Bir orduyu dağlara taşıdı

Rojava’nın Dêrik kentinde yaşayan Ebu Ehmed’in ilk kurşundan ordulaşmaya kadar mücadelenin her aşamasında emeği var.

Komutan Harun’dan Bedran Cudi’ye, Ozan Sefkan’dan Aram Tigran’a kadar dağlara uğurladığı binlerce kişinin resimlerini halen albümlerde saklıyor.

Rojava’nın Dêrik kentinden olan Mihemed Eli, 40 yaşına bastığı 1980 yılında Bakurê Kurdistan’a ziyareti esnasında PKK’lilerle tanıştı. Rojava’ya döner dönmez çalışmalara katılarak, deşifre olmamak için Ebu Ehmed adını aldı. 20 yıl boyunca rehberlik ve kuryelik yaparak, bu iş için satın aldığı arabasıyla bir orduyu özlemini duyduğu dağlara taşıyan Ebu Ehmed’in ilk kurşundan ordulaşmaya, Rojava devrimin temellerinin atılmasına kadar mücadelenin her aşamasında emeği var. Komutan Harun’dan Bedran Cudi’ye, Ozan Sefkan’dan Aram Tigran’a kadar 58 yıl boyunca kaldığı iki odalı evinde karşılayıp uğurladığı binlerce kişinin resimlerini çekerek, albümlerde saklayan Ebu Ehmed, sağlık sorunlarıyla boğuştuğu bugünlerde onlardan güç alıyor.

Geldiğimizi duyduğunda ağzından çıkan ilk sözcük, tüm zorluklarıyla yaşamını adadığı “Heval” sözü oldu. Mücadeleyle birlikte milyonların diline yerleşen bu kelime onun için sadece bir hitap sözü değil, 20 yıl emek verdiği, hatta onun yaratılışında ter döktüğü bir kavram. O, hevalin ve hevalliğin her aşamasına tanıklık edenlerden.

Selam ardından ziyaretimizin nedenini sormadan anlatmaya, içinde biriktirdiği cümleleri alelacele söyleme başlıyor.  İlk dile getirdiği, yaşamına en çok anlam katan ve aslında bir ömür boyu verdiği emeği özetleyen ’’Min Serok dit”, “Heval tim dihatin vê malê, ji vir diçûn welat” ve “Min wan birin” (Başkanı gördüm. Arkadaşlar sürekli bu eve geliyor, buradan ülkeye gidiyorlardı. Onları ben götürdüm) sözleri oluyor.

Bilinci kendisini zorlayıp gel gitler yaşasa da halen yaşamını ve onur duyduğu o çalışmasını anlatabilecek kadar hatırlayabiliyor. Kısa cümlelerle özetlediği bu dönemin öncesi ve hikayesinde de Kürt mücadelesinde yer alan birçok kişide olduğu gibi göç, bedel, emek ve bunlarla büyüyen kocaman bir umut var.

PKK İLE YENİ BAŞLANGIÇ

1940 yılında Şirnex’te dünyaya gelen Mihemed Eli, daha bir yaşını doldurmadan ailesiyle birlikte Başûrê Kurdistan’a, kısa bir süre sonra da Rojava’ya göç etmek zorunda kalır.

Okul döneminde ise sol düşüncelere ilgi duyar ve ‘komünist’ olarak tanınır. Şii Partisi’ne üye olsa da, Kürt halkının sorunları karşısında tepkisiz kalması nedeniyle bu partiden ayrılır. 1957 yılında Kürdistan Demokrat Partisi-KDP’nin kuruluşuyla birlikte burada yer alarak, 1962 yılına kadar aktif bir üyesi olarak çalışır. Fakat parti içindeki çelişkiler nedeniyle sonrasında KDP ile de yollarını ayırır.

1980 yılında Bakurê Kurdistan’daki akrabalarını ziyaret etmeye karar veren Mihemed Eli, burada PKK ile de tanışır. Üniversitede okuyan kuzenlerinden o yıllarda halk arasında nam salmaya başlayan Apocuları öğrenir ve arayışlarına PKK’de yanıt bulur. Onları tanıdıkça hayalini kurduğu devrime de inanır. Bakurê Kurdistan’da kaldığı günlerde 12 Eylül askeri darbesine de tanıklık ederek, uzun süre bekledikten sonra resmi yollarla gelemediği için sonunda sınır tellerine vurarak Dêrik’e, evine dönmek zorunda kalır.

Bakur’a yaptığı bu ziyaretin yaşamında yeni bir başlangıç olduğunu belirten Mihemed Eli’nin Dêrik’e adım atar atmaz yaptığı ilk iş Apocuları aramak olur. 1980 yılının sonlarında kurduğu bu bağ her geçen gün daha da güçlenir. 1982 yılında 20 yıla yakın yaptığı kuryeliğin ilk adımlarını atar. O günden itibaren ismi artık Mihemed Eli değil, Ebu Ehmed, yani Ehmed’in babasıdır. Tek çocuğu kızı Şilan olsa da o çevrede çok sayıda Ebu Ehmed ismi olduğu için deşifre olmamak için bu ismi kullanmaya karar verir. O günden bugüne herkesçe Ebu Ehmed olarak tanınır. Yoldaşlarını ülkeye taşımak için gerekli arabayı ise eşiyle birlikte, dar günler için bir kenara koyduğu altınlarını satarak almak zorunda kalır. Her yolculukta kendisine eşlik eden o arabayla binlerce yoldaşını dağlara uğurlar.

BU YOLDAN HİÇ DÖNMEDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la ilk karşılaşması ise 1990 yılında Mahsum Korkmaz Akademisi’nde yapılan Newroz kutlamalarında gerçekleşir. Kalabalık bir grupla gittiği için bire bir konuşma imkanı bulamaz ama bu kısa süreli görüşme onun yaşamı için bir dönüm noktası olur. Ve o günle birlikte mücadeleye daha sıkı sarılır. Sonrasında bu görüşmeler tekrarlanacak, Kürt Halk Önderi Öcalan ile yüz yüze görüşmeleri de olacaktır. Ebu Ehmed, bu görüşmelerin kendisinde yarattığı etkiyi “Başkan Halep’te bizimle yaptığı bir toplantıda, ‘Dêrik, Botan ile Behdînan’ın kilididir’ demişti. Bundan onur duydum ve yaptığım çalışmanın önemini daha iyi anladım. Başkan’a dağa gitmek istediğimi söyledim. Beni eleştirdi ve şu an yaptığım işin de dağın bir parçası olduğunu söyledi’’ sözleriyle dile getiriyor.

Çalışmalarda aktifleşmesiyle birlikte bir süre sonra Suriye rejim güçleri tarafından hedef haline gelen Ebu Ehmed, defalarca gözaltına alınıp tutuklansa da pes etmeyip yoldaşlarına daha çok yakınlaşır. Ağır işkencelere rağmen geri adım atmayıp, “Başım da gitse bu yoldan dönmem” diyerek, öyle de yaptı. Ta ki o yoldan dönmeyenlerle birlikte bu topraklarda bir devrimi karşılayana kadar.

BİR ORDUYU UĞURLADI

Emektar arabasıyla kaç kişiye yol arkadaşlığı yaptığını bugün hatırlamıyor. Zaman artık bedenine değiyor ve nice güzel anılarını yüklediği yıllardan sonra o da artık zamana yeniliyor. Er geç bugünlerin geleceğini öngördüğü için zamanın faniliğine teslim olmak istememiş. Bu nedenle daha o günlerde bu güzel insanların yüzlerini bir daha unutmamak için önlemini almış. Bir yoldaşının giderken kendisine bıraktığı fotoğraf makinesini dağlara son grubu gönderinceye kadar elinden düşürmemiş. İsmini şimdi hatırlamasa da “Hevaleke keç a esmer bû, şehîd ket’’ (Esmer bir kadın arkadaştı, şehit düştü) diye tarif edecek kadar yüzü halen hatırında.

Fotoğraf makinesi, yıllarca kesintisiz olarak sürdürdüğü rehberlik işine yeni bir anlam yüklüyor. Bunu, ’’İlk resimleri 1990 yılında çekmeye başladım. Kendi arşivimi oluşturmak istedim. Onun için gelen her grubun resmini çektim. Onlardan uzaklaşmak istemiyor, resimleri yanımda kalsın istiyordum” sözleriyle dile getiriyor.

Bu nedenle gerilla yoldaşlarına kapıyı her açtığında bugünkü arşivinin emektarı fotoğraf makinesine sarıldı. Gönderdiği her bir kişinin bir tarih yarattığının bilinciyle, son durak olarak kullanıp onları uğurladığı evinde kapının eşiğinden geçip misafir ettiği her bir hevalinin resimini çekmeyi ihmal etmedi. Genellikle çektiği ilk ve son resmi oldu. Bu mizanseni tekrarlama şansını elde ettiği hevalleriyle poz verebilmenin sevinci ise bambaşka, yaşamdan bir ömür daha kazanılmış gibiydi. Bunun bir kez daha tekrarlanmasını isteyerek, onlara daha başka sarıldı.

İKİ ODAYA BİNLERİ SIĞDIRDI

O  günlerde şu an yaşanan Rojava Devrimi’ni tasavvur edemese de, yoldaşlarının dağlarda attığı her adımın özgürlüğe yol aldığının farkındaydı. O dağların eteklerine kadar eşlik ettiği yoldaşlarına güveni tamdı. Her gerilla yürüyüşünden o da güç aldı, patikalara umut ekti. Doğduğu Kürdistan’a rehberlik ettiği her grupla birlikte sınır tellerine vurup geçmek zorunda kalsa da yoldaşlarının birgün bu sınırları kaldıracağına da sürekli inandı.

İlk yıllarda onar onar, sonra binlerce kişiye rehberlik etti. Uğurladıkları yoldaşlarının sayısıyla birlikte onun gururu, güveni ve umudu da çoğaldı. Azmi ise hiç dinmedi. Her yolculuğa sevincini ve dualarını da ekleyerek, 20 yılda binlercesine dağların eteklerine kadar eşlik etti. Bir daha dönemeyecekleri ihtimalini bilse de, buna inanmak istemeyip, hep dönmelerini bekledi. Yıllar sonra geri dönenleri aynı biçimde, fakat daha büyük umutla yeniden uğurladı. Şehit olduklarında onlara verdiği sözü hatırlayarak, işine dört elle sarıldı.

Evi küçük ama gönlü büyüktü. Ağırladığı ve uğurladıklarının sayısı o kadar çok ki iki odalı evinde kaç bin kaç kişiyi misafir ettiğini o da bilmiyor. Bu soruya verdiği cevap ancak “Naye gotin” (söylenemez) oluyor. 58 yıldır değiştirmediği bu evi, onlardan kalan bir mabed gibi görüyor.

ONLARDAN HİÇ AYRILMADI

Türk devletiyle Suriye rejiminin anlaşma imzaladığı dönem, onlara yönelik baskının da yoğunlaştığı yıllar olmuş. Bu resimleri her gözaltı ve ev aramasında rejim güçlerinden kurtarmak da kolay olmamış. Uzun süreli baskı döneminde çareyi saklamakta bulsa da çocuklarından ayrılmaya alışamayan ebeveynler gibi her seferinde hasret gidermek için çıkarıp yeniden, yeniden saklamış.

Yıllar içinde arşivinden resim alan o kadar çok kişi olmuş ki, ”Bir çuval dolusuydu” dediği resimlerden bugüne ancak 15 resim albümünü kurtarabilmiş. Şu an tüm resimlerini kopyaladığı için içi rahat. Kaybolmayacağının huzuru ve güveniyle kendisini ziyarete gelen misafirlerine gururla gösteriyor.

Ebu Ehmed, yoldaşlarına rehberlik ettikten sonra resim çekmeyle yetinmeyip, hasretini zaman zaman şiire de döküyor. Şiirlerinde isyanı ve Kürt halkının acısını işliyor. Hafızası iyi olmamasına rağmen o dönem yazdığı şiirlerin bazılarını ezbere söyleyecek kadar iyi hatırlıyor.

KAFESE KONULMUŞ BİR KARTAL

Kürdistan dağlarına uğurladığı her yoldaşıyla birlikte kanatlansa da, kendi tabiriyle o şimdi kafese konulmuş bir kartal. Dört yıl önce Bakur’daki akrabalarını ziyaret ettiği esnada felç olup yatağa düştüğünde onu ayağa kaldıran güç, yine hevallerini görme umudu oluyor. Orada tedavi olmayı kabul etmediğini söyleyen Ebu Ehmed, “Ucunda ölüm de olsa Rojava’ya gitmem gerekiyor dedim. Sınır kapısına sırtta taşıyarak getirdiler. Şimdi Rojava Devrimi’ni yaşıyoruz. En büyük isteğim eskiden olduğu gibi yine halkıma hizmet etmek, çalışmak. Tekrar çalışacak takati ve gücü vermesi için tanrıya dua ediyorum. Çok umutlu ve sevinçliyim ama bu devrime katkı sunamamak hayıflandırıyor beni. Başka hiçbir isteğim yok” diyor.

Şimdi yatağa bağımlı olmasa da, bastonu olmadan yürüyemiyor. Sağlığının giderek bozulduğu bugünlerde hevallerinden bir mektup alır gibi, onları misafir ettiği evinde çektiği resimlere tekrar tekrar bakıyor. Ara ara kendisini terk eden hafızasına sığınıp isimlerini hatırlamaya çalışarak, “Onların yokluğuna alışmak zor oldu” diyor.

Rojava Devrimi ardından inancının tazelediğini belirten Ebu Ehmed, “Ben ölsem de kalsam da elbet bir gün Kürdistan’ın kurulacağına hep inandım. Bu inançla Başkan’a, PKK’ye, hevallere hiç tereddüt etmeden güvendim. PKK’nin başarmaması mümkün değildi. Er ya da geç mutlaka olacak. Düşmanlarımız bu kadar pervasız olmasaydı elbette Kürdistan’a daha erken kavuşacaktık” diyor.

ROJAVA DEVRİMİ ONLARIN MİRASI

Bugün karşıladığı Rojava Devrimi’nin dağlara uğurladığı yoldaşlarının mirası olduğunun bilincinde. Son nefesine kadar yoldaşlarının yanında olacağını belirten Ebu Ehmed’in umudu ve inancı dipdiri. Bu duygularını şöyle özetliyor: “Şehitler sayesinde bugünleri yaşıyoruz. Yıllarca dağlara uğurladığım yoldaşlarım ve bizlerin emekleri boşa gitmedi. Bunun sonuçlarını görmek onur veriyor. Elekten geçirip kötü olan her şeyi arkamızda bırakmamız gerekiyor. Bugün yeni bir başlangıç zamanı. Genç olsaydım gerilla olurdum, Kandil’e giderdim. Halkı için canını veren o insanları nasıl unutabilirim? Tek isteğim ölmeden önce yine halkım için çalışabilmek ve bir kez daha Başkanı görebilmek. Başaracağımıza inanıyorum. Başarmaktan başka çaremiz yok. Özgür Kürdistan olacak ve başaracağız. Bu şimdi her zamankinden daha yakın.”

Kaynak: Yeni Özgür Politika