‘Kürtler için Roboski ulus yapmak için bir temeldir’

Prof. Dr. Mücahit Bilici, “Roboski bir ulus yapmak için iyi bir temeldir ve Türkiye’de Türklüğü Müslümanlık ile özdeşleştirmek ve Kürtlüğü Müslümanlık içinde eriterek aslında Kürtlüğü ve Türklüğü birleştirme çabası var” dedi.

Kürtlerin yaşadıkları sorunların en temeli kimlik. Ulus bilincinin sık sık kendisini güncel tuttuğu Kürtler açısından sadece tarihi son kırk yıldır değil en başından almak gerektiğini tartışmalara konu olur. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), New York Şehir Üniversitesi, John Jay Fakültesi’nde Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mücahit Bilici, yazdığı kitaplarda sürekli Kürtlerin sosyolojik konumuna değinir. ‘Hamal Kürt’ adlı kitabı verilebilecek en güzel örnektir.

Prof. Dr. Mücahit Kıran, ANF’ye verdiği röportajda Kürtlerin kimlik ve ulus bilincini anlattı.

Türkiye devletinin Kürtler üzerindeki egemenlik anlayışı üzerinden bakarsak, Kürtler üzerinde hangi enstrümanları kullanıyorlar ve nasıl?

Devletlerin genel eğilimi tabii ki statükoyu muhafazadır her zaman için. Bunun da daha merkezi özü güvenlik düşüncesidir; yani beka. ‘Devletin bekası’ diye geçer. Türkiye üzerinden konuşursak, mesela Türkiye Kürtlerin varlığının, Kürtlerin tanınmasına yol açacak sonuçlardan sakınmak için bazı argümanlar geliştirmek zorundadır. ‘Türkler Kürtler et ile tırnak gibidir, işte bin yıllık beraberiz kardeşlik’ başlığı altında bunu toparlayabiliriz. Bu tabi kardeşliğin bir tür vekalet alma söylemi olduğunu söyleyebiliriz. Size ‘vekaleten zaten biz yapıyoruz, sizin adınıza iyi olanı zaten biz yapıyoruz’ gibi… Bu Kürtler’i bir anlamda 'tamam varsınız ama var olmanıza gerek yok’ diyen bir söylemdir. Bu söylem öteden beri var; laik ve dini versiyonları var. Mesela Kemalist dönemde de bu söylem vardı. Önce inkar ediyorlar, sonra var olsa beraber yaşıyoruz eşitiz filan diye söyleniyorlar. ‘Dindar Cumhuriyet’ geldi, benim öyle bir tezim var AKP ile birlikte aslında yeni bir devlet kuruldu ve uluslaşma yaşandı. Bu yeni uluslaşma sürecinde Kürtleri bağlı tutma söylemlerinde din girdisinde artış görüyoruz. Daha bir işte ümmet kavramı ön plana çıkıyor. ‘Kürtler Müslümandır’ vs. Yani Türklüğü Müslümanlık ile özdeşleştirmek ve Kürtlüğü Müslümanlık içinde eriterek aslında Kürtlüğü ve Türklüğü birleştirme çabası var.

Türkiye hükümeti Kürtlere karşı yaptığı baskıcı politikalarından diğer Kürdistan halkı nasıl etkileniyor? Ya da bu sadece Kuzey Kürtleri için mi geçerlidir?

Hayır sadece Kuzeyle sınırlı değil. Burada yapılan üçkağıdın açığa çıkması için Güney Kürdistan’a yönelik politikalara bakmak lazım, mesela ‘kardeşlik’ diyorsun, tamam içerideki Kürtler uslu dursun peki dışardaki Kürtlere bu kadar düşmanlık yapmanın ne gereği var veya Rojava’daki Kürtlere bu kadar özel bir hınç duymanın ne gereği var? Bırak! Senin egemenlik sınırlarının dışında bu Kürtler. Bu açıdan kardeşlik söylemine şüphe ile bakmak gerekir. Kürtler vicdanen bakıyorlar ama bunu sorgulayacak politik enstrümanlar itibarı ile Kürtlerin çok iyi bir konumda olduğunu söylemem çünkü Türkiye içindeki Türkiyelilik siyaseti aynı zamanda Kürtleri sınırlıyor, ‘ben senden farklı olmak haklarımı kullanmak istiyorum' demek zorlaşıyor. Aynı şeylere inanıyoruz, aynı şeyleri yaşıyoruz, demokrat olalım gibi bir talebe dönüşüyor. Bu da meşru bir taleptir. Bunu kötülemek istemem ama söylemsel olarak Kürtlere açılan alanın bir ekonomisi var.

AKP ile beraber ciddi anlamda bir Türklük-Müslümanlık-dindarlık tanımı yapıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu üçlü tanım Kürtleri nasıl etkiliyor?

Aslında bu karmaşık bir şey değil; Türkleri devlete bağlayan şey onlara ait olmasıdır. Dolayısı ile Türklük, Türkler ile devlet arasındaki doğal orijinal bağıdır. Ulus devlet açısından, Osmanlı öncesi bunu söyleyemeyiz açıkçası ama sonuç itibarı ile bunu söyleyebiliriz. Belki yeterince temsil etmediği için kırıklık vardı dindar Türkler ile devlet arasında, AKP hegemonyasının gelmesi dindarların devleti ele geçirmesi Türkiye’yi talan etmeleri ile birlikte buda aşıldı, dolayısı ile Türklük, Müslümanlık ve dindarlık arasında bir geçiş oluştu. Şimdi Kürtleri, Türklük üzerinden tutmak zor çünkü Kürtler ‘biz Türk değiliz’ diyorlar ama Müslümanlık açısından Kürtler kendilerini kurtaramıyor. Türkiye’nin eline düşüyorlar tabiri caiz ise ve bu Müslümanlık iddiasının bizim ortak duygumuz olduğu, inançta ki ortaklığı bir tür eşitsizliğin görünmezliği olarak kullanıyorlar. Kürtlerin işte buna eleştirel yaklaşması gerekiyor.

Kürtler bunu nasıl okumalıdır? Özellikle Türk-İslam sentezi ve bugünkü İslamcı-Türkçü Koalisyonun kötürümleştirerek 'Kürt kökenli kardeşler' kategorisine kıstırdığı tabakayı nasıl tarif ediyorsunuz?

Evet şu an ki vaziyeti yani Türkçülük ile İslamcılığın ittifak halinde olduğu, Kürtlüğün bir kökene itildiği, kökene sıkıştırıldığı bir dönemdeyiz. Şu an için Kürtler açısından iç acıdı bir durum yok. Meşruiyet sorunu yaşamayan bir hükümet ile karşı karşıyayız. Bu hükümet Türkçülüğün ve İslamcılığın bir araya gelmesinde büyük bir tabana sahip bu seçimlerde %52 ile kendini ifade ediyor. Dolayısı ile Kürtler, Türk devletinin karar almasına sadece kriminal olarak karşılık bulabiliyor. Mesela ortak bir partner koalisyon ortağı olma şansını kaybetmiş durumda. 7 Haziran için böyle değildi mesela. Orada Kürtlerin varlığı Türk iç siyaseti açısından bir girdiydi. Milletvekili imkanına erişmiş olmasına rağmen Türk siyasetini belirleme etkileme, açısından hükümsüz durumda. Çünkü MHP ortaklığı ile iyi parti ortaklığı ile şeyini sürdürebiliyor, Kürtler o açıdan belki de zapt-u rapt altına alınması gereken yani güvenlik sorunu olarak duruyorlar. Kürt toplumu için böyle değil tabii ki. Kürt toplumunun eğilimleri, ihtiyaçları ve siyaseti okuması yarın öbür gün değişebilir. Daha büyük bir basınç oluşturabilir; AKP rejimi üzerinde veya Erdoğan rejimi üzerinde. ‘Mutlaka kazanacağız’ derler, umut etmezsen kaybedeceğin kesindir.

Dört parça toprakta yaşayan Kürtlerin birbirlerine karşı olan tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Kürt sorununa daha ilkesel demokrasi kavramları üzerinden yaklaşan biriyim. Fakat şunu söyleyebilirim devletin davranışı ve Kürtlerin daha doğrusu özgürlüğünden mahrum bırakılmış bir topluluk olarak Kürtlerin davranış biçiminde olaya bakmak mümkün. Şimdi özgürlük bir tür isyan kabiliyetidir. Topluma karşı kendi olma durumudur. Mesela ergenlik diye tartışılan ele alınan bireyin doğuşudur ve kavga gerektirir ebeveynler ile toplum ile ters düşme hali bir anlamda doğru olandır genç için. Birey doğuyor çünkü. Şimdi kendi olmamaya alışmış toplumlarda biri çıkıntılık yaptığında yani özgür olduğunda düzenin bozulacağını, bir kısım insan da onlara müthiş bir hınç duyar, düşmanlık hisseder. Buna benzer bir tepkinin bir kısım Kürtten, Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden diğer Kürtlere yöneldiğini söyleyebilirim. Bunu spesifik parti veya oluşum vs. açısından değil ama genel olarak böyle bir durum olduğunu söyleyebilirim. Devletler de bunu bildikleri için bir kısım Kürdü diğer Kürtlere kırdırmıştır bununda kurumsal adları var.

Kürtler açısından ulus bilinci söz konusu mudur? Tarihi bir geçmişe ihtiyaç duyar mı bu bilinç?

Ulus bilinci durduk yerde olmaz. Ulus bilinci yeşertilen bir şeydir, yeşertilir. Ulus bilincinin kaynakları arasında trajediler vardır. Mesela Roboski bir ulus yapmak için iyi bir temeldir ama yeterince iyi kullanılmamıştır Kürtler açısından. Yani ortak bir acı, ortak bir mazi, ortak bir referans noktası, insanları histaş kılmak için duygudaş yapmak için bir ortak haklılık, bir ortak tinlik…Bu savaşlardır genelde. Kurtulmak istenen mazi, ondan sonra milli tarihler yazılır. Kürtler şu an henüz ulus değil, halk seviyesinde ama millet olmak demek, ulus olmak demek, modernleşmek demek aynı zamanda halklaşmak da demektir. Birey olarak Kürt olmak çok kolay ama topluluk olarak Kürt olmak çok zordur çünkü henüz millet değilsin. Bu imkansızdır, olamaz diye bir şey yok. Bu mümkündür, olabilir ama bu Kürt siyasetinin nasıl şekilleneceği ile ilgilidir Kürtlerin liderliğini yapan kurumların, kişilerin bu konuda nasıl karar alacağına bağlıdır.