Çiya Kurd: Türkiye bölge ve dünya için tehdit oluşturuyor

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eş başkan yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Türkiye'nin yeni işgal saldırıları planladığını belirtirken, "Tüm bölge, dünyanın güvenlik ve istikrarı için bir tehdide dönüşmüştür" dedi.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eş başkan yardımcısı Bedran Çiya Kurd Türkiye'nin bölgeye yeni saldırı olasılığı, KDP’nin Rojava Kürdistan sınırını kuşatması, ENKS’nin seçimlerden önce özerk yönetime dahil olma isteğine ilişkin tartışmaları ve Şam yönetiminin yaklaşımına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

ENKS ve PYNK görüşmeleri ardından ENKS’nin seçimlerden önce özerk yönetime dahil olma isteği ve bu yönlü gelişen tartışmaları da değerlendiren Bedran Çiya Kurd, "Bu konuda demokratik ve ilkesel olan seçimlerin geliştirilmesi ve herkesin seçimlerde elde edeceği sonuçlara göre yönetime dahil olmasıdır. Fakat bu konuda özerk yönetim olarak görüşmelerin başarıya ulaşmasına destek sunmak için seçimlerden önce bazı konuları konuşabiliriz. Kürt Yüksek Mercii bu konuları özerk yönetimle tartışacak bir komite oluştursa bu konuları değerlendirebiliriz. Ama şimdiden ENKS özerk yönetimde nasıl yer alacak, ne oranda yer alacak vb. şeyler söyleyemeyiz. Bunlar tartışma konularıdır" dedi.

KDP Güney Kürdistan Rojava sınırına yeni karakollar kurarken Türkiye'nin de Dirbesiye sınırına hendek kazıyor. Rojava halkı içinde yeni bir saldırının gelişebileceği tartışılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, özellikle KDP Rojava sınırını neden kuşatıyor?

Bugün KDP’nin peşmergeyi Rojava Kürdistan sınırına topladığı, hazırladığı ve karakollar yaptığı söyleniyor. Diğer taraftan Türkiye Dirbesiye sınırında hendek kazıyor. Tabi tüm bunlar Kürdistan Bölge yönetimi başkanı Neçirvan Barzani’nin Ankara’yı ziyareti sonrası gelişti.

Bu ziyaret aniden ve pek de uygun olmayan bir zamanda gelişti. Birçok şüpheye yol açtı. Türkiye'nin Medya Savunma Alanları’na yoğun saldırdığı, Güney Kürdistan’da birçok sivili katlettiği, Kuzey ve Doğu Suriye’yi, aynı zamanda Şengal’i tehdit ettiği bir süreçte gelişti. Tabi bölgemizde Kürt ittifak görüşmelerinin gerçekleştirildiği bir süreç de gelişti.

Herkes "bu ziyaret böyle bir süreçte neden yapıldı ve sonuçları nedir" diye soruyor. Mevlüt Çavuşoğlu, "PKK’ye karşı ortak mücadelede Neçirvan Barzani’yle anlaştık" dedi. Fakat KDP’den ses çıkmadı. Türk devletinin Güney Kürdistan ve PKK’ye dönük saldırılarına Güney halkı, partileri, Bağdat bile tepki verirken KDP’den hiçbir tepki göstermedi. Tam aksine her zaman Türkiye devletinin saldırılarını meşrulaştırdı, "PKK burada olduğu için bu çatışmalar gelişiyor" dedi.

Bu siyaset ve tavır Kürdistan halkı ve tüm Kürt taraflarının çıkarına hizmet etmiyor. Bugün KDP’nin Kürt soykırımını yapan Türkiye devletinin siyasetini desteklemesini, saldırı ve işgallerini meşrulaştırmasını anlamak ve kabul etmek mümkün değil. KDP’nin Türkiye’den bazı çıkarları ve bazı işbirlikleri olabilir. Ama Kürt halkının çıkarları ve Kürt ulusal çıkarları feda edilerek bu yapılamaz. Kürt halkının çıkarları korunmalıdır.

TÜM KÜRDİSTAN PARÇALARININ GELECEĞİ BİRBİRİNE BAĞLIDIR

Evet, sizin de belirttiğiniz gibi bugün halkımız Neçirvan Barzani ve KDP heyetinin Ankara’da yaptığı görüşme ve anlaşmadan şüphe duyuyor. Ve "Acaba Rojava üzerine ortak bir işgal harekatı mı gelişecek, Şengal üzerine ortak bir plan mı var, Şengal üzerine ortak bir şey mi yapacaklar?" diye soruyor.

KDP bir an önce tavrını netleştirmeli.1 Türk devletinin Güney ve Rojava Kürdistan’da geliştirdiği işgal harekatları yine kendisinin Rojava Kürdistan sınırındaki hareketliliğiyle neyi amaçladığı konusunda Kürdistan kamuoyuna bir açıklama yapmalıdır.

Halkımızın çıkarlarına karşı hiçbir Kürt tarafından bir saldırı, ya da bu konuda Kürt düşmanlarıyla ortaklaşma gelişmeyeceğini umut ediyoruz. Çünkü biz Rojava’nın güçlü olmasının Güney Kürdistan’ın güçlü olması, Güney Kürdistan’ın güçlü olmasının Rojava Kürdistan’ın güçlü olması olduğunu biliyoruz. Aslında tüm Kürdistan parçalarının geleceği birbirine bağlıdır. Bunlardan birini koparamazsın. Dolayısıyla tüm ilişkiler bu gerçek doğrultusunda geliştirilmelidir.

TÜRKİYE DEVLETİ BÖLGELERİMİZİ HER ZAMAN TEHDİT EDİYOR

Herkes biliyor ki Türk devletinin işgal tehditleri sürüyor. Türk devletinin halkımıza karşı yürüttüğü inkar, tehdit ve saldırı siyaseti her zamanki gibi sürüyor. Bu zihniyet değişmediği müddetçe Kürt halkına yönelik tehditler devam edecektir. Halkımız Kuzey, Güney ve Rojava Kürdistan’da her gün soykırım siyasetiyle yüzyüze. Bugün de Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Alanlarına işgal saldırılarında bulunması gündemde, hatta bazı bölgelerin isimleri söyleniyor.

Bu konuda şunu söylemek isteriz; her zaman Türk devletinin tehdidi, yapabileceği saldırılarını hesaplamalıyız. Çünkü Türk devletiyle hiçbir uzlaşı ve ittifakımız yok. Ne zaman fırsat bulursa, zemini hazır hissederse saldıracaktır. Çünkü amacı kazanımlarımızı yok etmek ve halkımızı soykırımdan geçirmektir. İktidarını bu şekilde koruyor. Halkımızın da bildiği gibi vahşi bir düşman ve her zaman yapılabilecek yeni saldırılara karşı hazırlığımız olmalı.

Türkiye'nin Efrîn’i Rusya'nın icazetiyle, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi ise Amerika’nın icazeti ile işgal ettiğini gördük. Bugün bu güçlerin Türkiye’nin alanlarına dönük yeni bir işgal hareketi geliştirmesi olasılığına karşı bir tavrı var mı?

Tabi yeni bir saldırının yapılması sadece Türkiye’ye bağlı değil, siyasi sürece, Rusya ve ABD’nin yaklaşımına bağlı. Eğer bu konuda bir uzlaşma, anlaşma varsa ya da bir taviz verme durumu olursa yeni bir saldırı gelişebilir.

Şu anda Kuzey ve Doğu Suriye’de bulunan uluslararası güçlerle diyaloglarımızda hepsi, "Yeni bir saldırıya izin vermeyeceğiz. Böyle bir saldırı istemiyoruz" diyorlar. Amerika, "Girê Spî ve Serêkaniyê’deki gibi bir durumun tekrarlanmasını istemiyoruz" diyor. Rusya ise, "Efrîn’de yaşananların tekrar etmesini istemiyoruz" diyor.

Bunlar bize söylenenler ama şüphesiz istihbaratı, siyasi ve güvenlik konularında ilişkileri var. Bu ülkelerin kapalı kapılar ardında kendi çıkarları için farklı anlaşmalar, planlar da yapabileceğini hesaplamak zorundayız. Sadece onların sözlerine dayanarak "yeni bir saldırı olmaz" diyemez ve rehavete giremeyiz. Biz bütün diplomatik çalışmalarımızda Türkiye'nin yeni saldırısını önlemek için çalışıyoruz. Türkiye’nin tüm Kuzey ve Doğu Suriye’yi işgal etmek istediğini de bilerek her zaman savunma ve direniş hazırlıklarımız da var.

Bugün Türkiye tüm bölge, dünyanın güvenlik ve istikrarı için bir tehdide dönüşmüştür. Bunu tüm dünyaya söyledik. Bugün söylediklerimizin doğru olduğu açığa çıkıyor. Artık sadece biz değil Avrupa Birliği, NATO ülkeleri, Arap ülkeleri, Kafkas ülkeleri de söylüyor. Birkaç gün önce gerçekleşen Birleşmiş Milletler toplantısında herkes Türkiye’nin oynadığı kötü rolü dile getirdi. Hindistan’dan AB’ye, Arap ülkelerine kadar herkes Türkiye'nin bölgede oynadığı rolü eleştirdi. Türkiye devleti dünyada adeta bir tecride girdi. Siyasi ve diplomatik alanda. Bu şekilde giderse Türkiye’nin pozisyonu daha da zayıflayacak. Tabi Türkiye’yi ancak yürüttüğümüz mücadele güçlü olursa durdurur, faşist siyasetinden geri adım attırır ve faşist rejimi zayıflatırız.

ENKS ve PYNK arasında Kürt ittifakı görüşmeleri sürüyor. Kürt Yüksek Mercii kurulması kararı alındı. PYD Başkanlık Konseyi üyesi Aldar Xelil bir demecinde PYNK’nin ENKS’lilerle demokratik özerk yönetimdeki görevlerini paylaşmaya hazır olduğunu belirtti. Siz Özerk Yönetim olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Diyalog bir düzeye ulaştı. Zorluklara rağmen bir çok adım atıldı. Genel çerçevede Kürt Yüksek Mercii için kurulmasına dönük bir uzlaşma gerçekleşti. Önümüzdeki günlerde ilanı yapılacaktır. Bazı konular kaldı, bunlardan biri de ENKS’nin nasıl yönetime katılacağı konusudur. Yine ENKS’nin yönetim konusunda konuşmak istediği birçok konu var. İnanıyoruz ki Kürt Yüksek Mercii’inde bir komite oluşturularak bu konular özerk yönetimle tartışılacaktır.

Peki ENKS özerk yönetime nasıl dahil olabilir?

Biz yönetim olarak şunu söylüyoruz. Yöntem ve ilke olarak seçimlerle yönetime dahil olmak en uygun yöntemdir. Bu uzlaşıda seçim tarihi belirlenmelidir ve herkes kendini seçime göre hazırlamalıdır. Herkesin seçime katılması ve seçimde aldığı sonuçlarla yönetimde yer alması demokratik haktır, demokratik yöntemdir. Ama yine şunu da söyleyelim. Kürtler arasında gelişen bu diyalog ve çalışmaya güç vermek ve başarıya ulaşmasını sağlamak için seçimlerden önce bazı konuları tartışabiliriz.

Fakat şimdiden ENKS yönetimde nasıl yer alacak, hangi kurumlarda yer alacak, yüzde kaç yer alacak? konularında herhangi bir şey söyleyemeyiz. Çünkü bunlar hepsi özerk yönetimle tartışılması ve uzlaşılması gereken konulardır.

Yine yönetim dışında Kürtler arası ittifak görüşmelerinde askeri ve güvenlik konuları kalıyor. Kürt Yüksek Mercii’nin bir komite kurarak gidip YPG ve YPJ ile bu konuları tartışması gerekiyor. Tartışmanın muhatabı onlardır, tabi ki Demokratik Suriye Güçleri (QSD) bünyesinde. Ama tabi ki askeri güçlere katılım Rojava bünyesinde olacağı için muhatap YPG ve YPJ’dir. ENKS heyetinin Güney Kürdistan'dan dönerek PYNK ile uzlaştıkları konuları ilan etmelerini ve tartışmamız için Yüksek Kürt Mercii’nde komitelerini kurmalarını bekliyoruz.

Türk devletinin alanlarınızı tehdit ettiğini, uygun zemin bulursa bir saldırı başlatabileceğini söylediniz. Türkiye, Suriye’de bazı alanları da işgal etti. Özerk yönetim ise hep Suriye'nin toprak bütünlüğünü esas aldı. Buna rağmen Şam yönetimi Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, QSD ve Özerk Yönetim’i, Suriye’nin birliğine ve halkına düşmanlık etmekle suçlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda rejimin Suriye’deki siyasi çözüm sürecine yaklaşımı özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye’ye özerk yönetimine dönük yaklaşımı çok kötü. Herkes Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in BM toplantısındaki değerlendirmelerini izlemiştir. Bir kez daha çözüm ve diyaloğun hizmetine girmeyecek üslubuyla özerk yönetim ve QSD’ye saldırdı. BAAS Rejimi hakikatini ve gerçeğini iyi değerlendirmelidir. Yaklaşımlarıyla Suriye’ye nasıl bir zarar verdiğini Suriye halklarını nasıl bir kırımla yüzyüze bıraktığını iyi görmelidir. Eğer kendi gerçeğiyle yüzleşmiyor ve her birkaç günde bir kötü bir üslupla yönetimimizi suçluyorsa bu kendi gerçeğini gizlemek içindir.

Her 2 günde bir çıkıp özerk yönetimin Suriye'yi parçalama planı olduğunu söylüyorlar. Esas BAAS Rejimi zihniyeti Suriye'nin parçalanmasına neden oluyor. Hem kendi gerçeğini, hem de sahada Suriye’yi gerçekten kimlerin parçaladığını görmelidir. Türkiye ve çeteleri Kuzey Suriye'de işgal ettikleri alanları tamamen Türkiye'nin bir parçasına dönüştürmüş durumdalar.

Şu anda Efrin, Serekaniye, Gire Spi vb. Türkiye'nin işgali altındaki alanlar tamamen Türkiye'nin sistemiyle idare ediliyor. Bu alanlarda tamamen Türk istihbaratının, Türk devletinin kültür, dil, para, kurumlaşmasına göre kurduğu bir sistem var. Her şey Türkiye’ye göre düzenleniyor, artık o alanların Suriye ile bir alakası kalmamış.

ŞAM VE TÜRKİYE’DEN ÖZERK YÖNETİME KARŞI TEK TAVIR, TEK SİYASET

Rejim gerçekten de kim Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor, kim Suriye’yi parçalıyor görmelidir. Ama eğer bunu dile getirmek yerine özerk yönetimi ve QSD’yi suçluyorsa bu özerk yönetim ve QSD’yi Türkiye ve çetelerine hedef gösterme, yeni alanların Türkiye tarafından işgaline yol açma anlamına gelir.

QSD’nin Dêrazor gibi Arap alanlarında bazı kişileri öldürdüğü, kaçırdığı şeklinde propaganda yaptılar. Aslında bunu çok yorumlamaya gerek yok. Çünkü bunları muhaberatın yaptırdığına dair birçok ispat ve delil var. Birçok gizli hücre ve kişi yakalandı. Bunlar rejime bağlı olduklarını, bazı kişileri katlettiklerini ve bölgelerimizde karmaşa çıkarmak için kendileri gibi rejime çalışan birçok kişi olduğunu söylediler.

Yine Dêrazor halkına özerk yönetime, koalisyona karşı ayaklanmaları çağrısı yapan, "Kürtlere karşı ayaklanın sizinleyiz" diyen Velid Muallim’di. Bu çok açık bir biçimde bölgelerimize fitne ve kaos yaratmak için yapılan bir açıklamadır. Madem öyle Velid Muallim, neden Bab, İdlib, Ezaz’da yaşayan halka çağrı yapıp, "bu çetelere ve işgale karşı ayaklanın" demiyor. Bir gün bile böyle bir açıklama yapmadı. Fakat yeniden bu alanlara dönmek amacıyla özerk yönetimi suçlayarak sürekli kaos, fitne çıkarmaya çalışıyorlar.

Ama Suriye devletinin mevcut zihniyetiyle mevcut kurumlaşmasıyla özerk yönetim bölgelerine dönüp bölgeyi yönetmesi mümkün değil. Bölge halkı bunu kabul etmiyor, bir tavrı var. Birkaç gün önce Rakka’da yine 2 insan tanınmayan kişiler tarafından katledildi. Bölge halkı rejim noktasına saldırdı. Çünkü bu olayların arkasında rejimin olduğunu anlıyorlar. Artık her şey açığa çıkmış. Velid Muallim’in çıkıp, "QSD, özerk yönetim, Kürtler böyle yapmış" demesi sonuç almaz.

Yine "Özerk yönetim, QSD petrolümüzü çalıyor" diyorlar. DAİŞ petrolü aldığında elinizden almadı mı? Neden savunmadınız, ya da neden DAİŞ’ten özgürleştirmek için çaba göstermediniz? Şu anda bölgemizde bulunan petrol bölgelerini DAİŞ’ten özgürleştirdik, şehitler verdik. Bugün bu petrol ve petrolden elde edilen gelir bu bölgenin hizmetine kullanılıyor. Suriye rejimi şimdiye kadar bu bölgeye hizmette bulunuyor mu? Bu gün özerk yönetim bölgeye hizmet ediyor, bunu da petrol gelirleriyle yapıyor. Peki, bölgelerimizdeki petrol alanları DAİŞ’in elindeyken, DAİŞ bu petrolü Türkiye’ye satarken neden, "DAİŞ petrolümüzü çalıyor" demediniz?

Bunlar bugün BAAS Rejimi ve faşist AKP-MHP rejimi arasında bir işbirliği olduğunu gösteriyor. Birçok gizli plan var. Demokratik özerk yönetim bölgelerine karşı aynı siyaset ve tavrı geliştiriyorlar. Bu şekilde bölgelerimizi bir kaos içine sürüklemek, yeniden halkımızı kırdırtmak istiyorlar. Kuzey Suriye’de, bölgelerimizde Cephet El Nusra, DAİŞ vb. kim olursa olsun ama özerk yönetim ve QSD olmasın; Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların hakları olmasın istiyorlar.

Bu nedenle biraz olsun gerçeği karartabilmek için bu gün herkesin yalan olduğunu bildiği kara propagandayı tekrar tekrar yapıyorlar. Fakat halkımız her şeyin farkında, özerk yönetim ve QSD’nin yanındadır.