PKK-PAJK Zindan Komiteleri: Artık söz anlamını yitirmiştir

PKK-PAJK Zindan Komiteleri: Leyla Güven ve Nasır Yağız yoldaşımızın sağlık durumu giderek kötüleşmektedir. Hemen harekete geçilmez ise istenilmeyen sonuçların yaşanması kaçınılmazdır. Bu nedenle artık söz anlamını yitirmiştir.   

PKK-PAJK Zindan Komiteleri, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Komiteler, “Yirmi yıldır Önder Apo İmralı işkence sistemine karşı tarihi ve görkemli bir direniş sürdürmektedir. Önder Apo öncülüğünde komplocu güçlere ve faşist Türk devletine karşı yürütülen bu direniş, halkların, özgürlüğün ve demokrasinin aleyhinde olan tüm kirli oyun ve hesapları bozdu ve bozmaya devam etmektedir.

Bundandır ki, uluslararası komplocu güçler ve AKP-MHP faşist iktidarı, Kürt Özgürlük Mücadelesini bitirmek, Kürt halkını siyasi ve kültürel soykırımdan geçirmek, Anadolu ve Ortadoğu halklarını boyunduruk altına almak için Önder Apo’ya katı bir tecrit uygulayarak, politikalarını başarıya götürmek istemektedir. Bu nedenle Önder Apo’ya uygulanan tecrit Kürt halkına, Anadolu ve Ortadoğu halklarına, hatta özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet isteyen tüm insanlığa karşı bir tecridi ifade etmektedir” dedi.

Zindan Komiteleri açıklamasında şu hususlara yer verildi:

TUTSAKLARIN TALEBİ FAŞİZME KARŞI MÜCADELEDE TARİHİ ÖNEMDEDİR

“Özgürlük Hareketi, Kürt halkı ve dostları yirmi yıldır İmralı işkence sistemine ve bu tecride karşı amansız bir mücadele içinde olmuşlardır. Bugün cezaevlerinde ki tutsakların öncülüğünde başlatılan “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’’ hamlesi, İmralı işkence sistemine karşı yürütülen mücadelenin zirvesi olmakta ve kesinlikle sonuç almayı ve faşizmi yıkmayı amaçlamaktadır.

Dolayısıyla başta Leyla Güven olmak üzere tutsakların talebi doğru anlaşılmalıdır. Bu talep sıradan, basit ve sadece güncel bir talep değildir. Faşizme karşı mücadelede esas ve tarihi önemde bir taleptir. Öyle kardeşinin bir seferliğine Önder Apo’yla görüşmesi ya da CPT’nin Önder Apo’yla görüşme yapması tecridin kaldırılması demek değildir. Tecridin kaldırılması demek, öncelikle İmralı işkence sisteminin son bulması, İmralı’daki tüm anti-demokratik uygulamaların ortadan kaldırılması, Önderliğimizin dış dünyayla iletişiminin kesintisiz ve sürekli olması, avukatları ve ailesiyle görüşmelerinin kesintiye uğramamasının taahhüt edilmesi, Önderliğimizin bağımsız hekimlerce sağlık kontrollerinin düzenli bir şekilde yapılması gibi temel konuları içermektedir. Başlatılan direniş hamlesi de bu temelde tecridin kaldırılmasıyla amacına ulaşmış olacaktır.

BİZE DÜŞEN TECRİDİN KALDIRILMASI TEMELİNDE FAŞİZMİN SONUNU GETİRMEKTİR

AKP-MHP faşist iktidarının son yaklaşımı da tamamen direnişi boşa çıkarma, hamlenin büyüyüp topluma mal olmasının önüne geçme amaçlıdır. Kuşkusuz Önderliğimiz ile kardeşinin görüşmesi sevindirici bir gelişmedir ve yürütülen direnişin açığa çıkardığı bir sonuçtur. Ancak bu durum, tecridin ortadan kalktığı anlamına gelmediği gibi tecridi ortadan kaldırmaya dönük hamleyi boşa çıkarmayı da amaçlamaktadır. Faşizmin en büyük korkusu toplumsal direniştir. Bu nedenledir ki direnişi bitirmek için her türlü yol ve yönteme başvuruyor ve bundan sonrada başvuracaktır. Bize düşen de her şart ve koşul altında, nerede, hangi alanda olursak olalım büyük bir kararlılıkla direnişi büyütmek ve tecridin ortadan kaldırılması temelinde faşizmin sonunu getirmektir.

ARTIK SÖZ ANLAMINI YİTİRMİŞTİR

Böylesine tarihi önemde bir direniş hamlesi, dört parça Kürdistan ve yurtdışında yaşayan halkımızın ve dostlarının katılımıyla ancak başarıya ulaşabilir.  Dolayısıyla tutsakların bu açlık grevi eylemi bir anlamda bize de sorumluluklarını hatırlatma ve görevlerimizi yapmaya dönük bir çağrıdır.

Leyla Güven yoldaşın eylemi 68 inci gününde, Nasır Yağız yoldaşın eylemi ise 55 gününe gelmiş bulunmaktadır. Her iki yoldaşımızın sağlık durumu giderek kötüleşmektedir. Hemen harekete geçilmez, faşist AKP-MHP iktidarına geri adım attıracak düzeyde direniş yaygınlaştırılıp, büyütülmez ise istenilmeyen sonuçların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle artık söz anlamını yitirmiştir. Gün pratik ve eyleme kalkma günüdür. Gün, korku bendlerini aşma, her yeri eylem alanına dönüştürme günüdür. Gün “düşman saldıracak, gözaltına alacak, tutuklayacak” kaygılarından kurtulup, bedenlerini ölüme yatıranlarla bütünleşme, direnişi sahiplenme günüdür.

Bu temelde, tüm Kürt ve Kürdistani halkları, dostlarımızı, demokratik kamuoyunu, demokrasiden yana olan tüm kurum, kesim ve siyasi yapıları; başta Leyla Güven olmak üzere açlık grevi eylemcileri etrafında kenetlenerek, mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”