‘Bu arkadaş, Haki arkadaş’ dedi ve gitti

‘’Haki yoldaş gibi bir insanın yoldaşı olmak çok büyük bir onur ve gurur verici. Haki yoldaş gibi bir devrimcinin, insanın arkadaşı olmak kadar değerli bir şey olamaz. Böyle arkadaşlar, böyle yoldaşlar herkese nasip olmaz.’’

Haki Karer’in üniversiteye başladığı yıllar 12 Mart 1971 darbesinin ağır saldırılarının geliştiği bir döneme denk gelir. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakaya gibi devrimci liderlerin 12 Mart faşizmine karşı geliştirdikleri direnişin etkisi içinde kendisini bulur. 12 Mart faşizmine karşı 1973’ten itibaren yeniden kitleselleşerek gelişen devrimci gençlik mücadelesi içinde ön saflarda aktif bir biçimde yer alır. 1973’ten sonra gelişen sol ve devrimci gençlik hareketinin lider ve önde gelen militanlarının büyük çoğunluğunu bizzat tanıma imkanı bulur. Tanıştığı bu devrimci liderlerden en çok etkilendiği ve daha sonraki hayatını belirleyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olur.

Öcalan ile 1972 güzünde tanışır ve bir daha da birbirlerinden ayrılmazlar. Her iki devrimciyi bir araya getiren temel neden ise Kürt ve Türk halklarının kurtuluşunu iç içe ele alan ideolojik çizgi olur. Haki Karer, yaklaşık bir yıl kaldığı Antep’te 18 Mayıs 1977 tarihinde “Sterka Sor” tarafından gerçekleştirilen bir komplo sonucunda yaşamını yitirir. Apocular ilk defa böylesi bir olayla karşı karşıya kaldığından, olay Öcalan ve arkadaşlarını derinden etkilenir. Eylem ve irade birlikteliğinin geliştiği mücadele arkadaşlığında Öcalan, Haki Karer için “Benim gizli ruhum gibiydi” der. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Antep’te işçiler, öğrenciler arasında nasıl örgütleme çalışması yaptıklarını, Türk sol çevreleriyle nasıl bir ideolojik mücadele yürüttüklerini anlattı. Haki Karer’in cenazesine de katılan Karasu, o günleri ayrıntılı bir şekilde Yeni Özgür Politika gazetesine değerlendirdi.

Antep’teki komün evlerinizde kimler vardı? O dönem eğitim ve tartışmaların içeriği nasıldı?

Komün evi, evlerimiz aynı zamanda ideolojik grup döneminin mayalandığı ve şekillendiği evlerdi. Yoğun tartışmalar, okumalar olurdu. Komün evleri kesinlikle Apocu grubun, ister bizim gibi profesyonel katılmış arkadaşların olsun, ister öğrencilerin olsun, ister işçilerin olsun kaldığı evler eğitim ve tartışma yerleriydi. Şunu söyleyebiliriz, bu evlerde olan tartışmalar ve okumalar kadar hiçbir dönemde okuma ve tartışma olmamıştır. Bu konuda da tabi Haki ve Kemal yoldaşlar öncülük yapardı. Çok okurlardı. Zaten Kemal bir kitap çıktı mı kendisi bulurdu ve okurdu. Haki aynı zamanda komün evlerine gider eğitim verirdi.

Kemal ise sürekli propagandacıydı, sürekli eğitimciydi. İlişkisi, yaşamı, yürürken, otururken, sohbet ederken; kahvede olabilir, TÖB DER’de olabilir, bir çay bahçesinde olabilir, nerede ilişkilenmişse orası bir tartışma ve propaganda ajitasyon yeri olurdu. Haki arkadaş komün evinde işleri düzenleyen arkadaştı ve komün evi bir eğitim yeriydi. Sürekli tartışmaları olurdu. Çünkü o dönem ulusal sorunun yoğun tartışıldığı dönemdi. Ulusal sorun mücadelesi Kürdistan’da, Türkiye’de nasıl yürütülecek, bunlar önemliydi. Öte yandan Türk soluyla tartışma önemliydi. Çünkü Apocu grup olarak ayrı örgütlenme ve ayrı mücadeleyi savunuyorduk. Onlar ise ayrı mücadele ve ayrı örgütlenmeye karşıydılar. Bir bakımdan da tabi ki yoğun ideolojik mücadelemiz vardı. Bu konuda güçlü bir ideolojiye, güçlü bir teoriye sahip olacaktık ki gençleri etkileyebilelim. Yoksa Türk solunun tezleri etkili olurdu. Bu bakımdan Antep’teki mücadele işçiyi, gençliği, öğretmenleri kazanma tamamen ideolojik mücadelenin başarısına ve etkisine bağlıydı. İdeolojik mücadelede etkili olmadan o dönemde hiç kimse kazanılamazdı.

Türk solunun ‘Apocular tartışmaz, düşüncelerini silahla kabul ettirir’ gibi bir iddiası var. Gerçekten böyle miydi?

İdeolojik mücadelede de, faşistlere karşı mücadelede de öncü olma önemliydi. Apocu grup ikisin de yapıyordu. Hem güçlü ideolojik mücadele veriyordu, sürekli tartışıyordu, hem de faşistlere karşı etkili mücadele veriyordu. Öyle bazılarının dediği gibi Apocular tartışmazdı, sadece silahla düşüncelerini kabul ettirirlerdi, böyle bir şey yok. Bu tamamen bir uydurmadır ve hiçbir gerçekliği yoktur. Yoğun bir ideolojik mücadele verilmiştir. Mücadele verilirken de militan duruşla verilmiştir. Konuşmaları, üslupları, ilişkileri ve yürüyüşleri bile militancadır. Faşistlere karşı mücadelesi zaten öyledir. Bir de en üstün özelliği, Apocu grubun sistemden kopuşu yaşamasıdır. Devletten, aileden, okuldan, küçük burjuva hayallerinden, özlemlerinden kopmuşlardır. Bireyciliktir yoktur, yaşamlarını özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine verme dışında hiçbir saniyelerini başka bir yaşama arayışına ve ilişkisine vermemişlerdir. Bu da ideolojik mücadeleyi etkili kılıyordu. İdeolojik mücadelede daha baştan Apocuları üstün kılan bu özellikleridir. Çünkü sözleriyle duruşları tutarlıydı. Sözde de sosyalist, yaşamda da sosyalistiler. Dilde sosyalist, yaşamda ise bireyci, kendine göre değillerdi. Konuşmada sosyalist, devrimci ama pratikte sistemden, geleneksel ilişkilerden, verili düzenden, kadın erkek geleneksel ilişkilerden kopmamış olsalardı gençleri etkileyemezlerdi. O dönemde devrimci bir yükseliş vardı. Gençler yoğun olarak devrimci gruplara yöneliyordu. Apocuların sistemden kopuşu ve bununla birlikte ideolojik mücadeleyi güçlü vermesi Apocuları Antep’te etkili kılmıştır.

Antep’teki örgütleme ve mücadele sürecinde kimler saflarınıza katıldı?

Antep’te ilk dönemde mücadeleye kazandırılan herkesin üzerinde Haki yoldaşın emeği vardır. Gençlerin, yaşlıların, kadınların, işçilerin, herkesin üzerinde emeği vardır. Zaten Antep sorumlusuydu, örgütleyen, yönlendiren ve planlayan oydu. Eylemse eylemi planlayan oydu. Eğitimi düzenleyen oydu. Ajitasyon ve propagandanın çerçevesini belirleyen oydu. Bu bakımdan birçok gencin kazanılmasında Haki yoldaşın etkisi çok fazladır. Kuşkusuz Kemal de gençlik üzerinde çok etkiliydi ama sürekli Antep’te kalmıyordu. Çeşitli alanlara gidip geliyordu. Çünkü o dönemde etkili kadro sayısı fazla değildi. İdeolojik hakimiyeti, teorik hakimiyeti, Önder Apo’nun, grubun düşüncelerini en etkili ve eksiksiz anlatacak, grubun temsilini en yüksek düzeyde yapacak kadro sayı ilk dönemlerde azdı. Bir de ülkeye dönüşle birlikte Kürdistan’ın her tarafına dağılmışlardı. Antep, Urfa, Amed, Batman, Dersim, Elazığ, Serhat, Bingöl ideolojik mücadelenin yoğun olduğu yerlerdi. Yeni çıktığı için Kürt soluyla, ideolojik mücadeleyle karşılaşıyorduk. Türk soluyla, Kürt soluyla karşılaşılıyordu. Çünkü ideolojik mücadeleyle kendisini etkin kılacaktı, bu bakımdan sol gruplar arasında ideolojik mücadele de çok önemliydi. Gençlikte yoğun sola, devrimci hareketlere yönelim vardı. Bunları kim kazanacak? Tabi bu konuda da ideolojik mücadelenin yoğunluğu ve ideolojik mücadelenin etkili olması sonucu belirliyordu. Kısa sürede Antep’te büyük gelişmelerin yaratılması, Apocuların ideolojik mücadelede, gençleri kazanmada, toplumun devrimci hareketlere eğilimini etkilemede, onların özlemlerine, düşündükleri devrimci duruşa ve mücadeleye cevap olmada büyük başarının sağlandığını ortaya koymaktadır.  Haki yoldaşın şehadeti erken olmasaydı Antep’teki gelişmeler daha da güçlü ve yoğun olurdu.

Alaattin Kapan Haki Karer’i neden hedef aldı?

Alaattin Kapan Haki Karer’i Antep’te katletmiştir ama daha Adana’da Haki Karer çalışırken Alaattin Kapan tarafından hedef alınmıştır. Haki Karer Adana’da evin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için inşaatlarda çalışıyor. Küçük bir grupturlar, birkaç arkadaş birlikte o alanda inşaatlarda çalışarak ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Diğer zamanlarda da TÖB DER ya da o dönemde nerede dernek varsa, sol grupların, Kürt gruplarının tartıştığı yerler varsa Haki yoldaş ve arkadaşları oraya giderek tartışma yürütüyorlar. Esas olarak bu tartışmaları Haki yoldaş yürütüyor. Diğer arkadaşlar da Haki yoldaşın yanında bir grup oluşturuyorlar. Küçük bir gruptur, 4-5 kişidirler. İşte bu tartışmalarda birçok yerde Alaattin Kapan’la karşı karşıya geliyorlar. Çünkü Haki Karer de Apocu grubun Adana’daki önder kadrosudur. Kişiliği insanları etkiliyor. Türkiye solunda saygınlık uyandırıyor. Kürt gençlerini etkiliyor. Bu durum Alaattin Kapan’ın Adana’daki çalışmalarını daraltan, sınırlayan bir etki yapıyor. Alaattin Kapan bakıyor ki Haki Karer’in karakteri, kişiliği, düşünce gücü, ideolojik ve teorik birikimi, tartışma düzeyi, etkisi Adana’da Apocu grubun Kürtler içinde örgütlenmesini artıracaktır. Bu nedenle daha Adana’dayken hedef alıyor. Hatta bir tartışmadan sonra Haki Karer’i dışarıya kavgaya çağırıyor. Bir nevi düelloya çağırıyor. Alaattin Kapan daha o zaman Haki Karer arkadaşı katletmek istiyor. Bazı devrimci çevrelerin, grupların araya girmesiyle kavganın dışarıya taşması ve farklı biçime dönüşmesi engelleniyor. Bu yönüyle Haki Karer’in katledilmesi bilinçlidir. Bu katletme Adana’da başarılamıyor.

Daha sonra örgüt Haki Karer arkadaşı Antep’e alıyor. Anlaşılıyor ki Alaattin Kapan Beş Parçacılar denen örgütün Adana, Antep o bölgedeki sorumlusu, örgütleyicisi; ona öyle bir görev verilmiş. Antep’e geliyor, Antep’te de yine karşısına Haki Karer çıkıyor. Şunu görüyor, Haki Karer’in olduğu yerde ideolojik ve teorik düzeyinin, karakterinin, kişiliğinin, örgütçülüğünün etkileyici gücü karşısında kendilerinin herhangi bir genci, toplumu etkilemesi söz konusu olamayacak. Antep’te gelişme yaratmaları söz konusu olamayacak. Bu açıdan Adana’da nasıl ki hedef alıyorsa, katletmek istiyorsa, böyle bir tuzağı Antep’te de kuruyor. Öncesinde Antep’te birkaç defa Alaattin Kapan’la Haki arkadaş tartışıyorlar. Haki yoldaş bu tartışmalarda yine üstün geliyor. Alaattin Kapan’ın provokatör kişiliğini görüyor. Derdinin bir ideolojik mücadele olmadığını, provakatif bir kişi olduğunu, bu nedenle bu kişiyle ve bu kişinin yanındakilerle ilişkilenmeyi, tartışmayı gerekli ve doğru görmüyor. Artık onlarla tartışmama yaklaşımı içinde oluyor. Ama Alaattin Kapan bir provokasyon, komplo içinde olduğu için Haki Karer’in olmadığı bir yerde grup içindeki bazılarıyla tartışıyor. Bu tartışma sırasında Alaattin Kapan sorumlularınız gelsin, diyor. Yani daha geniş bir ortamda tartışma yürütülmesini dayatıyor. Haki yoldaş Alaattin Kapan’la tartışılmasını istemediği halde bu yaklaşımı ve kararı dinlemeyen bazıları randevu alıyorlar. Daha sonra grup içinde üzerinde kuşku olan kişi tarafından randevu alınıyor. Haki Karer’e gitmişler söylemişler, bu kişiyle şurada randevu aldık. Haki Karer tabi ki eleştiriyor, tepki duyuyor. Artık randevu alınmış, randevudan kaçmak da olmaz. Apocular tartışmadan kaçtı gibisinden konuşmalar olacağı düşüncesiyle tamam gidelim, diyor.

Haki yoldaş belirlenen saatte randevu yerine gidiyor. Tabi arkadaşlarına bir silah alıp gelin, ne olur olmaz, diyor. Düztepe’nin son durak tarafında bir kahve var, orada tartışılacak. Gidiyor ama tartışılacak hiç kimse yok. Alaattin Kapan da yok. Alaattin Kapan’ın bazı adamları var. Tartışmaya geldik, diyor ve tamam tartışalım, deniliyor. Haki Karer ben sizinle ne tartışacağım, sorumlunuzla tartışacağım, randevu böyle alınmış, diyor. Sorumlumuz yok, diyorlar ve orada tartışma çıkıyor. Alaattin Kapan da aslında orada çok yakın bir yerde olanları izliyor. Haki Karer’le Alaattin Kapan’ın adamları arasında tartışma çıkıyor ve kavgaya dönüşüyor. Bu sırda Alaattin Kapan ve yanındaki arkadaşının Haki yoldaşlar yaşadığı arbedede silah patlıyor ve Haki Karer arkadaş orada kasığından yaralı olarak yere düşüyor. Tabi onlar hemen kaçıyorlar. Kasığından bir mermi alan Haki yoldaş hemen hastaneye götürülüyor; ama gece Haki yoldaş şehit düşüyor.

Haki Karer’in cenazesini Ulubey’e götürdünüz… Cenaze törenini anlatabilir misiniz? 1991’de kaleme aldığınız bir yazıda “Haki’ye layık bir tutum takınamamıştık’’ diyorsunuz. Neden?

Haki Karer’in şehit düştüğü gün biz Antep’te değildik, Ankara’daydık. Haki Karer’in şehadetini duyduk ve Ankara’dan birkaç arkadaşla Antep’e gitmek için yola çıktık. Antep’e bu saldırı karşısında tutum almak, bu saldırıyı yapanlara karşı bir mücadele içine girmek yaklaşımı temelinde yola çıktık. Biz Ceyhan’dan Osmaniye’ye doğru giderken yolda bizim otobüs durduruldu ve arkadaşlar geldiler. Biz cenazeyi almışız ve Ankara’ya oradan da Ulubey’e götüreceğiz, dediler. Bize de, artık gitmeyin, birlikte gidelim, dediler ve biz de arkadaşların bulunduğu otobüse bindik. Böylelikle Ankara’ya, oradan da başka bir otobüs tutarak Ordu’ya gittik. Cenaze ayrı bir taksiyle Ordu’ya gönderildi. Biz çoğunluğu Ankara’da katılan arkadaşlar olmak üzere 30 kişiden fazla arkadaş grubu olarak Ordu’ya gittik. Oradan, Ulubey’e geçtik.

Haki arkadaş Ulubey’de tanınan bir kişilik ve Ulubey’in sevdiği bir genç. Ulubey’e gittiği zaman herkesin bahçesinde, tarlasında hizmet edermiş, çalışırmış, emek verirmiş. Bütün Ulubey’in sevdiği devrimci bir gençtir. Toplum sevdiği gibi, Haki arkadaş devrimci duruşu, kişiliği olan, ideolojik-teorik duruşuyla, karakteriyle Ordu ve çevresindeki devrimciler tarafından da tanınan bir kişiliktir. Bu nedenle Türk sol gruplarından cenaze törenine yüzlerce, hatta binlerce devrimci gelmişti. Hemen hemen her grup gelmişti. O dönemde Çin yanlıları, Sovyet yanlıları, Arnavutluk yanlıları vardı. Birbirlerine sosyal faşist diyenler vardı. Sosyal emperyalist diyenler vardı. Ya da başka türlü suçlamalar yaparlardı. Haki yoldaşın cenazesine bunların hepsi gelmişti. Bu yönüyle Haki bütün bunların hepsi üzerinde saygınlık uyandıran, hepsini cenaze törenine çeken bir arkadaştı. Ama biz bu gelen grubu iyi değerlendiremedik. Bu gelen gruplara Haki arkadaş şahsında Apocu grubu tanıtma, onlarla ilişkilenme, onlarla dostluk ilişkileri geliştirme konusunda yetersiz kaldık. Sadece bir arkadaşımız şehit düşmüş, onun cenazesini götürüp gömen bir grup haline geldik. Ama Haki arkadaş gibi bir devrimcinin cenaze törenine bu kadar insan gelmişse cenaze törenini farklı bir yaklaşımla ele almamız gerekirdi. Cenaze törenini Haki yoldaşın düşüncesini, ideolojisini, kişiliğini anlatan ve tanıtan bir törene dönüştürmemiz gerekirdi. Hem halkla ilişkilerimizi geliştirmemiz gerekiyordu hem de bu gelen devrimci gruplarla ilişkimizi geliştirmemiz gerekiyordu. Ama biz böyle bir yaklaşımdan çok, daha çok Haki arkadaşı getirmişiz köyünde gömeceğiz, bir tören yapıp gideceğiz. Bu tabi ki Haki arkadaş gibi bir devrimcinin şehadetine ve onun cenaze törenine denk düzeyde bir yaklaşım değildi.

Önder Apo’ya cenaze töreni sürecini anlattığımızda bu durumu eleştirdi. Önder Apo o halkla, devrimci güçlerle neden Haki’nin büyük devrimci kişiliğine layık olarak onlarla devrimci grup olarak ilişkilenme, Haki’nin kişiliğini ve düşüncelerini tanıtma yapılamadı, bu bir ilişkiye, toplumu örgütlemeye çevrilemedi, çerçevesinde eleştiri geliştirmiştir. Zaten bir iki ay sonra Önder Apo bizzat Ulubey’e giderek ailesine baş sağlığı dilemiştir. Haki yoldaşın karakterini, kişiliğini ailesine, çevresine, gelenlere anlatmıştır. Bir yönüyle de Haki yoldaşa bağlılığın gereği olarak Haki yoldaşın şehadetini ailesiyle paylaşma, Haki yoldaşa karşı sorumluluğunu yerine getirmek istemiştir. Şehadetini duyar duymaz Önder Apo Antep’e geliyor, ancak Ulubey’deki cenaze törenine katılamıyor. Gelmesi de doğru değildi. Ama sonradan dikkati çekmeyecek bir biçimde gidiyor. Ailesini görüyor ve mezarına giderek ziyaret ediyor. Böylece yoldaşlık görevini yerine getiriyor.

Cenaze töreninde Kemal Pir mi konuşma yaptı?

Cenaze törenine 30 civarında arkadaş katılmıştı. Abbas arkadaş, Muzaffer Ayata, Haki yoldaşın kardeşi Baki, Kesire, Suruçlu Kamil, sanırım Yılmaz Çınar da vardı. Ankara’dan olan arkadaşlar önemli bir katılım göstermişlerdi. Tabi cenaze töreninde konuşulması gerekiyordu. Daha mezarlığa gitmeden evin önünde halk toplanmıştı ve orada konuşulacaktı. Bütün arkadaşlar sonunda Kemal konuşsun, dediler. Kemal ajitatördür, propagandisttir. Ama Haki’nin cenazesinin yanına gelince ‘bu arkadaş, Haki arkadaş’ dedi ama gerisini getiremedi. Boğazı düğümlendi, konuşamaz hale geldi. Bulunduğu yerden gözyaşlarıyla ayrıldı. Uzun süre birlikte arkadaşlık yapmışlar, birlikte aynı evde kalmışlar, birbirlerinin her şeyini tanımışlar ve birlikte Apocu olmuşlar. Böyle bir arkadaşını kaybetmesi Kemal’i çok etkilemiştir. Apocu olmadan önce de uzun süre birlikte arkadaşlık yapıyorlar. Birlikte aynı evde kalıyorlar. Haki yoldaşın karakteri ve kişiliği de ortada. Gerçekten saygınlık uyandırıyor. Haki yoldaş gibi bir insanın yoldaşı olmak çok büyük bir onur ve gurur verici. Haki yoldaş gibi bir devrimcinin, insanın arkadaşı olmak kadar değerli bir şey olamaz. Böyle arkadaşlar, böyle yoldaşlar herkese nasip olmaz. İşte böyle bir yoldaşın kaybı Kemal’i çok etkilediğinden cenaze töreninde konuşmamıştır. Ama mezarı başında kısa da olsa bir konuşma yapılmıştır. Fakat Haki Karer’in cenazesine, kişiliğine layık etkili bir konuşma yapıldığını da söyleyemeyiz. Daha etkili bir konuşma yapılabilirdi. Gerçekten de grubun kendisini tanıtması açısından bir fırsattı. Bunlar değerlendirilememiştir.

Kuşkusuz grup, ilişkileri ve duruşuyla oradaki insanlar üzerinde bir saygınlık bırakmıştır. Öyle kaba hotzotçu, kendine göre bir grup değildi. Belli bir düzeni, disiplini, saygınlığı vardı. Herhangi bir grubun cenaze töreninde bireysel ve sivri çıkışlar ya da kompleksli yaklaşımlar, hotzotçu tutumlar gibi bir duruş gösterilmemiştir. Ne dersek diyelim, eskiden o dönemlerde çeşitli grupların bu tür tutum ve yaklaşımları olurdu. Ama Apocu grup oradayken halkı rahatsız edecek, diğer sol grupları rahatsız edecek en küçük olumsuz bir davranış göstermemiştir. Herkes Haki yoldaşa saygılıdır. Haki yoldaşa saygılı oldukları için Haki’nin yoldaşlarına da saygılıydılar. Biz de Haki’nin yoldaşları olarak o saygının gereği bir duruş gösterdik. Ama Haki yoldaşa layık etkili bir tören yaptığımızı, Haki yoldaşa etkili yansıttığımızı söyleyemeyiz. Cenaze törenine yönelik özeleştirimiz bu çerçevedeydi.

İmralı zindanında Öcalan savunmalarında ‘Haki benim gizli ruhumdu,’ demişti. Öcalan ile Haki Karer’in ilişkisi nasıldı, diyaloglarına, sohbetlerine tanık oldunuz mu hiç?

Ben Haki yoldaşla Önder Apo’nun kaldığı evlerde kalmadım. Kaldıkları evlere gittim. Özellikle son dönemlerde kaldıkları Anıttepe’de bir ev vardı. Arkadaşların Önderlikle birlikte kaldığı o eve sık sık giderdik. Önderlikle Haki Karer arasında öyle çok tartışmaya tanık olmadım. Zaten biz toplantılara giderdik, toplantılarda görürdük. Ya da bazen kısa süreliğine uğrar çıkardık. 24 saat veyahut da sürekli aynı evde kalmadığımızdan tartışmaların, ilişkilerin yoğunluğuna çok şahit olmadım. Haki yoldaş zaten yaşamda gerekli olduğu zaman konuşurdu. Hele hele Önder Apo’nun olduğu ortamda devrimci duruşu, devrimci tutumu Önder Apo gösterdiği için, Önder Apo öncülüğü yaptığı için, ideolojik, siyasi değerlendirmede Önder Apo etkili olduğu için Haki Karer arkadaş öyle bir ortamda konuşmayı çok tercih etmezdi. Çünkü Önderlik zaten duruşuyla, tutumuyla, düşünsel, yaşamsal ve ilişki olarak her şeyi düzenliyordu. Diğer taraftan da Önder Apo biz çok konuşmazdık, birbirimizin gözüne bakardık anlardık, diyor. Bu çok önemli bir şeydir. Öte yandan Önder Apo sürekli düşüncelerini arkadaşlarına aktarıyordu. Önder Apo’nun en önemli özelliği sürekli kendisinde olan gelişmeyi, düşünceyi, yoğunlaşmayı, yeni bakışı hep arkadaşlarına aktarmasıdır. Çünkü Önderlik sürekli ve yoğun okuyordu. Araştırıyordu, inceliyordu ve bunu kafasında sentezlediği zaman da arkadaşlarına aktarıyordu. Bu bakımdan Haki’ye, Kemal’e, Abbas arkadaşa, yine ilk beraber kaldığı Cuma arkadaşa, Fuat arkadaşa aktarıyordu. Bulunduğu yerde kiminle kalıyorsa onlara kendindeki değişimi, gelişmeyi ve ulaştığı sonuçları aktarıyordu.

Önder Apo Haki yoldaşla ilişkilerinde hep saygılıydı. Karşılıklı bir saygı vardı. Önder Apo’nun diğer arkadaşlarla ilişkisi dikkate alındığında, hepimizle ilişkisi dikkate alındığında Haki yoldaşla ilişkisi biraz daha farklıydı. Önderlik de Haki yoldaşa çok saygı duyuyordu, çok seviyordu. Onun için karşılıklı saygı, çok yüksek düzeyde arkadaşlık ve yoldaşlık ilişkisine dayanan bir ilişkileri vardı. Önderlikle Haki arkadaşın arasındaki yoldaşlık ilişkilerini insan böyle görebiliyordu. Zaten Önderlik benim gizli ruhumdur, diyordu. Gizili ruhum demek, beni hisseden, beni yaşayan, benim ne düşündüğümü ifade eden ve pratikleştiren, ben bir şey söylemeden de o zaten gizli ruhum olduğu için ne yapacağımı, hangi konuda nasıl davranacağımı bildiği için yapıyordu, diyordu. Haki yoldaş için hiçbir şey söylemeye gerek yok, o zaten sorumluluğunun bilincinde, ne yapacağının bilincindeydi ve biz bir şey söylemeden de kendi sorumluluklarını, görevlerini yerine getirirdi, demiştir. Gizli ruhumdur, demek bu anlama gelmektedir.