Öztürk: Leyla Güven'in durumu kritik sınırı aştı!

DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, Leyla Güven'in hayati riskle karşı karşıya olduğunu belirterek, "Sessiz kalanlar da sorumlu olacak" dedi. Öztürk, herkesi 19 Ocak’ta Amed'deki mitinge çağırdı.

Tecride Karşı Özgürlük İnisiyatifi, tecride karşı açlık grevi eylemlerine ilişkin DTK’nin Amed'deki merkez binasında basın toplantısı düzenledi.

'LEYLA GÜVEN HAYATİ RİSKLE KARŞI KARŞIYA!'

DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, Leyla Güven’in açlık grevi eyleminin 71’inci gününe girdiğini hatırlatarak, cezaevlerinde, Hewler, Galler ve Strasburg’da en az 300 kişinin açlık grevi eyleminde olduğunu söyledi. Güven’in sürdürdüğü eylemin kritik eşik sınırını aştığını ve Güven’in hayati risk ile karşı karşıya geldiğini ifade eden Öztürk, “Leyla Güven, başlattığı açlık grevi eylemi ile devlete, AKP hükümetine seslendiği, çağrıda bulunduğu kadar; ulusal ve uluslararası toplumun vicdanına da seslenmiş, çağrıda bulunmuştur” dedi.

Leyla Güven’in Kürt halkı ve Türkiye halklarının barış ortamında yaşaması için açlık grevi eylemine başladığını dile getiren Öztürk, “Türkiye ve Kürdistan’ın bütün halklarının barış, kardeşlik, huzur ve istikrar içerisinde yaşama ideallerini sabote eden, halklarımızın birliğini ve beraberliğini tehdit eden politikaların en yoğunlaşmış ifadesi olan, mutlak tecrit uygulamasını kırmak, halklarımızın geleceğe daha büyük bir güven ve zihin açıklığı ile bakmasının önünü açmayı amaçlamıştı” diye konuştu.

'ÖCALAN'A TECRİT KÜRT DÜŞMANLIĞI'

Devlet olgusunun evrensel hukuk ve insan hakları beyannamelerini esas alması gerektiğinin altını çizen Öztürk, şöyle devam etti: “Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a karşı yirmi yıldır uygulanan, 2015 yılı başlarından itibaren de kesintisiz bir biçimde derinleştirilen mutlak tecrit uygulamasının, faşist 12 Eylül cuntasının hazırladığı gerici, anti-demokratik 1982 Anayasası’nda bile yasal ve hukuki bir karşılığı yoktur. Anayasa ve yasaların öngörmediği, izin vermediği uygulamaları devlet gücünü arkasına alarak gerçekleştirmeye çalışmak gerçek anlamda bir zorbalık ve faşizmdir. Sayın Öcalan’a karşı uygulanan mutlak tecrit uygulaması, Kürt düşmanlığının, Kürt varlığını inkâr etmenin ve tarihsel yok etme zihniyetinin en keskinleşmiş ve derinleştirilmiş stratejik halidir."

'SESSİZ KALANLAR ÖLÜMLERİN ORTAĞI OLUR!'

Öztürk, şunları da dile getirdi: “Leyla Güven’in açlık grevi eylemi, bu düşmanlığı ve zulmü yok etmek, halklarımızın ve insanlığın vicdanı, sesi olabilmek içindir. Bilinmelidir ki; bu çığlığa kulaklarını tıkayanlar ve görmezden gelenler, gerçek manada bir insanlık suçu olan bu suça ve yarın yaşanabilecek olası can kayıplarına ve de bunun yaratacağı siyasal ve toplumsal sonuçlara objektif anlamda ortak olmaktadırlar. Demokratik değerleri savunduğunu iddia eden siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, aydınların, hukuk çevrelerinin ve toplumsal vicdanla özdeşleşen bilim insanlarının varlık sebebi, hiç şüphesizdir ki, devletin ya da hükümetin yaptığı yasa dışılıklara, anti-demokratik uygulamalara, halklarımızı birbirine düşman ettirmeyi amaçlayan politikalara ve ortak geleceğimizi karartmaya çalışanlara karşı dik durmak ve ses çıkartmaktır.” 

AİHM VE CPT'YE TEPKİ VE ÇAĞRI

Tecridin Türkiye halklarının geleceğine, demokrasisine ve birliğe yönelik olduğu değerlendirmesinde bulunan Öztürk, “Aynı zamanda, kuruluş amaçları ve varlık sebepleri, evrensel insan haklarını ve hukuk ilkelerini gözetmek, adaletsizlikleri ortadan kaldırmak olan AİHM, CPT gibi uluslararası kurumların bütün bu gelişmelere kulaklarını tıkamaları, verdikleri kararlarla adeta Türkiye’deki faşizm uygulamalarına meşruiyet kazandırmaları son derece trajik, içler acısı bir duruma düştüklerinin somut göstergesidir. Yine buradan ilan ediyoruz ki; bu kurumlar gerek mutlak tecrit, gerekse de mutlak tecrit uygulamasını kaldırmak için bedenlerini açlığa yatıranların yaşayabilecekleri her türlü olumsuz sonuçlarından, AKP-MHP faşist ittifakı kadar sorumlu olacaklardır” diye kaydetti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Birleşmiş Milletler ve hukuk kurumlarına seslenen Öztürk, şöyle devam etti: “AKP-MHP faşist ittifakının siyasal ve toplumsal sonuçları son derece yıkıcı olan mutlak tecrit uygulaması karşısında Eşbaşkanımız Leyla Güven ve diğer açlık grevi eylemcilerinin çığlığını duymalı ve acil bir biçimde AKP hükümeti nezdinde girişimlerde bulunmalıdır. AKP hükümetini, bir akıl tutulması olan Kürt düşmanlığından vazgeçmeye, Leyla Güven ve diğer açlık grevi eylemcilerinin taleplerine kulak vererek, demokratik ve adil bir barışın temel güvencesi olan Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit uygulamasına son vermeye çağırıyoruz.”

'AYAĞA KALKMA VAKTİ!'

“Yarın çok geç olabilir” diyerek kamuoyuna çağrıda bulunan Öztürk, “Bu nedenle, başta halkımız,  ayrımsız Kürdistani ve Türkiyeli bütün demokratik siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, aydın, demokrat, yurtsever şahsiyetler olmak üzere, bütün uluslararası toplumu çok acil olarak; halklarımızın ve insanlığın geleceği uğruna bedenini ölüme yatıran Leyla Güven ve diğer açlık grevi eylemcilerinin sesine ses vermeye, taleplerine sahip çıkmaya ve onlarla dayanışmaya çağırıyoruz. Susmak ve sessiz kalmak, telafisi mümkün olmayan ölümlere ve acı sonuçlara açık davetiye çıkartmaktır. İçinden geçtiğimiz sürecin son derece tarihi bir süreç olduğunun farkında ve bilincinde olarak vicdanımızı ve insanlığımızı ayağa kaldırmanın tam vaktidir” diye konuştu. 

'19 OCAK'TA MİTİNGDE BULUŞALIM'

Son olarak HDP’nin tecride ve açlık grevi eylemlerine dikkat çekmek amacıyla 19 Ocak’ta Diyarbakır’ın İstasyon Meydanı’nda düzenleyeceği mitinge katılım çağrısında bulunan Öztürk, “Herkes Leyla Güven ve bütün arkadaşlarımızın sesine ses katmalıdır” dedi.