Gerilla mücadelesi ve geri çekilmeler nasıl okunmalı?

Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın, Türk ordusuna karşı tarihsel bir mücadele sergilediğine ve çağın modernleştirilerek azgınlaştırılmış olan tekniğe dayalı savaşına karşı can siperane bir direniş sergileyerek yenilmezliğini ispatladığına şahit oluyoruz.

Tarihe emsalsiz direniş örnekleriyle damgasını vuran 2022 yılının son günlerine yaklaşıyoruz. Her yılın değerlendirmesi kendi gelişmeleri ve bu gelişmelerin açığa çıkardığı sonuçlar ışığında yapılmalıdır. 2022 yılının bitmesi ile önümüzdeki yıl üzerine türlü işgal hedeflerinin belirlendiği, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girmek üzere kapı aralayan tarihsel bir sürecin kavşağındayız. İlk yüzyılın inkâr, asimilasyon ve sömürüden beslenen resmi ideolojisi ile kurdukları ittifaklar ve uygulamaya koydukları hazırlıklar ile ikinci yüzyılı da hegemonik iktidarları ile zapt etmenin heves ve rekabetine çoktan girmiş durumdalar. Kendi ömrünü uzatmanın tek çaresi olarak da Kurdistan’daki soykırım savaşını neticelendirmek olarak gören İslami ve faşist ideolojilerin sentezi halindeki Erdoğan rejimi bu işgal harekâtında kendi rejiminin bekası için büyük bir yenilgiye sonuna kadar kapı araladı diyebiliriz. Gelip çok rahat bir şekilde imha edebileceklerini zannettikleri gerilla güçleri nitelik olarak muazzam bir değişim yaşadı. Bu açıdan bakıldığında Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın 14 Nisan 2022’de havadan ve 17 Nisan 2022’de karadan başlatılan işgal harekatında Türk ordusuna karşı tarihsel bir mücadele sergilediklerine ve çağın modernleştirilerek azgınlaştırılmış olan tekniğe dayalı savaşına karşı can siperane bir direniş sergileyerek bir kez daha yenilmezliğini ispatlamış olduklarına şahit oluyoruz. Şu anda işgalci ordu birliklerinin bazı noktalardan kaçmak zorunda kalmaları ve telaşa kapılmış olmaları bu mücadelenin sonuçlarından yalnızca bir kısmıdır.

Bildiğiniz gibi 25 Aralık 2022 tarihli HPG-BİM açıklamasında işgalci güçlerin bazı direniş alanlarından geri çekildikleri bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı. Bu açıklamaya göre; “Türk ordusu 5 Aralık günü Saca Direniş Alanı’nda 1 binbaşı ve bazı rütbelilerin cezalandırıldığı eylemden sonra Zap’ın Kurojahro dağının zirvesinden, Amediye’nin Şêladizê nahiyesine bağlı Saca Köyü’nden, çevresinden, Girê Şehîd Sîpan’dan ve binbaşının cezalandırıldığı Dola Şehîd Kuncî ve yamaçlarından geri çekilmiştir. Türk ordusu ayrıca, Hulusi Akar’ın emriyle kendi asker cenazelerini yaktığı Girê Cûdî Direniş Alanı’ndaki tüm cephelerden de kaçmıştır. Türk ordusu 11 ve 12 Aralık günlerinde Girê Cûdî’nin Şehîd Kendal, Şehîd Şîlan, Şehîd Çekdar, Şehîd Baxtiyar, Şehîd Savuşka ve Şehîd Leşker tepelerinden gerillanın yoğun vuruşları altında darbe alarak geri çekilmiştir. Girê Cûdî’yi işgal edip kalıcı yerleşmek isteyen ve bunun için helikopterler ile birçok malzeme getiren Türk ordusu güçlerimizin eline geçmesin diye birçok malzemesini yakmış, uçurumlardan atmış ve panik içinde kaçarken birçok eşyasını da ardında bırakmıştır. Mevcut durumda Türk ordusu Zap’ın doğusundaki Saca Köyü ve çevresinden, Zap’ın batısında ise Girê FM ve Girê Hakkarî dışındaki alanlardan çekilmiştir” denildi.

Bu alanlardan geri çekilme hiç kuşkusuz Demokratik Modernite gerillacılığının etkili ve sonuç alıcı bir biçimde uygulanmasının bir sonucudur. Bu sonucun açığa çıkmasının üç temel nedeni var. Birinci neden açığa çıkan mücadele düzeyidir. Etkili vuruş kabiliyetiyle arazinin bütününde denetim sağlayan hareketli gerilla timleri işgalci ordunun korkulu rüyası oldu. Bunun yanında alınan tedbirlerle havadan üst düzeyde yoğunluğa sahip hava saldırılarında da gerilla güçlerine kayıp verdiremediklerinden dolayı teknik üstünlüklerinin düşündükleri gibi bir şey ifade etmediğini gördüler. Bu sonuçları açığa çıkaran gerillanın yeni dönem tarzıdır. Yeni dönemin en etkili savaş tarzı olan hareketli tim gerilla tarzı ile tünel savaşı tarzıyla yürütülen gerilla mücadelesinin Zorlu kış şartlarına rağmen aralıksız bir şekilde sürdürülmesi bu gerçeği çok daha yakıcı bir halde gözler önüne sermekte. Bu iki yeni tarz ile birlikte gerillanın eylem kabiliyeti dört mevsim aralıksız bir şekilde süreklilik kazanmasının yanında işgalci Türk ordusunun taktiksel savaş tarzını büyük oranda boşa çıkardı. Peki nasıl oldu bu boşa çıkarma? Uzun yıllardır Türk ordusu savaşta temel stratejik taktik olarak; ‘temas kur, geri çekil, teknikle imha et’ taktiğini kullandı. Bu taktik ile birlikte tamamen kendi modern silahlarına ve ileri teknik alt yapısına güvendi. Yani mekanize bir ordu ortaya çıktı. Hava saldırısı yapılmadan adım atamayan bir ordu. Nitekim Türk ordusunun savaş taktiklerine karşı Gerilla güçleri yıllarca bu kendisini geliştirerek karşı bir hamleyle bu stratejileri boşa çıkaracak yöntemler geliştirme yoluna gitti. Zap savaşı ile beraber aslında Kurdistan özgürlük gerillaları Türk ordusunun bu temel stratejik taktiğini tümüyle çürütmeyi ileri bir aşamada başardı. Gerilla güçleri Türk ordusu kendi silah menzillerine girmeyene kadar kadar esas mevzilerini deşifre etmeden arazi denetimini en üst düzeyde gerçekleştiriyorlar. İşgalci birlikler yoğun hava saldırıları sonucunda sanki kimse sağ kalmamış rehavetine kapılarak rahatça ilerlemek istediklerinde gerilla güçleri saldırı timlerini harekete geçirerek işgalci birlikleri şoka uğratıyor. Zap savaşında neredeyse işgalci birliklerin konumlanmaya yeltendikleri tüm bölgelerde böyle bir durum yaşandı.

En önemli nokta ise hava kuvvetlerine yapılan sistematik müdahaleler sonucu helikopterlerin alanlara girmeye cesaret edememesi oldu. Nitekim bu sekiz buçuk aylık savaşta imha edilen 11 helikopter ve 100’ e yakın da darbelenen helikopterler bu yönlü müdahalelerin sonuçlarını net bir şekilde ifade ediyor. Bu savaşın sonuçlarını değerlendirdiğimizde elbette ki sayılar çok önemlidir ama esas önemli nokta imkanlar bakımından karşılaştırılması bile pek mümkün olmayan gerilla güçlerinin NATO’ nun sayılı büyük ordularından biri olan ve her türlü desteği arkasına alarak saldıran işgalci Türk ordusuna cehennemi yaşatmış olmasıdır.

İkinci neden bu alanların yüksek zirvelere göre daha rahat ulaşılabilecek yerler olmasıydı yani her an darbe alabilecekleri kendileri için daha riskli yerlerdi. Nitekim açıklamada adı geçen alanların her biri stratejik önemde ve geniş bir coğrafyayı kapsayan alanlardır. Zap’ ın Doğusu ve batısı dediğimiz bölgeler esasen Zap suyunun iki yakasında bulunan alanlardır. Zap suyunun doğusunda yani Zap bölgesinde bulunan Kurojahro dağı silsilesi hemen Şêladizê ilçesinin üstünde uzanmakta ve yerleşim yeri boyunca ta Amediyê ilçesine kadar uzanmaktadır. Ve hali hazırda işgalci ordu ile Güney Kurdîstan şehirlerini birbirinden ayıran hattadır. Orada da gerilla mücadelesi aralıksız sürmektedir. Yine saca köyü de tepê Karker hattının alt kısmında Çemço alanına yarım saatlik mesafededir ve ulaşım yollarının gittiği bir alandır. Hatırlatacak olursak bu alanları işgal etmek için geçen yıl bölge halkını kullanmak istediler. Bu amaçla MİT ve Parastin bölge aşiretleri ile bazı görüşmeler gerçekleştirerek kendilerinden gerillaya karşı savaşmalarını, bu alanlar alınırsa bu hatta Rênçbiraxa üzerinden Gelîyê Balinda hattından geçilerek bölge ile bağlantısı oluşturulacak ticari bir kapı yapacaklarını ve kendi aşiret üyelerini hem bu yolun yapımında ve güvenliğinde hem de işletilmesinde pay sahibi yapacakları vaadinde bulundular. Bölge aşiretleri buna kesinlikle karşı olduklarını ve kabul etmediklerini kesin bir dille belirttiler. Bu defa KDP güçlerini o bölgede bir provokasyon çıkartmak üzere devreye koydular. Bölge halkının tepki göstermesi ve gerillanın sağduyulu davranması sonucu bu çabaları da boşa çıkınca bu sene bu alanları üst düzeyde kimyasal ve yasaklı bombaları kullanmak suretiyle başlattıkları işgal harekatıyla almak istediler.

 En son 11 gerillanın son nefeslerine kadar kahramanca direnerek kimyasal saldırıda şehit düştükleri saca alanı başta olmak üzere bu alanlarda binlerce kez savaş suçu işlendi. Her türlü modern teknik sonuna kadar kullanıldı ama yine de gerillanın direniş hattını geçmeyi ve işgali kalıcılaştırmayı başaramadılar. Yine girê Cudî direniş alanı hemen Zap suyunun üstünde yükselir ve yukarısında bir boğazla girê FM direniş alanına bağlanır. Yine solunda girê Hakkâri dağ silsilesi uzanırken alt kısmında girê Amediyê tepesi bulunur. Alanlar birbirini koruyacak pozisyondadır. Hele ki hareketli timler işin içine girdiğinde Türk ordusu için cehenneme dönüşen alanlardır. İşgalin genişletildiği bu alanlar işgalci ordunun özel donanımlı birliklerinin en fazla kayıp verdikleri ve defalarca devrimci operasyonlarla derinden sarsıldıkları alanlardır. Bu alanların coğrafik temelli stratejik önemlerinin yanında gerilla güçlerinin yıllardır yapmış oldukları hazırlıklarda hesaba katılınca Türk ordusu hiç ummadığı bir kayıp yaşadı bu alanlarda. Sırf gerillanın eline geçmesin diye kendi askerlerini bile isteye yaktılar. Bombalarla parçaladılar. Bu alanlarda devletler arasındaki bir savaşa verecekleri kayıpları verdiler.

Üçüncü neden ise işgalci Türk ordusunun güçleri üzerinde denetim kuramaz hale gelmesi oldu. Çünkü çok geniş bir alana yaydı güçlerini. Yaydığı alanlar gerillanın yıllardır hazırlıklarını sürdürdüğü alanlardı. Her ne kadar Türk ordusu buralara da ağır askeri ekipmanlarını bile getirmiş olsa da bu alanlarda çok büyük kayıplar vermesinden ötürü güçlerini küçültme yani alanını sınırlayarak savunma pozisyonu almaya çalışıyor. Geri çekilmenin diğer bir nedeni de budur. Çünkü çok büyük bir alana yayıldı. Halihazırda ne güçlerini koordine edebiliyor ne de askerlerini gerillaya karşı koruyabiliyor. Savaşta ölen ve yaralanan binlerce askerin yanında yüzlercesi de psikolojik sorunlar yaşamaya başladı. Çünkü yere göğe sığdıramadıkları orduları onlardan çok kolay vazgeçebiliyor. Cenazelerine bile sahip çıkmıyor. Hele ki her an gerillanın namlusunu ensesinde hissedince tabi ki psikolojik travmalar yaşıyorlar. Defalarca bizzat Hulusi Akar’ın ziyaretleri de istedikleri motivasyonu sağlayamadı. Asker yapısı ile komuta kademeleri arasındaki çelişkiler derinleşti. Yani ordu bozgun yedi. Bu durum oldukça önemli bir etken teşkil etti onlar için.

Sonuç olarak işgalci ordu birliklerinin bu alanlardan geri çekilmiş oldukları tamamen bu alanlar üzerindeki saldırıların durdurulduğu veya tamamen güçlerini çektikleri anlamına gelmiyor. Çünkü alanın bütün sınırlarından geri çekilmediler mücadele bu aşamada çok daha çetin bir şekilde sürüyor. Hareketli gerilla timleri işgalci ordunun bulunduğu bütün alanlarda hakimiyet sahibidir. Bir de işgalcilerin kaçtıkları alanlarda önceden de gerilla timleri anlık olarak mücadelelerini sürdürerek işgalci güçlere rahat nefes aldırmıyorlardı. Şimdi Türk ordusu alana indirme yaptığında gidip zirveleri tutarak kendisini konumlandırmaya çalışıyor ama bu alanlar sadece zirvelerden ibaret değil. Her bir alanın büyüklüğü bir şehirden büyük ve dağlık olması da eklenince gerilla tümleri her yere aktif olabiliyorlar. Halihazırda işgalci ordu Avaşîn, Xakurkê, Heftanîn gibi alanlarda da var ve bu alanları tamamen ele geçirdik diyorlar ama Avaşîn’ in ortasında gerilla güçleri eylem yapıyor. Kısacası bilmemiz gereken husus şudur. Bu alanlar değil bir ordu on ordu bile gelse zapt edilemeyecek alanlardır. Tarih bunun şahididir. Hele ki karşınızda fedai gerilla ordusu varsa bu alanlarda rahat bir nefes alabilmeniz imkânsız gibi bir şeydir. Bilinmelidir ki şu anda işgalci Türk ordusu ile Güney Kurdistan şehirleri arasında yalnızca gerillanın direniş hattı vardır. Bu direnişe çarpan işgalci ordu kan kaybetmektedir. Bunun derinleşmesi için bütün Kurdistani güçlerin direniş eksenli rol üstlenmeleri ve gerillanın üzerindeki yükü hafifletmeleri elzemdir. Şimdiye kadarki sonuçlar olacakların yalnızca bir kısmıdır. Olanlar olacakların teminatıdır.