Şemzînan ve gerillası - III

Uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından Xakûrkê’den Şemzînan’a ulaşıyoruz. Başından beri Kürt özgürlük mücadelesinin önemli alanlarından olan Şemzînan’da gerillaya tanıklık ettik.

On saatlik yürüyüşümüz hayli yorduğu için gerillaların bize ‘Rojbaş’ çekmeyeceğini biliyordum. Saat 04.00’te kalktım. Rojbaşçı gerilla Rêzan ile birlikte zeytin, beyaz peynir ve karpuz kabuklarından yapılan reçel ile kahvaltıyı hazırladık. Daha sonra gerilla Rêzan, gerillalara rojbaş çekti.

Kahvaltı sonrası Rêzan ile kısa bir sohbete daldık. Rêzan, PKK’nin çıkış koşullarını, savaşın geldiği düzeyi anlattıktan sonra özetle şunları söylüyor: “Herhangi bir canlının yaşam alanını işgal eder veya ona dokunursan o da kendisini savunacaktır. Kürt halkının yaptığı da kendi haklarını savunmaktır. Eğer bu siyasal yollarla olmuyorsa silah tartışmasız bir şekilde en meşru hak oluyor. Türk devleti ile savaşımız son yılların en şiddetli çatışmalarına sahne oluyor. Amed’de, Dersim’de, Botan’da, Şemzînan’da, Xakûrkê’de ve daha birçok alanda yoğun bir savaş söz konusu. Bu savaşta 40 yıllık tecrübemiz var. Kendimize, tarihimize, siyasal aklımıza ve halkımıza güveniyoruz.”

Rêzan ile sohbet ederken gerilla Sipan yanımıza gelerek, bizi güzel bir yere götüreceğini söyledi. Ben de fotoğraf makinemi alıp diğer gerillalar gibi gerilla Sipan’ın peşine takıldım. Dışarı çıktığımızda gün ışığıyla kamaşan gözümüzü açamadık. Bir süre bekledikten sonra baktığımızda güneş tepemizdeydi. Öyle açık bir hava vardı ki sanki kuşlar bile o gün daha da neşeliydi. Biraz ilerleyince burada neden kuşların çok olduğunu anladık. Sipan’ın cennet dediği yer Girê Teyra’ydı…

ZİN VE ÜLKEM İLE SOHBET

Gerillaların gözlerindeki yaşam coşkusu ve verdikleri değer, insana kendisini sorgulatıyor. Neşe ve coşkularının nasıl oluyor da hep canlı kaldığını sordum. Ülkem adlı genç kadın gerilla soruma soruya karşılık veriyor: “Bizim moralsiz ve asık suratlı olmaya hakkımız var mı?”

Ülkem, PKK’nin Kürdistan toplumunda başardığı temel şeylerden birinin de yaşamın güzelliği olduğunu söylüyor. Ülkem, şöyle devam ediyor: “Bakın gerilla saflarına her gün gelen gençler var. Onlarla sohbet ettiğimizde toplumun nasıl bir cendereye alındığını görüyoruz. Gazeteler, dergiler kapatılmış. Onlarca insan ülke dışında yaşamaya mahkum bırakılmış. Kadın cinayetlerinde çok ciddi bir artış var. Toplum nefes alamaz hale getirilmiş durumda. Gerilla ve halk olarak verdiğimiz mücadele içerisinde dört elle tutunarak yaşıyoruz. Karşılaştığımız zorluklar ne olursa olsun, yine ödediğimiz bedelin büyüklüğü ne olursa olsun yaşama sarılıyoruz.”

Gerilla Ülkem sözünü bitirir bitirmez araya bu kez Zin adlı bir başka genç kadın söz alarak sudan çıkmış balık örneğini ile sohbetimize dahil oluyor. Toplumun kimliksizleştirilmek, kişiliksizleştirilmek ve parçalanarak teslim alınmak istendiğini söyleyen gerilla Zin, “Toplum balık gibidir. Nasıl ki balığı sudan çıkardığınız yaşayamaz ise toplumu da kimliksizleştirdiğinizde, kişiliksizleştirdiğinizde, kültürel ve sosyal yapısı ile oynadığınızda ve en önemlisi değerlerini yok ettiğinizde yaşayamaz. Sudan çıkmış balığa döner. Sistem coğrafyamızı parçaladığı gibi manevi bütün değerlerimizi de elimizden almak istiyor. Gerillanın kendi ulusal ve toplumsal değerleri ile bütünleştiği bu dağlarda her zaman moralli olması bundandır. Gerilla özgür yaşadığı için her zaman morali yerindedir. En zorlu süreçlerde bile neşesini bozmaz” diyor.

Ülkem ve Zin ile yaptığımız bu güzel ve öğretici sohbet ardından saatler de ilerlemiş, kavurucu sıcak yerini serin havaya bırakıyordu. Ayrılık vaktiydi. Yeniden zamansız mekanlara doğru yola koyulmak üzere vedalaştık.

GERİLLADA ÜÇ NESİL

Yürüyüşümüz esnasında farklı bir yönlerden gelen gerillalarla karşılaşıyorduk. Şemzînan’da bu kadar çok gerilla ile karşılaşmayı beklemiyordum. PKK ile Türk devleti arasında son yılların en yoğun savaşı yaşanıyordu ve her yaşta gerilla da vardı. PKK kuşaktan kuşağa akan bir mücadele gerçeği ve karşımızda en az üç nesil var.

Gerillalar ile patika üzerindeki selamlaşma ardından kısa bir mola veriyoruz. Ben de gerillaları izleyerek ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Bu arada bazılarıyla sohbet etme fırsatı da yakalamıştım. Özelikle bir kenarda oturmuş sessizce izleyen orta yaşta bir gerilla dikkatimi çekti. Rêdûr’du adı. PKK’nin hangi koşullarda çıktığını, ne yaptığını ve bugüne uzanışını anlatırken, “Kürdistan ölüm uykusundan uyandı” diye ifade ediyor. Genç gerillalardan Rona da dinlerken katılıyor ve şunu ekliyor: “40 yıllık mücadelenin birikim ve derin derslerine sahibiz. 40. yıl iddiamız daha da büyüktür…”

Rêdûr ve Rona’nın yanında büyük bir duygu yoğunlaşmasıyla ayrılıp yeniden yola koyuluyoruz. Gün batmak ve biz de yeni bir gerilla noktasına giriş yapmak üzereydik. Geldiğimiz gerilla noktasının girişinde Cesur, Mordem ve Rêzan adlı gerillalar karşıladı. Hemen çantalarımızı aldılar. Yemek hazırlığı devam ederken gece uyuyabileceğimiz yeri de gösterdiler. Biz de yemek yedikten ve çaylarımızı içtikten sonra günün yorgunluğunu üzerimizden atabilmek için uyku pozisyonuna geçiyoruz. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte dinç bir şekilde uyanıyoruz.

KOBANÊ’DEN SONRA KATILMIŞLAR

Birkaç metre uzağımızda duran Cesur ve Mordem adlı genç gerillaların yanına gittim. İkisi de hemen hemen aynı dönemde gerilla saflarına katılmış. DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik 15 Eylül 2014’te başlattığı işgal saldırısı ardından gerillaya gelmişler. Neden gerillayı tercih ettiklerini sorduğumda önce Cesur yanıtlıyor. Cesur, Öcalan’ın barış ve demokratik çözüm çabalarını hatırlatıyor, diyalog süreci boyunca Türk devletinin istismarından örnekler veriyor ve nihayet Rojava’ya yönelik düşmanlığını boyutlarına dikkat çekiyor. Cesur, “Böylesi saldırılar karşısında sessiz ve kayıtsız kalamazdım. Gerillaya gelmenin en doğru tutum olduğunda karar kıldım” diyor.

Gerilla Mordem ise “Kürt özgür yaşayamaz, özgür düşünemez, diyen bir iktidara karşı direnilmeyecekse ne yapılacaktı? Bu soruya cevap vermem gerekiyordu. Bu sorgulama beni gerilla ile buluşturdu” diye yanıtlıyor.

Sohbetimizi koyulaştırmıştık ki gerilla Rêzan geldi. Gerillaların kendi aralarındaki kısa sohbet ardından gideceğimiz söylendi. Gerillalar Cesur, Mordem ve Rêzan gitmek için hazırlanırken biz de kendi yolumuzu tuttuk. Yavaş yavaş gerillalardan uzaklaştıkça geride bıraktığım dostlukları düşünmeye başlamıştım. Daha birkaç saat bile olmamıştı onlardan ayrılalı ama şimdiden onları merak etmeye başlamıştım. Belki birkaç saat paylaşmıştım onlarla ama onların yürekten gelen sevgilerini, samimi dostluklarını, fedakarlıklarını özleyecektim.

Şunu çok iyi biliyordum, uzaktan gördüğüm her dağ, her tepe bana bir gerillanın hikayesini, geride bıraktığım bir dostu hatırlatacaktı…

Önümüzde büyük bir zirve var. Yaklaşık 3 saattir yürüyoruz. Zirveye çıktık sayılır. Bizi gören iki gerilla bize doğru yaklaşıyor.

Selamlaştıktan sonra gerillalar bizi kendi noktalarına davet ediyor. Biz de teklifi kabul edip kaldıkları noktaya doğru çıkıyoruz. Yürüyüş esnasında gerillalar ile yaptığımız kısa sohbet ardından ’tepeci’ olduklarını anlıyoruz. Bizim bu güzergahtan geçiş yapacağımız bilgisini de sanırım daha önce almışlar. Bir gerilla gülerek “Sizi daha geç bekliyorduk, anlaşılan bu ekip iyi yürüyor” diye takılıyor.

ÇİFT DİLLİ NUMAN

Yola devam ediyoruz. Bölgeye ilişkin sorular soruyoruz. Planlamamızı anlatıyoruz. Yapacaklarımızı sayıyoruz, yorgun argın halimizle. Bu gerilla birimini ziyaret ettikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra mola yerine ulaşıyoruz. Burada küçük bir gerilla birimi kalıyor. Yol kontrolü ve denetimi yapıyorlar. Yemekten sonra planlamamızı somutlaştırıyoruz. Bu birimin bir üyesi olan Numan, bizimle Türkçe, gerillalarla ise Kürtçe konuşuyor. Her iki dili de iyi kullanıyor. Numan, Amedli olduğunu fakat metropolde büyüdüğünü söylüyor. Daha 4-5 yaşlarındayken köyleri yakılmış. Daha sonra yaşam öyküsünü dinlediğimiz birçok gerilla gibi o da hayal meyal hatırlıyor o günleri ama belleğine kazımış. Gün ışığıyla beraber gerillalarla vedalaşıp yeniden yola düşüyoruz. Kavurucu sıcakta birbirini izleyen patikalardan geçiyoruz. Öncümüz Egit adlı Rojhilatê Kurdistanlı bir gerilla…

YİNE BİR GEÇİŞ NOKTASI

Üç saatlik bir yolculuktan sonra yeni bir gerilla birliğindeyiz. Dar fakat sık ormanı olan bir alan. Boylu boyunca yemyeşil ve sapsarı renk cümbüşü var adeta… Sarmaşık şeklindeki asmalar ağaçlara sarılmış. Üzümler henüz tam olgunlaşmasa da görüntüyü daha da güzelleştiriyor. Suyu buz gibi. Adeta bir cennet parçası burası. Öğle vakti, yemek indiriliyor; kuru fasulye, pirinç ve acı biber…

İnsana huzur veren bu mekanda yaprak hışırtıları ve kuş cıvıltıları arasında yemek yiyoruz. Burası bir geçiş noktası diye anlatıyorlar. Bir bölgeden diğerine geçiş güzergâhı. Bundan sonra alacağımız mesafe daha uzak ve bir o kadar da tehlikeliymiş. Bundan dolayı dinlenip yola çıkacağız. Gerilla rehberlerimiz hazır. Bu sefer iki gerillayla birlikte yol alacağız, gece ay ışığı rehberliğinde…

GERİLLA HİÇ DURMAZ

İyice dinlendikten sonra gecenin içinde yola çıkıyoruz. İki saatlik bir yürüyüşten sonra hareketli bir gerilla birimindeyiz. Gerilla, tabir yerindeyse kaplumbağa misali evini sırtında taşıyor. Bu, ileri birliklerden birisi fakat biraz daha geri cephede konumlanıyor. Temel çalışmaları lojistik ve üstlenme. Daha çok genç gerillalardan oluşuyor. Kimisi köyünden çıkıp gelmiş, kimisi metropollerde doğup büyümüş. Onlar şimdi aynı yaşamı paylaşıyor. Sanki yıllardır bu ortamda yaşıyorlarmış, yıllardır birbirlerini tanıyorlarmış gibi. Hangisinin görevli olduğunu anlamak zor. Her biri bir taraftan işin ucundan tutuyor. Her biten iş başlayan yeni bir işin habercisi oluyor gerillada. Durmak yok.

Bir grup gerillayla birlikte 2 sivil giyimli genç kadın geliyor. Yeni katılmışlar. 9 gün boyunca yürümüşler. Gerillalar yorgun argın gelip merhabalaşıp otururken, gençler ise yeni olmalarına rağmen capcanlı. Dağa ulaşmış olmanın mutluluğu gözlerinden okunuyor. Hareketli gerilla birimindeki gerillaların yoğun ısrarı ile geceyi burada geçirmeye karar veriyoruz; çay, sohbet ve uyku…

GERİLLA YAPIMI REÇELLER

Gerillalar çoktan uyanmış, kahvaltı hazırlamışlar. Bizi bekliyorlar. Kahvaltıda peynir, el emeği göz nuru elma reçeli ve zeytin var. Gerilla birimleri mevsimine göre elma, yabani armut, alıç, şilan, karpuz kabuğundan reçel yapıyor. Kış için depoluyor. Hatta patlıcandan ve kabak kabuğundan bile reçel yapıyorlarmış.

Bugünü bize ayırmalarını ve bazı çekimler yapmak istediğimi söyleyince reddetmiyorlar. Çekim yapıyoruz, gerillalarla sohbet ediyoruz. Dolu dolu geçen bir günün ardından, yorgun düşüyoruz. Dağlarda geceleri hava serin. Gündüz sıcağını düşündüğümde gece saatlerinin serinliği hoşumuza gitmiyor değil. Bazen de soğuk ürpertici bir hal alabiliyor. Fakat o kadar yorgunuz ki sabaha karşı uyandığımda nasıl uykuya daldığımı hatırlamıyorum bile.

SINIRLARIN ANLAMSIZLAŞTIĞI YER

Hareketli gerilla biriminden sonra bu kez de sınırların anlamsızlaştığı yerdeyiz. Bugün başka bir birliğe geçmeyi hedefliyorduk ama gerillaların yerini deşifre etmemek için ancak 4 saatlik bir gecikmeyle yola çıkıyoruz.

Rehberlerimiz değişti. Artık rehberimiz iki kadın gerilla. Yolda başka bir birlikten kadın gerillalarla karşılaşıyoruz. Göreve gidiyorlarmış. Yanlarında bir süre dinleniyoruz. Bir saatlik bir yürüyüşten sonra patikada üç gerilla bize doğru geliyor. Yolun bundan sonrasını onlarla yürüyeceğiz. Birimler kendi aralarında bir iş bölümü yapmışlar. Bizi bir birime kadar ulaştıran gerillalar, kendi birimine geri dönüyor. Ulaştığımız birim de bizi sonraki birime ulaştıracak. Bu, böyle sürüp gidiyor.

Şemzînan’ın gerçekten de buz gibi suları var. Gerillalar bazı noktalarda kaynak sularından çeşme yapmış. Ancak birçok çeşmenin etrafı balçık yığını. Gerillalar bu çeşmeleri birçok defa yeniden yapmak zorunda kalıyor, çünkü her yaptıklarında domuzlar ya da diğer yabani hayvanlar gelip bozuyor.

Yeni sınırların başladığı yerdeyiz. Gerillalar için ise sınırlar sadece sembolik taşlardan ibaret. Gerillalar, “Burası Kürdistan. Burada sınırlar anlamını yitiriyor” diyor.

KADINCA, KADIN İŞİ YOK

Öncümüz keşif uçağına yakalanmamamız için acele ediyor. Uzunca bir yürüyüşün ardından yeni bir gerilla birimine ulaşıyoruz. Gerillalar da görevden yeni gelmiş ve yorgunlar. Birlikte kahvaltı yapıyoruz. Sonra ekmek yapan grubun yanına gidiyoruz. Üç kişiler; bir erkek, iki kadın gerilla. Savaşta da yaşamda da kadın erkek ayırımı yapmıyorlar. Gerillada kadınca işler yok. Kadın işi yok. Temel kural; yeteneğine ve gücüne göre iş bölümü yapmak.

EN YORUCU YOLCULUKLARDAN

Akşam üzeri yeni bir birime doğru yaklaşık üç saat süren bir yolculuk daha. Gerillanın ‘xiz’ diye tabir ettiği bir patika; taşlık, çakıl ve kaygan, yürümek çok zor. Kaymamak için çok dikkatli adımlarla yürüyoruz. Şu ana kadarki en yorucu yolculuklarımızdan birisi oluyor. Öncüden biraz geride kalıyoruz. Yaklaşık 20 dakikalık bir zamanı irice bir taştan nasıl ineceğimize harcıyoruz. Nihayet gerillalardan biri yardımımıza koşuyor, onun yardımıyla inebiliyoruz.

Bundan sonra farklı bir yoldan devam edeceğiz, en azından bir süreliğine. Gerillalar ise kendi patikalarından. Sarp ve geçit vermeyen kayalık bir alan olduğundan böyle bir ara çözüm buluyorlar. Gerillalar ile ortak bir noktada buluşmak üzere anlaşıyor ve yola koyuluyoruz.

Güneş tepemizde yol alıyoruz, bunaltıcı bir hava. Yıkılmış bir köprünün dibinden suyu geçiyoruz. Buluşacağımız yer dik kayalıklardan oluşuyor. Tek bir ağaç yok. Üç gerilla gelip bizi alıyor. Bu kez misafir olduğumuz birim, daha çok lojistik ve teknik işlerle uğraşıyor.

Şimdi tırmanma zamanı. Zozanlık bir arazi, yüksek ve ağaçsız tepeler. Vadilerin derinliklerinde bulunan tek-tük söğüt ağaçları da görünmez oldu artık. Tamamen çıplak bir arazideyiz. Tırmanışa devam…