Halepçe hâlâ kanıyor...

Halepçe’de hardal gazı kullanılarak, resmi rakamlara göre 5 binin üzerinde Kürdün katledilmesine neden olan kimyasal saldırının üzerinden 30 yıl geçti. Ancak Halepçe’nin yaraları hâlâ taze...

Kimyasal silah kullanılarak resmi rakamlara göre 5 binin üzerinde Kürdün katledildiği Halepçe katliam ve soykırımının üzerinden 30 yıl gibi bir süre geçti. Yani çeyrek asırdan daha fazla. Ancak Halepçelilerin yarası hâlâ taze ve durmadan kanıyor. 16 Mart'tan bu yana Halepçe’de asılan kara bayraklar hâlâ duruyor. Çünkü saldırı ve katliam 16 Mart'ta başladı ve 14 Nisan’a kadar sürdü. Halepçe halkı yaralarının ölene dek taze olduğu ve durmadan kanadığını göstermek için Halepçe’ye, 'Helebçeya Şehîd' adını takmışlar. Koskaca bir şehre 'şehit' ismi verilmiş. Halepçelilerin şehirlerine Halepçe'ye 'şehit' ismini vermeleri acılarını hiçbir zaman unutmayacaklarını ve hep açık bir yara gibi kalacağını gösteriyor. Sadece Halepçeliler değil, Güney halkının tamamı artık Helebçeya Şehîd adını kullanıyor. Bu da katliam ve soykırımın bıraktığı derin etki, büyük acıyı gösteriyor. Halepçe’ye gitmek için Başur’un neresinden olursa olsun bir araca binip Halepçe’ye gidiyorum dediklerinde Halepçeya Taze mi, diye soruyorlar. Halebçeya Taze, katliamdan sonra dönen halkın Halebçeya Şehîd'den yaklaşık 40 kilometre ötede, Derbendixan yolu üzerinde kurduğu Halepçe...

ACILARININ PEŞİNİ BIRAKMADILAR

Halepçeliler, katliamdan duydukları ve yakınlarını vererek çektikleri acıları unutmamışlar, unutamazlar ve acılarının peşini hiçbir zaman bırakmayacaklarını söylüyorlar. Katliamdan üç yıl sonra başlayan raperin ile Halepçe Baas rejiminden temizlenir. Ancak 2002 yılına kadar acılarını sembolize edecek anıt, müze vb. gibi herhangi bir şey yapamamışlar. 2002 yılında Halepçe Katliamı Müzesi Halepçe’de inşa edilir. Müzenin sembolü en üstünde birkaç elin birleşmesidir. Halepçeliler, Halepçe Katliamı'na karşı uluslararası ve bölgesel güçlerin hepsinin iş birliği yaparak el ele verdikleri için bu sembolü özellikle seçtiklerini söylüyorlar.

Halepçe Katliamı müzesi üç bölümden oluşturulmuş. Bir bölümü kimyasal saldırıda katledilen insanların maketlerinden oluşuyor. Diğer bir bölümü ise katliamdan kalma fotoğrafların asılmasından oluşuyor. Asılanlar arasında Halepçe’nin hardal gazı ile bombalandığı anın fotoğrafları da mevcut. Kentin her tarafından beyaz bulutların yükseldiği görülüyor bu fotoğraflarda. Duvarlarda büyük acıları yansıtan asılı fotoğrafları tek tek bize tanıttı müze görevlisi. Her fotoğrafla acının dondurulduğu ve tarih edildiği anı tanıtan görevli, bir pikabın arkasında ölülerin olduğu, iki çocuğun duvarın dibinde oturduğu bir fotoğrafın dibinde bizi durdurdu. Duvarın dibine oturun iki çocuğu göstererek, "bu çocuklar şimdi yaşıyor ve onlar da bizim gibi şimdi bu müzede görevli" dedi. Görevli, bunu söyleyince büyük bir acı ve heyecana kapılarak, "onları görebilir miyim" dedim. Çünkü o gün yaşadıkları ve bugün acılı bir tarihi anlatan o günlerde çocuk halleriyle yaşadıkları acıları onlardan dinlemek istedim. Öğrendim ki, her yıl bu acılı günlerde izne çıkarlarmış...

Müze görevlisi büyük acının yaşandığı güne tanıklık eden iki çocuğun fotoğrafının olduğu fotoğraftan bizi bir başka fotoğrafın önüne götürdü. Fotoğrafta yerde yatan bir gencin, üzerine eğilmiş, babası olduğu düşünülen biri ve üzerine kapanmış bir çocuk var. Yanında ise 10'lu yaşlarda kucağına 5 yaşında bir kız çocuğunu almış, 11 yaşındaki bir kız çocuğu korkulu bakışları ve yaşlı gözleri ile duruyor. Görevli yerde yatan cenazeye kapanan kişinin Hawraman Gechanee olduğunu ve şimdi Komala İslami Hareketi parlamenteri olduğunu söylüyor. Ayakta duran kızın kucağındaki kız kardeşinin ise şimdi Halebçeya Taze'de bir avukat olduğunu anlattı.

Fotoğraflar bölümünün yan tarafında camlı dolaplarda korunmaya alınan belgelerin olduğu bölüm var. Belgelerde Saddam Hüseyin’in öldürülen oğullarının fotoğrafları ve öldürülmelerini belgeleyen, Irak hükûmetinin resmi tutanakları yer alıyor. Ayrıca Saddam Hüseyin için mahkemede idam verildiği karar ve idam edildikten sonra hükûmet tarafından öldürüldüğüne dair tutulan resmi tutanak yer alıyor. Resmi belgelerin olduğu camlı dolabın yan tarafındaki dolapta ise Saddam Hüseyin'in mahkemesinde tanıklık yapan, Halepçeli acılı insanların fotoğrafları ve imzalanmış ifadelerinin nüshaları yer alıyor.

KİMYASAL ALİ'NİN İDAM EDİLDİĞİ KEMENT...

Müze görevlisi, bizi yan dolabın da önüne götürüp içindeki malzemeleri tek tek tanıtmaya başladı. Dolabın üst katındaki fotoğraf makinesini göstererek, "bu fotoğraf makinesi o günü görüntüleyen Ramazan Öztürk’ün kullandığı makine" dedi. Alt tarafındaki kemendi göstererek, bunun da Kimyasal Ali olarak bilinen Ali Hasan Mecid’in idam edildiği kement olduğunu söyledi. Görevlinin bu tanıtımlarından sonra Halepçeliler acılarının peşini bırakmadığını, onlara o büyük acıları yaşatanları sürekli izledikleri ve onların intikamlarının alındığını gösteren belgelerin hepsini toplayıp müzede sergileyerek, bir nebze de olsa acılarını hafifletmek istemişler.

ZEHİRLİ BOMBA BIRAKAN UÇAĞIN HURDASI...

Müzenin kapalı bölümünden çıkıp bahçeye çıkınca, görevli, önce bize bir pikap gösterdi. Bu pikabın, müze görevlisi olan iki çocuğun da olduğu fotoğraf karesindeki ölülerin bindirildiği pikap olduğunu söyledi. "Şimdi de sizi halkımızın üzerine ölüm zehrini savuran uçağın hurdasının olduğu yere götürüyorum" diyerek, bahçedeki bir başka bölüme götürdü. Karşımıza çıkan uçak hurdasını göstererek, "işte halkımızın üzerine zehir boşaltan uçak. Gelip görenlerin tükürüp, lanetlemesi için buraya getirdik" diyor. Zehir ve ölüm saçan uçağın biraz uzağında ise kimyasal katliam ve soykırım sırasında kullanılan tank, panzer gibi o dönemde kullanılan zırhlı araçlar yer alıyor ve müzenin açık olan bölümünde sergileniyor.

NEREDEYSE HER AİLEDE ŞEHİT VAR

Müzenin açık ve kapalı bölümünün tanıtımını bize yapan, Halepçe Katliam ve Soykırım Derneği'nin başkanı Aras Abid Ekrem, katliamda ailesinden 24 kişiyi kurban vermiş. Ailesinden kurtulan tek kişi. Abid Ekrem, Halepçe’de 700 ailenin 3’ten fazla şehidi olduğunu söylüyor. 100’ün üzerinde aileden ise hiç kimse kurtulmamış. Bu bilgileri verirken birden gözleri doldu ve bir sigara yakıp uzaklaşarak, bir kaldırıma oturdu. Acıları yeniden depreşmişti. Sigarasını bitirdikten sonra yeniden yanımıza geldi ve "kusura bakmayın" dedi.

ÖMERE XAWERİ VE FOTOĞRAFININ HİKÂYESİ

Aras Abid Ekrem, Halepçe’nin sembolü haline gelen bir fotoğrafın hikâyesini de anlattı. Yaşlı bir adamın kucağındaki bir çocuğun üzerine kapanarak onu ölümden koruduğu bir fotoğraf. Fotoğrafın hikâyesini bilmeyenler yaşlı adamın kucağında ölümden koruduğu çocuğu torunu sanır. Oysa gerçek öyle değil. Aras Abid Ekrem hikâyeyi şöyle anlattı: "Fotoğraftaki adamın adı Ömere Xaweri’dir. Ömere Xaweri’nin kız çocuğundan sonra iki oğlu oldu. Oğullardan birinin adını Mıhemmed, birinin ise Ahmed koydu. Katliam olduğunda Mıhemmedi o yanına aldı, Ahmed ise eşi ile kızlarının yanında kaldı. Ömere Xaweri’nin üzerine kapandığı çocuk Mıhemmed adındaki oğludur, torunu değil. Mıhemmed onunla Ahmed ise karısı ve kızları ile o zehirle öldü. Ailesinden hiç kimse kalmadı.”

Aras Abid Ekrem’in anlattığı hikâyeyle hepimizin bildiği ve Halepçe’nin sembolü olan fotoğrafa ilişkin bir gerçeği de öğrendik. Müzenin kubbeli bölümüne yazılan ve zehirle katledilen Halepçelilerin hepsinin ayrı birer hikâyesi vardır elbette. Biz sadece bu acı dolu hikâyelerden birini öğrendik. Halepçeliler ise müzeyi, Helebçeya Şehîd'i ziyaret eden herkese ise katledilenlerin hikâyelerini anlatarak acılarının hâlâ taptaze, yaralarının açık olduğunu gösteriyorlar. Bu acı dinmez. Çünkü yüz yılın en büyük, en korkunç acısıydı. Çünkü tüm dünyanın gözlerinin önünde ve hiçbirinin sesini çıkarmayarak el birliği yaptıkları büyük bir acıydı. Bizim acımızdı ama onların ise büyük bir utancıydı. Bu utanç hiçbir zaman yüzlerinden silinmeyecek diyorlar…