Bitti, bitireceğiz dediler, kendileri bitme noktasında

Kürdistan Özgürlük Hareketi'ne karşı yürütülen savaşın en önemli ayaklarından biri olan MİT ayağının kırıldığını söyleyen KCK ve KJK yetkilileri, ‘Şehit Sakine Cansız Devrimci İntikam’ operasyonunun Türk Devleti için çok büyük bir darbe olduğunu belirtti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun ve KJK Koordinasyonu Üyesi Çiğdem Doğu, yakalanan MİT yöneticilerinin itiraflarını, MİT’in devlet için önemini ve MİT’e ilişkin birçok konuyu Medya Haber’de gazeteci Baki Gül’ün sunumuyla gerçekleşen özel programda değerlendirdi.

Kürdistan Özgürlük Hareketi'ne karşı yürütülen savaşın en önemli ayaklarından biri olan MİT ayağının kırıldığını söyleyen KCK ve KJK yetkilileri, ‘Şehit Sakine Cansız Devrimci İntikam’ operasyonunun Türk Devleti için çok büyük bir darbe olduğunu belirtti.

Ellerinde çok fazla bilgi ve belgenin bulunduğuna dikkat çeken Altun ve Doğu, Türk Devleti'nin çöküş aşamasına geldiğini söyledi.

Toplumsal ve devrimci bir hareketin eline ilk defa bu kadar üst düzeyde istihbarat yetkililerinin geçtiğine dikkat çeken Altun ve Doğu, Türk Devleti'nin “PKK’yi bitirdik, şu zamana kadar bitireceğiz” açıklamalarını hatırlatarak kendilerinin bitme aşamasına geldiğini dile getirdi.

MİT, Türkiye Cumhuriyeti boyunca Teşkilat-ı Mahsusa’dan, İttihat Terakki’den günümüze kadar devletin temel yapı taşı. MİT’in Türk Devleti için özelliği nedir? Kürt meselesine bakıştaki ya da politika oluşturmadaki rolü nedir?

KJK Koordinasyonu üyesi Çiğdem Doğu: Bu son gerçekleşen operasyon Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı geliştirilen en büyük siyasi bir operasyondur. Özellikle devrimci güçler tarafından gerçekleştirilen önemli bir hamledir. Bu neden böyledir? Sizin sorduğunuz soruyla bağlantılı olarak, Milli İstihbarat Teşkilatı, (MİT) istibarat yapılanması, karanlık örgütlenmeler, özel savaş yapılanmaları yani başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti açısından çok büyük öneme sahip oldu. Neden çok önemli? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti ilk kuruluşundan itibaren Kürt karşıtı bir yapılanmaya sahiptir. Yine komünist, sosyalist bir ideolojiye karşıt bir yapılanma olarak açığa çıktı. Aynı zamanda islami yapılanmalara karşı bir güç olarak ortaya çıktı. Başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel karekteri bu oldu. Dolayısıyla böyle bir karşıtlıkla devlet yapılanması daha karanlık bir hal aldı. Sürekli halklar karşıtlığı, başta Kürtler olmak üzere bütün etnik kimliklere karşıtlık temelinde kendisini organize etti. Doğal olarak sürekli komploları, sürekli karanlık odakları, karanlık örgütlemeleri zorunlu kıldı. Bu devletin ayakta kalabilmesi için zorunlu hale geldi. Aynı şey sosyalist örgütlenmeler açısından da geçerli oldu. Biz biliyoruz; devletin Mustafa Suphilerin Karadeniz’den katledilmesinden bugüne kadar gelen sosyalist karşıtlığı, söz konusu. Aynı şey islami gerçeklik açısında da öyle. Türkiye laik bir örgütlenme olarak gelişirken aslında islami kültürü de, islami gerçekliği de red etme temelinde kendisini inşa etti. Bu tabiki son yıllarda farklı bir değişim-dönüşüm geçirdi. Bu ayrı bir nokta ama başlangıç açısında ben söylüyorum. AKP-MHP yapılanması kendisini MİT ile ayakta tutuyor. Dolaysıyla Teşkilat-ı Mahsusa’dan başlayarak gelişen böylesi bir süreç var. Süreçler gelişti, darbeler yaşandı, daha sonra kendisini Milli İstibarat Teşkilatı olarak ifadelendiren bir yapılanma söz konusu. Özelliklede özgürlük hareketinin çıkışıyla birlikte tabi ki çok daha karanlık, çok daha kirli bir savaş biçiminde kendisini örgütleyen bir teşkilat, bir yapılanma söz konusu. MİT yapılanması özellikle AKP-MHP yapılanması son yıllarda baktığımız zaman tamamen kendisini MİT ile ayakta tutuyor. Recep Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan için, ‘Benim Sır Küpüm’ diyor. Erdoğan, Fidan'ı kara kutu, bir hafıza olarak nitelendiriyor. Neden böyledir? Çünkü AKP kendisini politikaya dayandırarak ayakta tutmuyor. Son yıllarda özellikle de hareketimize karşı yürütüğü savaşta çok yıprandı. AKP yıprandıkça, zayıp düştükçe, kendisini istibarat üzerinde, komplolarla, özel savaşla ayakta tutmaya çalışıyor. Özellikle şunu söyleyebiliriz; MİT bu kadar önemli bir yere sahiptir. Bu hem develet açısından hemde şuan devleti ele geçiren güçler açısından, hegemonik bir güç olmaya çalışan AKP açısından çok önemli bir yere sahip. Bu anlamda da hareketimizin geliştirdiği operasyon gerçekten tarihi bir öneme sahiptir. MİT, hiç bir zaman hareketimize karşı yönelimlerinden, saldırılarından vazgeçmedi.

Sayın Altun, Teşkilat-ı Mahsusa’dan, 90 yıllık Cumhuriyet tarihinden bu yana MİT’in üstlendiği rol nedir? Bu konuda siz neler söyleyebilirsiniz?

KCK YK Üyesi Rıza Altun: MİT, hem Cumhuriyet kurulduktan sonra hem de Cumhuriyetten sonra devletin içe ve dışa yönelik faaliyetleri olan bir kurumdur. Fakat istihbarat daha çok içe dönük bir faaliyeti olan bir örgütlenmedir. Devlet oluşmasında, kurulmasında ve devletin toplum üzerindeki hakimiyetinde MİT temel bir rol oynamaktadır. Esas olarak bizim hareketin ortaya çıkmasıyla MİT daha geniş ve farklı alanlarda yetkilendirildi. Türkiye Cumhuriye'nin kurulmasında Kürt meselesi temel bir meseledir. Cumhuriyet kendisini Kürt inkarı üzerinde inşa ettiği için, Kürtlük devletin sürekli bir beka sorunu olarak görüldüğü için, MİT bunu sürekli gözleyen, denetleyen, hatta gerektiği yerde bunun tasfiyesi rolünü üstlenen bir yapılanmadır. Dikkat edilirse; hareketimiz ilk grup aşamasındayken daha parti olmadan bazı dönemlerde MİT’ten doğru hareketimize belli sızmalar var. Çünkü böyle bir rolü var. MİT 1970’lerden beri bu harekete farklı yöntemlerle, belli zamanlarda sürekli sızmaya çalışmaktadır. Bu günkü olayların boyutlarını doğru anlayabilmemiz için, olaya bu perspektifle bakmamız lazım. Haki Karer vb. arkadaşların katledilmesi MİT’in neler yapacağı, bu düzeye varmış bir örgütün, MİT’in nasıl bir organize güç haline getirildiği, neleri yapabileceğini tasarruf edebilmek çok zor olmasa gerek. Hareketimiz ilk çıkışından günümüze kadar MİT hareketimize karşı temel rol oynadı. Karşı faaliyetler ve stratejik anlamda rol oynadı. Bu araştırılması, bilinmesi gereken temel bir konudur. Hereketimizin mücadelesinde en çok dikkat edilmesi gereken bir alandır. MİT, hiç bir zaman bize karşı yönelimlerinden, saldırılarından vazgeçmedi. Çeşitli provakatif eylemlerinden vazgeçmedi.

Türk devleti ile savaşta asıl rolü MİT oynuyor diyebilirmiyiz?

Rıza Altun: Asker daha çok savaşın görünen yüzünde yer alıyor, fakat bu savaş görünen, karekter kazanana kadar bunun öncesi var, altyapısı var. Şimdi esasMİT’in rolünü burada görmek gerekiyor. Bu konuda birçok örnek verilebilir; mesela bir ara Şam’da bir bomba patlatıldı. Bu bir asker faaliyeti değil, bu bir MİT eylemidir, faaliyetidir. Ceylanpınar’dan nasıl mühimmatın götürüldüğü, değişik istihbarat örgütleriyle beraber çalışma yürüttükleri, oradaki bazı işbirlikçi kesimleri nasıl kullandıkları ortaya çıktı. Yine Önderliğe karşı operasyonda MİT’in dengi kurumlarla hem ulusal hem de uluslararası alanda oynadığı rol biliniyor. Hareketimize karşı bütün bunlar yaşandı ve her gün de yaşanıyor. Bir propaganda, istibarat gücü, bir sızma gücü, çeşitli provakatif eylemlerle hareketi karalama gücü, her alanda hareketi izleme ajan yapılanmalarla bütün bunlar MİT eliyle yapılıyor. Belki son yapılanlar bunun son halkasıdır.

AKP DEVLETİ ELE GEÇİRDİ

Son halkaya geçmeden Sayın Doğu bahsetti. MİT’in AKP için özellikle Tayip Erdoğan için önemi nedir?

Rıza Altun: AKP ve Erdoğan için MİT geleneksel devlet ve iktidar kurumu olarak bir rol oynadı. AKP’nin gelişi ve daha sonra iktidarı eline geçirmesiyle AKP’nin devletleşme süreci var. AKP bunu hem topluma karşı hem de toplumdaki değişik kesimlere karşı, hemde bölgesel ve uluslararası güçlere karşı kendisini var etme süreci içerisine girdi. Giderek Erdoğan iktidarına dönüşen bir AKP iktidarı oldu. Bu süreçte birçok güce karşı mücadele içerisinde ya da birçok güçten kendisine gelebilecek tehlikeler karşısında kendisini güvenceye almanın ihtiyacı ortaya çıkınca MİT artık o bildiğimiz geleneksel devlet, iktidar kurumundan çok AKP-Erdoğan kurumunun iktidarına dönüşmeye başlamıştır. Devleti ele geçiren AKP ve Erdoğan öncelikle kendisini güvenceye almanın organlarını işgal etti. Bu konuda Fetulahçılarla girmiş oldukları savaş daha çok bununla ilgilidir. Daha çok devlete hakim olma, kurumlarına sahip olma savaşıdır. O zaman ordu önemli, MİT önemli. Ordu ve MİT’e hakim olmayan bir gücün iktidar olması, devlet olması mümkün değildir. Bu çerçeveden baktığımız zaman bizim mücadelemiz sonucu başarısız kalmış, yıpranmış bir ordunun bu yenilgili durumu üzerinde iktidar kurmanın yoğun bir şekilde Fetö ile savaş oldu. Fetulahçılar ile Erdoğan arasında savaş oldu. Neticede ordu artık sürece müdahale etme, iktidara müdahale etme ya da topluma müdahale etme gücünü büyük ölçüde kaybedip, Erdoğan ve AKP iktidarının bir organı haline geldi. Şu anda mevcut AKP’nin siyasetine rağmen ordunun yapacağı çok bir şey yoktur. Ancak bunların söylemleri temelinde hareket ediyorlar. Ama eskiden öyle değildiler, iktidara rağmen bir devlet vardı. Bir devlet kendi organlarını istediği zaman harekete geçirme kabiliyetine sahipti. Şimdi bu devlet gitti yerine AKP ve Erdogan devleti geldi. Şimdi ordu bu hale gelince çünkü ordu bir savaş gücü olarak önemli, iktidarı ayakta tutmanın ve devirmenin bir organı olarak önemli elbette ki bundan işe başlaması gerekir. Fakat MİT de en az ordu kadar önemli. Hatta bazı konularda ondan daha çok önemli bir organdır. Özellikle ulus-devlet iktidarların karakterini biliyoruz. Toplumun tümü üzerinde denetim kurmak, iktidar olmak, hepsini iktidar ve devletin içine çekmek, denetlemek gibi bir sistemdir. Böyle bir sistem olunca o zaman toplumun tümünü mevcut iktidarı benimsetecek propagandalardan tutalım, ajitasyonlardan tutalım toplum içerisindeki tüm artı-eksi bilgilerin toplanması ve bu temelde iktidarın sürekli tehlike teşkil eden ya da iktidara hizmet edebilecek bir ayrışım içerisinde iktidarı ayakta tutabilen çok önemli bir organdır. MİT, AKP’nin ötesinde bizzat Erdoğan’ın elinde bir iktidar aracına dönüşmüştür. Sorunu Kürt meselesi bağlamında düşündüğümüz zaman bu daha önem kazanıyor. Ordunun büyük bir kısmı bastırıldı, kontrol altına alındı, bir nevi iktidara entegre edildi. Ordu bir biçimiyle çeşitli uygulamalardan geçerek kesin AKP ve Erdogan iktidarın temel bir organı haline geldi. MİT içerisinde operasyonlar yapılarak MİT tamamen AKP’nin ötesinde bizzat Erdoğan’ın elinde bir iktidar aracına dönüşmüştür. Burada sadece bastırılamayan, kendi denetimine alamadıkları tek şey Kürtlerin özgürlük mücadelesidir. Bu mücadelenin kontrol altına alınması ve bastırılmasına ilişkin hem orduya hem MİT’e stratejik bir rol atfediliyor. Bugün dikkat edilirse; Erdoğan toplum üzerine yaratmış olduğu büyük korkuları ve Kürtlere yönelik geliştirmiş olduğu büyük düşmanlığın tehditlerinde savaşı ve orduyu temel bir güç ve argüman olarak kullanıyor. Temel bir korku, yok etme, katliam aleti olarak orduyu kullanıyor. Felsefesi, ideolojisi, toplumsal bir gücü yok, sivil bir yaklaşımı yok, sadece savaş var. Savaş kavramını kullanıyor, savaşı yürütecek orduyu tabulaştırıyor ve onu da en gelişmiş teknikle donatarak kendi iktidarının vazgeçilmez organı haline getiriyor. Ordunun temel ihtiyaçlarını karşılayan MİT’tir. Aynı şey MİT için de geçerlidir. Şimdi ordunun yürüteceği savaşı bütün gereklerini ve ihtiyaçlarını alt düzeyde karşılayabilecek en temel organ MİT’tir. Hem Kürtlere karşı yürütülecek bölgesel ve uluslararası ilişkiler bağlamında bu böyledir. Hem de toplum üzerinde hakimiyet ve toplumda gelişebilecek en ufak rahatsızlıklarının iktidar tarafından önceden görülüp bastırılması için çok önemli rol oynayacaktır. Ve bunların da değişik biçimlerde uygulamalarla bastırılması, manüpüle edilmesi yani değişik uygulamalarla iktidarı oraya hakim kılmanın bir operasyon gücüyle olacaktır. Sadece izleyen, gözleyen, bilgi veren, denetleyen, kontrol eden bir mekanizma değil. Bütün bunları yapan ama bunların sonucunda ortaya çıkacak olanların kendisi için tehlike teşkil edecek karşı operasyonel bir güce dünüşebilen bir uygulama  gücüdür. Şimdi bu 40 yıllık mücadele sürecimizde bu bize yapıldı. Ama bu aynı zamanda son Ortadoğu krizi ortaya çıktığından beri MİT’in Ortadoğu’da oynamış olduğu rol var. Özellikle Suriye’de oynamış olduğu rol açısından baktığımız zaman ve hele son dönemlerde Kürdista’nın dört parçasına yönelik Kürtlerin kıpırdanışları karşısında MİT’in oynamış olduğu role baktığımızda özellikle oradaki değişik güçler ile ilişkisi ve onları finanse etme, yönlendirme biçimlerine baktığımız zaman nasıl bir rol oynadıklarını rahatlıkla görebiliriz.

BİZ HAKİKATLERLE BÜYÜYEN BİR HAREKETİZ

Bu operasyonun ismi ve büyüklüğü nerede geliyor ve Sakine Cansız ismiyle yapılmasının anlamı nedir?

Çiğdem Doğu: Sakine Cansız Paris’te iki kadın arkadaşla birlikte katledildi. Daha öcesinde hareket olarak açıklama yapmıştık, AKP ve MİT tarafında yapıldığına dair emindik. Kimi belgeler daha sonra açığa çıktı. Fakat direk MİT yetkililerinin ağzından bunların itiraf edilmesi tabi çok önemliydi. Öncelikle bunu söyleyeyim; biz 40 yıllık bir hareketiz. 40 yıldır hem Ortadoğu hemde Kürdistani bir hareket olarak şekillendik. Şimdi biliyoruz; AKP Hükümeti ve iktidarı sürekli bu propaganda yaptı. 'Bitiriyoruz, İşte Mart’ta, Nisan’da, Kasım’da, yarın, kışın bitiriyoruz' diyordu. Sürekli bir algı operasyonu yaparak PKK’yi bitirdiğinden bahsediyor. Zaten yılık bilançolarına bakıyoruz. 3-4 bin PKK’li öldürdüklerinin yalanını yayıyorlar. Tansu Çiller’den günümüze kadar gelen bir devlet geleneği “ha bitiriyoruz, bitireceğiz” diyerek her gün yalan haber yapıyorlar. Şimdi bu hareket öyle bitecek bir hareket değil. Bir kere başta şunu söylememiz lazım. Biz Ortadoğu’da, Kürdistan zemini içerisinde hakikatleri açığa çıkartan bir güç olarak geliştik. İdeolojik olarak da böyle, askeri olarak de böyle, örgütsel olarak da böyle, politik olarak da biz böyle bir gerçekliği ifade ettik. Önderliğimizde bunun önderliğidir. Biz hakikatlerle büyüyen bir hareketiz. Büyüdükçe daha fazla hakikatleri açığa çıkartıyoruz. Hakikatler açığa çıktıkça daha da büyüyoruz. Bu anlamda bitirilemez bir hareketiz biz. Dolaysıyla tam da bu kadar yoğun bir şekilde anti-propagandanın -halklara, toplumlara karşı büyük bir basınc şeklinde algı operasyonları yapılıyor- tamda böyle bir süreçte bu iki MİT yetkilisinin yakalanması, Şehit Sakine Cansız Devrimci İntikam Operasyonuyla yakalanması başta siyasi anlamda büyük bir başarıdır. Aynı zamanda askeri anlamda büyük bir başarıdır. Özellikle Ortadoğu’da MİT’in eski bir örgütlenme tarihi var, dolaysıyla kendisini bu kadar organize etmiş, yetkinleşmiş, bir hafızası olan, tecrübesi olan böyle bir özel savaş örgütlenmesine karşı gerçekleştirilen operasyon bizim açımızdan gerçekten büyük bir başarıyı ifada eder. Darbe vuracaklarını sandılar ama bu tabiata ters bir şeydir. Şunu demek istiyorum; 40 yıllık mücadelemizin açığa çıkartmış olduğu birikim ve tecrübenin sonucu olarak gelişti. Biz hareket olarak hem ideolojik eğitime, hem askeri eğitime ve kişilik dönüşümüne çok büyük değer veren ve bunlarla ayakta olan bir gücüz. Dolayısıyla bütün bunlar askeri olarak bizde büyük bir niteliği açığa çıkartıyor. Doğru, Türk ordusunun bu kadar uçakları var, teknik olanakları var, istihbarat aygıtları var yani birçok şeyi var fakat bizimde çok etkin bir ideolojimiz var, büyük bir kişilik mücadelemiz var, büyük ideallerimiz var, büyük aşkımız var. Bütün bunlara baktığımızda bu önde olmayı getiriyor aslında. Hep bir adım önde oluyoruz bu anlamda. Belki onlar teknikle üstünlük sağlamak istiyorlar ama bizde yaşam ideallerimizle, gücümüzle, yaratmış olduğumuz insan gerçekliğimizle yeni bir durum yaratıyoruz. Gerçeklik ve hakikat yaratıyoruz. Biz bununla öndeyiz. Bizim askeri başarımızın da, siyasi başarımızın da en temel yönü budur. Sakine arkadaşa yönelik gerçekleştirilen katliam ve bunun bir devamı olarak bu iki MİT yöneticisinin alana, Güney sahasına gelmesi, burada örgüt içerisindeki belli arkadaşlara yönelik saldırı planları aslında tam da bununla bağlantılıdır. Düşman bizi buradan vurmaya çalışıyor aslında. Çizgimizi yaşayan, temsil eden, bizim tarihi, birikimli olan yoldaşlarımız var. Özelliklede bu yoldaşlarımız üzerinden hareketimize darbe vuracaklar ve bu hareketi bitirmeyi planlıyorlar. Eğer şimdi sürece bakarsak Önderlikle görüşmeler 3 yıla yakındır tamamen kesilmiş. Gerillamıza yönelik çok yoğun saldırılar var. Buna karşı gerillanın çok büyük bir direnişi ve eylemselliği var, bu anlamda dimdik ayakta duruyor ve savaşıyor. Bir yandan bunları gerçekleştirmeye çalışıyor, diğer taraftan Suriye’de bir basınç oluşturmaya çalışıyor. Rojava üzerinden bir şey geliştirmeye çalışıyor, güney alanı üzerinden belli bir kirli politikalarla etkinlik oluşturmaya çalışıyor bir yandan bunlar, diğer yandan da bütün bunları (kendi planları üzerinden) taçlandırmak, başarıya götürmek açısından gerillayı bitirecek, önderliğimizle irtibatı zaten kesmişler, zaten direniş kaynakları da bunlardır. Ortadoğu’da mevcut durumda, direnişi faşizme karşı ayakta kalmasının temel merkezi bunlardır, gerilladır, önderliğimizdir. Esas kaynak olarak burasıdır onun dışında birçok direniş alanları var tabi. Bütün bunları susturursa, bitirirse o zaman Ortadoğu’da istedikleri gibi bir şeyi yaratabilecekler. Birde örgütün üst düzey kadroları var. Bunları da biz bir operasyonla, bir saldırı ile bir komplo ile tasfiye edersek o zaman biterler. Fakat öyle olmadı, olamazda zaten, bu tabiata aykırı bir şeydir.

MİT VE AKP SOYKIRIM POLİTİKASINI ESAS ALDI

Emrin Tayyip Erdoğan tarafından verildiği ve operasyonun 9 Ocak’a denk gelmesi hareketiniz açısından bu itiraflar ne anlama geliyor?

Çiğdem Doğu: Katliamın gerçekleştiği ilk andan itibaren hem arkadaşların yaptığı açıklamalar, hem de örgüt içi tartışmalarımızda bu bizim için çok net bir durumdu. Bu işin içinde MİT var, AKP var ve direk çözüm sürecine yönelik geliştirilmek istenen bir saldırıdır, bir provokasyondur. Biz ilk bu biçimde değerlendirdik. Başından itibaren bizim kafamızda netti. Zaten süreçler bunu açığa çıkarttı. En son MİT’in ağzından bunların ifadelendirilmesi belgeli oluyor. Şu demek oluyor; biz bunu planladık, şunu yapmak istedik, bununla birlikte PKK hareketini, özgürlük hareketini tasfiye etmek istedik. Geliştirilmek istenen bir çözüm süreci var sonuçta. Buda çok önemli bir nokta. Bu süreç çözüm adına geliştirilen bir süreç, çözüme karşı geliştirilen bir operasyon bu da özel bir savaş. Bunun böyle olduğu 9 Ocak katliamından belliydi zaten, fakat hareket olarak böyle bir şeyi açığa çıkartmak gibi tarihsel bir zorunluluğumuz var. Önderliğimizin ve hareketimizin öngördüğü ve netleştiği konu neydi; 200 yıllık bir Kürt-Türk ilişki süreci var. Hep şiddet temelinde örülmüş, hep karşıtlık, düşmanlık temelinde örülmüş bir ilişki gerçekliği var. Biz bunu barış ve demokrasi temelinde yeniden organize edelim. Kürt-Türk ilişkilerini yeniden çözüm temelinde, demokratik kriterler temelinde, özgürlük temelinde organize edelim. Aslında o süreç bu anlayışla bizim tarafımızdan geliştirilmek istendi, fakat Türk devleti, MİT ve AKP Hükümeti bunlar bu süreci boşa çıkartma temelinde soykırım politikasının yeniden güncellenmesine yönelik politikayı esas aldılar. O çözüm sürecini karşıtlık temelinde bir operasyona dönüştürdüler. Bu Heval Sara ve diğer arkadaşların katledilmesi sürecinden başladı ve hala da devam ediyor. Sözüm ona AKP kendisini Türkiye’de çözüm sürecini geliştiren bir güç olarak algı yaratmaya ve vizyon oluşturmaya çalıştı. Fakat gerçekten de çözüme, halkların kardeşliğine, barışa demokrasiye en fazla düşmanlık eden ve en fazla bu kavramları kirleten de AKP’nin kendisi olmuştur.

PARİS KATLİAMI ERDOĞAN VE FİDAN'NIN BİZZAT ÜZERİNDE DURDUĞU BİR MİT OPERASYONUDUR

Sayın Altun, Türk medyası ve Türk Hükümeti'nde bu operasyonun görüntülerinden sonra bir suskunluk oldu. KCK tarafından yapılan açıklama da bunun yüzyıllık ve son otuz yılın en büyük operasyonu olduğu belirtiliyor, ne gibi bir sonuç ortaya çıktı?

Rıza Altun: Şimdi 9 Ocak operasyonu önemli, bu MİT operasyonun da özellikle iki konuyu vurgulamak istiyorum. Bu neyi ortaya çıkardı? 9 Ocak operasyonunun MİT tarafından yapıldığını biz biliyorduk ama nasıl veya kimler yaptı çok net değildi. MİT’in olduğu kesin fakat içerik olarak ciddi bir bilgi yoktu, buna kimin karar verdi çok belli değildi. Devleti oluşturan temel güçler var ve bu güçlerin kendine özgü politikaları var, bu operasyon bu durumu netleştirdi ve aynı zamanda bunun kararını verenin Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan olduğu netleşti. Artık tartışılacak hiçbir şey kalmadı, Paris Katliamı Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’ın bizzat üzerinde durduğu bir MİT operasyonudur. Sonuçları açısından bu netleşti. İkincisi; Türkiye’de mevcut AKP iktidarının zihniyet yapılanması değişmediği sürece Kürt sorununda demokratik bir çözüm noktasında hep kaygıyla yaklaştık ve bunu hep dile getirdik. Elbette düşman ile savaşırken değişik ve stratejik taktikler temelinde görüşürsün ama düşmanın niyetini de bilirsin. Fakat bu toplumda öyle bir algı yaratılmıştı ki, toplumda gerçekten AKP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda rol oynayacak parti ve giderek Kürt sorununu çözecek bir parti, Erdoğan ise Türkiye tarihine böyle bir zafere bahş edecek bir lider olarak görülüyordu, öyle bir imaj yerleştirildi topluma. Şimdi bu imajı biz bir türlü yıkamadık, Türk toplumunda yazarlar, çizerleri akademisyenler hükümetin etrafında giderek kenetlenme durumuna geldiler. Ama bu iktidarın pekiştiği oranda veya devleti ele geçirmesi oranında yavaş, yavaş gerçek yüzünü ortaya çıkardığında hedef tahtasına Kürtlerin oturtulmasına rağmen esas olarak bununla birlikte bütün toplum hedeftir algısı ortaya çıktı. Ama burada temel Kürtlerdir aslında, Kürtleri aşarak bir şey yapamazsın, bir direniş kitlesidir, Kürtler hem topluluk olarak, hem etnik olarak hem mücadele ve direniş olarak bir farklılığı temsil ediyor. Türkiye’de devlet ve iktidar organı olan herkes öncelikle bununla iktidara başlaması gerek, bununla başlamadan geleceğini kuramaz. MİT operasyonu ile AKP iktidarının ne olmuş olduğu ortaya çıktı. En son 7 Haziran seçimlerinden önce Erdoğan ve AKP’nin bütün niyetinin ortaya çıkmasına rağmen Ceylanpınar provokasyonun üzerinden Dolmabahçe mutabakatının reddedilmesi ve masanın devrilmesiyle birlikte kafalar çok daha fazla karıştırılarak sanki Kürtler cephesinde, PKK cephesinde süreç sabote ediliyormuş da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Erdoğan’ın demokratik bir lider rolünün oynanması engelleniyormuş imajı ortaya çıktı. Şimdi bu MİT’çilerin yakalanmasında bir şey daha ortaya çıktı ve artık hiç kimse hiçbir yere kaçmadan gerçek anlamda AKP iktidarının ne oluğunu anlamış oldu. Bunlar bize neyi gösteriyor; AKP ve Erdoğan’ın bir çözüm kararlarının olmadığı, aslında burada sürdürülenin bir operasyon olduğunu gösterdi. Bu operasyonun da sadece zamana oynayan, değişik ayak oyunlarıyla toplumun üzerindeki imajı pekiştiren taktiksel yaklaşımların ötesinde bu süreci tamamen bir tasfiye süreci biçiminde ele aldıklarını ortaya çıkardılar. 9 Ocak’ta Sara arkadaşa karşı geliştirilen MİT operasyonuyla niyet arasında direk bir bağ vardır. AKP’nin çözüm sürecini ele almanın niyetiyle Sara Arkadaşa yapılan operasyonu bir bütünlük teşkil ediyor. MİT operasyonu şu açıklığı kazandırdı. Bir, Paris operasyonunu geliştiren Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’dır. Tayyip Erdoğan AKP’nin başı olarak Türk Devleti'nin başı olarak, Hakan Fidan MİT’in başı olarak ve İmralı görüşmesine katılan MİT’çinin de olması bunun bir parçasıdır. Bize göre bu ikisi netleşmiştir ve artık hiç kimse geçmişte AKP’nin ne kadar çözüm sürecine gelip-gelmediği konusunda bir şey sorgulayamaz. Mevcut Türkiye’deki Erdoğan iktidarı, müttefikleriyle birlikte kurdukları ittifak durumuyla meseleyi ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor. Şuan Ortadoğu karışık, Ortadoğu şuan yeni bir kriz ve kaosun içerisindedir. Bütün taşlar yerinden oynuyor, çok istikrarlı bir durum söz konusu değil, bunun Türkiye’ye yansımaları var ve çok ciddidir. Özellikle Kürtlerin durumunu dikkate aldığımızda bu çok önemli bir durumdur. Ortadoğu’da artık eskisi gibi çıkarları bir düzen içerisinde diyemeyecek durumdadır, ne olacak? Kürt meselesi AKP’nintemel bir sorunu haline gelmiş. İki; bu Ortadoğu’daki gelişmelerin de tetiklediği bir Kürt meselesinin gündemleşme biçimi vardır. Rojava’da, Doğu Kürdistan’da, Güney Kürdistan’da ve giderek bizim yürüttüğümüz 40 yıllık mücadelede bunun gelecek bir düzeyi vardır. Bu boyutu ile düşündüğümüzde işler çok sanıldığı kadar kolay değil. İktidar olmak sanıldığı kadar kolay değil, bir diğeri ulus devlet olmuş ama ulus devletin de çok istikrarlı bir yapısı da söz konusu değil. Zaten büyük yapısal sorunlarıyla karşı karşıyadır. Birde Kürt meselesi tarihe gömülemediği için de özellikle hareketimizin ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye’nin temel bir sorunu olmuş ve ulus devlet bunu bastırmak için elinden gelen her şeyi yaptığı halde bastıramamış ve bunun karşısında da yenilgiye de uğrayarak, askeri ve siyasi yenilgiler de alarak ciddi bir iç soruna yol açmıştır. Şimdi hem Ortadoğu’daki gelişmeler, hem Kürt meselesindeki gelişmeler hem de bunun Türkiye’ye yansımalarını dikkate aldığımızda Türkiye’de gerçekten de iktidar olmak, şapkasını önüne koyup enine, boyuna işlere karar vermek gerekiyor. Doğal olarak burada mevcut iktidarın içine girmiş olduğu durum var, hem bölgeye yaklaşımından, uluslararası ilişkilerinden, hem genel Kürdistan’ın diğer parçalarına yaklaşımı itibari ile geliştirmiş olduğu bir politika var. Geliştirmiş olduğu bu politika daha çok ırkçı, milliyetçi, faşist bir ulus devletin zihniyet yapısıdır. Buda bunun politikasıdır. Burada elbette stratejik rol önemlidir, Kürt meselesi Türkiye’nin yürüteceği bu politika da başarı vebaşarısızlığın temel kriterleri politiktir. Yani onu atlayarak siyaset yapmak istiyor, onu atlayarak olaylara müdahale etmek istiyor, onu atlayarak iktidar olmak istiyor, o olaya yaklaşımını karakterini belirleyen bir pozisyondadır. O zaman ulus devleti esas alan ve Kürt inkarı temelinde yürümeye karar veren bir iktidar söz konusu ise o zaman öncelikle Kürt meselesi noktasına gelmek zorundadır, öyle olmak zorunda. Her yerde Kürtleri inkar etmek temel bir politika olacak ama bugün Kürtlerin varlığını da su yüzüne çıkarıp onu idame ettirenin PKK olduğunu göz önüne aldığımız zaman o zaman kesinlikle en büyük savaşını burada vermesi gerekiyor. Türkiye’nin eski devlet erkanları Erdoğan’ın yanında birer kapıcı gibi ittihat etmiş bir pozisyondadır. Diğerleri sorun değil. Türkiye’de halkı günlük olarak idare etmek, baskı altına almak, tutuklamak, korkutmak, kapatmak, yasaları değiştirmek, anayasayı değiştirmek bunlar çok fazla sorun değil bunları çok kolay yapabiliyorlar ve hiç kimse de buna ses çıkaramıyor, kendinizde şahit oluyorsunuz, bir günde basını düzene soktu, orduyu düzene soktu, MİT’i düzene soktu bir günde bütün basını tek bir söz söyleme noktasına getirdi, bütün akademisyenleri, şunları, bunları bir noktaya getirebildi, gelmeyeni tutuklayarak cezaevine koyarak, ya da sürgün ederek, ama kendisine uyanlara da, bütün imkanları sunan çok uysal, çok istikrarlı görünen bir yapı sundu, böylece toplumu da kontrol altına alıyor. Bir biçimde de toplumu kontrol altına almanın organlarını buldu. Fetuhlahçılarla bir sorunu çıktı, Fettullah’ın başına getirdiği belayı gördünüz, orduda bazı kıpırdamalar vardı, onları nasıl tasfiye ettiklerini gördünüz, yok ben demokratım, ben farklı bir ses çıkarmak istiyorum diyen herkesi tutukladı, hiçbiri kalmadı, hiçbirinin esamesi okunmuyor, eski Türkiye’nin anlı şanlı genelkurmay başkanları Tayyip Erdoğan’ın yanında adeta bir çanta taşıyıcısı gibi geziyorlar, Türkiye’nin o eski dokunulmaz devlet erkanları Erdoğan’ın yanında hepsi birer kapıcı gibi ittihat etmiş bir pozisyondadır. Akademisyenleri de öyledir, öyle bir düzen kurdu. Fakat burada esas soru ne? Sorun Kürt meselesidir, şimdi Kürt meselesini bastıramıyor, bazı işbirlikçilerle, AKP içerisine girmiş bazı işbirlikçileri de her ne kadar kullanmak istese, onlarla belli bir imaj yaratmak istese de bu konuda başarılı olamıyor.

7 HAZİRAN TAKTİKSEL YAKLAŞIMIN BİTTİĞİ BİR DÖNEMDİR

Başarısızlığın nedeni nedir? Başarısızlığın nedeni Kürtlerin geliştirdiği bir mücadeledir, o zaman biz PKK olarak öyle bir noktadayız ki, kesinlikle ya kabul edilip Türkiye’nin demokratikleşmesi önünde bir sürecin başlatılmasının temel bir organıyız, ya da hedef alınıp mutlak yok edilmesi gereken bir hareketiz. Bunun başka türü yok, eğer bu hareket yok edilirse, Kürt meselesi tarihe gömülebilir, Kürt inkarı gerçekleşebilir ve artık Türkiye’de topluluğu tetikleyebilecek herhangi bir organ da kalmaz. Bu giderek bölgeye Kürtlerin inkarı temelinde bir biçim vermeyi de geliştirir. Tayyip Erdoğan’ın zaten 7 Haziran’da vermiş olduğu karar da budur, karar şu; zaten eskiden beri Kürt inkarına rağmen kendini demokrat ve Kürt sorunun çözümüne yakın göstermesi taktiksel bir yaklaşımdı. 7 Haziran ise bu taktiksel yaklaşımın bittiği bir dönemdir. Bu taktik yaklaşımın giderek gerçek anlamda Türkiye’nin demokratikleşmesine evrilmesini ya da bu masayı devirip kendi eski formatına geçmesini gerektirir. Orada aslında Tayyip Erdoğan kendi gerçekliğini ortaya çıkardı ve büyük savaş ilan edip yürüttüğü savaşa göre devleti biçimlendirmeye başladı, topluluğu biçimlendirmeye başladı. Bu böyle sıradan bir olay değildir, bunu basite almamak gerekir, devleti ve toplumu buna göre biçimlendirmeye başladı. Bu kadar kısa bir süre içerisinde Türkiye’nin gündeminde böylesi bir toplumsal değişim yaşanmamıştır, 3 yıl içerisinde toplumdaki değişimlere baktığın zaman bunu çok daha iyi görebilirsin. Bu kadar kısa bir süre içerisinde nasıl bu hale gelebildi, devlet mekanizması nasıl böyle alt üst edilebildi, bunun örneği yoktur, bu ciddi bir durumdur. Şimdi bu ciddi durum bağlamında düşündüğün zaman bize karşı geliştirilen bir tutum var, bu tutum önemlidir. Devletin meydana getirdiği tüm güç odakları; ordusundan, MİT’inden tutalım onun daha değişik yaratmış olduğu kurumların tümü ve giderek bunlar kanalıyla, toplumda geliştirilen milliyetçi, şoven duyguları her şeyi bir Kürt düşmanlığı ve bir PKK karşıtlığına göre ayarlamak ve bu temelde bütün gücüyle yüklenerek bu sorunu kesinlikle inkar temelinde, yok etme temelinde çözme politikası gündeme geldi. Aslında bu MİT’çilerin itiraflarından bunu çıkarmak zor değil. Biz eskiden de söylüyorduk ama bizim söylediğimiz biraz soyut kalabiliyordu, ama direk MİT’çilerin yapmış olduğu itiraflar bağlamında meseleye baktığımız zaman bu mesele net olarak ortaya çıkıyor. O zaman Erdoğan tüm gücünü ortaya koyarak, bu sorunu çözmek istedi. Eğer Erdoğan bu sorunu istediği gibi çözerse zaten sorun kalmıyor, gerisi artık yürü ya kulum. Önünde hiçbir engel kalmıyor, PKK’nin tasfiyesi Kürtlerin kesinlikle tekrar suskunluğa gömülmesi, Kürtlerin inkarı ama diğer şeylerde de parçalarda da Kürtleri artık sesini çıkaramayacak bir noktaya getirecek ki, bugünkü Erdoğan’ın geleceğini belirtecek olan temel bir noktadır. Siyasetçilerin tümü Erdoğan’ın ağzından çıkacak bir kelimeye kenetlenmiş. Elbette bütün gücüyle yüklendi, bütün gücüyle yüklenirken sıradan bir şey den söz etmiyorum. Türkiye’nin bütün varlığı ona yakın, Türkiye’nin ekonomik varlığı, siyasi varlığı, bütün her şeyi buna yakın. Sadece son günlerde de iki örnek versek bile, felaket bir durum var, Rusya’ya gidiyor, 2.5 milyar dolara S-400’leri alıyor, Fransa’ya gidip 3.5 milyar dolara füzeler alıyor, Almanya’ya gidip kaç milyar dolara tank alıyor, bunlar hep rüşvet. Kürtlere karşı yürütmüş olduğu soykırıma dünyanın sessiz kalmasının rüşvetlerini dağıtıyor adeta. Aldığı hiçbir şeyin işe yarayacak hali yok mesela, karşılığında hiç bir şey satmıyor, hiç bir şey vermiyor, sürekli alıyor, ordusu teyakkuz haldedir, gece gündüz medyası hakaret halindedir. Siyasetçilerin tümü Erdoğan’ın ağzından çıkacak bir kelimeye kenetlenmiş. Son günlerde Efrin modası olduğu gibi, hepsi onu söylüyor, burada şu sonuç çıkıyor; kritik bir nokta da ya Kürtler bastırılacak, Türkiye’nin bekası yeniden yaratılıp ulus devlet olarak devam edecek, ya da bu Kürt meselesi kabul edilip demokratik birkitleye yeniden evrilecek. Demokratik bir kitleye yeniden evrilmek Erdoğan iktidarıyla mümkün değil, bu bileşimle de mümkün olmadığına göre de o zaman Kürtleri ortadan kaldırmanın başka çaresi yoktur. O zaman Erdoğan ve Soylu’nun sürekli “bitti, bitecek” biçimindeki yaklaşımlarının perde arkası budur. Bu konuda hazırlıkları yok değil, hazırlıkları var, ciddi hazırlıkları var, adam bunu boşuna söylemiyor. Erdoğan ve Soylu’nun televizyona çıkıp bas, bas bağırması boşuna değil, yapmış oldukları hazırlıklar böyle bir umut veriyor onlara, kendilerinden eminler. Hazırlıkları temelinde bu politikalarında ısrar etmek istiyorlar, çok istedikleri gibi yürümese de giderek işlerinin zorlaşmaya başladığını da görmekle birlikte bu hazırlıklarından vazgeçmiyorlar. Bu hazırlıklar temelinde bir yandan da bu hareketi çökertmenin hazırlıklarıyla sonuç almak isterken diğer yanıyla da günü kurtarmanın ajitasyon ve propagandasına ihtiyaç duyuyor. O zaman harekete çok ciddi bir darbe vurmak çok önemlidir. Bugün Rojava’ya yönelik, Güney Kürdistan’a yönelik, Kürtlerin buradaki durumuna yönelik Türkiye merkezli yaklaşımlar bu inkarın bir parçası. Yine içerideki Kürtlere yönelik yapılan bütün tutuklamalar ve soykırımlar, buna yönelik olduğu kadar esas olarak PKK’yi de ortada kaldırabilecek bir konsept var. Bu konsept içerisinde daha önce Önderliğe yapılan bir komplonun zihniyetinin devamı olarak bir yanıyla bütün gücünü harekete geçirip, Kürtler üzerinden muazzam bir baskı oluşturmak, sindirme politikalarıyla, katliam politikalarıyla bir noktada tutmak ama esas olarak da bu örgütü ayakta tutan temel değerleri ortadan kaldırarak buradan elde etmiş oldukları avantajı başarıya götürmektir. 9 Ocak Paris katliamı da budur aslında. MİT harekete geçirilmiş bütün gücüyle PKK’nin üzerine geliyor. MİT’in ifade ettiği şey; PKK’nin silahlı mücadelesini Avrupa’ya yayan, PKK çizgisini Avrupa’ya yayan temel bir organ olarak tespit edilip bu temelde seçilme durumundan söz ediliyor, yani burada PKK çizgisi önemli, PKK çizgisini gerçek anlamda temsil edenlerin ortadan kalkması durumunda Türkiye’nin önünde engel kalmıyor. Bunun dışında Kürtlük yok aslında, bunun dışında Kürtlük kendisini örgütleyemiyor. Kürtlüğü örgütlü kılan, icra eden PKK ve önderlik çizgisidir. O yüzden bu çizginin yok edilmesi gerekiyor, bu konuda bazı çalışmalar yürütülmüş, asker Rojava’ya karşı, Güney’e karşı ve gerillaya karşı mevzilendirilmiş, MİT harekete geçirilmiş bütün gücüyle PKK’nin üzerine geliyor. Herhalde MİT biraz ilişkiler geliştirmiş o ilişkilere güvenerek ve elde edeceği sonuçlara da inanarak çığırından çıkan konuşmalar yapmaya başladılar. Süleyman Soylu’nun böyle kan, ter içerisinde ağzından salyalar akıtarak iki ay içerisinde yok edeceğiz söylemi boşuna değil, demek ki bunun içinmiş. Bu MİT’çilerin geliştirdiği operasyonla ilgiliymiş, Erdoğan’ın inlerine kadar gireceğiz diye övünerek söylemesi, masayı yumruklaması boşuna değil, ama gel gelelim istedikleri gibi olmadı. Bütün askeri hazırlıklar, içi boşalmış kof bir ordunun hiçbir şey yapamaz hale nasıl düştüğünü pratikte gördükleri kadar o çok güvendikleri MİT operasyonu da bir karşı operasyonla boşa çıkarıldı ve boşa çıkarıldığı gibi 10-20 yıllık bütün birikimlerinin, sır perdelerinin hepsini PKK’nin eline teslim etmek zorunda kaldı. 

Devam edecek….