'İşgalin sonunu getirene kadar mücadele edeceğiz'

Türk devletinin Efrîn işgali ve direnişin ikinci aşamasına ilişkin konuşan Dr. Osman Şêx Îsa "Herkes bilsin ki düşman Efrîn'de olduğu müddetçe onları rahat bırakmayacağız. İşgalin sonunu getirene kadar da mücadele edeceğiz" dedi.

Efrîn Kantonu Eşbaşkanı Dr. Osman Şêx Îsa, Türk devleti ve dünyanın dört bir yanından devşirerek Efrîn'e sürdüğü cihatçı çete gruplarının işgal saldırıları, direnişin ikinci aşamasını, Türk devletinin hedeflerini, Türk devletinin çetelerden oluşturmaya çalıştığı yönetimi, Şehba'daki halk direnişini ve uluslararası güçlerin Efrîn üzerindeki pazarlıklarına ilişkin ANF'ye konuştu.

Uluslararası güçlerin Efrîn işgali karşısındaki tutumunu "büyük bir sorumsuzluk" olarak nitelendiren Dr. Osman Şêx Îsa, Efrîn'de direnişin devam ettiğini ve işgal sürdüğü sürece direnişin devam edeceğini kaydetti. Türk devletinin Efrin’de kurmaya çalıştığı ilhak komiteleri için de "Onlar çete ve Türk istihbaratının beslemelerinden başka bir şey değiller" diyen Dr. Osman Şêx Îsa "Herkes bilsin ki düşman Efrîn'de olduğu müddetçe onları rahat bırakmayacağız. İşgalin sonunu getirene kadar da mücadele edeceğiz" dedi.

Suriye'de 7 yıldırı süren savaşın sonuna doğru geliniyor denilen bir süreçte Türk devletinin Efrîn'e işgal hamlesi geldi. Öncelikle işgalle başlayalım, Türk devletinin Kürt halkı ve Suriye üzerindeki hesabı nedir?

Ortadoğu'da Arap Baharı olarak başlatılan süreç, Suriye'de çok kanlı bir savaş ve yıkım yaşandı, yaşanıyor. Bu süreçte bazı sultalar yıkılmak istenirken yerlerine de yeni sultalar kurulmak isteniyordu. Ama Halkların Baharı olarak isimlendirdiğimiz bu süreçte Rojava Devrimi üçüncü yol olarak kendisini nitelendirdi ve demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitliği şiar edindi. Bunun için bir sistem oluşturuldu ve ağır bedellere rağmen bu sistem Kuzey Suriye Federasyonu olarak şekillenmeye başladı.

Ama ne yazık ki her nerede bir Kürt varsa ona düşmanlık eden, yok etmeye çalışan ve haklarını hedef almada birinciliği kimseye kaptırmayan Türk devleti burada da düşmanlığını 2011 yılından beri sürdürdü. 2011 yılından 20 Ocak 2018 tarihine kadar Türk devleti çeteler eliyle Rojava Devrimi'ni yok etmeye çalıştı. Serêkaniyê'de, Cizîrê'de, Efrîn'de ve Kobanê'de kâh çeteler eliyle kâh ajanlar eliyle Rojava devrimini tasfiye etmeye çalıştılar. Temel amaçları Kürt halkının hak elde etmemesi, Rojava devrimini tasfiye ve bölge halkları arasında düşmanlık yaratmaydı. Ama yenildiler. Onlar yenildikçe de Rojava Devrimi siyasi, idari, askeri ve her alanda güçlendi. Türk devleti bunu kendisine tehdit olarak gördü. Zaten Kuzey Suriye'de Kürt kentlerini yıkan, insanları katleden on binlerce siyasetçiyi tutuklayan Türk devleti, bunu referandum bahanesiyle Güney Kürdistan'a taşıdı, şimdi de bunu Kuzey Suriye'ye taşıdı. Türk devleti Bakûr, Başûr ve Rojava'da Kürt halkına vuracağı darbelerle Kürt sorununu bir yüz yıl da tecil edebileceğini hesapladı. Çetelerin yenildiğini söyledik, bunun üzerine Türk devleti kendisi sahaya indi. Maskeleri indirdi, kendisi saldırıya geçti.

Kuzey Suriye ayağında da Efrîn seçildi...

Evet. Çünkü Efrîn 5-6 yıldırı Rojava'nın diğer bölgelerinden ayrıdır ve çemberdedir. Ama Efrîn'e yönelik saldırılar yeni değil. Daha önce de sürekli vardı ama o zaman çetelerdi, şimdi ise Türk devleti kendisi saldırıya geçti. Tankıyla, topuyla, yenilmiş çeteleriyle, uçaklarıyla Efrîn'i hedef aldı. Bu işgal iznini almak için de tüm dünyaya tavizler verdi.

Rusya'yı mı kast ediyorsunuz?

Bu bölgenin hava sahasının denetimi Rusya'ya bağlı. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Rusya izin vermeseydi Türk devletinin tek bir uçağının burnu bile Suriye hava sahasına girmezdi. Buna izin veren, işbirliği yapan Rusya oldu. Suriye rejimi ise ne kadar zayıflamış da olsa, başka yerlerden bazı tavizler koparmak için Efrîn'i kurban etmeyi yeğledi. Ama Efrîn'de Suriye'nin bir parçası. Daha önce Cerablus'un Türk bayraklarıyla donatılmasına, Türkleştirilmesine sessiz kaldı ve başka yerlerde bazı kazanımlar elde etmek için Suriye topraklarını ve Suriye halkını kurban etti. Efrîn'de yaşananlar Rusya, Türkiye ve rejim arasında yapılan pazarlıkların bir sonucudur. Eğer rejim Efrîn'i Doğu Guta ve İdlib için pazarlık konusu yapmasaydı Türk devleti ilerleyemezdi. Bu da gösteriyor ki Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilen sınırların artık hiçbir anlamı kalmadı ve uluslararası hukuk göz önünde bulundurulmuyor. Uluslararası hukukun çiğnenmesi, Rusya'nın bölge üzerinde ticaret yapması veya daha önce Suriye'nin her karışına tekrardan hakim olma iddiasındaki Suriye rejiminin Suriye topraklarını satması karşısında genel bir sessizlik haliyle karşı karşıyayız. Gördünüz, Birleşmiş Milletler bir ateşkes kararı aldı ama kararına bile sahip çıkamadı, onu uygulayamadı.

Sessizlik onaylama veya anlaşma anlamına mı geliyor?

Uluslararası güçlerin ve devletin bir iktidar savaşı var ama bunun karşısında da bir toplumsal direniş var. Dikkat ederseniz Bab'ta, Cerablus'ta, Ezaz'da veya Halep'te yapılan pazarlık ile Efrîn üzerinde yapılan pazarlıklar karşısında çok farklı reaksiyonlar var. Bu saydığımız yerlerin halkı yapılan pazarlıkları kabul etmek zorunda kaldı. Ama Efrîn halkının ve savaşçılarının çok görkemli bir direnişi var bu pazarlıkları kabul etmedi, etmiyor. Tarih bu direnişi yazacak ve bu direniş üzerinde yeni direnişler yükselecek. Çünkü burada uluslararası bir mafyanın tüm savaş teknolojine karşı bir halkın iradesi vardı ve bu irade kırılmadı. Efrîn halkı askeri, siyasi, idari ve yönetimiyle dünyada terörün hamiliğini yapan ve vahşi yöntemlere baş vuran Türk devletine karşı ilk 3 günkü direnişiyle vereceği cevabı verdi.

Efrîn'de şimdi de direnişin ikinci aşamasının başladığını yönetim ve askeri kanat olarak ilan ettiniz. Efrîn halkı, Türk sömürgeciliğini kabul etmeyerek Şehba bölgesine göç etti. Direnişin ikinci aşamasından biraz söz etseniz...

Efrîn halkının nasıl kentten çıktığından söz edelim. Aralıksız bir şekilde tepemize bombalar yağmasına rağmen, her gün şehitler vermemize rağmen ve her türlü saldırıya rağmen Efrîn halkı sonuna kadar siyasi iradesinin yanından yer aldı. Efrîn halkı yönetimimizin aldığı karar sonrası kentten çıktı ve biz çıkma kararı aldığımız gün 300 bin kişi kentten çıktı. Bu halkın iradesini sahiplenmesiydi.

Halkımız çıktıktan sonra da Efrîn'in Şêrawa ilçesine bağlı köyler ile Şehba Kantonu'na yerleşti. Ama burası hem coğrafi olarak hem de altyapı olarak bu kadar insanı kaldıramıyor. Mesela dünyanın hangi ülkesine 5 bin göçmen dahi gitse hemen feryat figan ediliyor ve yardım çağrılarında bulunuluyor. Fakat Şehba bölgesi 10 günü aşkındır yüzbinlerce göçmene ev sahipliği yapıyor. Halkımız burada çok zor koşullarda yaşıyor. Birçok evde 4-5 aile bir arada yaşıyor. Bu insanların yeme, içme, barınma, giyinme, temizlik ve ilaç gibi ihtiyaçları var. Halk gerçekten çok ciddi sorunlarla boğuşuyor. Daha düne kadar bizi halkın Efrîn'den çıkmasını engelleme iddiasıyla suçlayan Birleşmiş Milletler ise sessiz. Hiçbir uluslararası yardım kuruluşu Efrîn'e yardım etmedi. Büyük bir sorumsuzlukla karşı karşıyayız. Yıllardır teröre karşı mücadele etmiş bu halka karşı büyük bir sorumsuzlukla karşı karşıyayız.

Efrîn ve Şehba yönetimleri ellerindeki imkanlarla halkın ihtiyaçlarını gidermek için var güçleriyle çalışıyor. Ama yine de önümüzde ciddi tehditler var. Yaz mevsiminin gelmesiyle sıcak havalar başlıyor ve su ihtiyacı doğacak. Uluslararası yardım kuruluşlarının şimdiye kadar yerine getirmedikleri sorumluluklarını yerine getirmelerini bekliyoruz.

Türk devleti ve ona bağlı DAİŞ ile El Nusra çeteleri Efrîn'e girdikten sonra bazı isimleri Antep'te topladı ve bunların Efrîn'in yeni yönetimi olacağını iddia etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz.

Efrîn halkının tek ve meşru yönetimi şu anda Efrîn halkının içinde olan yönetimidir. Bu yönetimi dün Efrîn halkının içinde olduğu gibi bugün de Şehba bölgesinde halkın içindedir ve işgal son bulana kadar da halkıyla beraber direnişini sürdürecektir. Efrîn halkının çocuklarının kanıyla sulanmış olan kutsal Efrîn topraklarının yönetimini Efrîn halkının iradesi dışında hiç kimse yapamaz. Bugün Efrîn halkının temsilcisi olduğu iddiasında olanlar Türk devletinin çeteleridir, onların beslemeleridir, Türk MİT'inin ajanlarıdır. Bunlar Kürt de olsa, Arap da olsa, Türk de olsa hırsız ve çetedirler. Onların halkın malını, dükkanlarını, tavuklarını, keçilerini hatta bisikletlerini bile talan edenler asla bir halkın temsilciliğini yapamazlar. Onlar çeteden başka hiçbir şey değiller. Onlar yıllardır Türk devletinden maaş alan, Türk devletinin önüne bir tas yemek koyduğu çetelerden başka bir şey değiller. Onlar işgalciliğin bir parçasıdırlar.

Buradan halkımıza çağrımız şudur: Oyunlara gelmeyin. Efrîn'e dönüş için sizlere çağrılar yapılıyor o çağrılara kulak vermeyin. Zaten yönetimimiz ve savunma güçlerimiz tarafından ortak bir açıklama yapıldı. O açıklamada Efrîn'in tamamının askeri alan olduğu belirtildi ve o bölgelerde çatışma, eylem, patlama her türlü eylemin işgal sürdüğü müddetçe devam edeceği belirtildi. YPG/YPJ açık bir şekilde Efrîn'in askeri bölge olduğunu ve eylemlerinin devam edeceğini kaydetti. Kimse şehitlerin çizgisi dışında Efrîn'in temsiliyetini yapmaz.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Minbic ve Til Rifat'a yönelik tehditleri devam ediyor...

Evet, Türk devleti sınırlarını genişletme peşinde. Bunun için Misakı Milli'den söz ediyorlar. Yeniden Osmanlıcılık hayalleri kuruyorlar. Bu sadece Efrîn ile sınırlı değil, bunun içinde Halep de var, Musul'da var. Erdoğan'ın elinde olsa şimdi girer. Ama bu da yapacağı anlaşmalara bağlı. Çünkü artık ortada uluslararası hukuk ya da ahlak diye bir şey kalmamış. Ama buna karşı halkların büyük bir öfkesi ve direnişi var. Bu direnişin bu saldırganlığın sonunu getireceğine inanıyoruz.

2013-14 yıllarında sınırlı da olsa Efrîn Kantonu'nun Türk devleti ile bazı görüşmeleri olduğunu biliyoruz. O zaman Türk devletinin yaklaşımı nasıldı, acaba böyle bir işgal için zemin mi hazırlıyorlardı?

Türk devleti Rojava Devrimi'nin başından beri devrimi tasfiye etmek için her yolu kullandı. Çeteler, ajanlar, karışıklıklar çıkarma yoluyla ve farklı yollarla tasfiyeyi denedi. Ama çeteler başarısız olunca, karışıklıklardan istediği sonucu almayınca bu kez kendisi devlet olarak yöneldi. Ama yalnız başına da yönelmedi. NATO ve Rusya'nın desteğini arkasına alarak işgale girişti. Türk devleti geride kalan 7 yılda Efrîn'i işgal için hazırlık yaptı. Bunun için çok büyük tavizler verdi. Bütün Türkiye'yi ateşe atma pahasına bile Efrîn'e saldırmayı göze almışlardı. Çünkü Türklerin bir sözü var, "En iyi Kürt ölü Kürt'tür" diyorlar. Onlar Kürtler herhangi bir hak kazanmasın diye her şeylerini feda etmeye hazırlar.

İşgal saldırılarında çok sayıda sivil katledildi, savaş suçları işlendi. Bunun için uluslararası mahkemelere bir başvurunuz olacak mı?

Efrîn işgali sırasında yaşanan her şeyi kayıt altına aldık. Bunların hepsini belgelendirip ilgili yerlere de gönderdik. Türk devletinin sicili kabarıktır ve haklarında çok sayıda dava var. Sınırı geçerek bir bölgeyi işgal etmesi, yaptığı katliamlar, bombalamalar, tarihi yerleri yok etmesi, şehirlerin bombalanması, hastanelerin bombalanması, kimyasal silahların kullanması gibi birçok dosya hazırlandı. Erdoğan sadece Kuzey Suriye için tehdit değil, tüm Ortadoğu, tüm Avrupa ve hatta Rusya için de tehdittir. Zaten Avrupa'da bir siyasetçi ya da devlet lideri Erdoğan'a ne zaman bir eleştiri yapsa, Erdoğan hemen tehdit ediyor, ertesi gün de o ülkede DAİŞ bir katliam yapıyor. Demek ki bu uluslararası terörün kilidi Erdoğan'dır. Bunun için de küresel sistem Erdoğan'ın bu yaptıklarına izin verirse yarın öbür gün onların da başına bela olacaktır.

Direnişin ikinci aşamasında Kürt halkı nasıl bir eylem ve duruş sahibi olmalı, yani Kürtler Efrîn için ne yapmalı.

Öncelikle Efrîn halkının düşmanın ve onlarla birlikte hareket eden hainlerin sözlerine kanarak Efrîn'e dönmemeleri gerekir. Çünkü oradakiler bize bombalar yağdıranlardı ve her gün insanlarımızı katleden işgalcilerdir. Kürdistan'ın dört parçası ve yurtdışındaki halkımız da şunu bilmeli ki, Efrîn direnişi devam ediyor. Evet, bugün Efrîn'de Türk işgalcilerin bayrakları asılı ama bizim direnişimiz de her yerde devam ediyor. Herkes bilsin ki düşman Efrîn'de olduğu müddetçe onları rahat bırakmayacağız. İşgalin sonunu getirecek kadar da mücadele edeceğiz. Moralimiz asla düşmemeli direnişimizi ve desteğimizi her alanda sürdürmeliyiz.