Sınırın reddine sınırsız vahşet: Roboskî Katliamı

Roboskî Katliamı’nın üzerinden 7 yıl geçti. Parçalanan 34 bedenin ardından kocaman bir utanç kaldı, herkesin meşrebince payına. Fail belli; kendini aklıyor, cezası yok. Roboskî ise 7 yıldır kesintisiz cezalandırmaya rağmen haysiyetiyle direniyor.

Roboskî’de, katliam portföyü kabaran devletin, uzuvlarını aklamasıyla cezasızlığın 7. yıl dönümü. “Kaçınılmaz hata” rahatlığıyla dosya kapatıldı. Bu süre içerisinde yakınlarını kaybedenlerin resmi olarak karşı karşıya kaldıkları tek işlem, kurdukları derneğin kapatılması oldu. Kapatılan Roboskî-Der’de çocukların yaptıkları resimlere bile el konuldu. Amed’deki Roboskî anıtı kaldırıldı. Ailelerin avukatı olan Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi katledildi. Katliamda kardeşi ile 9 yakınını kaybeden HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encu halen rehin tutuluyor. Vekilini rehin alan, kurduğu derneği kapatan devlet, AİHM’i de suçunun örtbas edilmesine ortak etti. Formel hukukun bilinçli, hileli girdabında boğulmak istenen Roboskî, ailelerin şahsında Kürt’ün belleğinde “unutmayacağız” kategorisindeki yerinde duruyor. Kapatılan Roboskî-Der ve ailelerin sözcüsü Veli Encu, 7. yılında herkesi adalet haykırışlarına ortak olmaya çağırıyor.

Kürdistan’ı ayıran yapay sınırdaki Bujeh (Gülyazı) ve Roboskî (Ortasu) köylerinde sıradan bir gündü. 28 Aralık 2011’in öğle saatlerinde hareket eden 17’si 18 yaşın altında olmak üzere 38 kişi, Zaxo’dan gelen araçlardan şeker, pirinç, çay ve mazot aldı. İki grup halinde saat 19.17 sıralarında ilerleyerek sınırın kuzeyine geri dönmeye başladı. 30-40 dakika sonra kafilenin 5-6 kilometre önüne 5 aydınlatma ve 7 tahrip mermisi atıldı. Yolun kapatıldığı yönünde bilgi alan iki grup halindeki kafile, sınıra yakın bir noktada durup beklemeye başladı. Onlar beklerken Türk Genelkurmay Harekat Merkezi ve Türk Hava Kuvvetleri’ndeki askeri erkan, siyasi direktifi almış ellerini ovuşturuyor, yine büyük başarıyla bir grup Kürt’ü katletmenin heyecanını yaşıyordu. Düğmeye bastılar. Amed’den kalkan F-16 savaş uçakları, saat 21.40 ve 21.43’te ilk grubun bulunduğu noktaya iki bomba attı. İlk gruptan ayrılıp kuzeye doğru ilerleyenlerin üzerine 20 dakika sonra üçüncü bomba, aynı aralıkla ikinci gruba dördüncü bomba…

Yer paramparçaydı, insan, genç, çocuk ve rızklarını taşıyan katırları. Gökten ölüm kusanlar, bildirimi yapmış, eller çakılmış, Ankara rahattı. Bombardıman yerine ulaşan köylüler, dehşet tablosuyla karşılaştı. Sağa sola koşturdular, 112’yi arayarak ambulans istediler. Yerdeki devlet güçleri de mesaideydi zaten; ambulanslar yol ağzında bekletildi, hiçbir kurtarma birimi gönderilmedi. 8 yaralıdan 7’si yakınlarının sırtında taşınırken son nefeslerini verdi. 34 insan, çocuk, Kürt katledildi. Sömürgeciliğin suç dosyasına, Kürt’ün katliamlar belleğine ‘Roboskî Katliamı’ olarak eklendi.

Kürt gazeteciler, yeni bir katliama imza attıldığını duyurmaya başlarken Türk devlet cenahı, medyasına kocaman sessizlik talimatı ama sessizce “Dr. Bahoz Erdal’ın içinde bulunduğu grup vuruldu” ‘bilgi’si veriyordu. Bir taraf paramparça cenazelerini toplarken, diğer taraf gelecek müjdeyi bekliyordu.

Türk Genelkurmayı ertesi gün öğleden önce saat 11.45’te açıklama yaptı ve “Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır" dedi. Türk medyası, dört nala koşturdu.

Uludere Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı. Uludere Sulh Ceza Mahkemesi, 2 Ocak 2012’de dosyada kısıtlama kararı verdi. 18 Ocak 2011’de ise Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma yapma yetkisinin Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’nda olduğunu belirtip soruşturma evrakının gönderilmesini istedi ve Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’nca görevsizlik kararı verilerek dosya Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, 11 Haziran 2013’te yani tam 18 ay sonra hiç kimse hakkında dava açmadan “Taksirle ölüme neden olmak” ve “görevi kötüye kullanmak” suçlarına atıfta bulunup “Eylemi gerçekleştirilenlerin asker kişi olmaları” ile “Eylemlerin bir hizmet kapsamında işlenmiş olması”nı gerekçe göstererek görevsizlik kararı verdi; soruşturma evrakını Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderdi.

Amed’de bulunan 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’ndan soruşturma açmasını istedi. 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, soruşturmanın 2. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı adli alanı içine girdiğini belirterek, 3 Nisan 2012’de yetkisizlik kararı verip dosyayı 2. Ordu Komutanlığı’na gönderdi. 2. Ordu Komutanlığı 29 Mayıs 2012’de söz konusu katliamda hava harekatı kararının Genelkurmay Başkanlığı tarafından verildiğini belirtip yetkisizlik kararı verdi, dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderdi.

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından konunun araştırılması iзin müfettişler görevlendirildi. Müfettişler, katliamdan tam iki ay sonra araştırma raporunu sundu. Raporda, soruşturma açılması gerektiği saptanmış olmakla birlikte, sorumlular hakkında hiçbir idari soruşturma açılmadı.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Uludere Alt Komisyonu kuruldu. Komisyon üyeleri 16 Şubat 2012’de katliam öncesinde çekilen Heron görüntülerini izledi ve “Görüntüler çok net. Göz göre göre ölmüşler” dedi. Komisyon raporu 27 Mart 2013’te kabul edildi. Komisyon raporunda “bu olayla ilgili yapılan araştırma ve incelemelerde olayın kasten yapıldığına yönelik olarak herhangi bir delil elde edilemediği” sonucuna ulaştı; Komisyon üyesi muhalefet partisi milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü (BDP) ve Levent Gök(CHP) rapora muhalefet şerhi koydu.

Diyarbakır 2. Hava Kuvveti Komutanlığı Askeri Savcılığı ve 2. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın yetkisizlik, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da görevsizlik kararı vererek dosyayı gönderdiği Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, 06 Ocak 2014’te şüpheli 5 Türk ordusu personeli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Bu karara itiraz edildi, itirazı değerlendiren Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi, 11 Haziran 2014’te “ayrıntılı ve etkin soruşturma” yapıldığı gerekçesiyle ve oy çokluğuyla itirazı reddetti. Oy çokluğu ile verilen karara muhalif kalan üye Oğuz Pürtaş, toplanan delillerin kamu davasını açmayı gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olduğunu değerlendirerek davanın açılması gerektiğini belirtti.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı Mahkemesi’nin kararı üzerine 18 Temmuz 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Yaklaşık bir buçuk sene sonra Anayasa Mahkemesi, bazı vekaletnamelerinin zamanında sunulmadığı, bu gecikmeye ilişkin başvurucular vekili tarafından kendisi hakkında sunulan sağlık raporunda belirtilen rahatsızlığın mazeret olarak kabul edilebilecek ağır bir rahatsızlık olmadığı sonucuna ulaşarak evrak eksikliği nedeniyle başvuruyu 24 Şubat 2016’da oy çokluğu ile reddetmiştir. Karara muhalif üye Osman Alifeyyaz Paksüt, “Otuzdört Türk vatandaşının kamu gücü tarafından yanarak ve parçalanarak ölümüne sebebiyet verildiği başvuru konusu olayda 34 kez yaşam hakkı ihlali ve buna bağlı insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele iddialarının son ulusal inceleme yeri Anayasa Mahkemesi olacaktır. Bu nedenle bu konuda işin esasının önemine binaen şekil şartlarının azami derecede esnek yorumlanmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği, başvurucular avukatının nesnel koşullardan da kaynaklanmış olabilecek süre aşımının, getirdiği rapor olumlu değerlendirilerek geçerli mazeretten kaynaklandığının kabulü ile işin kabul edilebilirlik ve esas incelemesine geçilmesi gerekirdir” dedi.

2 yıl 7 ay süren soruşturma sonucunda hiç kimse yargı önünde hesap vermedi, idari soruşturmalar yoluyla da kimse hakkında ceza uygulanmadı. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ret kararı ile birlikte 34 kişinin katledilmesi 4,5 yıl sonra kapatıldı. Katliamın faili ve sorumluları, bu kez Ankara’nın gizli dehlizlerinde kaybolmadı, çünkü birbirlerini tebrik edip ödüllendirecek kadar iktidardılar.

34 kişinin 281 yakını, başvuru dilekçelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) sundu. AİHM de Anayasa Mahkemesi’nin usul hatasını altın fırsata çevirmesinden nemalanıp aynı yolu izledi ve iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle görüşmeyi reddetti. Böylece Uludere Savcılığından başlayıp AİHM’e kadar uzanan bütün bileşenlerinin el birliğiyle bir hukuk katliamı da yaşandı. 7 yılda varılan nokta, onuru ve haysiyetiyle hak arayışı sürdüren bir avuç Kürt köylüsünün her hafta yitirdiklerini anıp katillerine ‘seni biliyoruz, hesap ver’ diye seslenmesi, yeni fertlerinin feda edilmesi, rehin alınması, hiç bitmeyen devlet baskısına karşı direnmesi. Kurdukları dernekleri bile kapatmayı beceren devlet, onları satın alamamanın hırsıyla kötülüğe devam ediyor. Onlar da 7. yılında bir kez daha mezarlarının huzurunda adaleti, adalet isteyenlerle birlikte haykırmaya hazırlanıyor.

KATIRLARIN SIRTINDA BATTANİYELERE SARILI CENAZELER

Şimdi geriye dönüp 7 yıllık süreci detaylandıralım:

Türk savaş uçakları, Roboskî’nin sınır bölgesini bombardımana tuttu. 28 Aralık 2011’de akşam yapılan katliam, ertesi sabah duyuldu. Dönemin Uludere Belediye Başkanı Fehmi Yaman, “Köylüler Irak'tan malzeme alıp geri geliyorlarmış. Dönerlerken önleri kesilmiş, köye gitmelerine izin vermemişler. Onlar geri dönüş yolundayken uçak bombalamış. Kurtulan bir kişi var. Parçalanmış cesetler var. Bulunmayan parçalar var, cesetlerin çoğu yanmış. Patlama sırasında kaya altında kalan cesetler var. Olay yerindeki cesetler insan gücüyle çıkartılamıyor. Dozerler, kepçeler getiriliyor, kayaları kaldıracaklar.”

Yakınları cenazeleri kendi imkânları ile bir araya getirdi, battaniyelere sardı, katırlar üzerinde köylerine taşıdı.

TÜRK ORDUSU BOMBARDIMANI KABUL ETTİ

Bombardıman öğle saatlerinde Türk Genelkurmayı’nın resmi internet sitesinden açıklanana kadar Türk medyası sessiz kaldı.

Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesinden sekiz maddelik açıklamada yapıldı. "PKK'nın ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesi" diye katliamın mübahlığı için coğrafya tarifi yapılan açıklamada, akşam saat 18.39'da, Irak topraklarında sınıra doğru bir grubun hareket halinde olduğunun İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edildiği ve ardından saat 21.37 ile 22.24 arasında uçakların hedefi ateş altına aldığı ifade edildi.

Genelkurmay, açıklamasında bu suçu işleme ehliyetini Meclis’ten aldığını hatırlatarak devam etti: “Sınır ötesi harekât, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde verilen ve birer yıllık sürelerle yenilenen yetki gereği sürdürülmektedir."

DEĞERLENDİRİLMİŞ, ATEŞ ALTINA ALINMIŞTIR

Çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda, sınır hattındaki karakol ve üs bölgelerine yönelik saldırı hazırlığı içinde oldukları bilgisine ulaşıldığını öne süren Türk Genelkurmayı, "Keşif ve gözetleme gayretleri sınır boylarında artırılmıştır. Bu kapsamda, 28 Aralık 2011 günü saat 18.39'da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir" dedi. Grubun tespit edildiği bölgenin PKK tarafından sıkça kullanıldığının belirtildiği açıklamada, şöyle denildi: "Geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır.”

ERDOĞAN ORDUYA TEŞEKKÜR ETTİ

Dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan ilk açıklamasında askere teşekkür etti: “Genelkurmay Başkanı ve komuta kademesine bu konudaki hassasiyeti nedeniyle medyaya rağmen teşekkür ediyorum.”

Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik “Uludere bir operasyon kazasıdır” açıklaması yaptı.

SINIR TİCARETİNİ DEVLET BİLİYORDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) ile İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) heyeti, köylere ulaştı. Heyet, 28 Aralık günü Bujeh ve Roboskî köylerinde yaptıkları görüşmeler sonucu ön izlenim raporu hazırladı.

Heyet üyeleri Uludere Devlet Hastanesi’nde cenazelerin, başlarında aileleri, gruplar halinde gelişigüzel odalarda battaniyelere sarılı halde bekletildiğini söyledi.

Otopsinin yapılmakta olduğu yer hastanenin kalorifer kazanı odasının bitişiğindeki bodrum kattaydı. Salonun bir kısmının çarşaflarla kapatılarak ikiye ayrılmıştı, otopsi perde arkasında yapılıyordu. Otopsi işlemlerine aileleri temsilen Şırnak Barosu’ndan tek bir avukatın bulunmasına izin verildi. İki savcı işlemleri yürütüyordu. Saat 18.30 itibariyle sadece altı cenazenin otopsi işlemi tamamlanmıştı.

Heyet üyelerinin köylülerle görüşmelerinden aktardıkları şöyle: Olay 28 Aralık, Çarsamba günü 21.20 sularında Gülyazı-Ortasu köylerine bir, bir buçuk saat mesafede Türkiye-Irak sınırının sıfır noktasında meydana geldi.

Uludere Hastanesi'nde 38 cenaze bulunuyor. Hayatlarını kaybedenler 38 kişinin yaşları 12 ila 28 arasında.

Hayatlarını kaybedenler mazot ve gıda maddeleri üzerinden sınır ticaretiyle uğraşıyordu. Sınır ticareti yıllardır karakolun bilgisi dahilinde yapılıyor. Özellikle son bir ayda karakol sınır ticaretine kolaylık ve müsamaha tanıyordu.

Ortasu köyünde bulunan Jandarma Karakolu 10 gün önce boşaltılarak Gülyazı Alayına taşındı.

Heyetin görüştüğü Hacı Encu 19 yaşında; Davut Encu (22) ve Şırnak Devlet Hastanesi'nde tedavi gören Servet Encu ile birlikte bombardımandan sağ kurtuldu.

Hacı Encu grupta evli iki kişi dışındakilerin lise ve ilköğretim öğrencileri olduğunu, henüz kimsenin kendisini ifade almak için çağırmadığını, olaydan sonra da hiç asker görmediğini anlattı. 28 Aralık günü saat 16.00'da kırk elli kişilik bir grupla, yine bu sayıda katırla beraber sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadık ancak gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken İnsansız Hava Aracının sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik. Akşam 19.00'da katırları yükleyerek yola çıktık. Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık.

Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı. İki gruptuk, öndeki grup ile arkadaki grup arasında 300-400 metre mesafe vardı, ilk top atışından hemen sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayı tuttukları için bu tarafa geçebileceğimiz başka yol yoktu, bu nedenle gruplar sıkışarak bir araya gelmek zorunda kaldı.

Sonunda iki büyük grup olduk. İlk uçak bombardımanında sınırın sıfır noktasında bulunan yaklaşık 20 kişilik grup imha oldu; hemen geriye kaçmaya başladık. Kayalıklar arasında kalanların üzerine bomba yağmaya başladı. Benim de içinde bulunduğum grup altı kişiydi.

Bu gruptan üç kişi kurtulduk, üzerimizde günlük sivil elbiselerimiz vardı, hiç kimsede silah yoktu, olay bir saat kadar sürdü, üç katırla beraber küçük bir deredeki suya girdik, bir saat bekledikten sonra bir kayalığın altına sığındık, arkadaşlarımızdan haber alamadık.

Saat 23.00-23.30 gibi gelen ışıklardan ve seslerden köylülerin geldiğini anladık, köylüler feryat etmeye başlayınca askerler tuttukları yerlerden çekilerek yaylayı da boşalttılar, çok uzun zamandır bu işi yapıyoruz.

Heyet hastanede gördükleri cesetlerin yanmış, iç organlarının dışarıda olduğunu, çoğunun kafatasının parçalandığını, vücut bütünlüklerinin parçalanmak suretiyle bozulduğunu raporda aktardı. Tahrip gücü çok yüksek, yakıcı nitelikte mühimmatın kullanıldığı notunu rapora düştü.

Resmi açıklamaların aksine olay yeri Sinat-Haftanin olarak adlandırılan bölgeye uzak. Olay sırasında, saldırıya uğrayan bir grup Türkiye tarafında, bir grup da Irak-Türkiye sınırının üstündeydi.

Olaydan sonra hiçbir resmi kurum cenazeleri almak için girişimde bulunmadı. Askerler olay bölgesinden tamamen çekildi. Köylüler cenazeleri kendi imkanları ile Gülyazı köyüne getirdi.

Bombardımanın gerçekleştiği bölgede inceleme yapan insan hakları örgütlerinin bir hafta sonra yazdığı raporda da olaydan sonra hiçbir resmi kurumun yaralıları ve cenazeleri almak için harekete geçmediği, bu gecikmenin bazı yaralıların kan kaybından veya donarak ölmelerine yol açtığı bilgisi yer aldı.

ASKERLERE GÖZ YUMMA SORUŞTURMASI

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, bombardımanla ilgili soruşturma başlatıldı. Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, Gülyazı Alay Komutan Vekili Albay Hüseyin Onur Güney'in görevden alınması için İçişleri Bakanlığı'na başvurdu. 8 Ocak 2012’de Albay Güney açığa alındı. 17 muvazzaf askere ise “sınır ticaretine göz yumdukları” gerekçesiyle görevi ihmalden soruşturma açıldı. Roboskî soruşturmasına ise gizlilik kararı getirildi.

DEHŞETE DÜŞEREK İZLEDİ

Türkiye Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nda Uludere Alt Komisyonu kuruldu, ilk toplantılarını 12 Ocak 2012’de yaptılar. 16 Şubat’ta da Heron görüntülerini izlediler. Görüntülerle ilgili konuşan CHP Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, “Dehşete düşerek izledik. Çünkü olayın başından sonuna kadar her karesi, bu insanların kaçakçı olduklarını gösteriyor. Yanlarındaki katırlarla oldukları çıplak gözle görünüyor” dedi.

BAKANLIK CEVAP VERMEDİ

Türk Milli Savunma Bakanlığı komisyona sunduğu raporda, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığın ve Uludere Sulh Ceza Mahkemesi'nce konulan gizlilik kararını gerekçe göstererek sorulara yanıt vermedi.

Meclis Uludere Alt Komisyon Başkanı AKP Ordu Milletvekili İhsan Şener, Genelkurmay'ın talimat vermiş olabileceğini açıkladı. Alt komisyon raporu bir yıl sonra, 27 Mart 2013’te onaylandı. Dönemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Uludere Alt Komisyonu'nun raporuna koyduğu muhalefet şerhinde, raporun soruları cevapsız bıraktığını, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun raporu reddederek hatayı düzeltebileceğini belirtti.

Yarın: Ertuğrul Kürkçü şerh koydu