İşbirlikçilik ve teslimiyetçilik çaresi olmayan bir hastalıktır

Kürtler için en büyük tehlike soykırımcı sömürgeciler değildir. Soykırımcı sömürgecilerin saldırılarını normalleştirenler ve meşrulaştıranlardır. Soykırımcı sömürgeciliğe karşı teslimiyeti vaaz edenlerdir.

Efrîn Direnişi süresi boyunca bazı siyasi güçler ve kişilikler yine yeminli Apo ve PKK düşmanlığıyla direnişçilerin yanında olmak yerine Türk devletinin saldırılarını meşrulaştıran söylem ve tutum içinde olmuşlardır. KDP’ye bağlı yayın organlarında neden direniliyor, Efrîn şehir merkezi neden terk edilmiyor diye AKP’nin trolleri gibi konuşmalar yapmışlardır. Türk devletinin Efrîn’e saldırısının nedenlerini soykırımcı sömürgeciliğin saldırganlığında göreceklerine yine direnişçileri suçlayan yaklaşım içine girmişlerdir. Öyle ki, bir an önce direnişin sonlanmasını beklemişlerdir. Efrîn’de direniş yeni bir boyuta taşınınca, yeni bir tarzla sürdürülmek istenince bu defa, neden Efrîn bırakıldı gibi akla ziyan yaklaşım içine girmişlerdir. Onlara göre Kürtler soykırımcı sömürgecilere boyun eğmelidir. Kaderlerini onların insafına bırakmalıdır. 

Efrîn, Kürt halkının örgütlenerek, direnerek özgürlüğün kazanıldığı topraklardı. Dört taraftan düşman güçler tarafından kuşatıldığı halde özgür ve demokratik yaşamlarını korudular. DAİŞ, El Nusra ve diğer çeteler defalarca saldırmasına rağmen bu saldırılar püskürtülmüştü. Bu çeteleri Türk devleti saldırtıyordu. Maşalarla sonuç alamayınca doğrudan dış bir güç olarak kendisi devreye girip işgal saldırısı başlatmıştır. Buna karşı Efrînliler tabii ki demokratik sistemlerini ve topraklarını korumak için direneceklerdi. Özgür ve demokratik yaşama kavuşan topluluklar saldırılara karşı her zaman direnirler. Efrînliler de böyle yapmış, iki ay boyunca kahramanca direnmiştir. Ancak şehir merkezine yüz binler birikince ve Türk devleti şehri tümden yıkacak bir saldırı başlatınca direnişçiler de mevzi savaşına girme yerine farklı bir direnişe yönelmiştir. Bunun da anlaşılması gerekmektedir. Savaş düz bir yaklaşımla, tek bir tarzla ve yöntemle sürmez. Özellikle halk savaşları her zaman çok çeşitli yol ve yöntemlerle sürdürülmüştür. Efrîn’de yaşanan da budur. 

Bazı Kürt çevrelerinin ve şahsiyetlerinin ruhlarına teslimiyet işlemiştir. Onlara göre direnişçilikle bir şey elde edilemez. Mutlaka birilerinin işbirlikçisi olunmalıdır. Bu nedenle 15 Ağustos hamlesi 1984 yılında başladığında onlar bu direnişe yine karşıydılar. Bu açıdan bu kişi ve çevrelerin Efrîn halkının direnişi aleyhine konuşmaları yeni bir durum değildir. Sadece işbirlikçilik ve teslimiyete utanmazca devam ediyorlar. Onlara göre özgürlük için bedel ödenmemeli, hiç kimsenin burnu kanamamalı, hiçbir ev ve duvar yıkılmamalıdır. Düşman öldürse de yıksa da ses çıkarılmamalıdır. İşte PKK düşmanlığıyla teslimiyeti normalleştirme böyle olmaktadır. 

Kürtler için en büyük tehlike soykırımcı sömürgeciler değildir. Soykırımcı sömürgecilerin saldırılarını normalleştirenler ve meşrulaştıranlardır. Soykırımcı sömürgeciliğe karşı teslimiyeti vaaz edenlerdir. Kürt halkının direniş ruhunu içten çürütmek isteyenlerdir. Kurmê darê olanlardır. Bunlar hala bazı Kürt televizyonlarında muteber insanlar olarak konuşturuluyorsa, Kürt halkı içindeki teslimiyetçi varlıklarının sürdüğünü gösteriyor. Bunlar öyle fesat insanlardır ki, kendi teslimiyetçiliklerini gizlemek için herkesin kendileri gibi olmasını ve direnmemesini istemektedirler. Kimse direnmezse onların teslimiyetçi ve ihanetçi yüzleri görülmez, söyledikleri ve kişilikleri meşrulaşır. Bu nedenle gerçek yüzlerinin açığa çıkmaması için her yerde direnişe düşmandırlar. 

Bunlar dün olduğu gibi bundan sonra da direnişin sembolü PKK ve Önder Apo’ya karşıtlıklarını sürdüreceklerdir. Efrîn Direnişini Kürtlerin onur direnişi olarak görmek, bu direnişte verilen şehitlere saygı duymak yerine, direnişi karalamaya devam edeceklerdir. Bunların zihniyetinde demokrasi ve özgürlük olmadığı için, Efrîn’deki özgürlük ve demokrasi ruhunu anlama ve ona sahiplenme olmayacaktır. Onlar işgalden önce Efrîn demokrasisine ve özerkliğine sahip çıkmadıkları gibi işgal saldırılarına da karşı çıkmamışlardır. Bu tür kompleksli ve hastalıklı ruh halindeki kişiliklerin soykırımcı sömürgeci saldırılara karşı çıkmaları ve direnenlerden yana olmaları beklenemez. 

Bunlar, Şengal’de de Êzîdîlerin özgür ve demokratik yaşam mücadelesinden yana olmamıştır. KDP orada direnenleri hedef gösterdiğinde onlar da Şengal’deki özgürlük savaşçılarını hedef almışlardır. Roj Peşmergeleri kisvesi altında Şengal’e saldırıldığında onlar yine Şengal halkından yana tutum almamışlardır. Kerkük’e Irak askerleri girdikten sonra KDP Şengal’i bırakınca da yine Şengal’e sahip çıkmamışlardır. Oradaki özgürlük savaşçılarının konumunu tartıştırarak Êzîdîlerin özgür ve demokratik yaşam özlemini tartışılır hale getirmişlerdir. Zaten bu nedenle şimdi Türk devleti Şengal’i hedef yapmıştır. Şengal’i bu düzeyde hedef haline getirenler de bunlar olmuştur. Çünkü Türk devleti bunların argümanlarıyla Şengal’i hedef haline getirmiştir. 

Türk devleti son zamanlarda Irak hükümetiyle kurduğu ilişkilerde Şengal’e ortak operasyon yapmayı gündemleştirmiştir. Kamuoyuna böyle yansıtılmıştır. Irak Meclis Başkanı Ciburi’nin “PKK’ye karşı harekete geçeceğiz” demesi, Şengal üzerinde yeni oyunlar peşinde olunduğunu göstermektedir. Bu açıdan Şengal ve Êzîdîxan’daki tüm Êzîdîlerin; Avrupa, Ermenistan ve Rusya’daki tüm Êzîdîlerin bu konuda duyarlı olmaları gerekir. Êzîdîlerin Şengal’de kurdukları özyönetimi, özerk ve demokratik yaşamı savunmaları gerekir. 74 fermandan sonra bir kez daha ferman yaşamamaları için özyönetim ve öz savunmalarını korumaları yaşamsal önemdedir. 

Kuşkusuz Şengal’daki özyönetime en fazla Şengal’deki Êzîdîler başta olmak üzere tüm Êzîdîlerin sahiplenmesi gerekir. Onlar sahiplenmeli ki tüm dünyadaki demokrasi güçleri de bu özyönetimi sahiplensin, saldırılara karşı dursun. Tüm Êzîdîler Irak hükümetine karşı da özyönetimlerini savunmalıdırlar. Çünkü Türk devleti Kürtlerin hiçbir yerde irade olmasını istemediği gibi, Êzîdîlerin de özyönetime kavuşmasını istemiyor. Bu nedenle Şengal’i hedef gösteriyor ve bu saldırısına Irak’ı da ortak etmek istiyor. Anlaşılıyor ki Irak iktidarı da buna yatkındır. Bu nedenle Êzîdî halkı ve siyasi güçleri derhal bu tür oyunları boşa çıkaracak çaba içine girmelidir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika