Destanlara ve kutsal kitaplara ilham veren Cudi Dağı

Tarihte birçok hikayeye konu olan Mezra Botan'ın gurur abidesi Cudi Dağı'nda geçmişte ölümsüzlük otu, bugün ise özgürlük aranıyor.

Botan coğrafyası denilince akla ilk gelen yerlerden birisidir Cudi dağıdır. Her mevsimde başka bir güzelliği vardır bu dağın. Cizre, Şırnak, Silopi ve cümle Mezra Botan’ın bir gurur abidesi gibi dimdik ayakta duran Cudi, sadece yöre halkının halay ve türkülerinin değil, aynı zamanda tarihin ve kutsal metinlerin de gizemli bir hikayesidir bu asi ve görkemli dağ!

Cudi dağını ziyaret eden herkes, bir şekilde Lawkê Xerib ve ardından da Sefine’nin hikayesini duymuştur. Öyle ki bu hikayenin izleri ta Sümerlere kadar uzanır. Büyük bir ihtimalle oradan Tevrat’a ve Tevrat’tan da Kuran’a sirayet etmiştir. Bu hikayenin kimi farklı versiyonları olsa da özü itibariyle insanlığın başlangıcında yaşanan kimi ibret verici veya dersler çıkarıcı olayları ifade eder; bizlere ve bizden sonrakilere…

SEFİNE KELİMESİNİN SEMİTİK DİLLERİNDEKİ ORTAK ANLAMI GEMİDİR

Gelin hep beraber hem Sefine’nin hem de 2013 ile 2015 yılları arasında gerillalar tarafından buraya bırakılan bir defterin iç içe geçen tılsımlı hikayelerine kulak verelim…

Sefine kelimesinin Semitik dillerdeki ortak anlamı, Gemi’dir. Bu geminin Cudi dağında ne işi var, diye sorulabilir. Ya da buraya ne zaman ve nasıl gelmiştir? Örneğin bu gemi, gerçekten de Nuh’un kayıp gemisi olabilir mi? Yöre halkından ve özellikle de Koçerlerden dinlediğimiz Sefine ve oraya varmaya çalışan Lawkê Xerib söylencesinin izlerini bir de Sümer mitlerinde sürmeye çalıştık…

Efsaneye göre Uruk Kralı Gılgameş, önceleri tebaası tarafından çokça sevilir. Ancak zamanla yaptıklarıyla böbürlenen Gilgameş, halkın gözünden düşer. Artık sevilmez ve çekilmez bir yönetici haline gelir. Gılgameş’in aşırı iktidarcı ve kibirli halinden son derece rahatsızlık duyan Uruk halkı, onu baş tanrı Anu’ya şikayet eder. Aynı efsaneye göre Tanrı Anu, Uruk halkının şikayetlerini dikkate alır ve böylelikle Gılgameş’i oyalayabilecek yetenekte vahşi ve güçlü Enkido’yu yaratır.

HUNBABA'YA KARŞI GILGAMEŞ ÜSTÜN GELİR

Kırsal alanda yaşayan Enkido, şehre ve dolayısıyla medeniyete çok yabancıdır. Gılgameş’in direktifleriyle saraya alınan Enkido, burada eğitilip ehlileştirilir. Zamanla Gilgameş ile Enkido arasında güçlü bir dostluk bağı gelişir. Bir gün birlikte ava çıkmaya karar verirler. Gittikleri yer, sedir ormanlarıyla meşhur Kuzey Mezopotamya coğrafyasıdır. Burada yaşayan ve aynı zamanda ormanı koruyan Hunbaba isminde bir dev varmış. Gılgameş ve dostu Enkido, Hunbaba için bir tuzak hazırlar ve onu bu tuzağa yönlendirirler.

Tuzağa düşen Hunbaba, Gılgameş ile büyük bir kavgaya girişir ve nihayetinde yenilir. Böylelikle medeniyeti temsil eden Gılgameş üstün gelir. Önceleri Hunbaba ile aynı koşullarda yaşayan Enkido ise Gılgameş adına sevinir. Çünkü o da artık kır insanı değil, kent insanıdır… Gılgameş’in dostu, arkadaşı ve aynı zamanda maskotu konumunda olan Enkido ölünce, Gılgameş hem üzülür ve hem de ölüm duygusundan dolayı çok korkar.

NİSİR DAĞI'NIN ADI KURAN'DA CUDİ OLARAK GEÇİYOR

Artık o günden sonra tüm enerjisini ölümsüzlük arayışına verir. Bu çabaları onu büyük tufandan sağ kurtulmuş ve ölümsüzlük otu yiyerek ölümsüzleşen Utnapiştim’e kadar götürür. Daha sonraları Tevrat’ta Hz. Nuh olarak geçecek olan Utnapiştim, başından geçen tufan hikayesini bir bir Gılgameş’e anlatır. Utnapiştim, gemisinin ancak yedinci günde karaya oturduğunu, iner inmez suyun altından çıkardığı otu yediğini ve böylelikle ölümsüzleştiğini söyler ve adres olarak da Nisir Dağı’ını gösterir.

Utnapiştim’in Nisir Dağı dediği yer, daha sonraları Kuran’da Hut Suresinin 44. ayetinde şöyle geçer: "Nihayet, ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut, denildi. Su çekildi; iş bitirildi, gemi de Cûdî Dağı’nın üzerine yerleşti." Destana göre Gılgameş, günlerce süren bir yolculuktan sonra Utnapiştim’in tarif ettiği yere gelir ve ölümsüzlük otunu bulur. Utnapiştim’in uyarısını hatırlayan Gılgamış, hemen yemez bu otu. Ancak çok yorulduğundan olsa gerek, hemen uykuya dalar ve o esnada ot, bir yılan tarafından yenilir.

DÜN BU TOPRAKLARDA ÖLÜMSÜZLÜK, BUGÜN ÖZGÜRLÜK ARANIYOR

Gılgameş, yaşadığı onca olay ve olgulardan sonra şöyle bir bilinç ve tecrübeye ulaşır; insanı ölümsüz kılan şey, arkasında bıraktıklarıdır! Cudi, Ari dilinde "yerini buldu" anlamına gelir. Nuh gemisinin efsanedeki bu yeri, neden Gılgameş’in ya da başka bir deyişle Lawikê Xerib’in de yeri olmasın ki? Dün bu topraklarda ölümsüzlük otu, bugün ise özgürlük aranıyor… Öyle ya, tıpkı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dediği gibi "Biz tarihin başlangıcında, tarih de günümüzde gizlidir…"

Günümüzde Türk devletinin Kürdistan coğrafyasına, tarihine ve hatta Kürt halkının manevi değerlerine saldırıp yağmalayarak aslında ne kadar da barbarlık sıfatına layık olduklarını kanıtlar durumda. Tarihe barbar olarak geçen Türk devleti bugünde Cudi de Lawikê Xerip türbesini ve halkın mezra olarak kullandıkları alanları yağmalayarak nasıl bir kirli savaş yürüttüklerini göstermiştir.

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her gün meydanlarda bas bas bağırarak Cudi'de taş üzerine taş bırakmadıklarının ne kadar doğru olduğunu Lawıkê Xerip türbesini yıkarak kanıtlamış durumda. İslamcı kılıfıyla yıllardır siyaset yapan Erdoğan'ın Sefinedeki Camiisinde yakıp yıktıklarıyla bir kez daha maskesi düşmüştür.