Türkiye ile İran Kürt düşmanlığında birleşti mi?-MAKALE

Türkiye ve İran’ın politikaları göstermektedir ki; bu devlet anlayışıyla sorunları çözmek mümkün değildir. Bu açıdan bölge halklarıyla ve demokrasi güçleriyle ilişki kurmak önemlidir.

Tahran’daki Türkiye İran görüşmesinden sonra İran üç Kürt gencini idam etti. Aynı gün 4 PJAK üyesi İran'da komployla öldürülüyor. Aynı gün Koyê’ye atılan füzelerle HDK ve PDK-İ kampları vuruluyor. Onlarca Kürt siyasetçi katlediliyor. Bu düzeyde bir saldırı sadece bir örgüte değil tüm Kürtlere yönelik saldırıdır. Hatta bu saldırıların İran’la Türkiye arasında Kürt karşıtı bir anlaşma sonrası geldiği söyleniyor. Türkiye İran'a İran da Türkiye'ye Kürt örgütleri konusunda istihbarat vereceklermiş. İran'ın ve Türk devletinin Kürtlere yönelik saldırları dikkate alındığında böyle bir anlaşma olasılığının yüksek olduğu görülüyor.

Türk devleti Kürt düşmanlığını açık yaparken; İran örtülü yapmaktadır. Ancak her bir araya geldiklerinde mutlaka Kürt sorununu tartışıyorlar. Kürtlere karşı ortak neler yapabileceklerini konuşuyorlar. Kürt sorununu çözemediklerinden Kürt düşmanlığında ortaklaşıyorlar. Kürt Halk Önderi Türkiye başta olmak üzere İran, Irak ve Suriye'nin kaygılarını gidermek için mevcut sınırlar içinde demokratik ulus anlayışıyla sorunların çözümünü ortaya koyduğu halde ne Türkiye ne İran Kürt düşmanlığını bırakmıştır. Aksine bu düşmanlığın Irak ve Suriye tarafından da yürütülmesini dayatmaktadırlar. Araplar belli düzeyde sorunu çözmek isteseler de Türkiye ve İran buna engel olmaktadırlar. Kerkük ve tartışmalı olan Kürt bölgelerinin işgali, Suriye'de Kürtlerle mevcut rejim arasındaki görüşmelere Türkiye'nin engel çıkarması bu gerçekliğin somut ifadesidir.

Türkiye'nin nasıl bir Kürt düşmanı olduğu en son Soçi’de Putin-Erdoğan görüşmesinde bir daha belli oldu. Türkiye için Suriye'de esas sorunun PYD, YPG, YPJ olduğu vurgulandı. Rusya'ya bu konularda birlikte olursak sizinle her türlü işbirliği yaparız mesajı verildi. Putin’de herhalde bu sözleri içten kıs kıs gülerek dinledi. Türkiye'nin zayıf yanının ne olduğu ve nereden vurulacağını bir daha gördü. Bu nedenle de Kürtler üzerinde kirli pazarlıklarla Türkiye'den taviz koparmayı esas alan bir politika izlemektedirler. Açıkça, politikada ahlak ve vicdan sıra Kürtlere geldiğinde bir tarafa bırakılmaktadır. ABD de Afrin işgal edilirken, orada büyük bir insanlık trajedisi yaşanırken, orası bizi ilgilendirmez derken İdlip’le yoğun biçimde ilgilenmektedir. Hem de orada insanlık dışı çeteler var olduğu halde! Bu gerçek şunu gösteriyor; Kürtler bu kirli siyasi ilişkileri iyi takip etmeli ve ona göre tedbir almalıdır.

Türkiye ve İran hem Kürt sorununu çözemiyorlar hem de Kürtler siyasi, toplumsal ve kültürel taleplerini ortaya koyunca bunu dış güçlerin işi olarak görüyor, kendi toplumlarını da Kürtlere düşman ediyorlar. Kürt düşmanlıklarını ve şovenistliklerini dış güçler demagojisiyle örtüyorlar. KDP başta olmak üzere bazı Kürt siyasi güçleri dış güçlere dayanan politikalarıyla bu yargıyı beslese de esas olarak Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını kabul etmemeleri bunda temel etkendir. Çünkü Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da makul çözüm önerilerinin reddedilmesi, Suriye'de Kürtlerin özerklik temelinde çözüm yaklaşımlarına düşmanlık yapılması bunun kanıtıdır.

Türkiye ve İran ne yaparsa yapsın Kürtler Ortadoğu halklarıyla kardeşlik ve demokratik ulus anlayışıyla mevcut siyasi sınırlar içinde çözümü doğru görmektedirler. Kürtler ayrılmadan yana değildir; Türkiye ve İran politikaları ise bölünmeye zemin sunan ve teşvik eden bir karakterdedir. Aslında dış güçlere zemin sunan esas olarak İran ve Türkiye politikalarıdır. Kürt Halk Önderinin politikaları ise dış güçlerin bölgedeki etkisini sınırlama üzerine kuruludur.

Türkiye ve İran’ın politikaları göstermektedir ki; bu devlet anlayışıyla sorunları çözmek mümkün değildir. Bu açıdan bölge halklarıyla ve demokrasi güçleriyle ilişki kurmak önemlidir. Çünkü bu ülkelerdeki zihniyet aşılmadan ve Ortadoğu'da demokratikleşme sağlanmadan etnik ve mezhep sorunlarını çözmek mümkün değildir. Bu açıdan Kürtlerin ve tüm Kürt siyasi güçlerin temel stratejilerini bölgenin demokratikleştirilmesi üzerine kurmaları çok önemlidir. Kuşkusuz bu da tek tek ülkelerin demokratikleşmesinden geçmektedir.

Kürtlerin şu anda Ortadoğu'daki en temel güç kaynakları ve avantajları demokratik zihniyet ve yapılanmada en önde olmalarıdır. Kadın özgürlükçü demokratik ulus anlayışına dayalı demokratikleşme çizgisi Ortadoğu’nun geleceği olmaktadır. Kürtler bu güçlü yanlarına dayalı bir strateji, politika, taktik ve ilişki içinde olurlarsa Ortadoğu’nun siyasi geleceğinde belirleyici güç olurlar. Kürtler bu temel güç kaynaklarına dayalı bir mücadele yürütürlerse Kürtlerin önünde hiçbir güç duramaz. Kürtler bu avantajlarını ve güç kaynaklarını ulusal birlikleriyle tamamlarlarsa 21. yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır.

Kuşkusuz Kürt düşmanlığında öncü Türk devleti tüm politikalarını Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezme üzerine kurmuştur. Tüm dış ilişkilerinde esas olarak Kürt soykırımı eksenli bir politika yürütmektedir. Her fırsatı Kürt düşmanlığı temelinde kullanmak istemektedir. AKP-MHP iktidarının tek yoğunlaşması budur. Bu durum karşısında Kürtler ve demokrasi güçleri de bu soykırımcı faşist politikaları boşa çıkaracak bir duyarlılık, yoğunlaşma, örgütlenme, ilişki geliştirme ve mücadele içinde olmalıdır.

Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu'da demokratikleşme ve özgürleşme şafağı atmıştır. Demokrasi ve Kürt düşmanları bu şafağın halkları aydınlatıp özgürleşmesini engellemek için saldırmaktadır. Ancak halklar da gereken duyarlılık, yoğunlaşma ve mücadele içinde olursa kesinlikle kazanan Kürtler ve tüm halklar olacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika Kürtçe sayfası