Suruç vahşeti ve seçimler

Türkiye ve Kürdistan'da baskın bir seçim yapılıyor.

Bu baskın seçim asıl olarak Efrîn işgalinden sonra Kürtlere uygulanan vahşetin sonuçlarını ırkçı, kafatasçı geri ve cehil toplum kesiminden toplamak ve tekrar iktidar koltuğuna oturmanın hesabına dayanıyor.

İkinci bir neden olarak Kobanê işgal girişiminden sonra ciddi prestij kaybına uğrayan "Sahte demokrasi ve ılımlı İslam" söylemine zaman kazandırmaktır.

Üçüncüsü ulusal ve uluslararası hukuka göre işlenen suçlardan yargılanmamak için iktidarda kalarak kendini, ailesini ve suçlu çevresini kurtarmaktır.

Devleti yöneten bir kafa nasıl bu kadar cahil ve gafil olabilir, doğrusu insan hayret ediyor. Örneğin Efrîn'de yüzlerce savunmasız sivil katledildi. Bu vahşetin ve canavarca girişimin görüntüleri dünya basanına yansıdı. Listeler tutuldu, raporlar eklendi, başta BM olmak üzere uluslararası birçok kurum ve kuruluşa ulaştırıldı.

Nasıl, nereye ve ne zamana kadar saklanabilirler?

Şehre su veren su şebekesi bile tahrip edildi. Yezid'in Hz. Hüseyin ve ailesine uyguladığı susuzluktan öldürme suçunun aynısını AKP ve Tayyip 1500 yıl sonra Kürtlere karşı işledi.

Ekili araziler yakıldı, zeytinlikler, bağ ve bahçeler sökülüp atıldı. İnsanların yaşam alanları yok edildi. Hastaneler, okullar, camiler, mezarlıklar, ziyaretgahlar ve tarihi mekanlar yok edildi.

IŞİD’in Şengal'deki uygulamalarının bir benzeri olarak genç kadınları satılmak için zorla alınıp götürüldü. Malları ve mülkleri talan edildi. Evleri, köyleri, kasabaları, şehirleri yakılıp yıkılan yüz binlerce Efrînli çok zor şartlarda Şehba'da kurulan çadırlarda yaşama mahkum edildi.

Buna karşılık ekonomileri çöktü, uluslararası arenada yalnız kaldılar. Kravatlı IŞİD yandaşları olarak algılandılar. Her ne kadar çapulcular sürüsüne bir umut vermiş olsalar da halkların nazarında büyük bir itibar ve güven kaybına uğradılar. Öyle görülüyor ki bu baskın seçim kararıyla kendilerini de tasfiye etmeye karar vermişler...

40 yılı aşkın bir süredir bütün dünyayı yanına alarak Kürtlere karşı savaşan katil ve katliamcı devlet, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesini bastırmak bir yana büyüyerek gelişmesine bile engel olamamıştır.

Suruç’ta uygulanan vahşette bu yükselişi durduramayacaktır. Bu kadar, katliama, vahşete, hırsızlığa, yalana, iftiraya ve ahlaksızlığa bulaşmış bir sistemi ayakta tutmak mümkün mü?

Şimdi bu durumda dünya, Türkiye ve Kürdistan İslam cemaatlerinin önünde önemli bir sorun duruyor:

Kendine Müslüman'ım diyenlerin, camilere gidip namaz kılanların, oruç tutup iftar yemekleri düzenleyenlerin, hac ve umre yapanların bu sisteme taraftar olmaları İslam adına nasıl izah edilebilir?

Allah Kuran da "zulüm yapanları ve onlara meyledenlerin yardımcıları yoktur ve onlara ateş dokunur" diyor, Hûd Suresi 113.

Rabbimiz "benim lanetim yalancıların üzerinedir" diyor. Türk devlet basını ve rejimi yalan haber yapmakta ve konuşmakta, adeta dünyaya birincisi.

Bu sisteme oy verenler, taraftar olanlar ve onlar için çalışanlar İslam dinine göre mesuldürler. Yaptıkları propaganda ve konuştukları insan katli ve işgal üzerinedir. Kibirli, azmış ve yoldan çıkmışların edası ile konuşuyorlar.

Vicdan ve iman sahibi bir insan bunların safında yer alabilir mi? Suruç katliamı katillerine oy verebilir mi?

Bu tağut rejimi ve zalimleri başımızdan def etmenin bir fırsatı yakalanmış bulunuyor. Oylarımızla "başımızdan çekin gidin" demeliyiz.

7 Haziran 2015'te gördükleri kabusa 24 Haziran'da mahkum edelim.

Millet onları kovduğunda ne yapabilirler?

Menzil grubu temsilcilerinden Recep Akdağ "HDP'nin gövdesini ortadan kaldıracağız" diyor. Akit yazarı Abdurrahman Dilipak ise "muhalefet kazanırsa iç savaş çıkaracağız" diyor. Bunlar kara propaganda, siyah yalanlar. Zaten yapabileceklerin azamisini yapmışlardır. Bundan ötesinde köy yok.

Diktatör Erdoğan'a katil Bahçeli, Ağar, Sedat Peker, Alaatin Çakıcı, Tansu Çiller gibilerine nasıl oy verilebilir?

Unutulmamalıdır ki sandığa gitmemek zulme, zalime pasif bir onaydır.

Hadis "Bir kötülük gördüğünüz zaman onu elinizle bertaraf ediniz, gücünüz yetmiyorsa dilinizle, ona gücünüz yetmiyorsa kalben nefret ediniz’. (Tirmizi, Fiten,11; İbnu Mace, Fiten, 20)

Bu zulmü, zalimi durdurmaya gücümüz var.

Suruç, Efrîn, Kerkük, yakılıp yıkılan şehirlerimiz, İslam aleminin ruhu ancak böyle huzur bulur.

Rabbimizin selamı ve merhameti üzerimizde olsun.