yerine kalıcı yerleşmek istiyor. Sonra da gözünü Güney Kürdistan’ın tümüne dikmiş bulunuyor. Düşmana bu fırsatı vermeyeceğiz ve bu çerçevede savaşacağız. Halkımızdan beklentimiz odur ki; bu savaşta fedailerinin arkasında dursun ve desteklesin. Kürt halkının orada direnen kızları ve oğulları Kürtlerin en temiz, tereddütsüz, kararlı ve hiçbir karşılık beklemeden kendini feda eden en güzide evlatlarıdır. Halkımız bu yiğitleri desteklemelidir.

MAXMÛR’DA KÜÇÜK BİR ÖZ SAVUNMA GÜCÜ VAR

Maxmûr’da az sayıda bir öz savunma gücünün olduğu doğrudur. Maxmûr halkını DAİŞ saldırılarından korumak için oradadır. Daha bundan bir ay önce DAİŞ saldırdı, 2 çete elemanı öldürüldü, bir öz savunma üyesi de şehit oldu. Orayı savunan küçük bir öz savunma gücü vardır. Öyle birilerini tehdit edecek, üzerine uçak kaldırılıp vurulacak düzeyde bir güç değildir.

ŞENGAL’DE GERİLLA DEĞİL, YBŞ/YJŞ VAR

Şengal’de herhangi bir gücümüz yok. Biz Şengal’de değiliz. Şengal’de YBŞ, sanki PKK’dir gibi göstermeye çalışıyorlar. Öyle değildir. Ondan önce şunu belirtmek istiyorum; sanki pêşmergeyi Şengal'den çıkaran PKK’dir. Öyle bir şey yok. Bu şekilde yaklaşıyorlar ve sanki orada PKK hedefleniyormuş gibi gösteriyorlar. Burada da çok yanlış bir yaklaşım vardır. Halbuki Şengal’e yaptığımız fedaice müdahale olmasaydı orada ne olurdu? En az yüz bin Êzîdî halkımız orada katledilir, Êzîdîliğin kökünü kazırlardı. Şimdi biz bunu bir minnet haline getirmiyoruz. Bizim halkımızdır ve halkımızı koruduk. Hatta biz bunu yapmakta geciktik ve öz eleştirimizi veriyoruz. Bazıları, özellikle de Êzîdî olan bazıları çok nankörce yaklaşıyor ve halen de PKK karşıtlığı yapıyor. Biz olmasaydık orada kimseyi bırakmayacaklardı. Biz 150 bin kişiyi oradan aldık, koridor açıp Rojava'ya geçirdik. Bunu yaparak günah mı işledik? Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir diye bir söz vardır. O zaman hakkımızı teslim etmelisiniz.

PÊŞMERGE ŞENGAL’DEN NASIL ÇEKİLDİ?

Biz Şengal’e müdahale ettikten sonra pêşmergeye de yol açarak onları da yanımıza getirdik. Sonra 2017’de referandum yapıldı, Irak ordusu Türkiye’nin teşvikiyle Kerkük’te, Şengal’de harekete geçti. O zaman Şengal’deki pêşmerge komutanlığı arkadaşlarımızın yanına geldi, ‘biz şehri bırakacağız, sizin yanınıza geleceğiz’ dedi. Bizim arkadaşlarımız o zaman dağları tutmuştu, bu durumu bize haber ettiler. Biz de ‘tamam’ dedik, birlikte mevzilensinler, Irak ordusu gelince ‘biz sizinle savaşmak istemiyoruz, buradayız’ desinler ve duruma baksınlar diye cevap verdik. Yani kalabileceklerini kendilerine belirttik. Arkadaşlarımızla birlikte mevzi almak üzere geldiler ama iki saat sonra gece yarısı bize haber verdiler, pêşmerge komutanının ‘ilginiz ve yardımınız için teşekkür ediyoruz ama bize talimat gelmiş, çekileceğiz’ dediğini belirttiler. Hatta ‘Irak ordusu Rabia hattında yolu tutmuş, acaba DAİŞ zamanında yaptığımız gibi yine Rojava üzerinden geri çekilebilir miyiz?’ diye eklediler. Biz de tamam sabah olsun, YPG’li arkadaşlarla konuşulsun, olabilir, dedik. Üzerinden biraz daha zaman geçince Irak ordusunun kendilerine bir yol açtığını, oradan gideceklerini söylediler ve pêşmerge Şengal'den bu şekilde çekildi.

BİR YIL SONRA GERİLLA ÇEKİLDİ

Biz Şengal'de kaldık. Irak gelince hepimizin mevzilendiğini gördü. Biz de ‘buradayız, sizinle savaşmak istemiyoruz ama mevzilerimizi de bırakmayacağız’ dedik. Sonra görüşmeler, diyalog oldu ve savaş yaşanmadı. Biz oradan kimseyi çıkarmadık. Bu olay Ekim 2017’de yaşandı. Nisan 2018’de ise kimse bizden talep etmemesine rağmen biz kendimiz Şengal'den çekilme kararı aldık. Baktık ki, orada artık bize ihtiyaç yok, Irak gelmiş, YBŞ var, kendi kendine yetiyor ve biz de karar aldık, HPG olarak Şengal'den çekildik. Şimdi orada bizden hiç kimse yoktur.

ÊZÎDÎLİK, KÜRTLÜK BÖYLE MİDİR?

Değerli YBŞ Komutanı Zerdeşt Şengalî, kardeşi Cîlo ile arkadaşları Ezdin ve Hemid’e dönük TC’nin uçaklarıyla saldırı gerçekleştiğinde Şengal’in bu değerli evlatları şehadete ulaşmıştı. O saldırı gerçekleştikten bir saat sonra Heyder Şeşo adındaki birisi, TV’ye çıkıp, ‘bir saldırının olduğu doğrudur, PKK’nin karargahına saldırı yapılmıştır’ dedi. El vicdan diyorum. Bu gençler Êzîdî değil mi ki, PKK’lidir diyerek hedef haline getiriyorsun. Êzîdîlik böyle midir, Kürtlük böyle midir? Anlaşılan hedefleri bunlar gösteriyor. YBŞ adıyla kendini örgütleyen gençlerin hepsini PKK’li olarak göstererek hedef haline gelmesini sağlıyorlar. Bunda ne vicdan var ne onur var ne de haysiyet var. Bir de eskiden kaymakamlık yapmış biri var, iki de bir çıkıp, ‘burada PKK var, ondan dolayı huzur yok’ diye geveliyor. Şimdi şunu öneriyorum; tarafsız bir heyet gidip oraya baksın, orada PKK’li kimse var mı yok mu?

KENDİNİ KORUMALI, YÖNETMELİ, ÖZERK OLMALI

Peki orada kim var? Sadece YBŞ/YJŞ var. Biz oraya daha en başta 12 arkadaşı gizlice gönderdiğimizde arkadaşlarımız oradaki insanları tanıdı. Tabi Şengal halkını daha önceden de tanıyorduk. Ferman olduğunda tanıdığımız gençler arkadaşlarımızla birlikte savaştı. Onlardan biri Zerdeşt’ti, biri Berxwedan’dı. Berxwedan arkadaş savaşta şehit düştü. Sonra bu arkadaşlar savaş içerisinde kendi örgütlerini kurdular, adını YBŞ koydular. Biz de onları destekledik, kendilerini eğittik, güçlenmelerini istedik. Bizim inancımız şu temeldedir; Şengal'deki Êzîdî halkımız kendi kendisini korumalı, kendi kendisini yönetmeli ve özerk olmalı. Biz bu çerçevede sonuna kadar Êzîdî halkımızın, Şengal’in arkasındayız. Êzîdîler üzerinde 73 Ferman yapıldığı için Êzîdîler nerede olursa olsun onları destekliyoruz. Bu, bizim için bir anlayış meselesidir ve inancımız gereğidir fakat bu onların hepsinin partimizden olduğu anlamına gelmez ki.

YBŞ’Yİ BİLEREK HEDEF HALİNE GETİRİYORLAR

Bugün on binlerce, yüz binlerce Arap halkı da Önder Apo’nun fikirlerini kabul ediyor. Bağdat’ta, Basra’da bizden çok daha kararlı Apocuların olduğunu biliyoruz. Belki daha örgüt haline gelmemişler ama varlar. Yine Arjantin’de Apocuların, Apocu gençlik hareketlerinin örgütlenmeye çalıştıklarını duyuyoruz. Pakistan’da varlar. Önder Apo, insanlığa bir paradigma, bir alternatif sundu ve kendi düşünce sistemi var. İnsanlar pekâlâ buna katılabilirler. Bu fikre katılan herkes PKK’li değildir ki! YBŞ’yi PKK olarak göstermek isteyenler, oradaki Êzîdî gençlerini direkt hedef göstermek isteyenlerdir. Êzîdî halkının kendi kendisini korumasını, yönetmesini istemeyenlerdir. Şimdi demokratik ulus perspektifiyle Arap halkıyla dostluk ve ilişki geliştirmişler, örnek bir biçimde Arap halkından birçok değerli devrimci insan YBŞ’ye katılmış ve YBŞ daha fazla büyümüş, gelişmiştir. Bundan rahatsızlar ve bu yüzden hedef haline getiriyorlar.

BAZI KÜRTLER DE ALET OLUYOR

Bizim içimizde yer alan, Ermenistan ve Rusya Êzîdî Kürtlerinden olan bazı arkadaşlar vardı. Bu arkadaşlar içimizde 8 – 10 yıl boyunca Zagroslarda, Botan’da savaştılar. Êzîdî halkı üzerindeki ferman gelişince bu arkadaşların kendileri ‘Êzîdî halkını soykırımdan geçirmek istiyorlar, biz de Êzîdîyiz, oraya gidip halkımızı korumak istiyoruz’ dediler ve bu şekilde gittiler. Bu biçimde giden bazı arkadaşlar oldu ve şimdi bazıları YBŞ komutanlığında yer alıyor. Bunlar biliniyor ve fazla afişe olmasın diye isimlerini vermek istemiyorum ama gerekirse isim de verilebilir. Bu şekilde bilinen ve herkesçe tanınan birkaç kişiyi şimdi listelere koymuşlar. Bu biçimde Zeki Şengalî arkadaşı şehit ettiler ve bunları da hedeflemek istiyorlar. Peki bunlar şehit edilince YBŞ ortadan mı kalkacak? Bunlar eskiden PKK’li olabilirler ama şimdi YBŞ’lidirler. Kısacası; bilerek hedef gösterme vardır. Zaten Türk devleti askerlerini Başika’ya yerleştirmiş durumda. Şengal’i açıkça hedef gösteriyor ve gözünü oraya dikmiş. Esasen Şengal’i DAİŞ eliyle tasfiye etmek istediler. Şengal’i ‘Misak-ı Milli’ sınırları içerisinde gördükleri için hedefliyorlar. Maalesef bazı Kürtler de faşist Türk devletinin bu siyasetine alet oluyor. Umut ediyorum ki, artık bu durumu anlarlar ve bundan el çekerler. Oradaki Êzîdî halkımızı, özerk kurumlarını hedeflemesinler.

DAİŞ ELİYLE YAPAMADIĞINI YAPMAYA ÇALIŞIYOR

Dikkat çekici bir diğer şey de şudur; DAİŞ’in soykırıma uğratmak istediği Şengal ve Mexmûr’u şimdi de Türk devletinin uçakları hedefliyor. Amaç aynıdır. Burada daha iyi açığa çıkıyor ki, Türk devleti önce DAİŞ eliyle Şengal’i, sonra Mexmûr’u, ardından da tüm Güney Kürdistan’ı, federasyon sistemini tasfiye etmek istedi. Fakat DAİŞ yenildi, bunu gerçekleştiremedi, bu yüzden de şimdi kendisi yapıyor. Hakikat böyledir.

TÜRKİYE YARDIM İSTEDİĞİNİ GERİ ÇEVİRDİ

Burada bir parantez açarak şunu da belirteyim: DAİŞ saldırdığı zaman Güney Kürdistan’daki hükümet, özellikle de KDP, Türkiye’den yardım istedi ama Türkiye yardım etmedi. Zaten Türk devletinin planıydı, DAİŞ eliyle Güney Kürdistan statüsünü ortadan kaldırmak istiyordu. DAİŞ ile bunu başaramadı, bu yüzden de kendisi adım adım bunu gerçekleştirmek istiyor.

SAVAŞ DAHA DA KIZGINLAŞACAK

Kürdistan özgürlük davasının yeni döneme girdiğini belirtmiştik. Bunu sadece düşmanın Güney Kürdistan’a müdahalesi kapsamında belirtmemiştik. Genel olarak böyledir. Özellikle biz ile işgalci TC devleti arasındaki savaş, bu yıl yeni bir döneme giriyor. Kendimizde bazı değişim ve yenilenmeler gerçekleştirdik. Bu sene savaşın daha da kızgınlaşacağı görülüyor. AKP-MHP rejimi, Kürdistan Özgürlük Mücadelesini tasfiye ederek ve halkımızı da soykırıma tabi tutarak rejimini kalıcılaştırmak istiyor, her şeyini buna bağlamış. Stratejilerini bunun üzerine kurmuşlar. Şimdiye kadar bunu başaramadılar. Kuzey’de ne kadar çabalasalar da sonuç alamadılar fakat yine de ısrarla devam ettiriyorlar, çünkü onlar için hayati olduğunu biliyorlar. Bu çerçevede genelde mücadelemiz önemli bir süreçten geçmektedir.

ÖZ SAVUNMA EYLEMLERİ DAHA FAZLA OLMALI

Kuzey Kürdistan’da eylemler oluyor. Hem gerilla eylemleri hem de öz savunma eylemleri oluyor. Bu iyidir. Türk devletinin iddialarının hiç doğru olmadığını gösteriyor. Faşist AKP-MHP rejimi, çok kapsamlı bir psikolojik savaş yürütüyor. Öz savunmanın Kürdistan ve metropollerde ajanlara, işbirlikçilere, düşmanın ekonomisine dönük geliştirdiği eylemler fena değil ama yetmiyor. Daha fazla olmalıdır. Böyle bir ihtiyaç vardır.

HDP’Yİ GÖLGEDE BIRAKMAKTA BAŞARILI OLAMADILAR

AKP tamamen psikolojik bir savaş yürütüyor. Mesela şimdi Heftenîn’de bir savaş var. İlk gün bütün Türk kanallarında birinci gündemdi ama son iki gündür hiç bahsetmiyorlar bile. Şimdi diyorlar ki, Hulusi Akar ve komutanlar Şırnak’taki koordine merkezine gelmişler. Neden geldiler? Çünkü durumun kötüye gittiğini anladılar. Şimdiye kadar onlarca askerleri öldürüldü. Tam bir sayı vermek istemiyorum ama dünkü açıklamada 20 askerin öldürüldüğü, ondan önceki gün onlarcasının öldürüldüğü söylendi. Gerçekten de oraya gelen çok sayıda işgalci TC askeri cezalandırıldı. Bundan dolayı ilerleyemiyor. Arkadaşlarımız hem sabotaj hem suikast hem de sızma taktikleriyle etkili bir şekilde vuruyor. Bu yüzden TC basını hiç bahsetmiyor bile. İlk gün Heftenîn’i esaslı gündem yaptılar ama şimdi öyle değildir. Aslında operasyonu ilk gündem maddesi yapmanın bir amacı da HDP’nin yaptığı eylemsellik sürecini gölgede bırakmaktı. Bunda başarılı olamadılar.

KAYIPLARINI GİZLİYOR, SİVİL YALANINI UYDURUYOR

Şimdi Kuzey’de arkadaşlarımız onlara dönük her eylem yaptığında ya kayıplarını vermiyorlar ya da sivillerin öldüğünü söylüyorlar. Mesela arkadaşlar Çatak’ta eylem yaptı, sivildir, dediler. Sonra açığa çıktı ki 13 asker/korucu öldürülmüş. Orada yaralanıp hastaneye kaldırılanlardan biri gerçeği ağzından kaçırmıştı. O sözleri medyaya yansıdı. Amed’de böyle oldu, aslında kontradırlar ama sivil elbise giydirerek sivil insanlar olduklarını söylüyorlar.

ASKERİ YOLLARDA VE BARAJLARDA ÇALIŞMAYIN!

Cudi’deki olay için ise şunu söyleyebilirim; işgalci Türk devleti Cudi’nin zirvesine yol götürmek istiyor. Hz. Nuh’un gemisinin olduğu kutsal yere karakol yapmak istiyor. Bunun için de oraya yol götürüyor. Bu, Kürtlüğe ve tarihe karşı bir suçtur, kimse bunda yer almamalıdır. Biz oradan bilgi almamışız, Cudi’den henüz bize tekmil verilmemiş. Bu yüzden net bir şey belirtemem fakat Türk basınının açıklamasına bakarak yorum yapabiliriz. Onlar diyor ki, Güçlükonak’tan, yani Haruna bölgesinden 4 sivil kişi orada ölmüştür. Bunlar korucu mudur, kontra mıdır, yoksa söyledikleri gibi işçi midir, bilmiyoruz. O yüzden şimdi bir şey belirtemem ama Haruna halkımız bilmelidir ki; biz oradaki sivil insanları bilerek hedeflememişiz, hedeflemeyiz de. Arkadaşlarımızdan olayın nasıl olduğuna dair henüz bilgi almadık fakat o mayın bizim tarafımızdan patlatılmışsa oraya yapılmak istenen yolun yapılmasını engellemek içindir. O zirveye yol yapmak tehlikeli bir şeydir ya kontralar ya da devletin has güçleri oraya gelebilir. Bu vesileyle bir kez daha söylüyorum; hiç kimse askeri yolların yapımında, Kürdistan coğrafyasını sular altında bırakan barajların inşasında çalışmamalıdır. Bunlarda çalışmak yasaktır. Kendi insanlarımızı, hele hele sivil insanlarımızı vurmayı asla istemeyiz ama kimse de buralarda çalışmamalıdır.

SAVAŞ SAHASI TÜRKİYE’YE KİMSE GELMESİN

Soykırımcı Türk devleti ile aramızda çok kapsamlı bir savaş sürüyor. İşgalci TC halkımıza devlet terörü uyguluyor, vahşet yürütüyor. Biz bu dönemde Avrupa halkının, Rusya halkının Türk devletinin Kürdistan halkı üzerinde uyguladığı soykırım siyasetini görmesini ve turist olarak Türkiye’ye gelmemesini istiyoruz. Türkiye’ye geldiklerinde harcadıkları her dolar, mermi olup Kürt halkına dönüyor. Bu yüzden Türkiye’ye gelmemelidirler. Eğer Türkiye’ye gelirlerse ve bir zarar görürlerse biz bundan sorumlu olmayız. Onları hedefleyeceğiz demiyorum fakat burada bir savaş var, savaş sahasına gelirlerse ve zarar görürlerse bundan biz sorumlu olmayız. Bundan dolayı gelmemelidirler. Zaten şimdi koronavirüsü vardır, kimse gelmiyor ama ortalık sakinleşince de kimse gelmemelidir. Bu devlet halkımıza karşı vahşet yürütüyor. Biz de buna karşı meşru bir direniş savaşı veriyoruz.

BİZ DEĞİL, TÜRK DEVLETİ TERÖR UYGULUYOR

İster Almanya ister Fransa ister Rusya, isterse de bir başka ülkede olsun; diyelim ki yabancı bir devlet gelip onların toprağını işgal etse, dillerini yasaklasa, kültürlerini engellese, malına mülküne el koysa onlar da buna karşı direnmez mi? Elbette ki direnirler. İşte biz de bunu yapıyoruz. Zulme karşı direnmek meşrudur. Bu, Birleşmiş Milletler’in yasasında da vardır. Biz savaşıyoruz, elimizde silah var ama Türk devletinin iddia ettiği gibi terör yapmıyoruz. Onlar bize terör uyguluyor, biz de buna karşı kendimizi savunma savaşı yürütüyoruz. Tüm dünya bu hakikati göz önünde bulundurmalı ve Türk devletinin destekçiliğini yapmamalı.

DAVAMIZ KUTSAL VE MEŞRUDUR

Biz çok haklı ve meşru bir dava yürütüyoruz. Bizim yerimizde kim olsaydı belki de çok daha aşırısını yapardı. Biz insanlığımıza, dilimize, hakikatimize sahip çıkıyoruz, teslim olmuyoruz ve direniyoruz. Bu yüzden davamız kutsal ve meşrudur. Herkes bunu göz önünde bulundurmalı.

PALME CİNAYETİYLE TERÖR DAMGASI

Olof Palme cinayetini neden PKK’nin üzerine yüklediler? Zaten şimdi gerçekler açığa çıktı ve gündemdedir. Başka sebepleri olsa da esas sebebi, 15 Ağustos Hamlesi’nin gelişmiş olmasıydı. 15 Ağustos Hamlesi’nin dünyada etki yaratmasını engelleme, terör olarak görülmesini sağlamak için Olof Palme cinayetini PKK’ye yüklemek istediler. Olof Palme, Kürtleri en fazla seven birisiydi. Kürtlerin onu öldürdüğünü söylediler. Soykırım karşısında direnen, insanlık görevini yapan Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni bu şekilde suçlayarak ‘terör listesi’ne koydular. Zaten o başlangıç oldu ve sonra ardı sıra haksız bir şekilde PKK’yi terör listesine koydular.

HPG’YE KATILAMAYAN YPS’Lİ OLSUN

Kürt gençleri, hatta sosyalist, demokrat Türkiye gençleri bu faşist soykırımcı rejim karşısında çok daha fazla mücadeleci olmalıdır. Şimdi gerillaya katılmak isteyen birçok gencin olduğunu ama yol bulamadığı için gerillaya katılamadığını biliyorum. Gelen arkadaşlardan durumun böyle olduğunu öğreniyoruz. Aslında biraz yaratıcı yaklaşsalar gerillaya ulaşabilirler. Gerillaya ulaşabilen ulaşsın ama HPG’li olamayan YPS’li olsun. Orada kalıp öz savunma gücü olsunlar. Birilerinin, YPS’li arkadaşların gelip onları örgütleyerek bir tim haline getirmesini beklemesin. Hayır, kendileri 2-3 kişi bir araya gelip tim oluştursunlar, savunma haklarını kullansınlar. Yani öz savunma olsunlar.

KİMSEDEN TALİMAT BEKLEMEYİN

Bunlar kimseden talimat beklemesin. Zaten bu belirttiklerim esastır; her yurtsever Kürt, Türkiye’deki demokrasi yanlıları ve direnişçi sosyalistler kendi inisiyatifiyle bu faşist rejim karşısında eyleme geçmelidir. Düşman, bugün tüm dağlarımızı, ovalarımızı, ormanlarımızı, hayvanlarımızı yakıyor, kemiklerimizi hedefliyor ve kemiklerimizle savaşıyor, toprağımızı işgal ediyor, kökümüzü kazımak istiyor, halkımızı soykırımdan geçirmek istiyor. Öyleyse bu düşmana karşı sessiz kalmamalı, direnişe geçmeliyiz. Hiçbir genç çaresiz değildir. 2-3 genç bir araya gelerek eylem yapabilir. ‘Silahımız yoktur’ diyebilirler. Silahları çakmak ve kibrittir. Onlar da çakmak ve kibritle mücadele edebilir. Düşman bütün malımızı mülkümüzü, dağlarımızı yakıyor, o zaman biz de onların üslerini yakalım. Normal halkınkini değil, askeri yerleri, bize karşı kullanılan ekonomik yerleri hedefleyelim.

KONUŞMA DEĞİL, EYLEM ZAMANIDIR

Bugün her Kürt gencine, Türkiye ve Kürdistan’daki yurtsever ve demokrata çağrımız şudur; bu faşist rejime karşı eyleme geçin. Dönem konuşma zamanı değil, eylem zamanıdır. Dönem böyle bir dönemdir. Herkes bu tarihi dönemde görevlerine sahip çıkmalı. Bunun için hiç kimse talimat beklememeli. İnternetten takip ederek öz savunmanın ne olduğunu, yöntemlerini, perspektifini öğrenmeli ve ona göre hareket etmelidirler. Eskisi gibi arkadaşlarımızın her yerde dolaşıp insanları örgütlemesini beklememek lazım. Kimse böyle bir beklentide olmasın.

KENDİNİZİ ÖRGÜTLEYEREK EYLEME GEÇİN

Herkes internet yoluyla okuyup öğrenip, başka bir şey beklemeden eyleme geçmelidir. Bu dönemin karakteri böyledir. Düşman bize karşı topyekun bir savaş yürütüyor. Bizi, halkımızı ve halklarımızın kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyor. Biz de direnmek ve düşmanı yenilgiye uğratmak istiyoruz. Bu düşmanı yenebiliriz, çünkü çok zayıflamıştır. Şimdiye kadar başarılı olamadı, bundan sonra da başarılı olamaz. Başarı bizim, Kürdistan halkının ve direnen devrimcilerin olacaktır. Kahraman şehitlerin izinden yürürsek zafer kesinlikle bizim olacaktır. Önder Apo’nun perspektifi herkese dönem militanı olmak için gerekenleri vermektedir. Herkes kendi kendini bir militan haline getirebilir. Okuyarak, öğrenerek, kendini örgütleyerek herkes rol oynayabilir. Böyle olduğunda kesinlikle kazanan biz olacağız.