Karakoçan: Şengal'de yeni statü ortaya çıkacak

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Rauf Karakoçan, “Şengal artık eski Şengal değildir. Hem yerel güçlerin ve hem de bölgesel güçlerin her açıdan üzerinde hesap yapılan bir alan durumuna gelmiştir" dedi.

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Rauf Karakoçan, “Şengal artık eski Şengal değildir. Hem yerel güçlerin ve hem de bölgesel güçlerin her açıdan üzerinde hesap yapılan bir alan durumuna gelmiştir" dedi.

Türk devleti ve KDP'nin ABD ziyaretine dikkati çeken Karakoçan, bunun tesadüf olmadığını belirtti. Ortadoğu'da büyük kaosa hazırlıklı olunmasını isteyen Karakoçan, "Ulusal birlik çalışmalarına güç vermek, halkların çıkarlarına uygun strateji ve taktikler oluşturmak, ortak hareket etmek ve güç oluşturmak bu dönemin dili ve eylemidir" diye belirtti.

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Rauf Karakoçan, Şengal'e ilişkin tartışmalar ve gelişmelere ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu...

Karakoçan, Erdoğan ve Mesrur Barzani’nin ABD’yi eş zamanlı ziyaret etmelerinin tesadüf olmadığını, Beyaz Saray'ın Türk devleti ve KDP’ye Şengal’e saldırı konusunda vize verdiğini söyledi.

Karakoçan, “PKK’nin DAİŞ’e karşı Şengal’de savaşması Şengal ve Êzidîlerin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu da Şengal’i korumakla mükellef olan KDP’nin tek mermi sıkmadan Şengal’i DAİŞ'e sunmasıyla başladı" dedi.

'ŞENGAL ARTIK SADECE ŞENGAL DEĞİLDİR'

Şengal’in artık sadece bir ilçe olmaktan çıktığını, hem yerel güçlerin, hem de bölgesel güçlerin her açıdan üzerinde hesap yaptığı bir alan durumuna geldiğini belirten Karakoçan, şunları ifade etti:

“Bölgesel politikaların odağında yer almakta ve bölgede hesapları olan her gücün ilgi alanına girmektedir. Şengal’in geleceği, Êzidî halkının çıkarlarının bu hesapların neresinde yer aldığına dair ise diller ketum kalmaktadır.

Êzidî halkımıza bu trajediyi yaşatanların başında gelenler, hiç kuşkusuz DAİŞ’in oluşumuna yol açanlar, katliamlarına göz yumanlar ve destek (siyasi, askeri, lojistik) verenlerdir. Türk devleti ve KDP Êzidî fermanının baş müsebbibleridir. 3 Mart KDP’nin Xanesor saldırısı ve 25 Nisan TC’nin yaptığı hava saldırısı da DAİŞ saldırılarının bir devamı niteliğindedir. Son tahlilde Şengal’in Êzidî toplumundan arındırılmasını hedeflemektedirler. Zaten nüfusun dörtten üçü göçertilmiş durumdadır. Kalanlar üzerinde de KDP’nin direkt-dolaylı baskı ve tehditleri artarak devam etmektedir. KDP, yetiştirdiği Roj Peşmergeleriyle, Türk devletinin ve DAİŞ çetelerinin saldırıları Şengal’i çatışma ortamı haline getirmiştir. Şengal’in konumu sadece bunlarla da sınırlı değil, mevcut durumda uluslararası güçlerinin çekişme zeminine dönüşmüş durumdadır.’’

'Şİİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI ŞENGAL’E KAYDIRILDI'

Musul operasyonunu da değerlendiren Karakoçan, yeni bir Şii haritanın çizilmeye çalışıldığını belirtti. Karakoçan, şöyle konuştu:

"Musul operasyonunda sona doğru gidilirken, Haşdi Şabi güçleri Şengal bölgesine doğru ilerleyişlerine devam ederek Suriye sınırına yaklaşırken Şengal sıcak çatışmalara bir kez daha sahne olmaktadır. İran ve güdümündeki Haşdi Şabi güçleri, İran’dan başlayarak Musul-Şengal hattından yeni bir harita çiziyor.

TC ve kader birliği yapmış KDP ise Telafer’i merkez alarak Musul-Şengal bağlantısını kopararak Şii hattına karşı Sünni tamponu oluşturmakla meşgul. Rojava'da TC’nin Cerablus'tan El Bab’a kadar olan alanı işgal ederek yaratmış olduğu fiili durumla Efrîn ve Kobanê kantonlarının birleşmesini engelleme girişiminin benzer bir durumunu Irak’ta Telafer’de yapmaya çalışmaktadır. Telafer Türkmenlerini gerekçe göstererek, Telafer’i Şii koridorunda gedik açmak için kullanmaktadır. Çünkü Telafer nüfusunun yüzde 75'inin Sünni olması hasebiyle Şii güçlerinin buraya girmesini engellemeye çalışmaktadırlar.

TC, Telafer konusunda Irak devletine baskı kurarak Haşdi Şabi’nin Telefar’e girişine engel olmuş ve bu nedenle operasyonun yönü Şengal’e kaydırılmış oldu. Musul’un 60 kilometre batısında, hemen yanı başındaki Telafer’in es geçilerek 70 kilometrelik genişlikte bir hattın DAİŞ’ten temizlenerek Suriye ve Rojava sınırına dayanma planı öncelenmiş oldu. TC, KDP işbirliği karşısındaki İran, Heşdi Şabi ve Irak merkezi hükümetinin çekişme alanı da Telafer’den Şengal’e kaydırılmış oldu.

Heşdi Şabi güçleri Şengal alanında DAİŞ’in işgalinde bulunan Êzidî köylerini almak için hamle başlatmış ve KDP’yi bu hamlenin dışında tutmuştur. Bu alanlar üzerinde hak iddia eden KDP’nin, Irak devleti ve Heşdi Şebi güçleriyle karşı karşıya gelmesi, çatışma içine çekilmesi ihtimal dahilindedir.

KDP, Şengal’i savunmasız bırakarak Êzidî katliamına yol açmasıyla kaybettiği itibarını yeniden kazanmak için her türlü kirli işi yapmaktadır. Türk devletinin de Şengal’deki PKK varlığını gerekçe göstererek hava saldırılarında bulunması dikkate alındığında, KDP ve TC’nin Şengal hesapları anlaşılmaktadır. Şengal jeostratejik açıdan da önem arz etmektedir. Rojava sınırına bitişik olması açısından da önemli bir merkezdir. Şii koridoru için de önemli bir güzergah oluşturmaktadır. Bu koridorun kapatılması için Telafer ile birlikte ele alındığında Sünni hakimiyet alanı için de bir o kadar işlevsel coğrafyaya sahiptir. Bu nedenle güç odakları arasında paylaşım çatışmalarına zemin olmaktadır. Şengal'i dillerinden düşürmemelerinin nedeni stratejik coğrafik konumundan kaynaklanmaktadır.

'ABD TÜRKLERE VE KDP’YE ŞENGAL'E SALDIRI VİZESİ VERDİ'

Erdoğan’ın 16 Mayıs ABD gezisi; Rojava konusundaki beklentilerinin karşılık bulmaması, Rakka Operasyonu ve YPG’ye silah yardımı konularında umduğunu elde edememesine karşılık, Şengal’e operasyon onayının kotarılmasıyla sonuçlanmıştır. Yani Erdoğan’ın ABD gezisinde elde ettiği tek şey kuvvetle ihtimal Şengal saldırılarında bulunma istemine göz yummaları olmuştur.

KDP ve TC Şengal konusunda PKK karşıtlığı temelinde Êzidî halkına saldırmaları, Şengal’e hakim olma istemleri, DAİŞ’in başlattığı katliamı tamamlamak anlamına gelmektedir. Irak’a açılım yapılacak Sünni hakimiyeti açısından TC ve KDP’nin iştahının kabarması bundandır.

Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Mesut Barzani’nin Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi Müsteşarı oğlu Mesrur Barzani’nin de Amerika'da olması tesadüfü değildir. Mesrur yaptığı temaslarda ve konuştuğu toplantılarda PKK’nin Şengal’den çekilmesi için oldukça çaba sarf etmiştir. Kısacası Mesrur ve Erdoğan ikilisinin gündemlerindeki en önemli konularından biri Şengal olmuştur. Beyaz Saray’daki görüşmede Rojava pazarlığı karşılığında Erdoğan’ı tatmin eden tek konu Şengal’e saldırı vizesinin alınmış olmasıdır. Bu vizenin alınmasında Türk heyetinin bir üyesi gibi davranan Mesrur Barzani’nin katkılarını da gözardı etmemek gerekir!

Şengal üzerine yapılan hesapların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği yada ne kadar gerçekleşebileceği önümüzdeki süreçte daha da netleşecektir. Bölgesel gelişmeleri göz önünde tutarak gelişmeleri okumak gerekiyor. Musul ve Rakka operasyonları birbirlerini etkileyen ve tamamlayan operasyonlar olmaktadır. Her iki operasyon da bölgesel gelişmelerin seyrini belirleyen ve etkileyen merkezlerdir. Musul operasyonu Irak’ın, Rakka operasyonu da Suriye’nin geleceğini önemli oranda netleştirecektir. DAİŞ’e karşı mücadelede büyük bir başarı elde edecek, çözümü bağrında taşıyacak operasyonlardır.

Bu operasyonlar bölgenin kaderini belirlediği gibi Şengal’in geleceğini de belirlemektedir.

KDP ve TC bu operasyonlar karşısında ki tutumu politik çıkarları, pratik uygulamaları birdir.

Rojava’ya karşı TC’nin saldırıları Karaçox başta olmak üzere diğer kantonlara saldırıları sürerken KDP de eş güdümlü bir şekilde Rojava karşıtlığını ENKS üzerinden, basın-yayın organları üzerinden, uluslararası platformlarda aralıksız sürdürmektedir. Hakeza TC ve KDP’nin Şengal’e saldırıları da aynı amaca hizmet eden senaryonun bir parçasıdır. Bu nedenle bölgesel ilişkiler ve çelişkiler iç içe geçmiş durumdadır.’’

'PKK ÊZİDÎ HALKINI SAVUNMAK İÇİN ŞENGAL'DE'

Karakoçan, Türk devletinin Kürt düşmanlığı temeline dayanan stratejisinin, dış politikada onu yalnız bırakırken daha da saldırgan bir hale getirdiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Bu saldırgan çizginin temsilcilerinin Şengal zeminindeki saldırıları devam edecektir. PKK’nin Şengal’deki varlığı tartışma konusu yapılarak saldırılarına zemin oluşturmaktadırlar. PKK’nin Şengal’den çıkmasını istemektedirler. Oysa mesele PKK değildir. Çok daha kapsamlı planlarını hayata geçirmek için PKK’yi gerekçe olarak gösterme argümanlarına sığınmaktadırlar. PKK bu uğursuz güçlere karşı durarak insani, ahlaki ve devrimci görevlerini yerine getirmektedir. Mevcut durumdaki tehlike DAİŞ’in varlığından daha büyük bir tehlikeyi içermektedir. Oysa şimdi sadece DAİŞ çeteleri değil, TC ve TC’nin Güney'de eğittiği çete gurupları, KDP, Roj peşmergelerinin de içinde bulunduğu bir DAİŞ koalisyonuyla karşı karşıyayız. Saldırı senaryosu çok daha kapsamlı, saldırı güçleri çok daha organizelidir. Şengal’i Êzidî toplumundan temizlemek bu yapılamazsa da etkisiz hale getirerek Sünni blokun üs alanı haline getirmektir.

Şengal şehir merkezinin DAİŞ’ten kurtarılmasının ardından 1,5 yıl geçmesine rağmen DAİŞ çeteleriyle silah mesafesinde karşılıklı üslenen KDP güçleri, Êzidî köylerinin kurtarılması için parmak kıpırdatmadı. Şimdi ise yaptığı tek iş TC’nin Êzidî topraklarına saldırısına önayak olmak, koordinat istihbaratı vermek ve bu saldırılarla Êzidîleri korkutup tehdit ederek sindirmeye çalışmaktadır. Bu kirli ittifakın sonuçları hem Şengal açısından ve hem de Güney açısından çok olumsuz bir rol oynamaktadır.

'ŞENGAL’DE YENİ BİR STATÜ ORTAYA ÇIKACAK'

Önümüzdeki süreçte hem siyasi ve hem de askeri açıdan birtakım gelişmelerin yaşanacağını şimdiden görmek mümkündür. Mevcut durumda Haşdi Şabi’nin bölgedeki varlığı, Êzidî coğrafyasının tümü DAİŞ’ten temizlenmesi, Şengal’de yani bir siyasi statünün doğmasına yol açacaktır. KDP’nin operasyona dahil edilmemesi, en azından bu aşamada hamlenin dışında tutulması, bağımsız Êzidî gruplarının insiyatif kazanmasına ve savunma gücü olarak ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bu aynı zamanda KDP ve Haşdi Şabi arasında yada diğer yerel güçler arasında yeni gerginliklere de kapı aralayacak anlamına gelmektedir. DAİŞ’in elindeki Êzidî köyleri Şengal’deki Êzidî coğrafyasının yarısına tekabül etmektedir. KDP’nin bu alana sokulmaması demek Şengal’deki hakimiyetinin önemli bir kesimini yitirme anlamına gelecektir. Saldırgan olması ve TC ile kader birliği yapması bu gelişmelerden duyduğu kaygıya dayanmaktadır.’’

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Rauf Karakoçan, "Katliam sonrası ilk kez Êzidî halkı kendi gelecekleri hakkında söz ve karar sahibi olacak bir döneme yaşamaktadır" diyerek, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

"Bu gelişmeler Şengal açısından çok şey ifade etmektedir. Öz güçlerine dayanan Êzidî savunma birliklerinin oluşumuna zemin açılmış olacaktır. Kurumsallaşmış öz yönetim organlarıyla kendisini yönetecek fırsatı yakalamış olacaktır. Êzidî toplumunun çıkarlarını esas alan politikalar üretme, kendi savunmasını hiçbir güce devretmeden kendi savunmasını kendisi yapacak tarzda örgütlenme, meclisler yöntemiyle kendilerini yönetme güç ve imkanları doğmuştur.

Yapılması gereken ise Êzidîlerin bu tarihi fırsattan yararlanmalarına katkı sunmak, destek vermektir. Katliamın yaralarını sarmanın en iyi yolu buradan geçmektedir. Bir daha katliamlara fırsat vermeyen birliktenliği yakalamak ve örgütlülüğünü oluşturmaktır. Êzidî toplumunu dış güçlerin çıkarlarına kurban eden yaklaşımlara karşı tavır almak, Êzidîleri korumak, Şengal’i savunmak gerekir. YBŞ ve YJŞ birlikleri başta olmak üzere herkese büyük görevler düşmektedir. Êzidî toplumuyla her alanda dayanışma yükseltilmeli, sorumluluk bilinciyle hareket edilmeli, Şengal’e yapılacak saldırılara karşı durulmalıdır.

'BÜYÜK KAOSA HAZIRLIKLI OLUNMALI'

Ortadoğu’nun sorunu sadece Irak ve Suriye’deki çatışmalardan ibaret değildir. Bu çatışmalar aysbergin görünen yüzüdür. ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk ziyaretini Suudi Arabistan ve İsrail’e yapmış olması oldukça manidardır. Ortaya çıkan tablo Ortadoğu için daha büyük bir tehlikenin ön habercisi gibidir. Ortadoğu sorunu mevcut yaşanan sorunlardan çok daha derin ve karmaşık hale gelecektir. Suudi Arabistan ABD ile tarihinin en büyük silah anlaşmasına imza attı. Trump’ın Suudi ve İsrail gezisi, İran karşıtı bir cephenin ön hazırlığıdır. İran gerek Suriye’de ve gerek Irak’ta alan tutmaktan, Esad ve El Abadi’yi destekleyerek bizzat savaşta rol alması, Şii koridor oluşturma çabaları, bölgesel güç olarak önemli bir aktör durumundadır. Suudi ve İsrail bu gelişmeleri kendileri için büyük bir tehlike olarak okumaktalar ve bu tehlikeyi bertaraf etmek için NATO ayarında bir askeri güç oluşturmaya gitmektedirler.

İçin için kaynayan Ortadoğu’da yakın gelecekte sorunların çözüm bulmasını beklemek saflık olur. Bu kaotik ortamda yol almak da oldukça maharet ister. Öz güce dayanmak, gelişmeleri iyi okumak ve geleceği karşılamak için hazırlıklı ve örgütlü olmak büyük önem taşımaktadır. Gerek Rojava’da ve gerekse Şengal’de ortaya çıkan kazanımları korumak kadar saldırıları püskürtmek de en temel görevdir. Rojava ve Şengal de saldırı konumundaki düşmana bulunduğu her yerde saldırma hakkını doğurmaktadır. Ulusal birlik çalışmalarına güç vermek, halkların çıkarlarına uygun strateji ve taktikler oluşturmak, ortak hareket etmek ve güç oluşturmak bu dönemin dili ve eylemidir."