PKK: Erimeye dur demenin ve dirilişin adı

Örgütsüzleştiren, dumura uğratılan bir halktan bugün Ortadoğu’nun belki de dünyanın en örgütlü halkı yaratılmıştır. Ortadoğu başta olmak üzere dünya insanlığına Rojava Devrim’i ile ilham kaynağı olan bir halk yaratılmıştır.

Kürt halkı dünyanın en kadim halklarındandır. Ortadoğu’da geçmişi en köklü olan aryen bir topluluktur.

Tarihte bilinen ilk yerleşimleri kuranların ardıllarıdırlar. İlk köyleri kuranlardır. İlk ekimi yapanlardır. İlklere çok imza atmış olanların bugün yaşayanlarıdır. Neolitizmin oluşumunda başat rol oynamışlardır. Tarihe çok farklı isimlendirmelerle geçen bu kadim halk 1970’lere geldiğimizde yok olmayla, silinmeyle, erimeyle, özümlemeyle bitme noktasına doğru hızla yuvarlanmaktaydı.

Bu bir durum tespitidir. Ancak burada Kürt halkına eleştirinin de ötesinde işgalci ve sömürgeci güçlerin inkârcı ve imhacı politikalarının ne kadar güçlü ve etkili devrede olduğunu söyleme vardır.

İşgalciler Kürdistan’ı 1924’lerden başlayarak sürekli imha etmeyle uğraşmışlardır. Şeyh Sait İsyanı’nın ardından adeta toptan bir saldırı hareketiyle Kürdistan’a yönelmişlerdir. Batı’da toprak kayıp eden, Ortadoğu’da giderek çıkarılan hatta Anadolu’da emperyalistlerce sıkıştırılan Türkiye giderek yaşam alanı olarak kendisine Kürdistan’ı seçmiştir. Buna İngilizlerin Ali Cengiz oyunlarını da eklersek adeta tümden teslim alınan bir Türkiye giderek faşizan yöntemlerle sindirme, eritme ve asimilasyonist, ekspansiyonist politikaları devreye koyarak Kürtlere yönelmiştir.

Söylendiğinin aksine Kürtler ayaklanmamışlarıdır, Kürtler isyan etmemişlerdir. Kürtler faşistleşen bir Türk devletine karşı sadece kendilerini korumak için dağlara çıkmışlardır. Bir ayaklanma yoktur bir saldırı söz konusudur. İsteyenler söylenen tüm “isyanları” inceleye bilir. Göreceklerdik ki Kürtler sadece ve sadece kendilerini savunmak için direnmişlerdir. İsyan ve direnme ayrı kavramlardır.

Kürdistan’da en son kale olarak bilinen Dersim düştükten sonra artık kendi kültürel yayılma alanı olarak gördükleri Kürdistan’a daha derinlere işleyen bir faşist politika yürütülmüştür.

Kürtler sürülmüşlerdir. Gönderildikleri her yerde azınlık olarak kalmalarına özen gösterilmiştir. Yine Kürdistan’ın nüfus yapısını değiştirmek için dışarıdan yoğun bir Türk kitlesiyle, dışarıda getirilen farklı etnik kimlikler getirilip Kürdistan’ın her yerine yerleştirilmişlerdir. Ve yıllar sonra, yerleştirilen bu etnik yapılar Türk faşizminin en azılı temsilcileri olarak halen bugün Kürdistan’da en ilerici ve katliamcı korucular ve ajanlar olarak işlev görmektedirler.

Yine yatalı okullarla, dil yasaklamalarıyla, isim değiştirme ve yasaklamalarla da Kürtlük adına ne varsa yok edilmiştir.

Sonraları görülecek olan 33 kurşun olayı, 49’lar olayıyla Kürtlerin başında sürekli sallanan bir demokles kılıcı gibi imha hep hissettirilmiştir. Siz buna askere alarak beyinsel olarak felçleştirilenleri ekleyin.

Toplum öyle sindirilir ki adeta herkes kendi gölgesinde korkar olur. Kendi dilini konuşan başına neler geleceğinin hesabını bile yapamaz. Ve sistemin yutucuları olan öğretmen, memur, polis vb. resmi temsilcileri aracılığıyla neredeyse sızılmamış yer bırakılmaz. Resmi ideoloji her yere girerek kendi zaferini ilan eder.

Çünkü artık Kürtler erimeye başlamışlardır. Baş aşağıya gidiş tüm hızıyla yürürlüktedir. Frenleyecekler ara sıra çıkar. Ancak Ape Musa gibi küçük bir şiir yazan aydınlar yıllarca zindanlarda çürütülür. İsmail Hoca gibi Kürtlere dönük bazı sosyal araştırmalar yaptığı için hücreler neredeyse ikametgâhı yapılır.

Reber Apo’nun “biz sıfırdan alıp getirdik” dediği durum budur. Lakin durum sıfırında da altındadır. Değerli Ape Musa’mız önderliğin bu sözüne atfen; “doğrudur, ama bizde sıfırın altından sıfıra getirdik” diyecek kadar bir erime söz konusudur.

Eğer PKK anlaşılmak isteniyorsa öyle çok büyük teorik, ideolojik, felsefik açılımlara gerek yoktur. Ape Musa’mızın “bizde sıfırın altından sıfıra getirdik” sözü yeterlidir.

Yok olmakla yüz yüze bırakılmış, eritilmeyen bir yanı kalmamış, Türklüğün kültürel yayılma alanı olarak kültürü hem talan edilmiş hem de çalınmış, insanları kendilerinde kaçmaya başlamış, resmi ideolojinin en tortu ham maddesi olarak “kırolaştırılmış”, alay konusu olarak sinema ve sanat sahasında işlenmiş, Kürtlüğünden nefret etmeye başlayarak devletin kapısında bir memurluk için yüz takla atmış, bio-iktidarlar adeta nefes alış verişi kontrol altına alınmış bir Kürt ve Kürdistan bugün tek bir kelimeyle; ayaktadır. Hem de dipdiri.

Utanılan Kürt’ten bugün kıymetlenmiş bir Kürt yaratılmıştır.

Kendisinden kaçan Kürt’ten kendisiyle övünen bir Kürt yaratılmıştır.

Kültürü talan edilen bir Kürt'ten bugün gürül gürül akan ve kültürünü serpen bir Kürt yaratılmıştır.

Dili neredeyse unutulan bir Kürt'ten bugün 10 yaşındaki kızların Kürtçe dersi verecek kadar gelişme potansiyeli gösteren bir Kürt yaratılmıştır.

Tarihi silinen, inkâr edilen, yok sayılan bir halkın ne kadar köklü bir tarihi olduğu gerçekliği yaratılmıştır.

Siyaseten eritilen bir halktan bugün siyasetinin en dinamik öznesi olan bir halk yaratılmıştır.

Örgütsüzleştiren, dumura uğratılan bir halktan bugün Ortadoğu’nun belki de dünyanın en örgütlü halkı yaratılmıştır. Ortadoğu başta olmak üzere dünya insanlığına Rojava Devrim’i ile ilham kaynağı olan bir halk yaratılmıştır.

Ürkek, korkak, tereddütlü olan ve böyle yaşayan bir Kürt’ten kendisine olağanüstü güvenen bir Kürt yaratılmıştır.

Kısacası; ölüm döşeğinde komalık olarak yaşayan, bitkisel bir hayat sürdüren Kürt’ten bugün bağışıklık sistemi en güçlü olan bir Kürt yaratılmıştır.

Dediğimiz gibi çok fazla teorik izahlara, ideolojik açılımlara gerek yoktur. 40 yıl sonra bugün tüm çıplaklığıyla yaratılan halk ortadadır.

Evet, PKK’nin 40. yıldönümü kutlamalarını bugünlerde yaşarken yukarıda dile getirilenleri görerek, bilerek PKK’nin doğum gününü kutlamaktan yarar vardır.

Ve bunun için diyoruz ki; PKK Kürt halkının yeniden dirilişinin adıdır. Bu bağlamda da Kürt halkının milat olarak ele alıp kutsallık derecesinde kutladığı gündür.  Sözümüzdür hem de asla yolunda dönmeyeceğimiz sözümüz...

ELEŞTİRİ HAREKETİ

Eleştiri öncelikle beğenmeme durumudur. Olanı yeterli bulmamadır. Beğeni ölçülerine sahip olmadır. Her şeye evet dememesini bilmedir. Ve her şeyden önce verili olanı ret ederek daha güzeli ve iyiyi arama gerçekliğidir.

Kürdistan adeta cendereye alınarak sürekli bir işkencehane olmasına rağmen insanlarının ağırlıklı bir bölümü bu durumu görmezden gelerek kendilerinden memnun bir yaşamı sürdürmeye devam etmiştir. Horlanmasına rağmen, küçük görülmesine rağmen, dilliyle kendisiyle alay edildiği halde o bunu görmekten çok uzaktır.

Çağının dışına itilmesine rağmen o bunu fark etmeden bir halkın birliğinin yaratacağı enerjiyi düşünmeden, ailesel çıkarlar ve aşiretsel çıkarlar peşinden koşturulmuştur. Tuhaf gelecek ama Kürt kendi kendisinin düşmanı ettirildiği halde bu iç düşmanlaşmada neredeyse keyif duyacak ve bu keyif duymayı da meşrulaştıracak hale getirmek için elinde geleni yapacaktır.

Tuhaf dedik ve devam edelim. Kürt bir tavuk için 9 insanı öldüre bilecek, bir tarla için kan gövdeyi götürecek, kan davalarında her gün insanlar katledilecek ancak söz konusu işgalcinin yaptıklarına gelince gözlerinin önünde gelinine tecavüz edilecek ancak o ses çıkaramayacaktır, oğlu işkencelerde ölümüne vurulacak, onda çıt sesi çıkmayacaktır.

Bitli bir askerin karşısında en keskin erkek geçinen Kürt el pençe duracak, yerlere kadar uzanacak, akla hayale gelmeyen ikiyüzlülükleri yapacak ancak aynı Kürt eve döndüğünde tüm bu muamelelerinin hıncını ilk elden eşinden alacak bu yeterli gelmedi mi bu kez çocuklarını sıra dayadığı çekerek kendisini doyuracak.

Yeterince küçülmemiş aynı Kürt bu kez de mezhep kavgalarında, aşiret kavgalarında var olan-o da kalmışsa-enerjisini harcayarak kendisini işgalciler karşısında bitirip tüketecektir.

Ve tabii siz buna birde başka Kürtçe lehçeleri ve ağızları beğenmeyipte alay etmeleri ekleyin. Başkaları horlamaları gibi…

Daha da önemlisi bu kadar düşürülmüşlüğü rağmen müthiş bir şekilde kendisinden razı ve memnun bir Kürt.

Dediğim dedik, çaldığım düdük misali kendisini dünyanın merkezinde uzaklaştırmaya da hiç yaklaşmayan.

Böyle bir Kürt’e sen “gözünün üstünde kaş var” diyemesin. Dediğin an yumruğu yersin. Ancak bu yumruk sadece Kürt’e karşı işler. Söz konusu bunu söyleyen işgalciyse-sözü de bırakalım fiili müdahale de olsa-el pençe kabullenme yaşanır.  Irak’ın en son Güney Kürdistan’da saldırıları karşısında, ortaya çıkan durum bu değil midir?

Kürtler arası birliğe gelmeyerek adeta parçalamanın aracı olmasına rağmen fark etmemesi kendi başına bir parçalayıcılık olmasına rağmen o “en iyi Kürt’tür.”

İşte böyle bir Kürt’tü sen eleştiremesin. Kaldı ki feodal toplumda eleştiri yerine hakaret, küçük düşürme ve dedikodu vardır. Önyargılar vardır. Birde bunun tersi olan kendisinden razı, kendisini beğenen ve de birilerine methiyeler yakmak vardır.

İşte PKK tümden bu durama bir müdahale hareketi olarak doğmuştur.

Öncelikle var olanı beğenmedi. Kabul da etmedi. Ret etti. Verili olana savaş açtı. Başkaldırı esasen buradan başladı.

PKK’nin, ilk işi eleştiri oldu. Bir halkı överek popülizm yapmadı. Şişirerek kendisine yandaş aramadı. Bir insanı, bir halkı sevmenin ilk yolunun onun iyi olmayan yanlarının değiştirilmesi için kavga vermenin gerektiğinin bilinciyle hareket ederek eleştiri geliştirdi.

PKK, ulusal birliğin önünde kim engelse onu ya da onları-rütbesi ne olursa olsun, ismi ne olursa olsun-topa tutmuştur. Ulusal birliği sağlamak için ise ulusal bütünlük önünde ne kadar engel ve engelleyici unsur varsa topa tutmuştur.

PKK feodal bir toplumun tüm geri özelliklerini bilince çıkararak feodalizme aşırı sert yüklendi.

PKK öncelikle kadına insafsızca olan yaklaşımları taviz vermeden karşı mücadele etti. Hem de tüm bir toplumu karşısına alarak bunu yaptı.

PKK Kürt insanına çok acımasız eleştiriler yaparken hiçbir zaman suçun Kürt halkından kaynaklandığı söylemedi. Kürdü bu duruma getiren kapitalist emperyalist işgalci sömürgeci güçlerin Kürtleri parçalayarak, bölerek ve bunun sonucu yönetmeye çalıştıklarını ilk günden itibaren bilerek ve inanarak bu duruma karşı mücadele etti.

Ve nitekim PKK bu söylenenlerin bilincinde olan bir hareket olarak Kürt halkına karşı amansız sevgi ve saygısından dolayı eleştirileri sürekli yapsa da her zaman o halk için canını vermeye hazır olduğunu da göstermiştir.

Ve PKK bu halkın içine düşürülen bu durumu hak etmediğini bilerek ve buna inanarak mücadele sahalarına çok görkemli olarak inmiştir.

PKK Kürt halkını eleştirmiş, ancak Kürt halkına karşı sonsuz sevgisini de hep beslemiştir. Sevgi esasen derinlikli bir kavramdır. Sadece değer vermeyi ifade etmez. Aynı zamanda beğenmediğin yönler ya da yanlar varsa bunları değiştirmeyi de öngörür.

İşte PKK bunun için bir taraftan bir eleştiri hareketi olarak doğarken diğer taraftan ise Kürt toplumunu dönüştürmeyi esas almıştır.

Ve bugün paramparça olan bir halktan eğer milyonları  alanlara akıyorsa ve yüz binlere varan kitlesel haykırışlarla meydanlara taşırıyorsa ve tabii ki binleri-hem de farklı Kürdistan coğrafyalarında-dağların doruklarına taşırıyorsa bunun bir nedeni de PKK’nin müthiş bir eleştiri hareketi olarak doğmasından kaynaklı olduğun herkes bilmelidir.

BİRİNCİ BÖLÜM

 

İKİNCİ BÖLÜM