Referandum Êzîdxan’ı ilgilendirmiyor

Referanduma birçok ülkenin karşı çıkması, Başurê Kurdîstan’da tüm partilerin destek vermemesi, toplumda bu referandumun yaratacağı sonuçlar konusunda ciddi kaygılar bulunması bu referandumun bir hazırlık ve planlama temelinde yapılmadığını gösteriyor.

Başurê Kurdîstan’da referandum tartışması yapılıyor. Kuşkusuz Êzîdîleri ve Êzîdxan’ı da ilgilendiriyor. Êzîdîleri ilgilendiren yanı, bu referandumun Başurê Kurdîstan ve Irak’ın demokratikleşmesine ne kadar katkı sunup sunmayacağıdır. Çünkü Êzîdîler için önemli olan, Irak ve Başurê Kurdîstan’ın demokratikleşmesidir. Irak ve Başurê Kurdîstan demokratikleşmeden Êzîdxan özerkliğine kavuşamaz, özgür ve demokratik yaşamını güvenceye alamaz.

Benzer halklar gibi Kürtlerin de kendi kendini yönetmeye, özgür ve demokratik yaşamaya hakkı vardır. Bu hak referanduma sunulmayacak kadar tartışılmaz bir haktır. Kürtlerin iradeli ve bağımsız olarak özgür ve demokratik yaşamaya hakkı vardır. Ama halklar için bağımsızlık ve özgürlük artık devlet olmak anlamına gelmiyor. Hele demokrasinin yükselişe geçtiği ve sorunların gerçek anlamda demokrasiyle çözüldüğü çağımızda bu gerçeklik daha da yakıcı hale gelmiştir. Devlet, dün de halklar için baskı ve sömürü aracıydı, bugün de baskı ve sömürü aracıdır. Devletçi zihniyet hegemonik zihniyettir. Bu nedenle KDP Êzîdîlerin özerkliğini kabul etmedi. Êzîdxan’a 3 Ağustos 2014 öncesi gibi tam hakim olmak istiyor. Êzîdxan’ın özerkliğini kabul etmeyen KDP, referandumu ne kadar özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık zihniyeti ve duruşuyla yapıyordur? KDP de merkeziyetçi hegemonik bir anlayışla hareket ediyor.

Irak’ın resmi milis gücü Haşdi Şabi şimdi Êzîdxan’a dayanmış bulunuyor. Onlar da 3 Ağustos’ta olduğu gibi ‘biz her tarafa hakim olacağız’ diyorlar. Haşdi Şabi de Êzîdîlerin özerkliğini, özgür ve demokratik yaşamını kabul etmiyor. Irak’ta, Şengal’de Êzîdîleri ve Êzîdî cemaatlerini kendine bağlama peşinde. Bu zihniyet ve politikaların olduğu yerde Êzîdîler kendilerini nasıl güvencede hissedebilirler? Êzîdîlerin gündemi özgür ve özerk yaşamdır. Bunun güvencesi ise Irak ve Başurê Kurdîstan’ın demokratik hale gelmesiyle mümkün olur. Ancak Irak ve Başurê Kurdîstan’da bu zihniyet ve yaklaşım görülmüyor. Bu nedenle Êzîdîler bu referandumu kendilerine ait görmüyorlar.

Referanduma birçok ülkenin karşı çıkması, Başurê Kurdîstan’da tüm partilerin destek vermemesi, toplumda bu referandumun yaratacağı sonuçlar konusunda ciddi kaygılar bulunması bu referandumun bir hazırlık ve planlama temelinde yapılmadığını gösteriyor. Getirisi ve götürüsü iyi hesaplanmamış. Bu bile başlı başına KDP’nin dönemsel siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda yaşadığı sıkışıklığı gidermek için referandumu gündeme getirdiğini göstermektedir. Yoksa niye bu kadar olumsuz yaklaşım gösterilsin?

Şu anda Başurê Kurdîstan’daki referandumu dış ülkelerden sadece İsrail ve Türkiye destekliyor. İsrail’in desteklemesi anlaşılır bir durumdur. İsrail KDP ilişkisi derin ve çok yönlüdür. AKP’nin desteklemesi ise Kürtleri düşündüğünden değil, Kürt Özgürlük Hareketi’ni bastırmada bir enstrüman olarak kullanacağını düşündüğündendir. AKP iktidarı zaman zaman kamuoyuna yönelik açıklamalarda referanduma karşı çıktığını söylüyor olsa da el altından destekliyor ya da göz yumuyor. Çünkü AKP iktidarının şu anki amacı Kürt-Arap çatışması yaratmaktır. Hatta olabiliyorsa KDP ile PKK’yi karşı karşıya getirmektir. Referanduma göz yumması bu nedenledir. Zaten KDP daha önce AKP’nin nasıl tutum takınacağını öğrenmiştir. Türkiye’nin bazı söylemler dışında engelleyici olmayacağını görerek bu işe girişmiştir.

AKP iktidarının karşı çıkışı taktiktir. Şu anda Tayyip Erdoğan tüm Kürt düşmanlarının desteğini alarak iktidarını ayakta tutmaktadır. Bu nedenle kamuoyuna yönelik açıklamalarda referanduma karşı çıktığını söylemek zorundadır. Çünkü şu anda desteğini aldığı MHP, Ergenekoncular ve bir kısım ulusalcılar bu desteği çekse AKP bir haftada iktidarını kaybedebilir. AKP iktidarını destekleyen bu kesimler referanduma karşı sert tutum takınmadığı için AKP’ye eleştiri geliştirince, Erdoğan hemen MGK’yı toplayacağız ve referanduma tutum alacağız açıklaması yapmıştır.

Halbuki daha önce Devlet Bahçeli tepki gösterince “referandum savaş nedeni değildir” demişlerdir. Rojavayê Kurdîstan’da Kürtlerin özerkliğini savaş nedeni sayan Binali Yıldırım Başurê Kurdîstan’da yapılan referanduma yumuşak tepki vermiştir. Devlet Bahçeli de bu konuda daha sonra ikna edilmiştir. Devlet Bahçeli’ye KDP’nin PKK’ye karşı yürütülen mücadelede önemli bir araç olduğu, bu nedenle sert yaklaşmanın ulusal çıkarlara zarar vereceği söylenmiştir. Bu nedenle Türkiye’deki faşistler ve bir kısım ulusalcı yakın zamana kadar susmuşlardır. Ancak son günlerde birçok ülke karşı çıkınca, onlar da şovenist kamuoyunu tatmin etmek için referandum konusunda sert demeçler vermeye başlamışlardır. Ancak Türkiye’nin demeç verme dışında yapacağı bir şey yoktur.

Tayyip Erdoğan 22 Eylül’de MGK’yı toplayıp tepkimizi ortaya koyacağız demiş. Habur Kapısı’nı kapatıp ekonomik ilişkileri koparamayacağına göre, açıklamadan öte bir tutum almaları söz konusu olmayacaktır. Çünkü AKP iktidarı KDP ile ekonomik ilişkileri kestiği an en büyük zararı kendisi görecektir. Hatta iki ay Başurê Kurdîstan’dan para gitmesin ekonomisi çökecektir. Mevcut durumda ekonomik bağımlılığı olan AKP’dir. Daha doğrusu dünyanın en tatlı kârını Başurê Kurdîstan’dan yapmaktadır. Başurê Kurdîstan inek gibi sağılmaktadır. AKP iktidarı bu tatlı kârı bırakmaz. Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları sadece ve sadece ittifak içinde olduğu Kürt düşmanlarını tatmin etmek içindir.

Yeni Özgür Politika