Şengal'den izlenim: Kalbimizin dervişleri

''Siz geldiğinizde bize ekmek, su ve temiz kalbinizi getirdiniz, biz sizi güller ve Tawusî Melek duası ile uğurluyoruz...”

Tarihi günlerin tanığı olmak, sanıldığından daha büyük bir yük bırakır insanın omuzlarına... Ülkende güncel olarak gelişen her adıma şahit olmak, olan bitenle haşir-neşir olmak, tarihi bir sorumluluk yükler benliğe. 4 ve 7 Ağustos 2014 yılında Şengal fermanına isyan edip dağlardan Şengal’in kavurucu çöllerine akın eden gerillaları fotoğraflamıştım. O zaman, hepsi çok üzgün, öfkeli ve çok gururluydu. Çoğunun elinde silahı, ekmek ve su vardı. Kime yetiştilerse hayat verdiler. Silahları ile insanları korudular, kavruk bir çöle dönüşen çocuk dudaklarına su verdiler. Aç kalan insan için ruhlarını buğday misali öğütüp ekmek yaptılar. Ölümden korkan ve dehşet ile açılan gözlere umut oldular. Binlerce insanın ellerine dokunup kendilerine ve güzele dair dağ gibi bir inanç iliştirdiler avuçlara. 

 

BİR TEK GERİLLA GÖRDÜ ŞENGAL'IN YARASINI 

O mağrur ve temiz yüzlerini gören hiç kimse onları bir daha asla unutmayacaktı. Bütün dünyanın gözü önünde bir kıyam oluyordu ve herkes kördü. Bir tek gerillalar görüyordu Şengal’in yarasını. Bir avuç kadar cesur insan dünyanın görmek istemediği bir kıyıma “Hayır” deyip özgürlüğün süvarileri gibi kötülüklerin tümüne kılıç çekti. Ne yalan söyliyeyim o zaman o dağdan can havliyle Şengal’e gelen gerillalara ve ellerindeki ferdi silahlara bakıp “Çağın korkunç Leviathan’ı ve kendi zamanlarının Deccalleriyle bu küçük silah ile nasıl başaracaklar acaba?” demiştim. Tabii içimden demiştim. Benden başka kimse duymamıştı sesimi. İyi ki de duymamıştı kimse. Çünkü o gerillalar herkesi yanılttı. Bunu bugün daha iyi gördüm. Onlar, toprakları fethetmeye gelmemişti, yürek fetihçileriydiler. Onlar, silahlarının arkasında dağ gibi duran yürek gücüne inanıp koştular kötülüğün üzerine. 

BİR HALKI CEHENNEMDEN ÇEKİP ALDILAR

Ve tarih 1 Nisan 2018 aradan dört yıl geçti bu kez KCK ve HPG’nin ortak kararıyla Şengal dağındaki son gerilla gurubunun geri çekilmesine tanık oluyor ve yine fotoğraflıyorum. Onlar, acının en katmerlisini çekip bir halkın ellerini tutup cehennemden aldılar. Ben ise onları fotoğrafladım.

SARI KIR ÇİÇEKLERİ TAKTILAR YAKALARINA

Bütün Şengal halkı gerillaları uğurlamak için Şengal şehitliğine toplanmış, mahşeri bir kalabalık var. Anneler, pirler, gençler, çocuklar ve YBŞ/YJŞ savaşçıları tek sıraya girmiş hatır istiyor. Her giden gerillaya ayrılığı simgeleyen sarı bir kır çiçeği verilip, yakalarına Tawusî Melek rozeti takılıyor. Hoparlörlerden “Emê biçin heval, emê herin heval” stranı son ses söyleniyor. Çocuklar gerillalara yazdıkları şiirleri okuyor mikrofondan. 

GERİLLALAR GÖZYAŞLARINI SAKLIYOR...

Herkes ama herkes ağlıyor, bir tek gerillalar saklıyor göz yaşlarını. Öyle gururlu, öyle onurlu, öyle dik duruyorlar ki insanın onlara kızası geliyor. “Çocuklar ağlamasın diye geldiniz, giderken bütün çocukları atlattınız” “Virane bir Şengal’e geldiniz bütün kalpleri çalıp kendinizle götürüyorsunuz” diyesi geliyor insanın... Gerillalar ne düşünüyor bilmiyoruz, onlar hep bir sır gibi! Kalpleri volkan kuyusu olsa kimse yanmasın diye dışarı bir kıvılcım taşırmazlar. Ama görüyorum bütün gerillalar Şehitlikte yatan arkadaşlarının mezarlarından gözlerini ayıramıyor ve benim hıçkırarak dizlerimin üstüne düştüğüm an bu an oluyor işte. İlk gelen gerilla grubundan çoğu şu an bu şehitlikte yatıyor. Gözleri aklıma geliyor, ellerinin sıcaklığını hissediyorum.

AMED, NUJIYAN, TİREJ, BERİVAN VE YÜZLERCESİ...

Kürtçe konuştuğu için öğretmeninden dayak yiyen ve bir daha asla Türkçe konuşmayan Amed, gözleri yıldız seli olan kıvırcık saçlı güzel kadın Nûjiyan, komedyen ve suikastçı Tîrej, bal gözlü Berîvan... Hepsi ve daha yüzlerce gerilla bu şehitlikte yatıyor. Hepsini tanımanın ağır yükü ve gerillaların yoldaşlarını burada bırakan yaralayan hüznü birbirine karışıyor.

'SİZ KALBİMİZİN DERVİŞLERİSİNİZ, AKAN SULAR GİBİ TEMİZ...'

Bembeyaz elbiseler içinde nur yüzlü yadê Xoxê hissediyor gerillaların ellerinin şehitlikten kopmadığını ve mikrofona asılıp gözyaşları içinde çığlık çığlığa içini döküyor gerillalara “Şehitler bize emanet, çocuklarımızdan öncedir onlar, gözümüz gibi bakacağız hepsine. Ve siz ferman zamanında geldiğiniz elbiseyle gidiyorsunuz. Sırtınızdaki çantanız ve silahınız dışında hiçbir şeyiniz yok ama sizde sevgi çok. Siz kalbimizin dervişlerisiniz, akan sular gibi temizsiniz. Siz geldiğinizde bize ekmek, su ve temiz kalbinizi getirdiniz, biz sizi güller ve Tawusî Melek duası ile uğurluyoruz” deyip elindeki gümüş ve altın işlemeli Tawusî Melek simgesini kadın gerilla komutanın eline verdi. Ve ellerini havaya kaldırıp gözyaşları içinde dualar okudu... Ne güzel tarif etmişti gerillayı ana, ekmek, su ve gül... Temiz yürek ve dua...

ÇOCUKLAR 'BILA NEÇIN' DİYOR ANNELERİNE...

Bu saatlerce süren veda sahnesinin hepsini saniye saniye izledim. Çocuklar annelerinin eteğine yapışıp “bila neçin” (gitmesinler) diye ağlayıp bir dakika sonra gerillaların avuçlarına iliştirdiği rozetlere bakıp duruyordu. Gözleri kocaman çocuklar bütün giden gerillaları öptü ve gerillalar çocukların yanına geldiğinde silahlarını arkalarına itip çocuklara eğilip son sözlerini söyledi “Em ne dûr in, nezi we ne. Hûn kengî bixwazin emê dîsa werin” (Uzakta değiliz, yakınız size. Ne zaman isterseniz geleceğiz) “Negrî eyb e lo tu mezin bûyî” (Ağlama, ayıptır artık büyüdün) diyen gerillalar çocukları gider ayak gıdıklıyordu. 

GENÇLER: YA GİTMEYİN YADA BİZİ DE GÖTÜRÜN

Gençler defalarca gerillaları taşıyan arabaların önünde set oluşturup gitmelerini engellemek istedi. Arabaların önüne atılıp “Ya gitmeyin ya da bizi de götürün” diye haykırdı. Ama gerillalar verilen karara saygı gereği gitmek zorundaydı ve gençlerin barikatlarını kıramayınca arabalarını çöle sürüp tozun içinde kayboldular. 

Aynı böyle toz fırtınası içinde gelmişlerdi. Analar hava kararıncaya kadar gerillaların gittiği yolda oturup ağladılar. Arkalarında su döktüler ve avuç avuç şeker attılar arkalarından. 

GİTTİLER!

Arkalarında özgür yaşamın tohumlarını ekip gittiler. Gittiler çocuklara Vînar, Zîlan, Çeko, Armanc ismini hediye edip gittiler! Kırımdan geçen bir halkı diriltip, yaralarına umut sürüp gittiler. Arkalarında inşa ettikleri yaşamı kadınların vicdanına teslim edip gittiler... Kendini ve halkını savunacak devasa bir Êzîdî ordusu (YBŞ-YJŞ) bırakıp gittiler.

En son durakta yine halk gerillaların gitmesini engellemeye çalışırken, Irak askerleri de gözyaşlarını tutamadı. “Böyle sevilmek herkese nasip olmuyor. Para için savaşan bütün ordular ağlasın çünkü onlar asla böyle sevilmeyecekler” diyordu yaşlı bir adam. Son sözü yine bir bilge söylemişti…  

Kaynak: Yeni Özgür Politika