Tunç: Amaçları Dersim’i insansızlaştırmak

Sanatçı Ferhat Tunç, devletin ormanları göz göre göre yakarak suç işlemeyi göze aldığını, böylece Dersim köylerini insansızlaştırmayı amaçladığını söyledi.

Sanatçı Ferhat Tunç, Dersim’de 15 Ağustos’tan bu yana bir doğa katliamının yaşandığını kaydetti. Tunç, Dersim’de ormanları yakan elin, tüm ülkeyi yangın yerine çevirdiğini; hak ve özgürlükleri tamamen yok ettiğini; çözümü savaşta ve şiddette aradığını söyledi. “İnsanlığımızı, vicdanımızı, doğamızı korumaya devam edeceğiz” diyen Tunç, gerekirse uluslararası hukuka başvuracaklarını ve bu meselenin takipçisi olacaklarını vurguladı.

ANF’nin sorularını yanıtlayan Ferhat Tunç, orman yangını adı altında Dersim’e bir doğa katliamının dayatıldığını belirtti. Dersim’in sadece dağ ve ormanlarında değil, kentin merkezinde de büyük bir baskının hakim olduğuna dikkat çeken Tunç, dört bir yanı beton bariyerlerle ablukaya alınan kent merkezinin adeta bir cezaevine dönüştürüldüğünü ifade etti.

KIRSALIN ÜÇTE İKİSİ YASAK

Dersim’in kırsal bölgelerinin üçte ikisinin yasak bölge ilan edildiğini hatırlatan Tunç, bunun daha rahat yakabilme yasağı olduğunu kaydetti. 5 gündür Kutudere bölgesinin Roj deresinde süren yangının giderek yayıldığına işaret eden Tunç, dün yangını söndürmek için vadiye gitmek isteyen gönüllere ise izin verilmediğini hatırlattı. Devletin bu yöntemle Dersim’in köylerini insansızlaştırmayı amaçladığının altını çizen Tunç, 1990’lı yıllarda bir savaş konsepti olarak yapılan uygulamaların aynısının bugün tekrar denendiğini söyledi. Tunç, “1990’larda köyleri boşalttılar, yaktılar ve insanlar zorunlu göçe tabi tutuldu. Büyük sıkıntılar, acılar yaşandı. Şimdi bugün o dönemden farklı olarak bölge sadece insansızlaştırılmıyor, aynı zamanda da yakılıyor.”

YAKMAKLA YETİNMİYORLAR

Bilinçli bir şekilde çıkartılan bu yangınlara karşı ses çıkartmanın bir insanlık görevi olduğunu anımsatan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kadar kolay olmamalı. Hangi gerekçe öne sürülürse sürülsün, hiçbir devlet doğayı katletmez; ormanlarını yakmaz. Ormanların yandığı bir yerde yangını söndürmeye dönük bir faaliyet olur ama burada hem yakıyorlar hem de söndürmeye çalışanları engelliyorlar. Böyle bir iktidar zihniyetiyle karşı karşıyayız. Dersim’de devlet bir suç işliyor. Birçok canlının yaşadığı coğrafyaya felaket dayatıyor. Ormanlardaki canlıların da yaşama hakkını yok ediyor. Biz bu meselenin takipçisiyiz. Türkiye’de yargı harekete geçmezse uluslararası hukuka başvurulur.”

VALİ ALENEN YALAN SÖYLÜYOR

Tunceli Valisi’nin alenen yalan söylediğini, hakikatleri ters yüz eden bir yaklaşım içerisinde olduğunu dile getiren Tunç, şunları kaydetti: “Düşünün ki ormanlar yanarken ve kent merkezi bariyerlerle ablukaya alınmışken, yangının olduğunu kabul etmediği gibi yangını söndürmek için çabalayan ve yangını yazan arkadaşlarımızı soruşturma açmakla ve tutuklamakla tehdit edebiliyor. Gerçekleri bir şekilde karartmaya; gerçeklerin duyurulmasını engellemeye çalışıyor. HDP milletvekillerinin yangını yerinde incelemek istemesinin yarattığı hezeyan hakikaten görülmeye değerdi. Bir kentin giriş ve çıkışlarını kapatmakla kalmadılar; ilçelerle olan bağlantısını kesip operasyon görüntüsü verdiler. İnsanlar mağdur edildi, seyahat özgürlüğü engellendi. Ovacık’tan kent merkezine gitmek isteyenler olsun, yurtdışına gitmek isteyenler olsun hepsi engellendi.”

DOĞAMIZI DA KORUYACAĞIZ

Çözümü savaşta ve şiddette arayan bir iktidarla karşı karşıya olunduğuna işaret eden Tunç, Dersim’de ormanları yakan elin tüm ülkeyi yangın yerine çevirdiğini; hak ve özgürlükleri tamamen yok ettiğini kaydetti. “Cumartesi Anneleri’nin eylemini bile düşman gören bir iktidar ülkenin ormanlarına ne yapmaz ki?” diyen Tunç, şöyle konuştu: “Türkiye’de demokratik çözümden, barıştan uzaklaştıkça, savaş ve şiddet politikalarını bir sopa gibi kullanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu akıl işi değil ve akıldan uzaklaştıkça şiddet daha çok ön plana çıkıyor. Biz çözümü yine barışta arıyoruz ve arayacağız. Ancak barışı savundukça ve barışın etrafında kenetlendikçe bu savaş politikalarını yok edebileceğimize inanıyorum. İnsanlığımızı, vicdanımızı, doğamızı korumaya devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede barış yoksa bir arada yaşamamızın da imkanı yok. Dolayısıyla bir arada yaşamanın koşulu olan barış için mücadeleyi yükseltmeliyiz.”