Buldan: Türkiye yol ayrımında

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Tecrit, faşizmin kurumsallaşmaya başlamasının dayanağıdır" diyerek, direnişleri selamladı. Buldan, Türkiye'nin yol ayrımında olduğunu belirterek, "AKP kaybederse herkes nefes alır" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Buldan'ın değerlendirmelerinden satır başları şöyle:

"Türkiye tam anlamıyla bir yol ayrımındadır. Bir yanda halklara nefes aldırmayan faşizm var. Diğer tarafta ise, ülkeye nefes aldıracak, herkesi rahatlatacak güçlü bir demokrasi seçeneği var. Bir yanda tüm ülkeyi esir almaya çalışan karanlık var. Diğer tarafta ise aydınlık var.

TECRİT VE DİRENİŞLER

Leyla vekilimiz, bu karanlığı dağıtmak, demokratik seçeneğe kapı açmak için tam 104 gündür açlık grevinde. Leyla, Hewlêr’den Nasır Yağız ile, Galler’den İmam Şiş ile, Kanada’dan Yusuf İba ile, Strasburg’dan Gülistan ile, Kandıra’dan Selma ve Sebahat ve cezaevlerinden 300’ün üstünde can ile bir oldu. Açlık grevleri, zalimlerin kurduğu tecrit sistemine ve faşizme dur demek için yapılan bir müdahaledir. Halklarımıza dayatılan karanlığa ülkeyi teslim etmemek için sürdürülen tarihi bir direniştir. 

Tecride dayanan İmralı sistemi bugün tam 20’nci yılında. 20 yıldır bu ülke İmralı sistemiyle yönetiliyor. Nedir bu sistemin özü? Sadece bir kişiye uygulanan bir tecrit midir? Asla böyle değildir. Bu sistem; barışı, özgürlükleri, adaleti, eşit yaşamı, emeği esas alan demokratik cumhuriyet seçeneğini engellemek için kuruldu. Tecrit bir sistemdir, Türkiye'de de sistem haline gelmiştir. Zorbalığa ve hukuku dışlamaya dayanan bir yönetim biçimidir. Halkları, kimlikleri, inançları, dilleri dışlayan tekçi bir otoriter sistemi kurumsallaştırmak için tecrit sistemini 20 yıldır devrede tutuyorlar. 

Bugün adalet mumla aranır hale geldiyse, hukuk yok edildiyse bunun doğrudan tecritle bağlantısı olduğunu özellikle ifade etmek isterim. Demokratik hak ve özgürlüklere, demokratik siyasete, parlamentonun iradesine darbe yapıldıysa, ülke yarı açık cezaevine dönüştürüldüyse bunun ardında yatan tecrit sistemidir. Demokratik hak arayışlarına bir tecrittir. Halkın belediyeleri kayyumlar eliyle gasp ediliyorsa bunun nedeni, halk iradesini hiçe sayan gaspçı yönetim anlayışını iktidarda tutabilmektir. Bu, demokratik halk iradesine bir tecrittir. Binlerce emekçi iş cinayetinde hayatını kaybediyorsa, bunun nedeni tekçi iktidarı ayakta tutmaya yönelik sürdürülen sömürü düzenidir. Sömürü sistemini tecrit sistemiyle kurdular. Bu, alınteri üzerinde kurulan bir tecrittir. Binlerce kadın her gün sokaklarda katlediliyorsa, tacize ve şiddete uğruyorsa bunun nedeni tecrit sistemiyle kurulan erkek devlet, erkek iktidar, erkek yargı düzenidir. Bu, kadına uygulanan bir tecrittir. Halkın sofrasındaki ekmek her gün azalıyorsa, vatandaş kuru soğan alamayacak hale getiriliyorsa bunun nedeni; savaş politikaları ve iktidarı zenginleştirmek için oluşturulan devasa rant ve yolsuzluk düzenidir. Bu düzeni; tecrit sistemiyle kurdular. Bu, halka karşı ekonomik tecrittir. Medya özgür değilse, ifade özgür değilse, düşüncesini açıklayan cezaevine atılıyorsa bunun nedeni tecrit sistemidir. Bu, düşünceye bir tecrittir. Ve bunun son örneği Cumhuriyet Gazetesi davasının onaylanmasıdır. Buradan bir kez daha bu kararı reddettiğimizi, kınadığımızı ifade ediyoruz. Milyonlarca üniversite mezunu kamuya atanmıyorsa, yüz binlerce çalışan kamudan ihraç ediliyorsa bunun nedeni devleti ve kamuyu AKP-MHP iktidarının arpalığı haline dönüştürme gayretidir. Bu çalışma hakkına da bir tecrittir. Evet tecrit; faşizmi ayakta tutmak için oluşturulan bir sistemdir. 

Tecrit sistemi; toplumu, demokrasiyi, barış umutlarını çökertme planıdır. Tecrit, bir yönetim biçimidir. Faşizmin kurumsallaşmaya başlamasının dayanağıdır. Türkiye Cumhuriyeti 20 yılda, bir tecrit cumhuriyetine, bir tecrit devletine dönüştürüldü. Bu anlamıyla Türkiye’nin her yerinde herkes tercihini yapmak zorundadır. Tecrit üzerinden inşa edilen faşizm mi, yoksa tecrit ile yıkılacak faşizmin sonunda demokrasi mi?

İşte Leyla arkadaşımız ve yoldaşları, bu gidişatın toplum olarak kabul edilmemesi, sessiz kalınmaması için yaşamlarını ortaya koydular. Ve cesareti yeniden yaydılar. Umudun tutsaklığını kırmayı başardılar. Halklar olarak biz de bunu başarmak durumundayız. Bize dayatılan karanlığa mahkûm olmamak için bu ışığın aydınlattığı yolda ilerlemeliyiz ve ilerleyeceğiz. 

Ülkeyi tecrit altından çıkartmak için el ele, omuz omuza vermeliyiz. Tecrit sistemiyle dayatılan karanlığa karşı demokratik seçeneği daha da yükseltmeli ve büyütmeliyiz. İnanın ki bunu hep birlikte başaracağız. Bunu Leyla ile, Sebahat ile, Selma ile başaracağız açlık grevinde olan arkadaşlarımızın direnişi ile başaracağız. Açlık grevindeki hayat dolu insanların topluma bulaştırdığı cesaret dalga dalga yayılmaktadır. Her gün büyüyen bu büyük dalga ile faşizmi zorluyorlar. Bu nedenle bir vekilimize neredeyse 10 bin polis atıyorlar.  

Siz zannediyor musunuz ki bizim bir vekilimiz talimatla çalışan zırhların karşısında duracaklar, geri adım atacaklar. Asla durmayacaklar, asla geri adım atmayacaklar, asla diz çökmeyecekler. 

Bizler Kenan Evren’lerden, Esat Oktay’lardan, Ağar’lardan, Çiller’lerden korkmadık, sizden de korkmayacağız. Ama siz korkun bizden; Çünkü bizler Leyla’nın yoldaşıyız, Çünkü Nasır’ın gülümsemesiyiz, çünkü biz haklıyız ve hakkımız olanı alacağız. Tecridi kıracağız, faşizmi hep birlikte sonlandıracağız.

HDP'YE SALDIRILAR

HDP’nin ve halkımızın kararlılığını gördükçe bize dönük saldırıların da arttığını görebiliyoruz.  Sandıkta yenemeyeceklerini gördükleri için üzerimize polisi, askeri, yargıyı salıyorlar. Vekillerimize, partili arkadaşlarımıza her yerde saldırdılar. İllerdeki tecrit protestolarında her bir milletvekilimizin karşısına polis ordusunu yığdılar. Demokratik hakkını kullanmak isteyen vekillerimizin ve halkımızın etrafını binlerce polisle sardılar. Fiziki saldırıda bulundular. Saldırılar sadece vekillerimize değil, çocuklara kadar uzandı. Van’da gözaltına alınan üç çocuğa dipçikle vurma, başlarını klozete sokma gibi insanlık dışı işkenceler yaptılar. 

POLİSİN CİNSEL TACİZİ

Ankara’daki gözaltılar sırasında devletin üniformalı bir polisinin zorla gözaltına aldığı öğrenci Merve Demirel arkadaşımıza başkentin göbeğinde yaptığı mide bulandırıcı iğrenç tacizi tüm dünya gördü. Toplumun güvenliğini alması, kadını tacize ve cinsel saldırıya karşı koruması gereken Emniyet, bu iğrenç saldırıya sahip çıktı. Tacizciyi korudu. Peki, kimden güç alıyorlar? Elbetteki iktidardan güç alıyorlar, bu cesareti onlara şu andaki iktidar veriyor. 

İşte AKP iktidarının ülkeyi getirdiği nokta budur. Devlet eliyle kadına göz göre göre yapılan tacize toplumu alıştırmaya çalışıyorlar. Bu iğrençliği yapanı da, buna göz yumanı da, koruyanı da şiddetle kınıyor ve buradan bir kez daha lanetliyoruz! 

SİYASİ SOYKIRIM

Son 20 günde aralarında MYK üyemizin, partimiz üye ve çalışanlarının bulunduğu yüzlerce kişi gözaltına alındı ve onlarcası tutuklandı. Mardin İl Eşbaşkanımız Ali Sincar dün ne yazık ki tutuklanarak cezaevine gönderildi. Seçim otobüsümüze, il ilçe binalarımıza, seçim bürolarımıza saldırı oldu. Milletvekillerimiz darp edildi, Leyla Güven’e destek yürüyüşleri engellendi, lokaller ve mahalle kahveleri seçim propagandası yapmayalım diye tek tek kapattırıldı. Misafirlerimiz Ankara girişlerinde alıkonuldu. Haymana ilçesinde parti binamıza ırkçı gruplar tarafından saldırıldı. En son Antalya Serik’te maç sonrası Cizrespor oyuncularına ırkçı saldırı yapıldı. Futbolcular zırhlı araçlarla ayrılmak zorunda kaldı. Kürt düşmanlığı politikasıdır bu saldırıların nedeni. Bugün iktidarın yaymak istediği, Kürt neredeyse, muhalif neredeyse ona karşı yeni bir algı oluşturma operasyonudur. Aslında yeni bir yöntem değil, geçmişten beri Kürt halkının yaşadıkları zulüm ve zor koşullardır. Her iktidara gelen bu yöntemleri uyguluyor. Ancak bu yöntem karşısında Kürt halkının asla diz çökmediğini ve boyun eğmediğini buradan ifade etmek istiyoruz. 

Gözaltı, işkence, taciz, ırkçı saldırı, tüm bunlar AKP’nin seçim kampanyasıyla eş zamanlı olarak devreye sokuldu. AKP’nin seçimlerden anladığı da aslında budur. Demokratik muhalefeti, hukuk dışı yollarla etkisiz hale getirmek, halkı sindirmek ve korkutmak AKP’nin bir seçim stratejisidir. 

AKP Genel Başkanı, bakanları ve AKP yöneticileri bize karşı resmen seferber olmuş durumdalar. Her gün meydanlarda, televizyonlarda akşam sabah HDP’yi hedef gösteriyorlar, tehdit ediyorlar, HDP’ye oy veren 6 milyon insana hakaret ediyorlar. Bizi ırkçı çetelere, Susurluk artıklarına hedef gösteriyorlar. Ağızlarını açıyorlar, hakaret, küfür, tehdit ve yalan. Ne ararsan var gerçekten. Bu nasıl bir seçim kampanyasıdır böyle gerçekten anlamakta zorluk yaşıyoruz.

YEREL SEÇİMLER VE EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Daha geçenlerde AKP Genel Başkanı, "tehdit ve hakaret olmadan kampanya yürütülsün" diyor, ancak üzerinden 2 saat geçince kendisi aynı şeyi yapıyor! HDP üzerinden hakaretlerini, tehditlerini savuruyor. Öyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar ki kendileri dışında herkes bu ülkede terörist! Bu bir seçim kampanyası değil seçimleri terörize etme kampanyasıdır. Söylemleriyle halkları karşı karşıya getirmeye, toplumu zehirlemeye çalışıyorlar. Resmen nefret suçu işliyorlar. Olası provokasyonlara zemin oluşturuyorlar. 

AKP, yürüttüğü bu gerginlik ve çatışma politikasıyla toplumları karşı karşıya getirdiğinin farkına varması gerekir. Bu tehlikeli söylemden ve çirkin kampanyadan bir an önce vazgeçmesi gerekir! 

Şunu da net olarak söylüyorum: Biz baskılarla asla yıldırılamayacak, asla korkutulamayacak bir kitleyiz! Asla bize geri adım attıramayacaklar! Halkımız tüm bu hakaret, aşağılama ve tehditlere 31 Mart’ta sandıklarda gereken yanıtı en güçlü şekilde verecektir, bundan hiç kimsenin kaygısı ve şüphesi olmasın. Karşımıza çıkardıkları her engeli halkımızla birlikte aşmaya muktediriz ve aşacağız! Biz demokratik barışçıl siyasetten ve demokrasi mücadelesinden asla taviz vermeyeceğiz. Bu yoldan asla geri dönmeyeceğiz! Göreceksiniz, tarih de şahit olacak ki biz kazanacağız, mazlum halkımız kazanacak. Haklı olan kazanacak! 

İktidarın bize bu denli saldırmasının nedeni yaşadıkları kaybetme korkusudur. Biz yerel seçim stratejimizi açıklayınca korkuları daha da arttı. Bunun farkındayız. HDP’yi görünce 7 Haziran’ı hatırlıyorlar. HDP, iktidarlarını sarstığı için bu korku ortaya çıkıyor. Halk kazanmasın, halkın iradesi sandığa yansımasın diye ellerinden geleni yapıyorlar. Kara propagandaya sarılıyorlar! Çünkü halka söyleyebilecekleri bir şey yok. Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, sefalet diz boyu. Halk bunları görmesin diye bizlere “Kandil ittifakı” yok “devletin bekası” diyerek, gerçekleri saptırıyorlar! Önceki seçimlerde olduğu gibi halkı korkutarak, ürküterek oy devşirmeye çalışıyorlar! 

Biz de buradan soruyoruz: Patatesin, soğanın fiyatını HDP mi arttırdı? Halkı pazar kuyruklarına HDP mi mahkûm etti? Ekonomik krizi HDP mi yarattı? Türkiye’yi Suriye bataklığına HDP mi çekti? Ülkeyi IMF’ye muhtaç hale HDP mi getirdi? Halka hesap vermeleri gerekirken çıkıp akşam sabah yalanlara algı operasyonu başlattılar ve bunu sürdürüyorlar. Utanmadan 6 milyon seçmeni terörist olarak gösteriyorlar! Hakaret ettiğiniz bu halktan yarın hangi yüzle oy isteyeceksiniz gerçekten merak ediyoruz. Herkesi bu ülkede terörist ilan edip sonra oy isterseniz o insanlar gereken cevabı size verecektir. 

Neymiş devletin bekasıymış. Bir beka sorunu varsa eğer, bunu yaratan sizsiniz! Ülkeyi uçurumun kenarına getiren, içeride ve dışarıda krizlerin içine sürükleyen sizin iktidarınızdır! 16 yıldır bu ülkeyi siz yönetmiyor musunuz? Beka sorunu varsa bu sizin eserinizdir. O halde derhal çekilmeniz, istifa etmeniz gerekmez mi? 

Bunların derdi kendi koltuklarının bekasıdır. Sarayın bekasıdır! Devleti soyup soğana çeviren yandaş şirketlerinin bekasıdır. Müteahhitlerin bekasıdır! Binlerce üniversite mezunu atama beklerken, kamuda en üst yerlere torpille atanan bakan yakınlarının bekasıdır. Torpilin bekasıdır. Kupon arazilerin bekasıdır. Rüşvetin, yolsuzluğun, ihalelerin bekasıdır bu. 

Dikkatinizi çekmek istiyorum. 1 Kasım seçimleri öncesinde de aynı yola başvurdular. AKP iktidardan düşerse kaos olur dediler. AKP tehditle, şantajla iktidara geldi ve yine kaos oldu! Çünkü ülkeyi 15 Temmuz darbesinin içine sürüklediler! 24 Haziran öncesi yine istikrarsızlıkla tehdit ettiler. Sonra ne oldu? Seçim sonrası ekonomi battı. Ülke iflas etti. AKP’nin her iktidar dönemi yeni krizlerdir. Herkes bilmeli ki Saray koalisyonu tüm zulümlerini seçimden sonraya saklıyor. 

Bu rejim, seçim sonrası halkın sırtına büyük vergiler yüklemeyi planlıyor. Seçimden sonra AKP-MHP ittifakının ajandası zam yağmurları olacak. Bakın söylemedi demeyin: Enflasyon fırlayacak. Kriz tırmanacak, işsizlik ve yoksulluk daha da artacak. Beka söyleminin ardına gizledikleri gerçekler budur. Şimdi 31 Mart'a kadar günü kurtarmanın peşindeler. Halkı kuru soğana muhtaç hale getirirken Recep Bey çıkmış, "şunu yapacağız, bunu yapacağız" diye sözler diyor. 16 yıldır niye yapmadınız diye sormazlar mı? Sorunları niye çözmediniz diye halk sormaz mı? 

Halk aç, halk perişan. Elektrik, su, doğalgaz faturasını, çocuğunun eğitim masrafını, kredi kartı borcunu ödeyebilecek durumda değil. Ekonomik beka resmen çökmüş. Halk adeta canından bezmiş. Bunlar çıkmış, rabia diyor. Kandil ittifakı diyor. Beka diyor. Tek millet diyor. Yakında tek soğan, tek patates, tek biber derlerse şaşırmayın! 

Türkiye halkı bu gerçekleri artık görmeli ve yüzleşmelidir. Kendisine yaşatılan zulmün hesabını sormalıdır. AKP-MHP ittifakı size refah ve huzur getirmeyecek. Sofranızdaki ekmek daha da küçülecek. İşsizlik, yoksulluk daha da artacak. Tanzim satış kuyrukları yarın ekmek, şeker, yağ tuz kuyruğuna dönüşecek. Bunu hep birlikte göreceğiz hep birlikte izleyeceğiz. 

Merminin fiyatını insan hayatından daha değerli gören bu iktidara Türkiye halkı sandıkta gereken cevabı mutlaka vermelidir. Sizi yoksulluğa gömeni siz de sandığa gömünüz. Başka çıkış yolunuz yok!

Biz uyarıyoruz: AKP-MHP trenine binmeyin. Binerseniz yarı yolda kalırsınız! 7 Haziran’da, 1 Kasım’da, 24 Haziran’da sizi yarı yolda bıraktılar. AKP-MHP treni sizi krize, istikrarsızlığa, tanzim satış kuyruklarına götürür. AKP-MHP trenine binen, kendini haciz, borç batağında bulur. Kendisini dahi taşıyamayan bu trene binmeyin artık! Bizden söylemesi! Türkiye halkları kararını verecek. 

'KRİZDEN KURTULMAK İÇİN ÖNCE AKP'DEN KURTULMALIYIZ'

Türkiye’nin bu gidişatı karşısında HDP önemli bir strateji ortaya koydu. Krizden çıkış için demokratik bir seçenek yarattı. Bu ülkenin krizlerden kurtulabilmesi için önce AKP’den kurtarılması gerekiyor. İşte HDP’nin yarattığı demokratik seçenek bunun için var. Biz ne dedik, 'Kayyumlar eliyle gasp edilen bütün belediyeleri geri alacağız, daha önce bizim olmayan belediyeleri de bu kervana ekleyeceğiz. AKP’yi bölgede tabela partisine dönüştüreceğiz.'

Başka ne dedik: “Batıda ise faşizme kaybettireceğiz” Faşizm deyince tabi AKP ve küçük ortağı hemen kendilerinden bahsedildiğini anladı ve paniğe kapıldılar! Kamuoyuyla şunu açık yüreklilikle paylaşmak istiyorum. AKP kaybederse ne olur? Her şeyden önce yerelden başlayan ve genele yayılacak radikal demokrasinin önü açılır. Toplumun nefes almakta zorlandığı bir dönemde HDP herkese nefes olur. AKP kaybederse bu halk, bu toplum, tüm demokrasi güçleri, özgürlük isteyen tüm kesimler, ezilenler, emekçiler, kadınlar, gençler herkes kazanır.  

Her gün yaşam savaşı veren, iş bulmak için binlerce kişiyle beraber kuyruğa giren, evine ekmek, ucuz sebze götürmek için kilometrelerce tanzim kuyruğunda bekleyen herkes kazanacaktır. Kentlerimiz herkes  için daha yaşanabilir, daha yeşil, daha ferah olacaktır. Bu karanlık bulutlar dağılacak, bahar havası gelecektir.

Sokaklarda insanlarımızın yüzüne bakıyor musunuz? Bu baskıcı rejim, bu ekonomik kriz arttıkça her gün insanlarımızın yüzündeki çizgiler daha da derinleşiyor, gülüşleri, gülümsemeleri kayboluyor. İnsanlarımız artık daha umutsuz, daha karamsar, daha güvensiz hissediyor kendini. Bizim bütün çabamız işte tam da bu. Birazcık olsun insanlarımızın yüzünü güldürmek, umutlandırmak, kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak. İşte bu yüzden AKP-MHP ittifakının kaybetmesi gerekiyor. Çocuklarımız, gençlerimiz geleceğe birazcık olsun umutla baksın diye. Ülkenin bütün zenginliklerini kendi çevresine yedirenlerin, Cengiz’lerin, Limak’ların kaybetmesidir. Bizler kazanırsak, 3. Havaalanında tahtakuruları içinde yatmak zorunda kalan işçiler kazanacak, Cerrattepe’deki Havva Ana kazanacak… Kentler kazanacak, ormanlar kazanacak. İşte HDP’nin seçim stratejisinden bu yüzden korkuyorlar. 

Seçim bildirgemizi bizler kamuoyuyla paylaştık. Bildirgemiz yerel demokrasi manifestosudur. Yeni yaşamın manifestosudur! Kentlerimizi, tüm kimliklerle, inançlarla, kültürlerle, kadınlarla, gençlerle, emekçilerle birlikte yönetme manifestosudur. 

AKP-MHP bloğu tekçi-milliyetçi yönetim anlayışını yerellerde de kurumsallaştırmayı amaçlıyor. Yerelleri de tekleştirme çabası içerisindedir. Biz de diyoruz ki hayır, yereller halkındır, tekçiliği, merkeziyetçiliği, Saray’dan dayatmaları kabul etmeyecektir. Yereller tekleşmeyecektir! Halk kendi kendisini yönetecektir. Kentler kendi geleceğinin bir kişinin iki dudağının arasına sıkışmasına izin vermeyecektir. Kentlerin geleceği, yarınları AKP-MHP tekçiliğinin hesap ve planlarına bağlı değildir. Halklarımızın kaderi niye AKP’ye, MHP’ye bağlı olsun ki! Bir kişinin milyonların geleceğiyle ilgili karar verme süreci artık bitecektir! Yereller kendi geleceğini kendisini belirleyecektir. Birlikte karar alarak, birlikte hareket ederek, demokratik yönetim sürecini kendi içinde işletecektir. 

İşte bunu başarmaya geliyoruz. HDP, AKP’den kurtulmak için demokratik çıkışı göstermektedir. İşte bu çıkışı hep birlikte gerçekleştirmek zorundayız! Yarınlarımızı, geleceğimizi düşünüyorsak bunu başarmak zorundayız. Aydınlık bir geleceği böyle yaratabiliriz! Karşımızdakiler ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar. Irmağın akışını durduramayacaklar!  

'6 MİLYONA TERÖRİST DİYENLER KAYBEDECEK!'

17 yılın sonunda halkı tanzim kuyruklarına mahkûm edenler kaybedecek, 17 yılın sonunda 6 milyona terörist diyenler kaybedecek. Her yerde kaybetmeleri an meselesidir. İnanın ki yerelden başlayacak bir çözülme AKP-MHP saray rejiminin merkezinde de çözülme yaratacaktır. Bunu herkes böyle görmeli ve bilmelidir! İster doğuda ister batıda. Halkımızın kalbinin attığı, HDP’nin nabzının attığı her yer halkımızın, halklarımızın olacak. 

'HDP RENGİ HER YERİ SARACAK'

Ege’de, Akdeniz’de, Marmara’da, Karadeniz’de, İç Anadolu’da biz olacağız. Bizim rengimiz olacak! Kars da bizim, Ağrı da bizim, Iğdır da bizim, Muş da bizim. Bingöl de Bitlis de bizim olacak! 31 Mart’ta HDP’nin rengi her yeri saracak! Buna engel olamayacaksınız. Engel oldukça sonunda kaybeden siz olacaksınız. O kayyumlarınız koltuklarında boş sandıklarla size geri dönecekler. Gaspçılığınızın dönemi kapanacak! Halk bu defteri kapatacak ve suratınıza çarpacak! Hiç merak etmeyin. 

HDP her yerde umuttur, her yerde demokratik seçenektir. Her yerde cesaretin ve kazanmanın adresidir. O yüzden diyoruz ki aydınlık bir gelecek için sandıklara koşalım ve bu iktidara unutamayacağı bir ders verelim!  31 Mart’ta onlara 7 Haziran’ı yaşatalım!  Onların koltuk bekası varsa halklarımızın da üstün zekası var. Bu zeka sandıklara dolup taşacak!

Konuşmamı sonlandırırken, sizlere ve tüm halkımıza şu çağrıyı yapıyorum. Gece gündüz çalışalım! Girmedik köy, mahalle, sokak,  ev, sıkmadık el bırakmayalım. İşi sıkı tutalım. Oylarımız bizim onurumuzdur, irademizi ortaya koyacaktır. Bu onura ve iradeye güçlü bir biçimde sahip çıkalım! Sandıklar için seferber olalım. Sandık kurul üyeliği başvuruları 23 Şubat’ta sona eriyor. Bulunduğumuz her yerde sandık kurulu üyeliği için başvurularımızı yapalım. 

31 Mart akşamı bu ülkede her şey değişecek. Barışa, özgürlüğe ve demokrasiye bir adım daha yaklaşacağımız gündür 31 Mart tarihi. Demokrasi baharının yaşanacağı bir gündür."