İlham Ehmed: Türkiye’nin hedefi Osmanlı sınırlarına ulaşmak

Türk devletinin Libya'ya müdahalesinin Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına ulaşma planının bir parçası olduğunu söyleyen İlham Ehmed, Türkiye’nin bu plana hizmet için Libya, Mısır ve Kuzey Afrika hattında DAİŞ’e yeniden can verdiğine dikkat çekti.

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ehmed, Türkiye'nin Libya'ya müdahalesi, Libya’da yaşanan kriz, Almanya’nın Türk devletinin Suriye'deki varlığına dönük açıklaması, 6. Astana liderler zirvesi ve İdlib’e ilişkin sorularımızı yanıtladı.

1 Temmuz’da gerçekleştirilen 6. Astana liderler zirvesini değerlendiren Ehmed, şimdiye kadar yapılan hiçbir Astana zirvesinin Suriye halklarının çıkarlarıyla sonuçlanmadığını belirterek, "Bu zirvenin sonuç bildirgesiyle istikrarını yaratmış olan Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim alanları yine Türkiye'ye hedef gösteriliyor" diye konuştu. MSD Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ehmed'in gündeme ilişkin röportajı şöyle:

Türkiye’nin Kasım 2019’da Libya’daki Sarrac hükümetiyle gerek deniz sahası gerekse askeri anlaşmaları oldu ve Aralık 2019’dan bu yana Libya'ya müdahale ediyor. Türkiye'nin Libya'ya müdahalesiyle hedefleri nelerdir?

Türkiye uzun süre önce dış politikasında “sıfır sorun” diyerek diğer devletlerle politikasında sorun yaşamamayı hedefledi ama işler öyle yürümedi. Çünkü diğer devletlerin çıkarları önünde engel oluşturmaya çalıştı. Böylece "Sıfır problem" yerine hemen tüm devletlerle problem yaşadı. Özellikle de Avrupa Birliği (AB) ile ciddi problemler yaşadı. AB’ye üye olmak için çok mücadelede etti. Fakat iç sorunları üyeliğinin önüne engel oldu ve başaramadı.

Arap ülkeleriyle "İslam" adıyla iyi ilişkiler geliştirmek istedi ama bu da istediği gibi gitmedi. Çünkü Suriye’de yürüttüğü siyasette İslami grupları hatta DAİŞ’i destekledi. Bu da Türkiye ve Arap ülkeleri arasında ciddi problemlerin yaşanmasına neden oldu. En son Türkiye’nin Libya sahasına dahil olmasıyla birlikte Avrupa artık Türkiye'yi dinlememeye, isteklerini yerine getirmemeye ve şantajlarına boyun eğmemeye başladı. Yine Arap ülkeleriyle yürütmek istediği ilişkiler tersine döndü.

Türkiye'nin Libya'ya müdahalesinin amacı Avrupa’yı, Kuzey Afrika'daki Arap devletlerini çemberde bırakmaktı. Türkiye’nin bu siyasetinden en fazla zarar görecek ülkeler başta Mısır olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’dır. Yine Avrupa devletleri de bundan zarar görüyorlar. Çünkü Türk devleti Türkiye’den Libya’ya kadar yeni deniz sınırları oluşturuyor. Bu şekilde Avrupa'ya giden doğal gaz ve petrolün önünü almak istiyor.

TÜRK DEVLETİ DÜNYADA İSLAMCI HAREKETLERİN ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPMAK İSTİYOR

Başlangıçta Türkiye ve Rusya Libya’da birbirlerine karşı gibi görünüyorlardı, karşıt tarafları destekliyorlardı. Ama daha sonra anlaştılar ve Türkiye’nin desteklediği UMH güçleri ilerledi. Buradan da anlaşıldı ki Rusya ve Türkiye anlaştılar. Tabi bu anlaşma Türkiye'nin Avrupa'ya doğal gaz ve petrolün geçişini engellemek için geliştirdiği çemberin kalkmaması içindi.

Bir de Türk devleti Ortadoğu ve dünyada İslamcı hareketlerin öncülüğünü yapmak istiyor. Sünni İslami hareketler projesi var. Şimdiye kadar bu bloğun öncülüğünü Suudi Arabistan yapıyordu. Bir de Şii blok var ve bunun öncülüğünü de İran yapıyor. Türkiye bu bloğun öncülüğünü Suudi Arabistan’dan almak istiyor. Bu temelde artık devletlere ve bu gruplara müdahale ediyor.

Esasta Sünni İslami blok projesiyle Türkiye devleti yeniden Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dönmek istiyor. Bu anlamda Türkiye’nin amacı sadece petrol ve gaz elde etmek ya da Arap ve Avrupa ülkelerini çembere almak değil. Esasta Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dönmek istiyor.

Türkiye dünyadaki büyük hegemonik ülkelerden biri olmak istiyor. Rusya, Amerika ve Çin gibi dünya çapında yarışan büyük ülkelerden biri olmak istiyor. Erdoğan öncülüklü Türk devleti bu şekilde geniş bir işgal projesine sahip. Bu nedenle birçok yerde cephe açmış durumda. Avrupa ve Arap devletlerini etkisi altında bırakarak bir kez daha dünya çapında hegemonyasını oluşturmak ve diğer devletlerin çıkarlarına engel olmak istiyor.

Türkiye'nin Libya politikası konusunda özellikle “Sirte”yi de desteklediği güçlerle birlikte işgal etmekte ısrar edince Mısır ve Fransa'nın tepkileri sertleşti ve Mısır, Sirte için “kırmızı çizgimizdir” dedi. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Libya'daki durum bölgesel bir savaşa evrilebilir mi?

Türkiye ve Rusya başlangıçta Libya için bir yarış içindeydi. Daha sonra anlaştılar. Daha sonra birçok Avrupa ülkesi sanki yeni farkına vardılar ki burada gelişen ittifak onların çıkarına değil. Çembere girdiklerini fark ettiler. Yunanistan ve Kıbrıs harekete geçerek kendilerine yeni bir deniz sınırı belirlediler. Türkiye'ye karşı gösterilen tavır sertleşti. Fransa bunun öncülüğünü yaptı. Fransa Türkiye’nin tavrını netleştirmesini istedi. Doğu Akdeniz’deki Deniz Gardiyanı Operasyonu’ndan çekildiklerini duyurdu.

Mısır Arap devletleri içinde güçlü ve köklü bir devlet. Mısır net tavır koyduğunda bunun Arap devletlerinin tümünde etkisi oluyor. Mısır ve Arap devletleri başlangıçta Libya konusunda Rusya ile ittifak içindeydi ve Hafter’i destekliyorlardı. Arap devletleri başlangıçtan şimdiye kadar hep Hafter’i destekliyordu. Daha sonra Rusya ile Türkiye’nin anlaştığını ve aniden UMH güçlerinin ve Türk çetelerinin ilerlediğini gördüler. Sonra açık tavır koydular.

Fakat Türkiye bir petrol limanı sayılan Sirte’ye de ilerlemekte ısrar edince olay tüm devletler açısından daha büyük bir krize dönüştü. Özellikle Mısır ve Arap devletleri açısından Türkiye’nin gerçek niyetinin yani Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına ulaşma niyetinin farkında olma durumu yaşanıyor. Türkiye'nin girdiği alanlarda DAİŞ yeniden canlanıyor. Libya’da, Mısır’da, Kuzey Afrika hattında DAİŞ yeniden canlandı. Bu durum Mısır için çok ciddi tehlike oluşturuyor. Mısır kendi ülkesinin güvenlik kaygılarıyla hareket ediyor. Bu nedenle Mısır Sirte’nin kendileri açısından kırmızı çizgi olduğunu ifade etti. Bu açıklama ardından son günlerde Türkiye’nin Libya’da ağır darbeler aldığını görüyoruz.

MAYIN TARLASINA SÜRÜLDÜLER

Türkiye şu anda bir mayın tarlasına sürülmüş ve mayınlara çarpıyor durumda. Genel olarak Arap devletlerinin Türkiye’nin bu işgalci müdahalesine karşı tavrı net görünüyor. Yine her ne kadar genel olmasa da Avrupa devletlerinin de bu işgalci projeye karşı bir tavrı olduğu anlaşılıyor. İnanıyoruz ki Fransa şahsında dile getirilen tepkiler Avrupa devletlerinin çoğunun tavrıdır. Yalnız bazıları sesini yükseltiyor bazıları sesini direk açıktan yükseltmiyor.

Bu nedenle bu devletler Türkiye'nin Kürt dosyası konusunda seslerini yükseltiyorlar. Daha önce Türkiye Kürtler hakkında nasıl bir tavır geliştirirse geliştirsin kimse buna karşı çıkmıyor ve tepki göstermiyordu. Ama bugün Avrupa ve çıkarlarını etkileyebilecek bir sahada sorun çıktığında hemen Kürtler konusunda tavır koyuyorlar. Bu da gösteriyor ki Türkiye ile yürütülen çıkar ilişkileri bir düzeye kadar zarar görmüş. Artık görüyorlar ki Türk devletiyle ilişkiler eski ölçülere göre yürümüyor, değişim yaşanmak zorunda. Libya meselesi de Türkiye’nin, Avrupa’nın rolünü ve bunlar arasındaki ilişkilerini de yeniden belirleyecek gibi görünüyor. Libya’daki mücadele böyle bir rol de oynuyor.

Bir de artık Kürtlerin Türk devletinden büyük bir zulüm gördüğü yavaş yavaş da olsa anlaşılmaya başlıyor. Umarız ki Türk devletinin işgallerine karşı tavır daha anlamlı ve güçlü bir biçimde ortaya konur. Bu da hem Avrupa devletlerinin hem de Arap devletlerinin yararına olacaktır. Avrupa devletleri Kürt sorununun çözümünde ciddi ve doğru bir yaklaşım sergilerlerse kendi çıkarları açısından daha olumlu sonuçlar yaratır. Çünkü Türkiye’nin bu politikaları esasta Avrupa ülkelerinin de güvenliğini, huzurunu tehdit ediyor. Kürt sorununa doğru yaklaşmaları Türkiye’nin bu tehditlerini artırmayacak tam tersine azaltacaktır.

Almanya’nın birkaç gün önce Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’deki Türk işgaline ilk defa açıktan tepki göstermesinin de bu konuyla bağlantılı olduğu söylenebilir mi?

Türkiye, Almanya'da ciddi anlamda örgütleniyor. Camilerde örgütlenmeler geliştiriyor. Almanya’da cihadi İslamcı çizgi çok gelişiyor, bunun öncülüğünü de Türkiye yapıyor. Türkiye’nin bu örgütlenme biçimi Almanya’nın güvenliğini ciddi anlamda tehlikeye sokuyor. Alman devleti bunu gördüğü için artık farklı şekillerde tepki veriyor.

Türkiye'nin Kuzey ve doğu Suriye’ye müdahalesi öncesi Kürtler öncülüğünde bölge halkları DAİŞ’e karşı mücadelede büyük başarılar elde ettiler. DAİŞ’in Suriye’deki toprak hakimiyeti tümden bitirilmişti. Ama Almanya gördü ki Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye işgal harekatıyla birlikte DAİŞ yeniden kendini örgütlemeye başladı, yine bölgede ciddi varlığı olmayan rejim yeniden bölgeye geçti. Hatırlayacak olursak Türkiye'nin Serekaniyê ve Girê Spî alanlarına işgal saldırısı sürecinde rejim yeniden alanlara girdi. Aslında rejimin dönüştürülme imkanlarını Türkiye devleti engelledi. Görüldü ki böylece rejim yeniden güçleniyor ve egemenliğini her yerde farz kılmaya çalışıyor.

Alman devleti hem Türkiye politikasının Almanya’nın güvenliği üzerine oluşturduğu tehdidi, hem de Suriye rejimini güçlendirdiğini gördüğü için biraz tepki vermeye başladı. Almanya’nın Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye alanlarında bulunmasına ilişkin son süreçte gösterdiği tepkinin de biraz bu temelde olduğunu düşünüyorum.

Suriye’de de birçok devletin çıkarlarının çatışması ve aynı zamanda devletler arası çıkar uzlaşmaları sürüyor. Bu temelde 2 Temmuz’da Putin, Ruhani ve Erdoğan arasında 6. Astana liderler zirvesi video konferans yoluyla gerçekleştirildi. 6. Zirvenin sonuç bildirgesinde en fazla Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimini etkileyecek maddelere yer verildiğini gördük. Bu zirvenin sonucu olarak aktarılanları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunlar sahaya nasıl yansıyor?

Şu ana kadar hiçbir Astana toplantısında Suriye halkları için olumlu sonuç çıkmış değil. Suriye’deki demografik değişim, Suriye halklarını kendi yerinden Suriye’de başka bir yere taşımak bunlar hepsi Astana toplantılarının sonuçları. Astana toplantıları ve zirveleri şahsında varılan uzlaşılar, dile getirilenler Suriye halkları için tehlikeli. Astana tarafları arasında “Çatışmasızlık bölgeleri” adı altında Suriye toprakları parçalanıyor ve demografik değişim geliştiriliyor.

Son Astana zirvesi de bir kez daha buna hizmet etti. Fakat her Astana sonrası Türkiye Suriye topraklarına yeni bir işgal harekatı geliştiriyor. İşgal ettiği alanda kalıcı olmaya çalışıyor. Örneğin işgal ettiği alanlarda Türkiye’ye bağlı PTT şubeleri, üniversiteler, kurumlar geliştirerek varlığını kalıcılaştırmak istiyor. Buraları adeta bir Türk iline dönüştürüyor.

Bu zirvenin sonuç bildirgesiyle istikrarını yaratmış olan Kuzey ve Doğu Suriye Doğu Demokratik Özerk Yönetim alanları yine Türkiye'ye hedef gösteriliyor. Zaten bu zirve sonrası Eyn İsa alanına Türk devletinin saldırıları artmış durumda. Her gün bombardıman var ve son süreçlerde alanda yoğun olarak Türkiye'ye ait insansız hava uçakları dolaşıyor.

Astana ortaklarının üzerinde çalıştığı konulardan biri de İdlib. Bu zirvede Putin’in İdlib konusunda Türkiye'yle 5 Mart’ta yaptıkları ek mutabakattan memnun olduklarını düşündüren değerlendirmeleri oldu. İdlib’deki gelişmeler konusunda ne düşünüyorsunuz?

İdlib’de bulunmak sadece Türkiye’nin konusu değil. Avrupa Birliği ve Amerika’nın da İdlib’deki gelişmeler konusunda büyük etkisi var. Eğer İdlib şu ana kadar mevcut durumuyla kalabilmiş ve Türkiye’nin “muhalif” olarak adlandırdığı güçler üzerine Rusya, İran destekli rejim tarafından geniş bir hamle geliştirilmemişse bu Türkiye sayesinde değil Amerika ve Avrupa'nın tutumu nedeniyledir.

Çünkü eğer İdlib’e bir hamle geliştirilirse büyük bir mülteci akını başlayacak. Türkiye zaten mültecileri Avrupa üzerine büyük bir baskı aracı olarak kullanıyor ve Avrupa büyük bir yük altında kalıyor.

M4 karayolunun açılması için Amerika, Avrupa, Rusya ve Türkiye'nin de dahil olduğu genel bir uzlaşma vardı. Fakat M4 karayolunun kontrolü konusunda İran–Rusya-rejim, Türkiye devletinin çeteleri ve Türkiye arasında bir savaş çıktı. Sonuç olarak bu savaşta da müdahale ve baskı oldu. Türkiye burada yalnız bırakıldı, büyük darbe yedi. En sonunda ABD “İdlib konusunda Türkiye’nin yanındayız” dedi ve Türkiye’yi yeni bir ateşkese mecbur bıraktılar.

Şu anda İdlib’de ateşkes devam ediyor fakat bunun ne zamana kadar bu şekilde devam edeceği belli değil. İdlib’de savaşan tüm güçlerin hazırlıkları var. Rejim ve taraftarları yine Türkiye devleti de büyük bir hamle için önemli askeri hazırlıklar yapıyorlar. Yani İdlib’de savaşın yeniden başlaması ihtimali var fakat ne zaman nasıl başlar henüz çok net değil.