Bilici: İktidar darbeyi fırsata çevirdi

AKP’nin darbe girişimini muhalifleri tasfiye etmek için fırsat çevirdiğine vurgu yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, “Darbe OHAL uygulamalarıyla engellenemez” uyarısı yaptı.

AKP-MHP ittifakının 15 Temmuz sonrası 20 Temmuz’da ilan ettiği OHAL bir yılını doldurmak üzere. Kürdistan’da 1984 yılından bu yana uygulanagelen sıkıyönetimin farklı boyutunun yaşandığı bir yıllık süreç, geçmişi aratır hale geldi. Zorun pervasızca kullanıldığı Kürdistan’da bu süre zarfında aralarında milletvekilleri ve belediye eşbaşkanlarının da bulunduğu binlerce siyasetçi, gazeteci, parti üyesi, akademisyen, emekçi tutuklandı. KHK’ler eliyle Bakanlar Kurulu’ndan çıkarılan kararlar hayatın her alanına sirayet etti. Bu saldırganlık beraberinde sivil ölümleri de getirdi. Yine işkence ve kötü muamele karakol ve cezaevlerinden sokağa kadar taştı. Aradan geçen bir yıl, “Halka değil devlet karşı OHAL ilan ettik” diyerek yola koyulan AKP’nin temel hedefinin Kürt özgürlük mücadelesi olduğunu ispatladı. İHD Diyarbakır Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Raci Bilici, OHAL’in bir yılını değerlendirdi.

‘İKTİDAR DARBENİN OLMASINA ÖN AYAK OLDU’

Bölgenin OHAL’e yabancı olmadığının altını çizen Bilici, darbe girişiminde bulunanların aslında bölgede yürüttükleri operasyonlarla çok ciddi ihlallerin yaşanmasına neden olduğunu, inanılmaz şekilde hukuk dışına çıkıldığını ve siyasal iktidar tarafından korunduğunu vurguladı. Hükümetin polis ve askerin yargılanmaması için yasallaştırdığı koruma zırhını hatırlatan Bilici “siyasal iktidar bölgede görev yapan ve operasyon yapan bütün kolluk kuvvetlerini ve korucuları dahi dokunulmaz hale getirmişti. Bu şu anlama geliyordu; ‘Siz hukuk dışına mı çıkıyorsunuz veya ihlal mi yapıyorsunuz, cinayet mi işliyorsunuz, ne yapıyorsanız sorun değil. Dokunulmazlık zırhınız var.’ Çünkü bu kolluk kuvvetleri bu şartla bölgeye geldiler. ‘Bize dokunulmayacaksa biz operasyonları yürütürüz’ şeklinde istekleri oldu. Ve uzun süre de öyle devam etti. Hepsi hukuk dışına çıktı. Cizre’de Sur’da Nusaybin’de Yüksekova’da ve Silvan’da hukuk dışına çıktılar. O dönemde siyasal iktidara çağrıda bulunuyorduk. Burada kolluk kuvvetleri hukuk dışına çıkıyorlar dedik ve gereğinin yapılmasını istedik. Hukuk dışına çıkanları yargı önüne çıkarın dedik. Çatışmaların bir kuralı ve kaidesi olduğunu, sivil alanlarda yaşananların inanılmaz derece ihlallerle dolu olduğunu ve yargısız infazların geliştiğini, kötü muamelelerin arttığını, gözaltıların keyfi olduğunu söyledik. Maalesef siyasal iktidar buradakilere destek vererek darbenin yaşanmasına ön ayak oldu” dedi.

İKTİDAR DARBEYİ FIRSATA ÇEVİRDİ

Darbe girişiminden sonra OHAL’in ilan edildiğini, bunun da “darbecilerle mücadele” kılıfı altında uygulamaya konduğunu söyleyen Bilici, “Ama siyasal iktidar OHAL’i tamamiyle kendine bir fırsat bilerek ve fırsata çevirerek hareket etmeye başladı. Çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnamelerle, almış olduğu kararlarla yapmış olduğu pratiklerle bu sonucu çıkarıyoruz. Darbeyle hiç alakası olmayan darbe sürecinde yer alması mümkün olmayan ve ömrünü darbelerle mücadele ederek geçiren insanlar şuanda cezaevindeler. Gözaltına alındılar, fişlendiler, ihraç edildiler, tutuklandılar yada ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar” şeklinde konuştu.

OHAL İKTİDARIN SOPASI HALİNE GELDİ

Siyasal iktidarın kendisine muhalif olan herkese bir yönelimi olduğunun altını çizen Bilici, darbeyle uzaktan yakından alakası olmayan uygulamalar yaşandığını, birçok muhalif yayın kuruluşuna el konulduğunu ve keyfi bir şekilde yayınları durduruldu televizyonların varlıklarına el konulduğunu, onlarca gazetecinin gözaltına alındığını ve tutuklandığını, binlerce kamu emekçisinin ihraç edildiğini dile getirdi. OHAL döneminde tüm halkların mağdur edildiğini belirten Bilici, “Binlerce akademisyen, insan hakları savunucuları ve iş insanları da bu süreçten nasibini aldı. Muhalif olan herkese bir yönelim oldu. Darbe ile mücadele adı altında kendisine muhalif olan herkesi etkisiz hale getirmeye çalıştırlar. Bunu yaparken de hiçbir soruşturma yapılmadan hiçbir delile dayandırmadan kanıtlardan tamamıyla bağımsız keyfi olarak uygulamaya çalıştırlar. OHAL aslında siyasal iktidarın bir sopası haline geldi. Bununla rahatlıkla KHK çıkardılar ve uygulamaya koydular. Yargı, basın yayın, asker ve emniyeti kendi kontrolüne alarak muhalifin sesini kısarak pratik sergilemeye çalıştı” diye konuştu.

KEYFİ UYGULAMALARLA TEMEL HAKLAR HİÇE SAYILIYOR

İktidarın darbe sürecini gerçekleştiren ve yer alan kişilerin bir kısmına yöneldiğini, bir kısmına ise dokunmadığına vurgu yapan Bilici, “Dünyanın her yerinde darbe girişiminde ve darbe olduğunda şunun olduğunu biliyoruz. Bu darbenin bir siyasi ayağı da olur. Ama şimdiye kadar sadece kamu çalışanlarına, muhalif kamu emekçilerine, gazetecilere, insan hakları savunucularına ve iş çevrelerine dokundular. İşin siyasi ayağını yürüten ve gerçekten de siyasi ayakla bu işin içerisine giren kendine yer bulunan siyasilerin referansıyla bir çok noktaya gelen insanlar dokunmadılar. Öteden beri siyasal iktidarlar muhalif olanları hep dışlamıştır, ötekileştirmiştir ya da hakkında soruşturma başlatmıştır. Liyakat ve işi yapabilecek iradeye sahip olmasına rağmen ideolojisi ve insancı mezhebi gereği devletin önemli yerlerine almamıştır. Tamamen muhafazakar ve o dönemde cemaate bağlı olan insanlar devlet kurumda yer almıştır. Peki bunlar kimlerin aracılığıyla gelmiştir. Siyasal iktidarların aracılığıyla gelmiştir. O zaman bunun içerisinde siyasiler de vardı. Ama dokunmadılar. Hala olağanüstü hal adı altında keyfi uygulamalar sonucunda temel hak ve özgürlükleri ile uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak kendi bildiğini kendi ideolojisine göre bir cezalandırmaya yöntemi olarak önümüzde duruyor” dedi.

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE ARTTI

Şu an insan hakları savunucularının keyfi bir şekilde gözaltında tutulduğuna ve “ajanlıkla” itham edildiğine değinen Bilici, sadece bunun bile OHAL’in hedefinde kimler olduğunu gözler önüne serdiğini kaydetti. İşkencenin OHAL döneminde aleni bir şekilde uygulamaya koyulduğunun altını çizen Bilici, “Darbe sürecinden sonra siyasal iktidarın bir çok bakanı ve dönemin cumhurbaşkanı çıktı çok açık bir şekilde darbeciler hakkında ‘gereken ceza neyse verin’ şeklinde açıklamalar yaptılar. Bizler siyasi iktidarı uyardık o dönemde. Bu çok tehlikeli bir açıklamadır. Hakikaten de cezaevlerinde, gözaltında işkence çok artmaya başladı. Şuanda mevcut olan anayasanın 17. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi işkencenin her koşulda hiçbir zaman yapılmayacağını, yasak olduğunu bunu yapanların insanlık dışı bir suç işlediğini ve bu temelde cezalandırması ve hesap sorulması gerektiğini açıkça belirtiyor. Fakat darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’e birlikte keyfi bir uygulama söz konusu olduğu için hiç birisinden hesap sorulmadı” şeklinde konuştu.

DARBE OHAL UYGULAMALARIYLA ENGELLENEMEZ

Bilici, OHAL ile darbelerin önüne geçilemeyeceğini söyleyerek, şöyle devam etti: “Darbeler böyle önlenemez. Keyfi uygulamalarla hukuk dışına çıkılıyor. İhlaller artmış olur. Bölgede görev yapan kamu otoritesine bağlı olanlar keyfi hareket ederek normal vatandaşın temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaya gidebiliyor. Mağduriyete neden olabilir. Bunun için siyasal iktidar olağan üstü hale son vermelidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargı ile mağduriyet yaşanan insanların mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Yargı önüne çıkması lazım.”

Hükümetin mağduriyetleri gidereceği iddiasıyla bir yıl sonra kurduğu OHAL Komisyonu hakkında da konuşan Bilici, “Komisyon bağımsız ve tarafsız değildir. Bu komisyon siyasal iktidarın kurmuş olduğu bir komisyondur. Yüz binin üzerinden mağdur olan insanların dosyalarına bakması yıllarını alır. Bu da ciddi bir mağduriyettir. Dolasıyla bu tür ucuz hesaplardan vazgeçilmelidir. Bunun için olağan üstü hal son bulmalıdır. Hak ve özgürlükler güvenceye alınmalıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Umuyoruz ve diliyoruz ki bugüne kadar yaşana hak ihlalleri son bulur” dedi.

ÖCALAN İLE GÖRÜŞMELERİN BAŞLAMASI LAZIM

Bilici bu kaostan çıkış için ise şu önerileri sıraladı: “Bölgede bir çatışma ve operasyon var. Siz OHAL’i kaldırsanız da kaldırmasanız değişen bir şey olmuyor. Bunun için diyoruz çatışmaların bitmesi lazım. Sayın Öcalan’la görüşmelerin tekrar başlaması lazım. Tecride son verilmesi gerekir. Cezaevlerini bu kadar tıka basa doldurmanın bir çözüm olmadığını görmeleri gerekiyor. OHAL ile birlikte demokratikleşmenin artması gerekir. İnsan haklarına dayalı bir tavrın geliştirilmesi lazım. Yasaların ona göre şekillenmesi lazım. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imza atmış bir ülke olarak oradaki maddelerin gereğini yapmanız lazım. Bunlar olmadığı sürece OHAL’i kaldırdın ya da kaldırmadın bir çözüm gelişmiyor. İhlaller çok atıyor. Keyfi uygulamalar başını almış gidiyor. Kolluk kuvvetlerine koruma zırhı getirmeye devam ederseniz yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Geçmişte bunu yaşadık hala da bu ülke faturası ödüyor. Darbeden rahatsız olan varsa o zaman dört elle demokrasiye ve insan haklarına sarılması gerekiyor. Suç ve ceza bireysel olmaktan çıktı ailenin tamamı cezalandırılıyor. Bu dünyanın neresinde görülmüştür. Orantısız olmaya başladı cezalar.”