KDP saldırısında sağ kurtulan gerilla Haki Zilan anlattı

KDP’nin ağustos sonunda bir grup gerillaya karşı düzenlediği pusuda sağ kurtulan yedi gerilladan biri olan Haki Zilan, şehit düşen arkadaşlarını anlattı.

28 Ağustos’u 29 Ağustos’a bağlayan gece 7 kişilik gerilla grubu Kandil alanından Behdinan bölgesine geçmeye çalışırken Zap Suyu üzerinde KDP güçlerinin saldırısına uğramıştı. HPG, 3 Ekim’de şu açıklamayı yapmıştı: “Gerilla grubumuz Zap Suyu’nu geçerken KDP güçlerinin herhangi bir seslenişi veya uyarı ateşi olmadan direkt dört koldan ağır silahlar ile yoğun bir şekilde ateş altına alınmıştır. Bu saldırı sonucunda 5 yoldaşımızın kesin şehit olduğu, bir yoldaşımızın ise muhtemelen yaralı esir düşmüş olabileceği netleşmiştir. 7 kişilik grupta yer alan Haki yoldaşımız ise bu olayı bizzat gözlemlemiş ve bir süre sonra sağlam bir şekilde olay yerinden ayrılmayı başarmıştır. Sağ kurtulan Haki yoldaşımız güçlerimize ulaşarak, KDP güçleri tarafından gerçekleştiren saldırıyı birçok yönüyle açıklığa kavuşturmuştur.”

Saldırıdan sağ kurtulan Haki Zilan, 16 gün boyunca yürüdükten sonra ancak yoldaşlarına ulaşabildiğini ifade etti. Gerilla Haki Zilan, şehit düşen arkadaşlarını şöyle anlattı:

“Behdinan’a gelecek gruptaki arkadaşların arasına katılmadan önce gruptaki arkadaşlardan hiçbirini tanımıyordum. İlk kez arkadaşları orada tanıdım. Yola çıkmadan önce bir süre birlikte kaldık ve birbirimizi tanıdık. Ama bu kısa süreçte birçok paylaşımlarımız oldu. Grubumuzun büyük hayalleri vardı ve hepsi moralliydi. Gruptaki arkadaşlar yaşamda ve savaşta birçok tecrübeye sahiptiler. Şoreş Mêrdîn arkadaş eski bir arkadaşımızdı, Kürdistan dağlarında onlarca yıl kalmıştı ve büyük emekler vermişti. Şoreş arkadaş uzun bir süre Karadeniz bölgesinde ve Bakurê Kurdistan’da Dersim gibi yerlerde kalmıştı. Şoreş arkadaş savaşta ağır bedeller vermişti. Savaş pratiğinde bir gözünden yaralanmıştı ve gözü protezdi. Sürekli olarak Şoreş arkadaşın Karadeniz anılarından söz etmesini istiyorduk. Zaten o da bize sürekli olarak zorluklar, yokluklar ve imkansızlıklar içindeki yaşamdan bahsediyordu. Yürüyüş sürecinde her mola verişimizde Şoreş arkadaş anılarını anlatmaya başlıyordu.

Grubumuzun yol göstericileri yani kuryeleri Serdem ve Şoreş Colemêrg arkadaşlardı. Serdem arkadaş güler yüzlü biriydi ve yüksek moraliyle bizdeki yeri hep belliydi. Çok heyecanlıydı ve yerinde durmasını bilmiyordu, çok aktifti. Serdem arkadaş çok emekçiydi. Örneğin yol sürecinde en ağır yük onundu. Kendisine yardım etmek için çabalarımız olsa da, onun yükünü kaldırmamıza izin vermiyordu. Serdem arkadaş sürekli olarak yoldaşlarını düşünüyor ve ona göre yaklaşıyordu. Serdem arkadaş yürüyüşte de hep en öndeydi ve önümüzde yürüyordu.

Şoreş Colemêrg arkadaş da kuryeydi. Hem Serdem hem de Şoreş arkadaşlar Bakurê Kurdistan’daki savaş alanlarına gitmenin hayalini kuruyorlardı. Sürekli olarak bu isteklerini dile getiriyorlardı. Ama yoldaşlarına kuryelik yapmayı da önemli bir görev olarak görüyor ve bu hassasiyetle yaklaşıyorlardı. Yoğunlaşmaları daima örgütün yükünü omuzlamak üzerineydi. Şoreş Colemêrg arkadaş da heyecanlıydı ve kendisini ağır pratiklere hazırlıyordu. Katılımıyla sürece cevap olmak istiyordu. Yürüyüşte Şoreş arkadaşın da görevi de grubun sonunda yürüyüp grubu korumaktı. Bu yüzden çoğu zaman grubun en arkasında yürüyordu.

Brûsk Munzur arkadaş çok emekçi biriydi. Yolculuğa çıkmadan hemen önce birbirimizi tanıdık. Gerçekten de nereye gitse hemen yaşama katılıyor ve öncülük ediyordu. Hakeza parti değerlerine sahip çıkma noktasında çok sorumlu yaklaşıyordu. Brûsk arkadaş bir dakikasının bile boşa geçmesine izin vermiyordu. Mutlaka bir şeyler yaratıyor, yapıyor ve emek veriyordu.

Grubumuzda iki kadın arkadaş da vardı ve renkleri çok belliydi. Axîn arkadaş yaşamdaki coşkusuyla biliniyordu. Bakurê Kurdistanlıydı ama kendisi Başûrê Kurdistan’da büyümüştü ve oradan harekete katılmıştı. Dersim dağlarına gitme önerisi çok fazlaydı. Axîn arkadaş halay çekmeyi çok seviyordu. Gerçekten de günlerce aralıksız ve hiç bıkmadan halaya durabilirdi. Eğer halay başı olmasa halaya katılmıyordu. Ona o kadar çok yakışıyordu. Zaten gerillada bir gelenektir, uzun bir yola çıkmadan ya da eyleme gitmeden önce gerilla mutlaka halay çeker, moral yapar. Biz de yola çıkmadan önce son halayımızı çekmiştik.

Tolhildan arkadaşı da bu yolculukta tanıdım. Yoldayken bazen uzaktan şehirlerin ışıkları görünüyordu. Bir keresinde Tolhildan arkadaş; ‘inanıyorum ki insanlar şehirlerden bu dağlara doğru baktığında, dağların yolcularını görmüyordur. Şimdi 7 gerillanın bu dağlardan onlara baktığını kim nereden bilecek.’ Şoreş Mêrdîn arkadaş da Tolhildan arkadaşın bu sözlerinin üzerine, ‘şimdi buradan geçen sadece bir grup gerilla değildir, buradan bir tarih geçiyor’ dedi. O dağlara bakan gözler nereden bilebilirdi, üç gün sonra oralarda bir grup gerillanın şehit düşeceğini. Gecelerin karanlığında gözükmeyen gerillaların her daim candan ve yürekten onlarla olduklarını nereden bilebilirlerdi ki.

Yoldayken ayakta durmamı ve yürümemi sağlayan şey her 6 arkadaşın anılarıydı. Hep o arkadaşların da yolculuk boyunca benimle olduklarını ve bana yol gösterdiklerini hissediyordum. Bazen patikalarda yürüyordum ve Tolhildan arkadaşla sıcak bir sohbete giriyordum. Bazen geceleri yorulduğumda Brûsk arkadaşı yanımda hissediyordum. O arkadaşları hissetmek bana mücadele gücü veriyordu ve bu şekilde yürüyordum. Gözlerim sürekli eski patikalardaydı, arkadaşların eski malzemelerini, eski bir gabardin parçasını veya mekap arıyordum. Bu temelde günlerce arazide yol yürüdüm. Günlerce yürüdükten sonra bir gün bir kayalığın altında arkadaşlarınkine benzer bir parke gördüm. Bundan çok büyük bir umut aldım ve anladım ki arkadaşların yerine çok yaklaşmışım. Artık vadi vadi, taş taş arkadaşları arıyordum. Bu anlarda Şoreş Mêrdîn arkadaşın Karadeniz’de yaşadığı anıları aklıma geliyordu. Çünkü Karadeniz’deki arkadaşlarımız birçok kez günlerce ve aylarca bir başlarına kalmış, kendi yaralarını kendileri sarmış, aç ve susuz kalmış, ama yine de mücadelelerini devam ettirmişlerdi. Ben de arkadaşların bu büyük tecrübelerini kendime örnek alıyordum. Artık ağaç ağaç arkadaşları arıyordum.

Kendimi bir ormanın içine bıraktım. Bu ormanın içinden bir patika geçiyordu. Bu patikayı takip ettim ve aniden ağaç altında oturmuş iki kadın arkadaşla karşılaştım. Arkadaşlarla karşılaşmam bende tarifsiz ve çok büyük bir mutluluğa yol açtı. Yeniden dünyaya gelip partiye katıldığımı hissediyordum. Partiye katılmaktan daha büyük bir mutluluğu yaşıyordum. Arkadaşlara doğru haykırıp sordum; ‘siz heval misiniz?’ Onlar da, ‘evet, evet biz hevaliz’ dediler. Ben tekrar tekrar aynı soruyu arkadaşlara soruyordum. Başımızdan geçen olayı arkadaşlara anlattım. Her iki arkadaş da kendilerine ulaşmamla büyük bir şok yaşamıştı. Arkadaşlardan hangi gün ve tarihte olduğumuzu sorunca, anladım ki 16 gündür yoldaymışım. Çok anlamlı bir tesadüf olabilir, çünkü karşılaştığım o iki kadın arkadaşın birisinin ismi Hêvî (Umut), birisinin ismi de Roj (Güneş) idi. Benim için çok büyük bir umutla güneşe doğru, yani partiye doğru yürüdüğüm anlamına geliyordu.”