Irak'ta iki güç savaşıyor, Kürtler nerede yer alacaklar?

KCK Dış İlişkiler Komitesi üyesi Serhat Varto, Irak ve Güney Kürdistan’daki siyasi gelişmeleri değerlendirdi.

Varto, Irak’ta 12 Mayıs seçimlerinden bu yana yaşanan hükümet krizine dikkat çekerken, sorunun hükümet kurup kurmama ile ilgili olmadığını söyledi. Varto, bu krizin de Ortadoğu’nun genelinde yaşanan krizden kaynağını aldığına vurgu yaptı.

KCK Dış İlişkiler Komitesi üyesi Varto, şu tespitte bulundu: “Irak’taki savaşta, Suriye’deki savaş, uluslararası bir savaştır. Bu kaynağını sadece iç sorunlardan almıyor. Yerel dinamikler ve iç sorunlar bu savaşa vesile oluyorlar, uluslararası savaşın aracı oluyorlar. Esasta hegemonik bir savaş yürütülüyor.”

“Kürtler iyi bilmeliler ki yürütülen bu süreç sadece bir hükümetin kurulup kurulmaması değildir” diyen Varto, ABD ve İran’ı kast ederek, iki güç arasında çok büyük bir savaşın olduğunu kaydetti. Varto, “Kürtler burada nasıl bir siyaset yürütecekler, nerede yer alacaklar bu önemlidir. Burada eğer iyi değerlendirirlerse yine Kürtlerin eline bir fırsat geçiyor” diye konuştu.

ABD İSTEDİĞİ GİBİ HAKİMİYET GELİŞTİREMİYOR

-DAİŞ temizlenmesi ve özellikle de Musul’un kurtarılmasının ardından Irak’ta siyasi bir kriz yaşanıyor. Başta Amerika ve İran’ın çelişkileri olmak üzere dış aktörlerin müdahalesi, Amerika’nın İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesi, yine yerel güçlerin kendi aralarındaki siyasi-mezhebi çatışmaları var. Irak’ın bu durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak’ta ekniki, mezhebi, toplumsal ve ekonomik sorunlar çok ağırdır. BAAS rejiminin yıkılışından sonra Irak üzerinde hem uluslararası hegemonik bir savaş var hem de Irak’taki yerel güçlerin ve yerel güçlerin bağlı oldukları dış güçler tarafından yürütülen bir iktidar savaşı var. Bu da Ortadoğu’da yaşanan savaşın bir parçasıdır. Saddam’ın yıkılışından sonra Irak’ta Amerika temel bir rol oynadı. Amerika Irak’ın kontrolünü ele geçirerek kendisine göre dizayn etmek istiyordu. Fakat Irak’taki gelişmeler gösterdi ki Amerika kendi başına Irak’ta hakimiyetini geliştiremiyor. Hatta bu müdahale sonucunda İran daha çok ağırlığını Irak üzerinde yaptı ve Amerika bir süre sonra Irak’tan çekilmek zorunda kaldı. DAİŞ’in çıkışı esasen bu duruma karşıydı. Irak’ta İran’ın etkisi çoğaldı. Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Güney Kürdistanlı güçler bu durumdan rahatsızdı. DAİŞ esasen bu duruma karşıydı fakat DAİŞ çok fazla kirli işlere bulaştı, ne Irak kamuoyunda ne de uluslararası kamuoyunda hiç kabul edilemeyecek düzeyde eylemler yaparak çok kısa bir zaman içerisinde gayri meşru bir güç olarak tüm dünyada kabul edildi. Bu da Amerika’nın Irak’a müdahale etmesi için vesile oldu. Tekrardan Irak’ta Amerika ve İran arasında yine yerel güçler arasında savaş gürleştirildi. Burada tüm güçler önce vekalet üzerinden mücadele ettiler. Fakat görüyoruz ki gittikçe Irak’ta daha başka güçler devreye girmiştir. Amerika’nın daha açık bir şekilde devrede olduğunu söyleyebiliriz. Yine İran daha açık bir şekilde devrededir. Türkiye daha fazla devrededir.

DAİŞ’İN YENİLGİSİ İLE SORUNLAR ÇÖZÜLMEDİ

Öyle beklendiği gibi DAİŞ’in Irak’ta yenilgiye uğratılması Irak sorunlarını çözmedi. DAİŞ üzerinden belli bir yere kadar uzlaşıldı. Çünkü DAİŞ belli bir noktadan sonra tehlikeli bir duruma geldi ve bütün güçler DAİŞ’e karşı birlikte durdular. Fakat DAİŞ yenilgiye uğratıldıktan sonra Irak sorunları daha açık bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Irak üzerinde hesap yapanların çıkarları karşı karşıya geldi. Eskiden Irak’ta hangi çelişki ön plandaydı? Arap-Kürt çelişkisi öndeydi, Sünni-Şii çelişkisi öndeydi. Fakat Irak’a müdahale olduktan sonra birçok güç yerel güçle ilişkiler geliştirdi. Hem Şiilerle, hem Sünnilerle hem Kürtlerle ilişkiler kurdu. En fazla da Şiiler üzerinde çalışıldı. Çünkü sonuç olarak Amerika ve uluslararası koalisyon bir kanaate vardılar. Eğer Şii güçleri içinde ikirciklik yaratmazlarsa, eğer onlardan büyük bir kütle yanlarına alamazlarsa İran’ın etkisini ortadan kaldıramazlar. Onun içinde Amerika ve onunla hareket eden koalisyonun bu yönlü özel bir çalışması oldu.

ŞİİLER ARASINDA BAŞ GÖSTEREN ÇELİŞKİLER

Zaten bunun tarihsel bir zemini de vardı. Mesela Şiiler Saddam yıkılmadan önce tek parçalardı. Neden tek parçalardı çünkü uzun bir süre Şiiler BAAS rejiminin denetimi altında bastırılmışlardı. Bu bastırılma altında da biraz onlara destek veren İran’dı. Onun için de İran ile aralarında iyi bir ilişki vardı. İktidar 2004’ten beri Şiilerin eline geçtikten sonra 10 yıl boyunca yani 2004’ten 2014’e kadar da İran ile ilişkileri iyiydi. Fakat ondan sonra artık değişti. Bazı güçler İran ile aralarına daha çok mesafe koydular. Sebebi de Şiiler 10 yıl Irak’ta iktidar da kaldıkları zaman bu yıllar hem onların arasında toplumsal farklılıklar yarattı hem de fikir ayrılıkları gelişti. Yani zaten tarihte de Irak Şiileri ve İran Şiileri arasında hep bir fark vardır. Irak Şiiliği kendisini daha çok Arap kültürüne dayanıyor. Yine tarihte Irak’taki en alt tabakadaki Araplar Şiiliği geliştirmiştir. Buradan bir farkları vardır. İran Şiiliği ise daha çok Fars kültürü etkisi altındadır ve daha çok siyasidir. Burada yavaş yavaş farklılıklar oluştu. Eskiden beri Şiiliğin iki merkezi vardır. Biri Necef’tir diğeri de Qum’dur. Necef kendisini Qum Şiiliğinden ayırdı. Zaten aralarında çelişkilerde oluştu. Zaten Amerika’nın da istediği, yine diğer Sünni Arap ülkelerinin de istediği buydu. Yani biz nasıl Şiileri İran’dan koparırız diye düşünüyorlardı. En azından bir kısmını koparalım. Bu zemin oluştuğunda Amerika ve diğer Sünni Arap ülkeleri bu Arap Şiiliğine İran’dan koparmak için destek verdiler.

ÇÖZÜLMEYEN SORUNLAR...

Onun içinde dikkat edelim; Suudi Arabistan ve Irak’ın görüşmesi oldu. Irak başbakanı Suudi Arabistan’a gitti. Onların bakanı Irak’a geldi. Birbirleriyle daha fazla ilişkiler geliştirdiler. Burada en az 2-3 Şii hattı ortaya çıktı. Birincisi; Arap milliyetçiliği daha önde Şiilik daha arka planda kalacak şekildedir. İkincisi; liberal Şii milliyetçiliği çizgisidir. Üçüncüsü de; Şiilik daha önde ama Arap milliyetçiliği daha arka planda kalacak şekildedir. Bu üç hattır. İlk iki çizgide Amerika ve Arap ülkelerinin ağırlığı daha çokken diğer hatta da İran’ın ağırlığı daha çoktur. Bu Irak’ın başlıca sorunlarından birisidir. Bunun yanında Sünnilerin sorunları da, Kürtlerin sorunları da çözülmemiştir. Onun için de 2004’ten bu yana Irak’a yapılan müdahaleler Irak sorunlarının gerçeğini ortaya çıkarmış oldu. Bu sorunlar Saddam döneminde bastırılmışlardı, kimse çok fazla sesini çıkarmıyordu. Belki Kürtler, Şiiler biraz mücadele ediyorlardı ama öyle çok etkili değillerdi. Fakat 2004’ten sonra bu sorunların hepsi gün yüzüne çıktı. Fakat 2004’ten 2014’e kadar hiçbir sorun demokratik bir şekilde çözülmedi. DAİŞ müdahalesi ile bu sorunlar daha da derinleştirildi. DAİŞ temizlendikten sonra da sorunlar çözülmedi. Soruna müdahil olan güçler sorunlar üzerinde etkilerini çoğalttılar.

DAİŞ BİR MÜDAHALEYDİ

-12 Mayıs seçimlerinden sonra Şiiler arasında çok belirgin bir parçalanma var. Bu parçalanmanın ve çelişkilerin nedeni size göre nedir?

Diyebiliriz ki Irak’ta öyle mezhebi sorunları çözecek bir güç yoktur. Irak’ın temel sorunu şudur; Irak’taki temel dinamik güçlerin hepsi dış güçlerle bağlantılıdır. Onun içinde Irak’ın mezhebi, dini, ekonomik, toplumsal sorunlarını çözecek bir projeye sahip bir güç ortaya çıkamamaktadır. Daha çok uluslararası siyaset, yerel siyaset ne istiyorsa ona göre hareket ediyorlar. Ortadoğu’da büyük bir savaş var. Herkes bu savaşın bir parçası, Irak’ın kendisi bu savaşın merkezidir. Onun içinde Ortadoğu’nun sorunları çözülmeyene kadar Irak’ın sorunları da çözülmeyecektir. Öyle projesini ortaya koyup da bağımsız bir aktör olarak Irak’ın sorunları bu temelde çözeceğim diyen bir aktör yoktur. Ne böyle bir aktör vardır, ne de böyle bir proje vardır. DAİŞ’te ortadan kalktı fakat meselenin DAİŞ olmadığını görüyoruz. DAİŞ bir müdahaleydi, hem bir müdahaleydi hem de bir süre için sorunların üzerini kapatmak için bir perde rolünü oynadı. Fakat bu perde ortadan kalkınca görüyoruz ki sorunlar çözülmemiş aksine sorunlar daha çok derinleşmiştir. Irak’ta temel sorun Kürtler ve Araplar arasında değil, Şiiler ve Sünniler arasında değil Şia ve Şiilerin arasındadır. Artık sorunlar bunların arasındadır. Burada da bir taraf Amerika ve uluslararası koalisyondur diğer tarafta İran’dır. Güçlü bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadele nasıl yürütülecek bu da Ortadoğu’daki gelişmelere bağlıdır.

HEGEMONYA SAVAŞI

-Irak’ta yürütülen savaşı, uluslararası bir savaş olarak değerlendirebilir miyiz?

Kuşkusuz Irak’taki savaşta, Suriye’deki savaşta uluslararası bir savaştır. Bu kaynağını sadece iç sorunlardan almıyor. Yerel dinamikler ve iç sorunlar bu savaşa vesile oluyorlar, uluslararası savaşın aracı oluyorlar. Esasta hegemonik bir savaş yürütülüyor. İran Irak’ta hegemonyasını geliştirmek istiyor hatta tüm bölgede bunu geliştirmek istiyor. Amerika Irak’ta ve tüm Ortadoğu’da hegemonyasını geliştirmek istiyor. Bölgeye bir dizayn vermek istiyor. Rusya İran’ın arkasında durarak bölgeye bu temelde bir dizayn vermek istiyor. Türkiye’nin bu yönlü bir çabası var. Yani hem Suriye’de hem de Irak’ta etkili olmak istiyor. O yüzden de dikkat edin; uluslararası hegemonik güçlerin hepsinin yerel güçlerle bağlantısı var. Yani hiçbir yerel güç yoktur ki bu güçlerden bağımsız bir karar versin. Ne böyle bir zihniyet vardır ne de böyle bir örgütlülük vardır. Onun için de yerel güçler bu sorunları çözemiyorlar. Irak’ta nasıl bir fotoğraf vardır: Yerel ve uluslararası güçler Irak’ta etkilerini çoğaltmak istedikleri zaman görüyor ki diğer tarafta bir çaba içerisine giriyor. O zaman kriz çıkıyor, savaş, çatışma çıkıyor. Ama bakıldığında yerel ve uluslararası güçler Irak dışında ağırlıklarını bir yere verdikleri zaman Irak’ta bir sessizlik oluyor. Sessiz olunması sorunların çözüldüğü anlamına da gelmiyor, bu sadece bir süre içindir. Savaş ve çatışmada bazen öyle bir düzeye geliyor ki kriz oluyor, çözüm gelişmiyor. Ondan sonra da bir süre için uzlaşıyorlar. Şimdi de Irak’ta hegemonya savaşı vardır. Onun için ne hükümet kurabiliyorlar ne de bir sorunu çözebiliyorlar.

KERKÜK, ŞENGAL VE XANEQİN’E İLİŞKİN GİZLİ ANLAŞMA

-BAAS rejiminin düşüşünden sonra Amerika ve İran bütünlüklü bir ortaklık içerisindeydi. Bu iki güç Irak’ı yıkma üzerinden bir araya geldi. Bu tarihi ortaklığa rağmen Irak’ı kendi aralarındaki hegemonik savaş için bir merkez olarak belirlediler. Peki, bu neden değişti?

İran devriminden önce İran ve Amerika arasında çok güçlü bir ilişki vardı fakat İslami rejimden sonra ilişkileri bozuldu. İran devriminden sonra İran Ortadoğu’da hegemonik bir siyaset başlattı. Özellikle de Şiilerin yoğunlukta yaşadığı yerlerde iktidarını geliştirmek istedi. Hem Amerika hem İsrail bunu kendisi için tehdit olarak gördü. Özellikle de İran nükleer silahları yapmak istediğinde İsrail’de, Amerika’da bunu daha çok tehdit olarak görmeye başladı. Onun için de İran ve Amerika arasında çelişkiler başladı. Zaman zaman bazı noktalarda bir süreliğine belli uzlaşmalar yaşanıyor. Mesela DAİŞ’e karşı mücadelede yer yer Amerika ve İran arasında belli uzlaşmalar oldu. Yine güney referandumunda Amerika ve İran arasında özellikle Kerkük, Şengal, Xaneqin’de gizli bir anlaşma yapıldı. Bunlar taktik uzlaşmalardır. Faka stratejik olarak hem Amerika İran karşıtlığı yapıyor hem de İran Amerika karşıtlığı yapıyor. Esasında Amerika ve İran’ın kaderi Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki gelişmelere bağlıdır, bu ikisinin de kaderini belirleyecektir. Eğer Amerika burada İran’ı sıkıştırırsa, kontrolünü azaltırsa hatta ortadan kaldırırsa o zaman İran çok sıkışmış oluyor. Ama onun dışında İran Amerika’ya karşı konumunu korursa ve etkisini azaltırsa o zamanda Amerika’nın hem Ortadoğu’daki hem de dünyadaki hegemonik varlığı daralmış oluyor. Onun içinde doğrudan silahlı bir savaş olmasa da bazı vasıtalarla yani siyasi, ekonomik olarak bu güçler arasında Irak zemini üzerinde çok güçlü bir savaşı vardır.

HALK BAŞKA BİR ÇÖZÜM İSTİYOR

-Basra’daki ve genel olarak Irak’taki halk ayaklanmalarını nasıl değerlendirdiniz? Size göre bu ayaklanmalar dış güçler tarafından mı organize edildi?

Basra’da belli bir ayaklanmalar var. Aslında sadece Basra’da değil genel olarak Irak’ta halkın bir ayaklanması var. Özellikle 12 Mayıs seçimlerinde bir şey ortaya çıktı, o önemlidir bence. Yani Irak genelinde yüzde 40 katılım oldu seçimlere. Bu ne anlama geliyor: Irak halkı geleceğini bu örgütler de ya da siyasi partilerde görmüyor. Irak seçimlerinde eğer dikkatinizi çektiyse Irak halkından çok uluslararası güçlerin ve kamuoyunun Irak seçimlerine ilgisi vardı. İran, Türkiye, Amerika dikkatle izledi hatta müdahil oldular. Suudi Arabistan dikkatle izledi ve müdahil oldu. Ama Irak halkı çok fazla müdahil olmadı, sandıklara gitmedi. Çünkü bu seçimin sorunlarını çözemeyeceklerini gördüler. Sadece uluslararası güçler iktidarları için onları kullanıyorlar. Seçimden sonra da görüldü ki bir çözüm yaratılamadı. Bir hükümette kurulamadı ve böylece halk sokaklara döküldü. Şimdi gerçekten Irak genelinde gelişen halk ayaklanmaları, hatta Ortadoğu’nun diğer başka yerlerinde gelişen ayaklanmaları insan farklı değerlendirse daha iyi olur. Bu ayaklanmaları öyle bazı yorumcuların söylediği gibi İran bunu destekliyor ya da organize ediyor, Amerika ve Sünni Arap ülkeleri bunları organize ediyor öyle değildir. Gerçekten de halkın çok büyük bir tepkisi vardır bu duruma karşı. Mesela Basra’da İran konsolosluğu hem Heşdi Şabi güçlerinin İran’a daha çok bağlı olduğu kesimin kampı yakıldı. Hem başbakanın yeri yakıldı. Yani bütün taraflar halkın hedefi oldu. Halk esas olarak hepsini reddetti. Bu önemli bir şeydir. Halk başka bir alternatif, başka bir çözüm istiyor. Fakat Irak’taki sorun nedir; halkın sorunlarını çözecek, öncülük yapabilecek ve örgütleyebilecek bir perspektif yoktur, böyle bir güç yoktur ya da azdır. Vardır vardır da fakat yetersizdir.

Bu halk ayaklanmalarından her iki tarafta istifade etmek istiyor. Hem Amerika ile ilişkili olan taraf hem de İran ile ilişkili olan taraf kendi çıkarlarına göre bu halk ayaklanmalarını kullanmak istiyor. Bunun sonuçları ne olacak insan bunu gelecekte görebilir. Fakat gerçekte Irak’ta olan durum için insan şöyle söyleyebilir; 12 Mayıs’tan sonra hükümet kurulmadı. Şimdi hükümet kurma çabaları var fakat bu sadece hükümet kurma meselesi ile ilgili değildir. Şimdi hem İran’a yakın olan hem de Amerika’ya ve Arap ülkelerine yakın olan kısım cephelerini güçlendirmek istiyorlar. Bu da bir çözüme işaret etmiyor. Bu daha derin bir kriz ve çatışmaya işaret ediyor. Onun içinde Irak’ın gelecekte durumu nasıl olur insan kesin bir şey söyleyemiyor fakat Irak’ın durumu tüm Ortadoğu’nun durumu ile özellikle de İran ve Amerika’nın çelişkilerine bağlıdır. Eğer İran ve Amerika’nın çelişkileri daha da çoğalırsa bu Irak’a etkisini savaş düzeyinde hatta iç savaş düzeyinde göstermesi mümkündür. Ama eğer Amerika ve İran bir noktada uzlaşırlarsa o zaman Irak’ta sular biraz durulabilir. Şimdi görünen şey budur. Amerika’nın şimdi yürüttüğü siyaset öyle görünüyor. Amerika İran’a karşı yürüttüğü siyaset etrafında ki bunu Trump ilan etti. İran’ı zorlamak, sıkıştırmak hem Suriye’de hem Irak’ta hem Yemen’de sıkıştırmak, ona göre bir siyaset yine şimdi bir hükümet yapmak istiyorlar ki İran içinde olmasın. Buna İran tepki gösteriyor ve hükümeti kuramıyorlar. Yani hükümetin kurulması imkanını vermiyor. Böyle daha da sertleşerek savaşa mı gider yoksa bir nokta da bir uzlaşı mı yaşanır bu onların taktik ve siyaset olarak önümüzdeki dönemde belli olacaktır.

IRAK HALKI VE KÜRTLER GÜVENLİKLERİ İÇİN MÜCADELE ETMELİ

-Irak’ın bu durumu içerisinde Kürtlerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

1991’den bu yana Kürtlerin eline çok büyük bir fırsat geçmişti Güney Kürdistan’da. Fakat maalesef bu fırsatlar iyi değerlendirilmedi. Yani güney Kürdistan siyaseti bu fırsatları iyi değerlendirmedi. 91’den sonra hem uluslararası bir destek vardı hem de güney Kürdistan Irak’ın diğer yerlerine göre daha huzurluydu. Yani güney Kürdistan tüm Irak için demokratik, özgür, eşit bir model olabilirdi. Fakat güney Kürdistan’da milliyetçi zihniyet birazda mezhebi zihniyet böyle bir siyasetin yürütülmesine izin vermedi. Onun içinde Irak halkının güney Kürdistan halkıyla birliğine yol açmadı. 2004’te bu fırsat çok daha fazlaydı. Yani 2003-2004 BAAS rejimi yıkıldığında Irak’taki en örgütlü güç Kürtlerdi. Hatta herkes biliyor o zaman Kürtler Bağdat’ta da etkililerdi. Fakat bu da iyi değerlendirilmedi. Yani her zaman milliyetçi-mezhepçi bir zihniyetle Irak’taki diğer güçlerle hep çelişkiler yaşadı. Yine Irak’ta etkili olacaklarına, Kürt sorununu çözeceklerine, Irak’ın tüm sorunlarını çözeceklerine daha çok Türkiye ile ilişki içerisine girdiler. Bu da Irak’ta bir tepki yarattı.

KÜÇÜK OYUNLARLA BÜYÜK SONUÇLAR ELDE EDİLEMEZ

Sonuç olarak DAİŞ saldırısı süreci başladı maalesef burada da güney Kürdistan güçleri ve diğer güçler iyi bir siyaset ortaya koyamadı. Sonuç referanduma kadar geldi. Referandum da yerinde bir siyaset değildi. Yani Ortadoğu’daki savaş ve kaosta, ki biz bunu 3. Dünya savaşı olarak değerlendiriyoruz, hiç kimse küçük oyun ve hesaplarla büyük sonuçlar elde edemezler. Böyle bir durum yoktur.

Onun içinde güney daha çok şöyle hesapladı: dediler Ortadoğu’da bir kriz var, Irak’ta büyük bir kriz var eğer biz bu krizde bağımsız bir devlet kurarsak bu büyük bir kazanımdır ve imkanları vardır. Halbuki Kürt sorununu derinden bilenler Kürt sorununun ne kadar derin olduğunu ya da Kürt sorununun Ortadoğu’daki sorunlardan bağımsız ele alınarak çözülemez yaklaşımı ya da düşüncesi içinde olsalardı kimse böyle bir çaba içerisine girmezdi. Fakat güney Kürdistan hükümeti bu gerçeği görmedi ve referanduma girdi. Referandumdan sonra da herkes süreci izledi. Türkiye, İran, Irak hatta uluslararası güçler bu referandumun gerçekleşmesine imkan vermediler. Kürtlerin DAİŞ saldırısından sonra ellerine geçirdiği birçok kazanımı kaybetti. Onun içinde Irak’ın bu gün içinde olduğu durumda esas olarak Kürtlerin pozisyonu eskiye göre zayıflamıştır. Çünkü bir çok imkanını kaybetti. Mesela eskiden sınır kapıları Kürtlerin elindeydi, hem Kerkük petrolleri Kürtlerin elindeydi hem geniş bir coğrafya Kürtlerin elindeydi, uluslararası ilişkileri ileri bir düzeydeydi. Bunların hepsi o dönemde ellerinden gitti. Onun içinde Irak’ın yeniden dizaynında ne uluslararası güçler çok fazla Kürtlere bir imkan veriyorlar ne de Irak merkezi hükümeti Kürtlerle stratejik görüşmeler yapıyor. Mesela dikkat edelim; şimdi hükümet kuramıyor. Her iki Şii tarafta Kürtlere stratejik bir düzeyde bir uzlaşı ya da anlaşmaya gitmiyorlar. Ya da Kürt sorununun çözümü noktasında Kerkük, Şengal, Xaneqin sorunlarını çözme üzerinden bir diyalog geliştirmiyorlar. Sadece Kürtlerin de onların yanında yer almalarını istiyorlar. Kürtlere bir şey vermeden Kürtlerden bunu istiyorlar. Bu da Kürtlerin şimdiki zayıf pozisyonunu gösteriyor.

HALK VEKALET SAVAŞLARINDAN BIKTI

içinde Kürtler bu dönemde daha duyarlı hareket etmelidirler. Yine Kürtler iyi bilmeliler ki yürütülen bu süreç sadece bir hükümetin kurulup kurulmaması değildir. Burada iki güç arasında çok büyük bir savaş vardır. Kürtler burada nasıl bir siyaset yürütecekler, nerede yer alacaklar bu önemlidir. Burada eğer iyi değerlendirirlerse yine Kürtlerin eline bir fırsat geçiyor. Yani biz her zaman bunu söylüyoruz. Kürtler üzerinde her zaman bir şey farz ediliyor. Sen hangi cephedesin deniliyor. Bu cephede misin, şu cephede misin? Kesinlikle hiçbir zaman kendimizi iki güç arasında mahkum etmemeliyiz. Her zaman farklı alternatiflerde vardır. Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesi, Irak’ın demokratikleştirilmesi ve bu güne kadar yaşananların tekrarlanmamasıdır. Böyle bir çizgi yürütülmelidir. Onun içinde Kürtler 3. bir alternatif sistem oluşturabilirler. Bu Kürtlerin diğer taraflarla ilişki içerisine girmeyeceği anlamına gelmiyor. Kuşkusuz diğer tarafla da her zaman ilişki gereklidir. Fakat burada Kürtlerin kendi stratejilerinin olması gerekiyor. Yani eğer Kürtlerin kendi stratejileri olmazsa, makul ve meşru bir strateji olmazsa o zaman Kürtler bu süreç içinde etkili olamazlar. Onun içinde Kürtlerin böyle bir yaklaşım içinde olması gerekiyor. Kürtlerin tek parça yani birlik halinde Bağdat’a gitmesi önemlidir. Fakat insan burada bir yanlışa düşmemelidir: Kürtler elbette tek parça halinde Bağdat’a gitsinler ama hangi proje ile gidecekler bu önemlidir. Eğer milliyetçi-mezhepçi bir proje ile giderlerse o zaman Kürtlerin birliği çok fazla bir fayda vermeyecektir. Ama demokratik bir siyaset üzerinden hem güney Kürdistan için hem de genel Irak için Bağdat’a giderlerse o zaman hem Kürtler kazanıyor hem de tüm Irak kazanıyor. Eğer Kürtler kendi içlerinde demokratik bir proje geliştirirlerse o zaman Kürtler yalnız da kalmamış olur. Kürtler diğer halklarla da Araplarla, Sünnilerle, Şiilerle, Türkmenlerle, Asuri ve Süryanilerle de yani tüm Irak oluşumlarıyla demokratik, güçlü ittifaklar yapabilirler. Bu hem Kürtlerin durumunu güçlendiriyor hem de Irak sorunlarını çözüyor. Irak halkının da istediği ve şimdilerde dile getirdiği de budur. Irak halkı artık bu vekalet savaşlarından bıkmıştır. Irak halkı vekil güçlerden bıkmıştır. Irak halkı da, Kürtlerde gerçekten onları temsil edecek, yaşamları, sağlıkları, güvenlikleri için mücadele etsinler. Kürtler böyle bir projeye sahip olabilirler, böyle bir güçleri vardır.